05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Leonardo Sciascia’nın “Mısır Konseyi” üzerine... Kımıl Bir rahibin ustaca kurduğu, gizlice düzenlediği sahte belgeler nedeniyle herkesin rüşvete, korkuya, çeşitli düzenbazlıklara nasıl kapıldığını gösteren etkileyici bir kitap, ‘Mısır Konseyi’. (*) ? Tufan ERBARIŞTIRAN “Gerçek şu ki, her toplum, deyim yerindeyse, kendi yapısına uygun düzenbazlık türünü yaratır.” Kitaptan. aroluştan bugüne insanoğlu ‘yalan’ söylemek, bunu saklamak ya da anlamak için bin bir emek harcamış, deyim yerindeyse pek de başaramamıştır. Neden yalan söyleriz? Bunun kişisel olduğu kadar, sosyo/ kültürel, psikolojik, ailevi, ekonomik ve felsefi değerleri, katmanları, nedenleri, sayısız ayrıntıları vardır. En güçlü yalanlar, insanlığı derinden yaralayanlardır. Sözgelimi, binlerce yıllık dinler tarihi içinde, bugün bile halen dogma olarak kabul edilen, tartışma konusu yapıl(a)mayan, tanrının ilahi buyruğu anlamında yürürlüğe geçirilen metinler üzerine söylenenlerdir… Hiçbir mülk, para birimi/ miktarı, sosyal ve siyasal makam, ekonomik özgürlük dinlerin getirdiği esin kadar etkileyici olamaz. İnsanoğlu dinlerin özündeki esin kaynağını başka türlü yorumladığında, işte o zaman asıl sıkıntı kendini gösterir, sorunlar çığ gibi büyümeye başlar. Peki yalan bu işin neresindedir? İlahi metinler üzerinde oynamalar yapmak, değiştirmeye çalışmak, hemen herkesi yerinden (makamından) etmeye yeterlidir. Hele bu konunun bir benzeri 1750’li yıllarda gerçekleşiyorsa… Dönemin İtalya’sında Napoli Krallığı, Sicilya Krallığı önemli güçlere sahipti. Fransız Devrimi’nin ayak seslerinin duyulmaya başladığı o günlerde, her iki krallıkta irkilmeler, isyanlar, başkaldırmalar, kavgalar eksik değildi. İşin içine din adamları karışınca, bu kez ortalık toz duman oluyordu. İnsanları kışkırtan, baştan çıkaran, korkutan, kendisine esir eden bir metin yaratmak düşüncesi rahip Vella’yı etkilemektedir. Palermo’ya yüzyıl önce gelen bir Arapça metin üzerinde tahrifat yaparak, bunu soylulara gözdağı ve ünvan dağıtmak için bir tür ‘araç’ olarak kullanmak isteyen açıkgöz bir rahibin yarattığı kaos gerçektenden etkileyicidir. “…aslında Vella’nın yaptığı, Arapça bir metni Arap harfleriyle yazılmış Malta dilindeki bir metne, Arapça yazılmış bir Hz. Muhammed yaşamını Malta dilinde yazılmış bir Sicilya tarihine dönüştürmekten ibaretti.” (s. 27) Hemen imleyelim ki, kitabın içinde metnin açılımı neredeyse hiç yok. Bunun nedeni yazarın ürkekliği midir, yoksa okura bıraktığı düş gücü müdür? Kuşkusuz okurun yanıtlayacağı bir sorudur bu. YALAN METİN Tarih yazılı bir metin midir ya da bizlerin yarattığı/ yaşadığı bir olaylar zinciSAYFA 14 V ri midir? Rahip Vella, “…tarihi yaratmanın çok daha büyük bir beceri gerektirdiğini” söyleyerek “Tarih diye bir aldatmaca yoktur” (s. 27) diyerek kendini savunur. Böyle midir gerçekten? Nedir tarih? Bu sorular kitabın içinde karşımıza çıkıyor, okuru derinden sarsıyor, kendine yanıt arıyor. Vella düzmece metni yaratmadaki gerekçesini, “Her şey Kral’ındır, soylulara hiç pay verilmez” (s. 40), sözleriyle açıklar. Kral esas ve tek güç olduğuna göre, bu anlamda varacağımız nokta şu olabilir: Din ve din adamlarının dayandığı temel yapı ‘kurulu düzen’ üzerinedir. İşte bu düzenin bozulmaması, dinin toplumun önünde olması, din adamlarının da sadece krala bağlı kalması önemlidir. Vella böyle bir düşünceden yola çıkarak, yalandan uydurduğu bir metin ile ortalığı din esaslarına göre düzenlemek istemektedir. Bilinç altında oluşan ‘devrim’ korkusu sürekli onu rahatsız etmektedir. Fransızların eşitlik, özgürlük, kardeşlik anlayışı ile Avrupa’yı sarsmaya başlaması, dinin dogmatik yapısı için de bir tehlike oluşturmaktadır. İnsanların Tanrı’nın huzurunda eşit, hukuk düzeninde eşit olması kabul edilebilir bir anlayış değildir. Fransız aydınlarının dinin en diplerindeki tortuyu aydınlatması, oralarda gezinip dinin asıl işlevini tanıtmaya çalışması rahip Vella’yı baştan çıkarmaya yetmiştir. Bir din adamı kendini haklı göstermek için türlü dolaplar çevirebilir, yalan üzerine bir bina inşa edebilir. Burada önemli bir nokta daha vardır. Rahip Vella kişisel çıkarları ile kurulu düzenden yararlanmak istemesi sonucu bu yalan metni yazmaya/ yaratmaya koyulur. İşin gözden kaçmaması gereken ayrıntısı ise, rahibin kişisel çıkarlarını ilahi metnin arkasına gizlemiş olmasıdır. Dinin temelinde yer alan katıksız inanç, tanrının ilahi buyruğuna karşı gelmemek düşüncesi/ korkusu onu daha rahat ettirmiş, işini yapmada kolaylık sağlamıştır. Vella’nın yalanı kendini de inandırmış, insanların gereksiz tarih tartışmalarından sıyrılacağını bile düşünmeye başlamıştır. Böylelikle dinsel tartışmalar soyuttan somuta geçmiştir. Vella’nın yalan metni toplumu bir anda etkilemiştir. Soylular, asiller, askerler, makam sahipleri panik halindedir. Bu metin nedeniyle hepsinin soyu, akrabası, kişisel geçmişi karalanacaktır. Romanın bu bölümlerinde ironi öne çıkıyor; kahramanların hüzünlü yüzleri, korkuları, kaygıları, gülünç tavırları sivriliyor; hemen kendini gösteriyor. Yalan metin tıpkı bir ‘kımıl’ gibi toplumu kemirmektedir. ‘Kımıl’ kişiden kişiye, evden eve geçer, içine girdiği her şeyi yok eder. Artık dostluk, güven, iyilik duyguları ta mamen kaybolmuştur. ‘Kımıl’ bir virüs gibi Palermo’yu baştan aşağı çürütmekte, bozmakta, vahşice kanını emmektedir. Vella yıllarca açlıkla mücadele etmiş, neredeyse yaşamın tüm zorluklarını yaşamıştır. Artık önünde ekonomik olarak güçlü bir gelecek vardır. Rüşvetler başlamıştır: “Rahibin bahçesinde kuzular oynaşıyordu; koca bir kümes, içinde dolaşılamayacak kadar çok tavukla doldurulmuştu; evin her köşesine füme etler, peynirler, tatlılar yığılmıştı... Dört bir yandan yağmur gibi yağan paralar ve yemek davetleri de cabası.” (s. 60) Bir başka konuya uzanalım şimdi de. Bu rüşvetleri verenlerin kişisel geçmişlerine, halen kullandıkları makama ne kadar çok değer verdikleri sezdiriliyor. Kişinin yüzlerce yıl öncesine ait geçmişi, toplumdaki saygınlığı onun için son derece değerlidir. Bu konuda en küçük bir ayrışım kendisi için ölümden bile beter olabilir. İnsanların paylaşma, tanrı ve hukuk önünde eşit olma isteği yok gibidir. Onlar için asıl önemli olan şey, makam ve saygınlıktır. Köylülerin, tarım işçilerinin, alt tabakanın hiçbir değeri olamaz. Her şey makam ve saygınlık için yaratılmıştır. İşte dinin yarattığı dogmatik yapı bunun üzerine kurulmuştur. Fransız Devrimi böyle bir ortamda ortaya çıkmış, neredeyse tüm Avrupa’yı derinden etkilemiştir. Rahip Vella için din ve tanrı buyrukları tek yetkinliktir. Onun bu dünyadaki gücü kral ise, önünde tüm toplumun itaat edeceği yüksek ve erişilemez bir yüce makamdır. Dinin ve din adamlarının toplumu etkilemek için ‘gücü’ nasıl kullandığının tipik bir örneğini görüyoruz. TEHLİKELİ BİR OYUNCAK: DEVRİM Devrimci avukat Francesco Di Blasi eşitlik, özgürlük ve kardeşlik için mücadelesinde hem Vella ile hem de toplumdaki ‘bozukluk/ düzensizlik’ ile savaşmaktadır. Fransız Devrimi’nin Palermo’ya ve tüm İtalya’ya yansıması için verdiği mücadele kitabın içinde önem kazanıyor; din ve hukuk karşılaştırılması hemen dikkat çekiyor. Bir yanda devrim, diğer yanda dogmatik bir yapı. Tüm tarih bu karşıtların mücadelesiyle geçmekte değil midir? Romanın sonlarında bu ikilinin (Vella ile Blasi) karşılaşması hayli dramatiktir. Vella yaptıklarını itiraf etmiş, rahatlamış ve gücü tükenmiştir. Vella ‘temizlenmek’ için banyoya girer ve doyasıya yıkanır. Hıristiyanların vaftiz töreni burada daha insani, daha gerçekçi bir dille yansıtılıyor. Rahip yıkandıkça arınacağını, günahlarından kurtulacağını düşlemektedir. Vella işte Leonardo Sciascia bu nedenle yıkanmak, temizlenmek ve arınmak istemektedir. Tanrı’nın huzuruna çıktığında kendini ‘temiz’ göstermek için suyun içinde itiraflarını düşünür, yaptıklarını anımsar… Vella’nın ruhundan fırlayan ‘kımıl’ yeniden yok olur. Toplumu sarsan, derinden bozmaya çalışan, laik düzene karşı gelen ‘kımıl’ etkisini yitirir, geldiği gibi kaybolur. Burada yazar şuna dikkat çekiyor. kişinin kendini geliştirmesi, dürüst, insancıl olması, itiraf etmeyi bilmesi sonucu ruhundaki ‘kımılın’ yeşermesini engelleyebilir. Devrim tehlikeli bir oyuncaktır, öyle herkes tarafından ele alınması, sağda solda kullanılması söz konusu bile olamaz. Kral ve din adamları en yüce makamdır. Palermo’da cadı avı başlamıştır. Herkes birbirini suçlar, korkar, gizlenir ve ‘diğerine’ önyargıyla yaklaşır. Avukat Blasi yakalanır ve idama mahkum edilir. Vella ile son kez bakışmaları dramatiktir… Blasi’nin ölüm anındaki tüyler ürpertici bilgeliği metni duygusal bir konuma geçirir, edebiyatın estetik yetkinliği iyice kendini gösterir. Cellata söylediği söz çok çarpıcıdır: “Kendi özgürlüğünü düşün.” (s. 166) İnfazdan sonra kopan başını gümüş tepsiye koyacak olan delikanlıya söylediği şu söz de anlamlıdır. “O an geldiğinde, gözlerini kapa.” (s. 163) Fransız Devrimi kanlı, vahşet dolu, insanlık dışı öykülerle doludur. Blasi’nin öyküsü de bunlardan sadece birisidir… Vella’nın yalan metni teatral bir atmosfer içinde yarı esrik bir tatla gezinir, okurla tanışır, kahramanları ardından sürükler, konunun bile önüne geçer adeta. İnsanların bir yalan metinden nasıl korktuklarını, saygınlık uğruna ne duruma düştüklerini gösteren çarpıcı bir roman. Din ve din adamlarının toplum üzerindeki etkisini, gücünü, Demokles’in kılıcı gibi duran ilahi görüşleri farklı bir açıdan anlamak isteyenlerin ibretle okuyacaklarını düşünüyorum. ? [email protected] Mısır Konseyi/ Leonardo Sciascia/ Can Yayınları/ Roman / 2007/ 166 s. (*) Kımıl: Özellikle buğday ve hububat ekili tarlalarda ekinleri yiyen küçük zararlı bir böcek. KİTAP SAYI 919 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle