Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tahsin Yücel’le ‘Golyan Devrimi’... Hayristan Cumhuriyeti Karanlığa gömülen ülke: Ë Erdem ÖZTOP* ayın Yücel, yeni öykü kitabınız Golyan Devrimi’nde yeni bir ülke yaratıyorsunuz: Hayristan Cumhuriyeti! Bu ülkede geçen öykülerinizi konuşacağız birazdan ama, öncesinde böyle bir yeni yaratım sürecini konuşalım… Hayristan Cumhuriyeti’nin yaratım sürecinde çok geçmişe dayanan bir öyküsü var, şöyle: 50’li yıllarda yazdığım bir öyküde, yasaklı bir Mısırlı ressamın yaşamını anlatıyordum. Öykü Mısır’da geçiyordu; “Mısır’ın Altın Çağı”ydı adı. Varlık dergisinin yönetmeni Yaşar Nabi Bey, bir ülkenin adını kullandığım için öyküyü sakıncalı bulmuştu. “Bizi mahkemeye verirler, o bakımdan bunu değiştirmek gerekir” diye de eklemişti. Ben bunun üzerine başlığı, “Hayristan’ın Altın Çağı” olarak değiştirdim. Bu yeni öykülerde de Hayristan’a yer vermek istedim. Hayristan, bizim ülke demeyeceğim ama bizim ülkeyi ve benzerlerini andıran bir Müslüman ülkesi oldu. Bu benim için de bir rahatlıktı tabii. Türkiye’de böyle bir öykü geçirirseniz, böyle bir şey olmaz diyebilir birtakım insanlar. Yani böyle yaparak düş gücünüzü daha rahat, daha özgür kullanmış olursunuz. Ama sonuçta bu öykülerde mekân Hayristan değil de Türkiye Cumhuriyeti olsaydı, bu yazarın kurgu dünyasıyla ilgili bir durum olmaz mıydı? Özetle, kimsenin bir şey deme hakkı da olmazdı, ne dersiniz? Evet, ama burada örneğin, altı ya da yedi devlet başkanı söz konusu. Adları da geçiyor. Bunu Türkiye’de geçiriyor olsaydım, bir devlet başkanından söz ettiğiniz zaman uydurma bir isim koyarsanız, okuyucudaki gerçeklik duygusu kaybolur. Oysa böyle düşsel bir ülke olmasına karşın, gerçeklik havasını öykü sürdürebiliyor. Peki, Hayristan ismi bir anda mı geldi aklınıza, yoksa düşündünüz mü üzerine? SAYFA 4 S Tahsin Yücel’in Golyan Devrimi adını verdiği yeni kitabı yayımlandı. Bu kez öyküleriyle buluşuyoruz Yücel’in. Ama bu öykülerin öyle bildiğiniz kahramanları, bildiğiniz mekânları yok! Öykülerin tümü yeni ülkelerimizden birinde; Hayristan Cumhuriyeti’nde geçiyor. Kahramanlarımızın pek çoğu da ülkenin başında bulunan insanlar. Yer yer ona yakın olan, yakın ilişkide bulunan insanlar, hayatlar… Hayristan’da yaşananlara tanık olunca sizler de anlayacaksınız, ne kadar da çok benzeştiğimizi! Ne çok benzerliklerimiz varmış düzenleriyle diye gülümseyeceksiniz okurken. Sonradan anlayacaksınız tabii bu gülümsemenin ne kadar da çok içinde hüznü barındırdığını!.. Güleceksiniz, ama bir de bakacaksınız, gidişatın benzerliği sizin de canınızı yakacak bir yerinden!.. Hal böyle olunca da Tahsin Yücel’in amaçladığı hedefe ulaşmış olacaksınız; olaylara dışarıdan bakabileceksiniz artık ve bir çabanın gerekli olduğunu göreceksiniz… Hayır, iyilik gibi düşünmüştüm. Şimdi tam hatırlamıyorum ama, kolaylıkla söylenebiliyor örneğin. İki ‘hayır’dan geliyor; yok anlamına gelenle, ‘hayırlı’ olan… Biraz önce Hayristan için Türkiye’ye benziyor demiştik. Bizim ülkemiz için de hayırlı nitelemesinde bulunabilir miyiz? O ayrı bir konu, tartışmalı! Ülkemizden hiç yakınmıyoruz tabii. En çok ülkemizde rahat ediyoruz. TOPLUMSAL ELEŞTİRİ Bundan önceki metinleriniz roman türündeydi. Şimdi ilk yazdığınız türe, öyküye dönüyorsunuz; bilinçli bir seçim mi oldu bu? Dediğiniz gibi yazarlığa öyküyle başladım. Mutfak Çıkmazı’nı saymazsak romana 90’lı yıllardan sonra ağırlık verdim, ama öyküyü hiçbir zaman bırakmadım. Öykü de yazmayı sürdürdüm. Bu romanlar çıktıkları zaman da Aykırı Öyküler ve Komşular çıkmıştı. Golyan Devrimi de içerik ve yapıları bakımından Aykırı Öyküler’e yakın duruyor. Son romanınız Gökdelen’de siyasi hiciv fazlaca söz konusuydu, diğer eserleri gençlerin de yapıtlarında bu türden eleştirileri okuyoruz. Bir çöküş duygusu, bir gerileme duygusu hepimizde az çok beliriyor. Bu bize özgü de değil aslında. Gerçek bir gerileme mi var, bir yozlaşma mı var? Toplumların son yönelimleri konusunda ben, 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, büyük bir tüketim tutkusunun etkili olduğunu düşünüyorum. Aşırı bir tüketim tutkusu olanağı olanların, bunun yanında toplum katmanları, sınıfları arasında gittikçe artan eşitsizlik çok daha rahatsız edici bir duruma geliyor. Bir başka şey, belki daha önceki toplumlarda da olan yüzeysellik kavramı. Birtakım değerlerden uzaklaşılıyor olması insanı ister istemez rahatsız ediyor. Ve bunları çevremizde görüyoruz. Belki de daha önceki toplumları yaşamadık; onların iyi yanları bizim belleğimizde. O da olabilir ama şu içinde yaşadığımız dönemin de çok çirkin yüzleri söz konusu. İnsanı yaralayan özellikleri var. İşte bu durumları ben, sadece bizim ülkemize has bir durum olarak görmüyorum. Ama sonuç itibarıyla bizim ülkemizde daha fazla bu durumları gözlemliyoruz, yaşantılar aracılığıyla... Bizim ülkemizde belki daha fazla! Örneğin, eşitsizlik; bir Fransız ya da İngiliz toplumunda bu ölçüde değil! Keza gene Batı ülkelerinde özgürlük ve demokrasi anlayışının yerleşmiş olduğunu görüyoruz, yer yer tersi durumlar olmasına karşın. Bizim toplumumuzda bu çok daha zayıf. Demokrasi diyoruz; var da belki, pamuk ipliğine bağlı. Anayasa diyoruz mesela; şu son dönemleri düşünürsek, iktidarda olanlar ‘işimize gelmezse, değiştiririm’ diyebiliyor. Bir Fransız toplumunda ya da Almanya’da bunu göremezsiniz! Kendini korumak için yasalarda değişiklikler olmaz mı; olur. Bu da birtakım toplumsal gereksinimlerden doğar. KAPİTALİZMİN EGEMENLİĞİ Bir öykünüzde geçiyordu yanılmıyorsam; artık ayak uydurmanın gerekliliğinden, çağın getirisi olarak küreselleşmeden söz ediliyordu ve kahraman ‘Buna ayak uydurun’ diye de ekliyordu… Bu kürselleşme hep benim tuhafıma gider; sanki her şeyin açıklaması gibi! Dünyamız küreselleşiyor denip duruyor. Bir yazımda bahsetmiştim sanırım; yakında dönmeye de başlar belki demiştim. Yani küreselleşiyor dediniz mi bu küreselleşme döneminin özelliğidir, akan sular duracak sanki! Çok saçma bir şey! Nerede küreselleşiyor dünya? Küreselleşme, hani aynı özelliklerin değişik toplumlarda bütünü kapsaması gibi anlatıyorlar. Aslında kapitalizmin, anamalcılığın her yere ulaşması söz konusu olan. Anamalcının sömürüsünden siz de biz de etkileniyoruz. Onların zenginleşmesi, hiç ilgimiz yokken bizi yoksullaştırıyor. Küreselleşme dedikleri bu aslında. Yani kapitalizmin egemenliğinin tatlı bir şekilde insanlara anlatılmasından başka bir şey değil! Gene aynı öyküde, ‘Sosyalistlerle komünistlerin ağzını kapadık mı her şey mutlumesut devam eder’ diye bir söylem tutturur kahraman!.. Keza, Hayristan Cumhuriyeti’nin İngiliz sömürüsü olduğunu biliriz. Onların yönlendirmesiyle hareket ederek, devletçi politikadan, özelleştirmeye kayılır… Ülkenin taşı toprağı yağma edilir neredeyse… Hal böyle olunca da Türkiye ile çağrışımlar yapıyoruz!.. Burada uç çizgilere dek hikâye götürülmüş, ama bize de hiç yabancı olmayan bir tutum bu. Geçekten de başkaları gelip sizin yerlerinize yerleşiyor, sizin değerlerinizi, sizin zenginliklerinizi alıp götürüyor ve yöneticilerimiz de bununla övünüyor. Peki Hayristan Cumhuriyeti’ni Müslüman bir ülke olarak yaratmanız, yazma ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 947 nize kıyasla. Yeni öykülerde de bunu devam ettiriyorsunuz… Benim diğer eserlerimde de bunu bulabilirsiniz, ama dediğiniz gibi yoğun olarak Gökdelen’de ve bu öykülerde sürdürüyorum. Toplumsal eleştiri yazdıklarımın çoğunda var. Örneğin Vatandaş’ta, Kumru ile Kumru’da, Yalan’da belirli bir eleştirinin olduğu söylenebilir, ama son iki eserimde bu daha yoğun, daha güçlü bir şekilde vurgulanıyor. Kitabınızı okumaya başlamadan önce, tesadüf, Robert Musil’in Niteliksiz Adam’ına yeniden göz atıyordum. Öykülerinizi de okuyunca ister istemez benzeşimlerle karşılaştım. Musil de İmpkralya adında yeni bir ülke yaratır; aslında anlattığı AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’dur, oradaki toplumun ve bireyin çöküşünü anlatır. Golyan Devrimi’nde de Türkiye’yi düşünerek bir ‘çöküş’ü anlattığınızdan söz edebilir miyiz? Evet, Türkiye’yi düşünerek de olabilir, genel açıdan, bizim gibi ülkeleri de bunun içine dahil edebiliriz. Bir de insanlar özellikle, yaşlanmanın da etkisi olabilir mi diye düşünüyorum, sanmıyorum gerçi,