06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ küler, romanlar, şiir suç aleti! “Bir Dizenin Devrim Kadar Hatırı Vardır” diyordu Sezai Sarıoğlu 19 Mayıs 2006 tarihli yazısının başlığında, aynı yazının finalinde ise: “Katıldığım kültür festivallerinde bazen “Devrimcilik nedir?” gibi tuzak sorular sorulunca, Edip Cansever’in “Ruhi Bey de çiçek alırdı/Nedense benden alırdı. Çünkü ben çiçekleri çok biçimli tutarım” dizelerini yardıma çağırmam rastlantı değil… Çünkü komünist olmak çiçekleri biçimli tutmak, şiirleri biçimli sevmek, cümleleri biçimli kullanmak, hayatta biçimli yer tutmak, dünya halklarıyla biçimli ilişki kurmak demektir...” Bizim mahallenin asi ve aksi aşkiyalarına ilanen duyurulur…” Kendine batan iğne tadında bir uyanma kültürü için bu türden kitapların çok önemli bir işlevi olabilir. Bu noktada haklı “öfkeyi“ yeniden hayata dahil edecek bir keyifle kendi ve ötekileştirilmiş uzak olan yakınlarla zamanın gerisine ötelenmiş hakikatle buluşmak anlamında. Çünkü unutma kültürü geçmişi kararttığı gibi geleceği köreltebiliyor. Yaşanmışlıkların üstünü örttükçe gerçeğe uzaklaşıp dokunamamanın sızısı kalacak yarınlara. Yaraları kanatıp sağaltmanın gereği bu türden anlatılarla, yüzleşmelerle çözülse gerek. Bu bir “acı severlik”, “ölü severlik” de değil. Şiddeti kışkırtmak, intikam nöbetleri yaşatmak hiç değil. Acıyı ortak paydaya alıp, insanın insan teline dokunmak, insan kalabilmek için bir yüzleşme çabasıdır. Hem gerçek görünmek ister. Kalbini, acılarını açabilmek ve halk ağzıyla, gadasını, belasını almak, ötekini dinlemek büyük bir kültür, o lazım şimdi, yeniden. Sezai Sarıoğlu’nun Nar Taneleri bir kitap boyutunda bunu başarmış. Bunun elden ele, dilden dile dolaşması, yaraların sağaltılması ve benzerlerinin yazılabilmesi için önemli bir kaynak olmasını özellikle belirtmem gerek. Dağılan Nar Taneleri ile kendinizle yüzleşmeniz gereğiyle daha fazla gecikmeden. Nar Taneleri ’nin arka kapak yazısında Sezai Sarıoğlu bunu şöyle dillendiriyor: “Dün ile bugün arasındaki örtüşmenin, çatışmanın ve yüzleşmenin anlamlı olabilmesi, sosyalistlerin yakın geçmişlerinin açığa çıkartılması ile mümkün. Geçmişin bilgisinin ve deneyiminin ‘sol resmi tarihler’in kavramlarına terk edildiği düşünüldüğünde, o ta rihin hem nedeni hem sonucu olmuş binlerce militanda içerilen hayatların ve bilgilerin açığa çıkarılması önemli. Nar Taneleri, kavramlara, siyasi saptamalara indirgenmiş sol tarihe, ‘İnsansız anı yoktur. Var mıdır?’ diye itiraz ederek insanileştirilme çabası. Kitap, ‘esamisi’ okunmayanları, siyasal kütükten düşürülenleri, ‘artakalan’ları, sürekli açıklananları ve tanımlananları görünür kılmak muradında. Unutulanların parmak kaldırıp dillenmesi, ‘öteki’leştirilenlerin kendilerini hatırlaması ve hatırlatması. Bireyin, öyküsünü anlattıkça kendisiyle yeniden tanışması. Siyasal belleği yeniden oluşturmak için, uykuya dalmış binlerce gayriresmi öykünün uyandırılması. Caz gibi, bireyin kendini doğaçlaması ve sesini açığa çıkarması. Ezber bozan öykülerden oluşan Nar Taneleri; tarih, öteki ve ayna korkusunu yenmek için kendimizle ve tarihimizle yüzleşmenin gayriresmi sivil imkânı.” UNUTTURMAK SUÇTUR! Bir bellek tazelemesi kaç yanlışı götürür? Sömürüsüz bir dünya hayali kurmak neden ki, suçtur? Savaşlar ve kıyımlar ne zaman sona erer? İnsanın insana zulmü ne zaman biter? Barış hiç mümkün değil midir? İnsanlar aynı hataları daha ne kadar yaşıyacak? Bizden sonrakilere yazık! Bu sorular uzaya yol olabilir. Belleği yeniden bize getirecek olan yine kendi unutkanlığımız olsa gerek; yoksa facialar, katliamlar, sıradanlaştırılarak, üstü örtülerek, sırra kadem basabiliyor ve böylelikle belleksiz, geçmişsiz bırakılabiliyoruz. Çok söz, az yazmanın marifetiyledir biraz da bu. Yazılı toplumu kalemlerimizle kurabileceğiz; ancak, yapbozun her bir parçası birimizde saklı, bunların ayrı ayrı yazılması görünür kılacaktır yaşananları. Bu bastırılan, unutturulanın geri dönmesi bir anlamda. Çünkü bellekte kan kaybı yaşandı, yaşanıyor; kanın nedeni ve gözesini bilemiyor doğal olarak sonraki kuşaklar. Yaralı kuşağın çocukları ebeveynlerinden beter yaralandılar; çünkü onlar 12 Eylül’ün acılarını bilemeden sonuçlarına katlanmak durumunda kaldı . Filmin karardığı noktada başlayan yaşamlara da kıyıldı. Çünkü toplumsal ve bireysel bilinçler felç edildi. Yaşam, mış gibi yapılarak yaşandı. Hiçbir duygu hak ettiği biçimiyle yaşanamadı. Acıyı da sevinci de bilemeden bir çeşit şok diyebileceğim bir hissizlikle. Gerçeklerin üstünü örtmek de çözüm olamadı, şimdi yaralarla yüzleşmek zamanıdır. Şimdi yazmak ve konuşmak zamanıdır. Sezai Sarıoğlu’nun Nar Taneleri işte bu acılara, bu yüzleşmelere yüzünü korkusuzca dönen bir kitap. Sağalmak için de biraz çaba gerek. “Çünkü kamusal hatırlamanın ve tanımanın konusu haline getirilmedi bu acılar. Çünkü kamusal yası tutulmadı yitirdiklerimizin. Çünkü hesaplaşılmadı kötülüklerin asıl kaynağındakilerle.” İş hayatları da cinnetlerin arenası; yaşam koridorlarının hapishane soğuğundan hiçbir farkı kalmadı. Dünya hapishanesinde çocuklar bu soğuk, sevgisiz, metalik ama bir o kadar da taze kan kokan yaşamlarda büyüdü. Çocuklarımızın oyuncakları vardı ama oyun bitmişti. Unutturmak suçtur! ? *(PEN Yazarlar Derneği 12 Eylül 2007’de yayımlanan bildiriden alınmıştır.) Sezai Sarıoğlu’nun Nar Taneleri acılara, yüzleşmelere yüzünü korkusuzca dönen bir kitap. Nar Taneleri/ Sezai Sarıoğlu İletişim Yayınları/ 535 s. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 957
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle