07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nüket Aşkın’dan bir döneme bakış: ‘Son Devrim’ Atatürk’ün son büyük devrimi ne “ulema” konuşmalı, “şeriat” isteriz sözleri duyulmaktadır... Nüket Aşkın yılların deneyimli bir gazetecisi olarak bu konuya el atmış, bizce çok da iyi yapmış. Darülfünun ve sonrasında kurulan Üniversiteye geçiş sürecini belgeleriyle anlatıyor. Kitabın içinde bu “sıkıntılı” dönemin tüm ayrıntıları yer alıyor. Yazarın bir gazeteci duyarlılığıyla arşivleri tarayarak elde etiği bilgiler gerçekten de son derece çarpıcı sonuçlar veriyor. Bizce başka araştırmacıların bu konu üzerine eğilmeleri gerekiyor. Hitler’in üstün ırk (!) iddiasıyla Yahudilere başlattığı işkence, baskı ve zulüm henüz toplama kamplarına ulaşmamışken, Almanya’dan birçok bilim adamı ülkesinden kaçmak istemiştir. Çeşitli konularda uzman olan bu bilim adamlarının çoğunu Türkiye hemen sahiplenir. Hitler bu duruma çok kızar ve tehditler savurur. Atatürk’ün yanıtı ise tarihe not düşülecek kadar cesur, akıllıca ve önemlidir. “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez. s/32” Alman bilim adamlarının gelmesiyle birlikte Türkiye’de eğitim ansızın canlanır, bu olumlu süreç kendiliğinden hızlanır. Artık köhnemiş Darülfünun devri kapanmıştır. Bunun yerine çağdaş bir eğitim süreci başlatılmıştır. Yabancıların gelmesiyle birlikte sosyal yaşam da hareketlenmiştir. Uludağ isminin nereden geldiğini, Kuş Cenneti sözcüğünün kökenini öğreniyoruz. Ayrıca birçok ilde yeni yaşamın izleri kendini göstermeye başlamıştır. Sözgelimi, daha o yıllarda Çorumlular opera sanatıyla tanışır. Yozgatlılar ise tangonun ne olduğunu görürler. Bu türden çağdaş yenilikler yıllarca sürer. FOTOĞRAF, BELGE VE TANIKLAR Bu tozpembe tablo akıp giderken, bazen küçük rahatsızlıklar kendini gösterir. Yabancılara ödenen maaşlarla yerli bilim adamlarına ödenen maaşlar arasında büyük uçurumlar vardır. Bu durum sık sık gündeme getirilir. Yazarın nesnel bir bakış açısıyla kaleme aldığı kitabında söz konusu dönemin ayrıntıları gözler önüne seriliyor. Özellikle yabancı bilim adamlarının ülkemize gelişi, buradaki karşılanışları, Darülfünun ile yeni Üniversite arasındaki farklar, Atatürk’ün eğitim öngörüsü... Bunların hepsi fotoğraf, belge ve tanıkların ifadeleriyle sayfalara yansıtılmış. Nüket Aşkın gazetecilik mesleğine özgü araştırmacılık ruhuyla her şeyi belgelemiş ve arşivlemiş. Böyle olunca da karşımıza hayli donanımlı, kendi alanında doyurucu bilgilerle hazırlanmış bir kitap çıkıyor. Metni okurken o dönemin sosyal yaşamını, gericilikle çağdaşlık arasındaki farkı, Atatürk’ün “diğerlerinden” ne kadar önde olduğunu daha net görebiliyorsunuz. Alman bilim adamlarına sadece Yahudi oldukları için karşı çıkanlar vardır. Osmanlının yüzlerce yıl önce İspanya’dan kaçan Yahudilere kucak açtığını unutmuş gibidirler... Üstelik insanları dinsel kökenlerine göre ayırmak, bu anlamda sorgulamak ve suçlamak ne kadar insani bir duygudur. Alman bilim adamları ülkemizde eğitim reformunu başlatırken, diğer yandan “çatlak sesler” yükselmeye başlar. Gericilik henüz toprağa gömülmemiştir. Anadolu gazetesi, bazı tarikatlar ve siyasetçiler ısrarla bağnazlığı yaymaya çalışmaktadır. İki farklı kültürün bir arada yaşaması o kadar da kolay olmamıştır. Yazarın anlattığına göre yemek yeme alışkanlığından, giyim kuşama, opera, bale, klasik müzik alışkanlıklarına kadar her şey yeniden değişmektedir. Bu dönemde küçük itirazlar, eleştiriler pek fazla öne çıkmaz, kendini göstermez. Atatürk’ün ölümünden sonra her şey ansızın değişiverir. İnönü dönemi çok çalkantılı, sıkıntılı ve kavgalı geçer. Söz konusu dönemde ünlü Varlık Vergisi, Aşkale Olayı, İsrail Devleti’nin kuruluşu, casus Çiçero ve bazı önemli olaylar belgesel niteliğinde ayrıntılarıyla verilmiş. Kitabın özünü iki temel konu oluşturuyor. Bir, Atatürk’ün ve ona yakın insanların çağdaş eğitime verdikleri önem. İki, Atatürk sonrasındaki siyasal çalkantıların Üniversitelere hâkim olması. İlkinde yeni bir ülke yaratmanın tatlı telaşı, kaygısı ve güçlükleri dile getiriliyor. Bu dönemde gericilikten çağdaşlığa geçiş süreci anlatılıyor. O yıllarda ülkemizdeki eğitimin, yoksulluğun, cehaletin sınırları belirleniyor. Bu sayfaları okurken üzülüyor ve şaşırıyorsunuz. İkinci bölümde ise, Atatürk sonrasında oluşan gelişmeler yer alıyor. İnönü’nün yetersiz kalması nedeniyle yabancı bilim adamlarına karşı adeta bir kampanya başlatılır. Türkleşme sürecinde epeyce sorunlar yaşanır. Yabancıların birçoğu ülkeyi terk eder. Varlık Vergisi ağır gelmiştir. Gayrimüslimlerden alınan haksız vergiler sonucu ülke saygınlığını kaybetmeye başlamıştır. Tüm bu gelişmeler kitabın içinde geniş olarak belgeleniyor. EĞİTİM REFORMUNUN ÖNEMİ Bugün çağdaş ülkelerin kitap, gazete, dergi okuma (aynı zamanda basım adeti) oranları bizim ülkemize göre hayli yüksektir. Türkiye’de kişi başına altı yılda bir kitap düşerken, Japonya’da bu oran kişi başına yılda 25 kitaba kadar yükselmektedir. Son yıllarda yaşadığımız siyasal çalkantılar göz önüne alındığında Atatürk’ün başlattığı “eğitim reformunun” önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Kitabın içinde yer alan istatistik bilgiler, belge ve fotoğraflar tam anlamıyla yakın geçmişimizin arşiv görüntüsünde. Nüket Aşkın, gelenekten bilime geçiş sürecini, sonrasında ise bilimden gericiliğe yaklaşan anlayışı temel prensipler çerçevesinde ele almış ve yorumlamış. Bir ülkenin yakın tarihinde Üniversitenin ve çağdaş eğitimin önemini kalın çizgilerle gözler önüne seriyor. Atatürk’ün önyargısız bir yaklaşımla yabancı bilim adamlarına gösterdiği ilgi, yakınlık, verdiği değer daha iyi anlıyoruz. Kitabın içinden ilginç bir bölümle sözlerimizi tamamlayalım. “Hirsch’in Ankara Hukuk Fakültesi’nde hocalık yaptığı dönemde ilginç bir olay yaşandı. 1945 yılı Mayıs ayında Fakülte Dekanı Sabri Şakir Ansay elinde bir sınav kâğıdıyla Hirsch’in odasına girdi.” Başbakanın oğluna sınavda kötü not verdiğini söyler. Alman bilim adamı ısrarcıdır ve geri adım atmaz. “Başbakanın oğluyla başkasının oğlu arasında ayrım yapmam mümkün değil. Üstelik en kötü kâğıt onunki. Verdiğim not neyse o kalacak.” Sonradan Hirsch ile tanışan Başbakan Şükrü Saracoğlu bu olay nedeniyle kendisine teşekkür eder. Şimdilerde “gemicik”, “ehliyetsiz araba kullanmak”, “genç yaşta işadamı olmak” gibi konular önemsiz ve sıradan birer söyleşiye dönüştü... Yabancı diye gericilerin kötülemeye çalıştıkları bilim adamları özgür aklı, bilimsel düşünceyi ve iş ahlakını önemsettiler. Nüket Aşkın zevkle okunacak bir kitap hazırlamış. 1933’de başlayan (eğitim) reform dönemini tüm ayrıntılarıyla anlatmış. Gazetecilik mesleğinin verdiği yetenekle nesnel davranarak gerçekleri yansıtmaya çalışmış. Böyle olunca da ortaya arşiv değerinde bir kitap çıkmış. Söz konusu dönemi ayrıntılarıyla öğrenmek isteyen herkesin okuması gereken bir kitap, “Son Devrim.” ? Son Devrim/ Nüket Aşkın/ ace yayınları, Mayıs 2008/ 278 s. SAYFA 19 Nüket Aşkın zevkle okunan bir kitap hazırlamış. 1933’te başlayan eğitim reformunu tüm ayrıntılarıyla anlatmış. Gazetecilik mesleğinin verdiği yetenekle nesnel davranarak gerçekleri yansıtmaya çalışmış. Böyle olunca da ortaya arşiv değerinde bir kitap çıkmış. Söz konusu dönemi ayrıntılarıyla öğrenmek isteyen herkesin okuması gereken bir kitap, “Son Devrim”. Ë Tufan ERBARIŞTIRAN “Darülfünun’un en büyük zaafı, şahsi mülahaza (görüş) ve araştırmaya sevk eder tarzda tedris yok. Ansiklopedik malumat veriliyor.” Atatürk O smanlı döneminde eğitim, bilim ve sanat alanlarında büyük bir eksiklik yaşanmıştır. Genel anlamda söylemek gerekirse, fetih üzerine kurulu olan bu düzen, savaş ve saltanat ağırlıklı sürüp gitmiştir. Koskoca altı yüz yıllık tarihten geriye “hasta adam” sözü ile tarikatlar, bağnazlık ve gericilik kalmıştır. Bazı değişim istekleri, zoraki yenilikler ise çok yetersiz kalmıştır. Atatürk’le başlayan devrimler art arda sıralanınca genç Türkiye Cumhuriyeti hızla kalkınmıştır. Özellikle harf, kılık kıyafet, şapka, eğitim ve kültür alanlarında inanılmaz bir değişim yaşanmıştır. Eskinin yerine daha çağdaş, ilerici, aklı öne çıkaran yeni bir sosyal düzen getirilmiştir. Hiç kuşkusuz bu çok da kolay olmamıştır. Çeşitli engellemeler, direnmeler hatta ciddi baskılar söz konusu olmuştur. 1863’de kurulan Darülfünun eğitim olarak son derece yetersiz olmakla birlikte, bağnazlığa varan eylemleri nedeniyle gericiliğin kalesiydi. Bu okuldaki öğrenciler insanların fotoğraf çektirmesinin günah olduğunu söylüyorlardı. Ayrıca, kızla, erkeklerin yan yana yürümesini bile kabul etmezlerdi. Yenilik adına ortaya konan her şeye önyargılıyla karşı çıkmaktaydılar. Böylesine gerici bir okuldan çağdaş, aydınlık bir nesil çıkabilir miydi? Kuşkusuz hayır. Büyük oranda toplumu etkileyen bu türden davranışlar çağdaş dünya ile barışık değildi. Her şey dini yasalar ile sıkı sıkıya örülmüştü. Bugün yi Atatürk, 15 Aralık 1930’da üniversite öğrencileriyle ders dinlerken, gençlerle birlikte ve özel defteri imzalarken (üstte). En altta ise Üniversite reformunu gerçekleştiren Reşit Galiple.. CUMHURİYET KİTAP SAYI 957 ¥
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle