05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Rıza Kıraç, hikâyeyi küçük geriye dönüşlerle kuruyor. Anlatımı rahat. Birer cümlelik paragraflar ve bol diyalogla gelişiyor roman. Ama okudukça bir derinlik eksikliği hissetmeye başlıyorsunuz. Ne romanın esas kahramanı Semra’nın, ne de ona bağlı olarak romana katılan sevgilisi Adem, kocası Tufan, annesi ya da kızına adını verecek kadar yakın arkadaşı Şule’nin kişiliklerini tam olarak kavrayamıyoruz. Her şey yüzeyde gibi. ÖNERİLER Metin CELAL Okuduğum Kitaplar R ıza Kıraç’ın yeni romanı Namahrem (Altın Kitaplar yay) bir ruh doktorunun muayenehanesinde başlıyor. Romanın kahramanı Semra, “utanmak istemiyorum artık!” diyerek doktora cinsel sorunlarını anlatmaktadır. İlk gidişi değildir. “Bu son artık bir daha gelmeyeceğim” diyerek doktora gitmektedir. Semra, ne kadar yalan söylese de istemeden gerçeklerden de söz etmektedir. Kocasıyla olan ilişkisine gelince, cinsel bir sorunları olmadığını, kocasına inancını kaybettiğini, kocasının kendisini aldattığını anlayınca başka erkeklerle birlikte olmaya başladığını anlatır. İlk kez kocasını aldattığında suçluluk duygusunun yanında “haz, güçlü olma duygusu hissetmiştim” der. Semra, iş hayatında başarılı bir kadın. Kendi çabasıyla, sıfırdan başlamış, bir sigorta şirketi kurmuş, onu en büyüklerden biri haline getirmeyi başarmış. İşteki başarısı gecekonduda binbir zorlukla büyümüş bu genç kızı zengin ve güçlü bir kadın haline getirmiş. Güzelliği ve çekiciliğini de eklersek ideal bir kadın görünümünde. Ama bu “ideal kadın” ruhsal sıkıntılar içinde. Bu sıkıntısı kocasıyla sağlıksız yürüyen ilişkilerinden mi kaynaklanmaktadır, işte güçlü olma, başarılı olma zorunluluğunun bir sonucu mudur, yoksa babasızlığı, annesiyle kuramadığı anaçocuk ilişkisi midir? Belki de hepsinin bir sonucudur. Semra’nın bar sahibi sevgilisi Adem’e ve dolayısıyla bize, iş hayatında başarıyı yakalamasının hikâyesini okuruz. Çalışkan, saldırgan, otoriter ve yanında çalışanlara karşı acımasızdır. Belki de bu durumu nedeniyle kendisini sevgiye aç hissetmektedir. Rıza Kıraç, hikâyeyi küçük geriye dönüşlerle kuruyor. Anlatımı rahat. Birer cümlelik paragraflar ve bol diyalogla gelişiyor roman. Ama okudukça bir derinlik eksikliği hissetmeye başlıyorsunuz. Ne romanın esas kahramanı Semra’nın, ne de ona bağlı olarak romana katılan sevgilisi Adem, kocası Tufan, annesi ya da kızına adını verecek kadar yakın arkadaşı Şule’nin kişiliklerini tam olarak kavrayamıyoruz. Her şey yüzeyde gibi. Sonraki bölümde Semra’nın ev hayatını görüyoruz. Kocası Tufan ve “büyümüş de küçülmüş” kızı Şule ile orta sınıfın varlıklı kesiminin örneğini oluşturuyorlar. Kendisi gibi yoksul bir hayattan gelen Tufan da işinde başarılı. Çok para kazanmakta, iyi bir hayat sürmekteler. Semra’nın bakış açısıyla anlatılan pazar gününde mutlu aile tablosu çizmekteler. Ama Tufan, sadece Semra’ya göre oluşturulduğu için, karısıyla ilişkileri hakkında duygu ve düşünceleri bir yana ne iş yaptığı bilgisine bile ulaşamıyoruz. Oysa Semra ne kadar güçlü ve otoriter bir karakter çizse ve işte ve aşkta olduğu gibi evlilikte de iktidarı elinde bulundurduğunu sansa da romanın satır aralarından iplerin Tufan’ın elinde olduğunu hissediyoruz. Eve bilgisayar aldıktan sonra internete merak saran ve evdeki zamanının çoğunu bilgisayar başında geçiren Tufan önce porno sitelere merak sarmış, daha Namahrem sonra eşdeğiştirmeyi kabul etmesini o günkü tartışmaya bağlıyor. Artık eşiği aşmış. “O geceden sonra başka bir kadın, başka bir insan, başka bir mahlukat olacak, bu varoluşun tadını çıkartacak”tır. Roman, geriye dönüşlerle kurulmuş demiştik, yazar, bu kez ilk eş değiştirmeyi anlatıyor ki bu daha önce bir benzeri anlatıldığı için yapı açısından gereksiz göründü bana. Romanın sayfa sayısını biraz daha uzatmak, belki biraz daha erotik sahneler anlatmak amacıyla yazılmış gibi geldi. Semra’yla Tufan’ın sevgililik günlerinde yaşadıkları yoksulluk ise çarpıcı. Kurgu açısından belki bu bölümü, Semra ile annesinin ilişkilerini, daha öne almak gerekirdi. Zira, buraya geldiğimizde artık kafamızda Semra imgesi oluşmuş oluyor. Garip bir iş görüşmesinde anlaşma yapacağı işadamına sevişmeyi teklif edip, “Sevişmenin, hazzın kendine ait bir kokusu, duygusu, ruh hali var. Eğer o duyguyu, kokuyu, ruh halini kendimde bulamazsam sevişmek istemem. Sadece sevişmiş olmak için sevişmek istemem” cevabını alıyor Semra. Kendini reddeden işadamıyla konuşmaları aslında Semra’ya ve onun bakış açısıyla yaşayanlara bir ders niteliğinde. Yaşlı ve tecrübeli işadamı, korkuları bastırmak için seviştiğimiz kanısındadır. Korkularını bastırmak yerine “onları hayatın içinde sindirmekten yana”dır. Hazzın esaretine girmeye karşıdır. “Hazzın benim esaretim altında olmasını tercih ederim” der. Bir gazete haberinden yola çıkarak yazılan finalde olanları anlamak ise kolay değil. Semra kocasının cesedini bir yatakta başında platin renkli bir peruk, dudaklarında rujla buluyor. Polis, dairenin Tufan’ın olduğunu söylüyor. Evden yirmi beş yaşlarında esmer bir erkeğin çıktığı görülmüştür. Bu manzaranın idrak edilebilmesi için sanıyorum romanın bir de Tufan’ın bakış açısından yazılması gerekiyor. Tufan’ın başka kadınlarla birlikte olmaktan eşcinsel bir ilişkiye nasıl geçtiği ne açıkça ne de satır aralarında anlatılmıyor. Romanın başından itibaren Tufan’ın cinsel merakları ve Semra’nın ifade edemediği ruhsal durumuna bağlı olarak kocasına istekle katılmasına bakarsak bu finalin biraz da yapıştırma olduğunu söylemeliyim. BEYAZ GECELERE DOĞRU Sezer Duru, Türk edebiyatının en renkli simalarındandır. Her zaman hareketli, canlı ve aktif. İyi bir çevirmen olarak Türkçe’den Almanca’ya, Almanca’dan Türkçe’ye yaptığı değerli çevirilerin yanı sıra gerçek anlamda bir kültür elçisidir. Türk edebiyatını yurtdışında tanıtmak için emek vermiş onun gibi insanımız çok azdır. Sezer Duru, uluslararası örgütlerde yer almasının yanı sıra kişisel olarak da Türk yazarlarının uluslararası etkinliklerde yer alması, Dünya’ya tanıtımı için her zaman aktiftir. Gezi anılarından oluşan Beyaz Gecelere Doğru’yu (Everest yay.) okurken onun bu niteliklerinin izlerine hemen her sayfada rastlıyoruz. Kitap, Sezer Duru’nun belleğinde ve not defterlerinde onlarca yılda biriken anekdot diyebileceğimiz küçük anı parçalarından oluşuyor. Duru, bir dost sohbetindeymiş gibi tatlı dille anlatıyor. Kitabı bir solukta okuyorsunuz. İnsan ister istemez daha çok ayrıntı, bu an’ların önünü arkasını da bilmek istiyor. Galiba en iyisi Sezer Duru’dan anılarından oluşacak bir kitap beklemek. sonra bununla yetinmeyerek internet aracılığıyla yeni ilişkilerin peşine düşmüş. Semra, hem bilgisayarda gördüğü porno fotoğraf ve filmlerden, hem de kocası ile soğuyan cinsel ilişkilerinden yola çıkarak Tufan’ın kendisini başka kadınlarla aldattığını düşünüyor. Tufan bu suçlamayı reddetmediği gibi karısına “Sen başka erkeklerle birlikte olmak istemiyor musun” diye soruyor. Semra, bu soruya kızıp,sertçe “Hayır” dese de zamanla Tufan haklı çıkıyor. Semra hem Adem’i buluyor hem de biraz tepki gösterse de kocasının teklifini, “Eş değiştirme”yi kabul ediyor. Tufan’ın internetten bulduğu çiftlerle buluşup ve birbirlerinin eşleriyle seks yapıyorlar. Yazar, bu eşdeğiştirme buluşmalarından birini uzun uzun anlatıyor ama olayın kahramanlarının ruhsal durumlarına girmiyor. Sadece Semra’nın davranışlarından bu ilişkiyi oyun haline getirip istekle katıldığını, haz aldığını okuyoruz. Semra’ya göre her şey doğum gününde Tufan’la arabada yaptıkları tartışma ile değişmiş. Tufan, ilk kez orada eş değiştirmeyi teklif etmiş ve buna gerekçe olarak çocuklarının doğumundan sonra sevişmelerinden tad alamadığını, seksin gereksiz bir iş haline geldiğini ileri sürmüş. Semra buna itiraz etse de akşam kız arkadaşlarıyla gittiği barda tanıştığı bar sahibi Adem’le sevişmesini ve daha 100 Hızla yazılıp hızla okunan macera romanlarına “Dime Novel” deniyormuş. Ömer Türkeş, “Dime Novel”leri edebiyatın bir alt türü olarak değerlendiriyor ve “toplumun edebi düzeyini, cinsellik algısını, eğlence tarzlarını, değer yargılarını, inanç biçimlerini, dışlama mekanizmalarını onlar kadar dolaysızca sergileyen metinler bulamayacağımızı hatırlatmak isterim” diyor. “Dime Novel” diye nitelendirebilir miyiz bilmiyorum ama Başar Akşan da son yılların hızlı yazan yazarlarından. Günümünüzün kolay para kazanan, aynı kolaylıkla para harcayan zenginlerinin hikâyelerini anlatıyor. Son kitabı 100’de (Kavim yay.) “psikoloji onlaması” adlandırmasıyla, kendisinin roman olarak adlandırdığı ama bizim hikâye diyebileceğimiz çalışmalarında dergilerin magazin sayfalarında rastladığımız para kazanma derdi olmayan simaların dünyasına giriyor. Onların mutlu gözüken dünyalarındaki trajediyi, çıkmazlarını hızla anlatıyor, hızla okutuyor. ? KİTAP SAYI 919 SAYFA 12 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle