Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Haydar Ergülen’le şiirlerini ve düzyazılarını konuştuk... Haydar Ergülen, toplu şiirlerinin ilk cildi Nar‘ı yeniden yayımladı. Nar‘ın ilk basımı, 2000 yılında Adam Yayınları tarafından yapılmıştı. Bu kez, şairin yeni kitaplarının da yayımcısı Merkez Kitapları’ndan çıktı ‘Nar’. Nar aynı zamanda, birkaç ay önce Ergülen ailesine katılan küçük kızının da adı. Ergülen, Üzgün Kediler Gazeli adlı şiir kitabıyla da 2008’de verilmeye başlanan Metin Altıok Şiir Ödülü’nün ilk sahibi oldu. Ergülen, şiirin yanı sıra düzyazı türünde de ürünler veriyor. Yakın zamanda denemelerinden oluşan Düzyazı: 100 Yazı okurla buluşmuştu. ‘Düzyazı yazmanın iyi tarafı, şiiri azaltması’ Ë Mehmet ÇAKIR ırat Şiirleri’nden sonra şiirlerinizdeki sesin, söyleyiş biçiminin yumuşadığı görülüyor, neden? Sırat Şiirleri, Toplu Şiirler’de yer almayan Ölüm Bir Skandal’a benzer; tema olarak da, söyleyiş biçimi olarak da. İkisi de biraz serttir. Üslup olarak, mizaç olarak daha yumuşak biriyim; yazılarımda da, hatta siyasi yazılarımda da öyleyim. Sırat Şiirleri’ni, 198184 döneminde yazmıştım. 12 Eylül’de ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde son sınıf öğrencisiydim. O yıllarda ODTÜ, bugünkünden daha fazla, solun kalesiydi. Hepimiz siyasetle yakından ilgili, sol fraksiyondan insanlardık. Biz devrimin ne zaman olacağını tartışırken, bir ay sonra mı olacak, üç ay sonra mı olacak diye konuşurken, darbe oldu. Gördük ki o kadar yakın bir hayal değilmiş, hatta giderek uzaklaşan bir hayalmiş devrim. O hayalin yıkılmasıyla arkadaşlarımızın tutuklanması, öldürülmesi, yurtdışına kaçması, idamla yargılanması... Sırat Şiirleri, bu sıratı anlatır; dünyadaki bu sıratı. Sıkıyönetim, askeri darbe, işkence, aile kurumu, akıl hastaneleri, evlilik gibi birçok konuyu sorgulamaya başladım, sosyoloji öğrencisi de olduğum için aynı zamanda. Bu açıdan, benim sosyolojik şiirlerimdir o kitaptaki. Sırat Şiirleri ’nden öncesi Karşılığını Bulamamış Sorular. Ona kitap da demeyeceğim, çünkü o zamana kadar yazdığım şiirlerimin toplamıydı. Ama Sırat Şiirleri bir kitaptır, bir kitap olarak düşünülmüş ve yazılmıştır. Dilindeki sertlik de düşünülmüştür. O nedenle sonrasında gelen bir yumuşamadan değil, o kitaba özgü bir sertlikten söz edilebilir. Yoksa benim genel üslubum ilk kitaptaki üsluptur. ERGÜLEN ŞİİRİ İlk kitap Yeni Türkü Şiir Yayınları’ndan yayımlanmış. Yeni Türkü Şiir Yayınları o dönemde, kuşağınızdan birkaç şairin daha ilk kitaplarını yayımlamıştı ve gözler üzerinize çevrilmişti. Dönemin şartlarını da göz önüne aldığınızda, bu çıkış sizi ve şiirinizi nasıl etkiledi? Yeni Türkü hareketi, o dönemde Latin Amerika’daki bir müzik harekeSAYFA 14 S tiydi aslında. Şair arkadaşlarım Adnan Özer ve Yaşar Miraç, ortak iş yapıyorlardı, siyaseten de ortaklardı zaten. Latin Amerika’daki hareketten etkilenerek o yayınevini kurmuşlardı. Ben siyasi olarak onlara uzaktım; neredeyse birbirimizle konuşmayacak kadar. Ankara’da öğrenciydim o günlerde. Orada şair arkadaşlarım vardı: Ahmet Erhan, Adnan Azar, Hüseyin Ferhad, Akif Kurtuluş, Ali Cengizkan gibi... Beraber yetişen, beraber şiir yazan bir gruptuk. Düzyazı: 100 Yazı’da çok anlattım bunu. Kitap için bana ilk teklifi, Ahmet Erhan yaptı. Ahmet de siyaseten Adnan Özer’le Yaşar Miraç’a yakındı ama, ben onunla konuşurdum. Ankara’da olduğumuzdan belki... Çok yakın ahbaptık. Bu teklife, “Hayır” dedim, “Ben sizin yayınevinizden kitap bastırmam. Siyaseten bana aykırı”. Altı ay kadar uğraştı Yaşar benimle. Sonra peki dedim. Şiir, bir anlamda siyasete baskın çıktı. Nihayet hepimiz devrimciydik. Adnan Özer de benim kitabın basılmasına muhalefet etti. “Bu adam bizi sevmiyor, bizimle konuşmuyor, nasıl kitabını basarız” diyerek. Ona rağmen bastı. Yaşar Miraç’ın şair yanının dışında bu yanını da çok severim. O kitaplar üç bin basılıyordu. Yaşar bana telif verdi. Ne telif isteğim vardı, ne de başka bir isteğim. İki yüz tane filan kitap vermişti, bir de üstüne telif. Ankara’ya geldiğinde ya da İstanbul’a gittiğimde de cebime para koyardı. Kısaca aktarmak istedim, hoş bir hikâyedir benim için. İlk kitabımın o gruptan çıkması çok önemliydi. Bir kere, oradan kitabı çıkan tüm şairler benim arkadaşlarımdı. Kolektif bir çalışmaydı. Siyasi görüşümden ötürü bu çok hoşuma gitmişti. Darbe nedeniyle dağılmış bir haldeydik, bu bir buluşma vesilesi oldu. O kitaplar epey ilgi de gördü, dediğiniz gibi. Çoğu şair ilk kitabını ya almaz toplu şiirlerinin arasına ya da kısaltarak alır. Ben bir çocukluk kitabı olarak saklamayı tercih ettim. Şiirde dil, söyleyiş ve biçim arayışlarına girmediğiniz gözleniyor. Bu seçiminizin nedeni nedir? Eleştirilen, genellikle biçimci olmaktır. Biçim bir formdur. Şiirin formudur. Şiir ve biçim dediğimizde, karşılıklı olarak birbirini belirleyen şeylerden konuşuyoruz. Zaten biçim ve içerik diye bir ayrıma gitmek doğru değil. Ben, yazabildiğim şeyi yazıyorum. Çok anlamsız bir cümle gibi gelebilir ama doğru bir cümle bu. Üzgün Kediler Gazeli’nin bir kısmında nefesler ve gazeller vardır. Yine o kitapta kekeleyerek yazılmış şiirler de vardır. Ama, ben bunları hiçbir zaman bir yenilik olsun, şiirimi yenileyeyim diye yapmadım, yapmam da. Örneğin, Üzgün Kediler Gazeli’ndeki kekeleyerek yazılmış şiir, Gam Hece Taş Gece’dir. O şiiri şunun için yazdım: Bingöl’de deprem olmuştu. Yatılı bölge okulunda seksen tane küçük çocuk maalesef ölmüştü. Herkes gibi benim de çok canım yanmıştı ve onlar için bir şiir yazdım. Onu da alfabe öğrenirken okuduğumuz heceler gibi yazdım. Bunu asla bir biçimsellik olarak yapmadım, yapmam. Şiirin çok eski, en eski olduğuna inanıyorum. Önce şiir vardı. Bu şarkı formunda da olsa, Şamanların söylediği duaların formunda da olsa, önce şiir vardı. O yüzden şiir, edebiyattan bağımsız olarak, en eski söyleyiş türüdür. Şiir bu yanıyla bana çok büyülü, bitmeyecek bir şey gibi gelir. Elbette şiiri geliştiren öncüler var, büyük şairler var. Onlar biçimle ve içerikle çok uğraştılar. Fakat ben onlardan biri değilim. Ben yazmış bulundum diye şiir yazıyorum. Teknik yanlarıyla, biçimle filan hiçbir derdim yok. Bittiği zaman da biter. Yazamadığımda da yazamamış olurum. Şiirlerinde genellikle kendinden bir şeyler katmaktan farklı olarak ‘doğrudan’ kendini işleyen bir şairsiniz. Bunun için neler söylersiniz? Uzun süre reklam yazarlığı yaptım. Beraber başladığımız bir arkadaşım vardı. Üç sene önce kalp krizinden vefat etti: Mehmet Günsür. Onunla dört yıl çalışmıştık. Reklam ajanslarında toplantılar filan olur. Bir gün bana, “Ses dışbükey bir şeydir. Senin sesin içbükey, içine doğru kaçıyor” demişti. Şimdi biraz daha açıldım; daha konuşkanım. O zaman daha az çıkardı sesim ya da konuşamazdım bile. Hak vermiştim o söze. Şiirim de kendime benzedi işte ve içbükey oldu. İçine doğru kaçan bir şiirim oldu. Yazdığım şiirde ne kadar dışarı açılmak istesem hep tam tersi oluyor. Bir kuyu metaforu vardır. Ben sanki bir kuyuya sesleniyorum ve sesim, o kuyuda yankılanıyor. Ama kuyuda yankılanıyor. VE DÜZYAZI Düzyazı: 100 Yazı adlı bir kitabınız var, denemelerinizden oluşan. Şiirin düzyazıyla ilişkisi üzerine epey yazı yazmışsınız. Peki sizin düzyazıyla ilginiz nedir? Ben yazmaya hikâyeyle başladım. Ortaokulda ve lisede çok hikâye yazdım. Bunlar o dönem için avangart türde hikâyelerdi. Bir taraftan Orhan Kemal okuyordum, Kemal Tahir okuyordum; ama bir taraftan da Kafka okuyordum, Beckett ya da Alain Robbe Grillet’nin bir kitabı çıkmıştı, Fransa’daki Yeni Roman akımını anlatan, onu okuyordum. Hep absürt hikâyeler yazıyor ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 947