23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? birden sosyal çalkantılar, velinimetleri Abdülhamit’in düşüşü, şanın, şöhretin, şatafatın yer ile yeksan olması, büyük sıkıntıya düşmeseler de daha önce hiç bilmedikleri parayla tanışmaları, sonradan tekrar toparlanacak olan çevrenin bir süre el ayak çekmesi… Ve bütün bunları büyük bir hoşgörüyle karşılamaları hayata karşı erişilmesi zor bir ironi, bir ince alay değil miydi? Ya benim ince alayım? Yanılmıyorsam Eliot’un bir dizesi var, “meseleyi bir gülüşle koparıp atmak” Hep aksini yapmaya çalıştım, her şeyi ciddiye almaya çalıştım ama olayların içindeki bir şey hep göz kırptı bana, şeytan mı, belki odur, ama dayanılmaz bir çekiciliği var kestirme yoldan dolaşıp hayatın dayattığı kuralların arkasına çıkıvermenin. Kitapta tarihsel ve kültürel arka planın yanı sıra sınıfsal durumların sergilenişi de var. Sait Bey’in, onun bahçeyle, güllerle ilişkisinin, bahçıvan Ahmet Efendi’nin ve çocukların anlatıldığı bölümde iyice belirginleşiyor bu. Yani, hem kendi tavrını, tutumunu çekinmeden koyuyorsun ortaya, hem de başkalarını incitmeden yapıyorsun bunu. Mesafeli bir duruş. Kendin dahil, kimseyi ne kayırma, ne yerme... İnşallah ailem de öyle algılamıştır. Eğer bir yerme kokusu aldılarsa nasıl karşılayacaklar beni rahmetliler. En azından birilerinin bana parlak bir karşılama töreni yapmayacağını biliyorum. Ölüm ötesi bir yaşam varsa yandım demektir. Ne yapalım? Bazıları reenkarnasyona inanıyor, yenidendoğuş, eğer öyleyse anında pılıyı pırtıyı toplar aşağıya inerim. Evet, ben ve onlar aynı kazanda kaynayacak insanlar değildik. (benden önceki kuşak) Ben halk çocuğu, tek çocuk ve şımarık. Onlar görmüş geçirmiş, soylu ve buyurgan. Aynı konakta oturuyorduk ama uzun süre karşılıklı süzdük birbirimizi. Sonunda tam alışmaya başlıyorduk ki, ben koptum konaktan. Onlar kaldılar. Sonra onlar koptu, bu kez yaşamdan, ben kaldım. Şimdi onlar kitaba geçtiler, beni kim hatırlar? Demek 10 yine onlar galip. Ne olsa çoğunluğa karşı tek kişi. Ne yapalım? Doğrusunu istersen ben yazarken ne onların ne kendimin sınıfsal durumunu vurgulamak istedim; ama yazar da üçüncü cins değil, ya onlar gibisindir, ya da onlara karşı. Yaşlanınca törpüleniyor ya insan, tren gelince öbür hatta geçmeyi öğreniyorsun ya, tren geçtikten sonra yine kendi hattına. ANILARIN DİLİ Bütün bunların nasıl anlatıldığı önemli elbette; kullanılan dil. “Zâfir Konağında Bir Tuhaf Zaman”da anı kitaplarında az rastlanır bir sözcük ekonomisi, yoğunluk ve eksiltili bir söyleyiş var. Şiir diliyle düzyazının tuhaf, kendine özgü bir karışımı. Sonradan okuduğunda bu açıdan sen ne görüyorsun kitapta? Şiirin sevdiğim bir tanımı: “bir şeyi söylemek, bir şeyi söylememek” Benim şiirim de buna uyuyor galiba. Diyelim ki şiiri beceremeyince düzyazıya geçtim, düzyazıdan sıkılınca şiire. Biçemle ilgili özel bir kaygım olmadı, olaylar, insanlar nerdeyse itişe kakışa öyle bir aktılar ki önümden, kovalamak için fazla zamanım da olmadı. Göründüler, hızla geçtiler, hızla döndüler, onlar karar verdi nasıl kitaba geçeceklerine, ben yalnızca aracıydım. (ne güzel bir yol değil mi, atıveriyorCUMHURİYET KİTAP sun sorumluluğu, ama içtenlikle söylüyorum, aynen böyle oldu) Bir daha örneğini yazacağımı sanmıyorum, şiirse adam gibi şiir yaz, düzyazıysa adam gibi düzyazı (sanmayacağın ne çok şey geliyor insanın başına). Zâfir ailesinden sana neler miras kaldı diye sorsam… Bir tanesini söylüyorsun zaten: sürekli oturup kalkman. Eskiden bir tikin de vardı: Kapı tokmaklarına, masa kenarlarına, çay bardaklarının kenarına dokunmak. Bunlar görünenler. Görünmeyenlerin, yani fiziksel olmayanların önemli bir bölümüyle kitapta da karşılaşıyoruz: Zerafet, incelik, dil gibi… İyice dipte duranları soruyorum. Neleri miras aldığını düşünüyorsun? Senin bildiklerinin dışında bir tuhaf alışkanlığım epey canımı sıktı. Biliyorsun, İstanbul’daki prodüktörlük yıllarından sonra İzmir Radyosu’na Tiyatro Yayınları Müdürü olarak atandım. Önce üç beş gün iyi, sonra arkamdan fiskos etmeye başladıklarını fark ettim. Anlayamıyorum nedenini. Koridorda yürürken birden durur, sonra yine yürürüm ya, demişler, bu adam kapıları dinliyor. Oysa kimbilir neler geçiyordur o sırada aklımdan, üstelik duysam bile ayırdına varmam, aklımda tutmam olası değil. Duymamam gereken ne çok şey varmış, diye düşündüm ve koridorun kapılara uzak yanından yürümeye başladım… Kişisel olarak görünmeyenler üzerine konuşmak daha zor benim için. Zerafet, incelik, dil… Önce: Dil! Sustaya durdurulmuş maymun gibi, nezaket sözcüklerini aileden öğrendim; ama on, on beş sözcükle bir dilin eksiği gediği kapatılabilir mi? Sıkıştığım zaman yaptığım gibi karıma sordum; “Allah vergisi” dedi. Ailemin nitelikleri tabiî ki kişiliklerinden, bir de görgüden geliyordu, ama benimki eğer varsaucundan koklaya koklaya. Miras mı? Ağır yaşamak. Belki de çok genç çağımda yaşlılarla yaşadığım ve onları sevdiğim için hayatımın şiirini yaşlılığa taşımak. Güngör, bu kitaptan sonra radyo anılarını da yazarsın belki diye heveslendim. Ne dersin? Bu çok zor, çünkü o yıllar beni ailemden de çok sarmalamış. Benim hiç kardeşim olmadı, ama radyo yıllarını kardeşlerimle beraber yaşadım. 61 Anayasası, özerk kuruluş, çoğu üniversite öğrencisi bir avuç gence Türkiye Radyoları’nı açmak, tüm iyi niyetimize, enerjimize, iyiyi, güzeli, doğruyu (nasıl da unutuldu bu sözcükler) aramamıza rağmen kaçınamadığımız hatalar, yanlışlar ve gözümüze sokmadan, ilacı limonata içinde eriterek içiren yöneticiler… Hayır, radyo anıları belki bencilce olacak ama bizimle beraber bitebilir. Yaşadığımız her şeyi gelecek kuşağa bırakacak mıyız? “Melâli anlamayan nesle aşinâ değiliz” demiş Hâşim. Nerden geldi aklıma? Hem usanç, bıkma, sıkıntı değil ki anlatacaklarımız ve gençler de elbette anlarlar, ama bize kızsalar üzülürüz, omuz silkseler üzülürüz, üzülseler yine üzülürüz. Sadece güldürecek kadar da malzeme yok elimizde. Öyle yol falan da göstermiş olmayız. İşin aslı ben o yılların kardeşlerini çok seviyorum ve bu kadar sevgiyle de yazılmaz. Nesnelliğin ipini kaçırarak, duygusallığa yaslanarak yazılmaz. Yazabilen varsa mutlu olurum; ama ben değil. ? Zâfir Konağı’nda Bir Tuhaf Zaman/ Güngör Tekçe/ YKY/ 136 s. 919 SAYFA 5 SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle