05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Geçen yüzyılın 90’lı yıllarında yazılan Bulgar şiirinde önemli yeri olan Edvin Stefanov Sugarev 1953 yılında Sofya’da dünyaya gelir. Sofya Üniversitesi’nin Bulgar Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olur (1978). 1985 senesinde “I. Dünya Savaşından Sonra Bulgar Edebiyatı ve Alman Ekspresyonizmi” konulu tezi ile doktorasını tamamlar. Bir süre Sofya Üniversitesi “Kliment Ohridski”de Bulgar Edebiyatı dersleri okutur. Bulgar Bilimler Akademisi’nin Edebiyat Enstitüsü’nde çalışır. Kendi olanaklarıyla yayımladığı “Most” (Köprü) dergisinin editörlüğünü ve “Literaturen Vestnik” (Edebiyat Gazetesi) yayın yönetmenliğini yapar. Edvin Sugarev ülkesinin güncel politik konularıyla da iç içedir. Etkin biçimde siyasetle uğraşmaktadır. Bulgaristan’ın VII. Büyük Millet Meclisi’ne milletvekili olarak girer. 19972002 yıllarında ise Hindistan ve Moğolistan’da büyükelçi olarak görev yapar. Bulgaristan’ın sosyalizm sonrası siyasi konularını ele alan, çağdaş politik temalara değinen kitaplar yazar. Edvin Sugarev’ın şiir kitaplarından başlıcaları şunlardır: “Ters Ağaç” (1989), “Kaleydoskop” (1990), “Su Hareleri” (1990), “İnerken” (1992), “Rok” (1994), “Gizli Yetiler” (1996), “Kısaca” (1997), “Kamen Bryag’dan Haikular” (1997), “Ca3” (1998), “Gobi” (1999), “Bir Çılgın’ın Şiirleri” (2000), “Kurt Belleği” (2000), “Lingva Lingam” (2001), “Sur” (2003), “Ölümcül Sözler”(2003), “Vatan” (2005). Şiir kitapları Rusça, Fransızca ve İngilizce’ye çevrilmiştir. Ayrıca bu dillerdeki antolojilerde de yayımlanmıştır. Ülkesinde birçok şiir ödülünün sahibi olan yazar, “Şiirin Olanaksız Sığınakları” adlı romanı ile Fond “Razvıtie”nin (Gelişim Vakfı) 2004’te Yılın Romanı Ödülü’ne değer görülmüştür. Bulgaristan’ın önde gelen yetkin edebiyat gazetelerinden “Literaturen Vestnik” gazetesinin yayın yönetmenliğini sürdürmektedir. iyisi mi biz ayrılalım pireler benim, tahta kuruları seninle kalanını gebertelim orada üsküp şehri dolaylarında veya sakin tunanın balçığı boyunca korkunç ve neşeli yamalar içinde dikiliyor korkuluk yaman bir güçle Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Evdin Stefanov/ Şiirler/ Çeviren: Kadriye Cesur Korkuluk Acımasızca çakılmış duruyor tarlanın ortasında günbegün gözü kuşlarda ancak konan yok hiçbir zaman çaputlarına. Kim bilir ne düşünüyor: dal budak yetişir gövdemden, çiçekler açar mis kokulu yuvalar kurar ilkbaharda kuşlar… Ancak serseri bir rüzgâr vınlıyor dibinde ve teneke kafasını kendine getiriyor. Ve havalanıyor kuşlar… Belki de kendini bir kuş olarak düşünüyordur! Açıyordur akşamları çaputlarını yarasa kanadı gibi… Ve yükseliyor korkuluk soluk benizli aya doğru ve yalnızca baykuşlar izliyor ışıldayan gözlerle bu yalnızlık uçuşunu… Gündüzleri sağlam çakılmış, dikiliyor korkuluk usulca baş veren tohumların arasında. ‘yamanın biriyim ben, sen başka renkten’ kökler labirentinde uyanmış o da geçen yılın derisini okşarken rüzgâr kaygan bedenine yapışıyor kalan kuru yapraklar ve girişini süslüyor deri o usul usul sönen, kuruyan, kemikleşen günlerimizin usul usul pıhtılaştığı gittikçe bir rahme dönüşen o sığınağın her zerresinde sen varsın tir tir titreyen kirpiklerin üzerinde eriyen kar tanesinde sen varsın son evime kilit olan şu taşta bile varsın salt bir çamur olduğumda ben tanrının avuç içinde de olacaksın sen Gökselliğe Giden Kısa Yollar Bulgaristan Tanımlaması uçurum başında yapayalnız bir erik ağacı çiçek açmış ak kor ve her kimse dokunan karışacak öylece eriyecek renklerinin içinde ve melek kalacak dünyanın sonuna dek ak kanatlı kök salmış olarak Kuruluk gölgeyi öpmem için gelmiş kaynak kum tanelerini öğütmeye gelmiş kaynak madem sağdan da soldan da süzülür zaman tıslayarak ve aşk da derisinden sıyrılan bir yılan ve hazırlar kül sabırla yeni yangın yerlerini varsın üstü toprakla örtülü, ökçelerinin altında, görünmeyen ancak ökçelerinden uyanan ve canlanan çiçek köklerini okşayan kaynak olayım ben yaşlı yılanı yeniden kuyruğunu ağızlaması için kandıran evrendir bu esnek daire, bizse merkezinde veya hiçtir merkezde olan veya tanrıdır merkezde ya kaynak kucaklar kuruluğu ya benden ve senden gerisingeriye sarkan yamaçlardan akıp gider zaman burada gerçekleşememenin sınırlarındayız ki burada oğullar kemiklerini kemirerek yalarlar atalarının aziz yan yanadır hainle, eşdeğerde, eğlenmekte nicedir başlayan ve bitmeyen bir düğün şöleninde burada geçmişin kabuğuna sokulmuş salyangozlar rüzgârına kapılmışız hiçliğe batırılmış bir spiralin unutulan gerçekleri yinelemeye mahkum olarak ve olanları olabileceklerden ayırt etmekten yoksun ve herkes kendi kendine vatan ve herkes kendi içinde ölüme yatar Saban Konstantin Pavlov’a Gererler insanı buradan sonsuza dek. Sonsuzluğun bir ucuna bir deri parçası bağlarlar (kendin de bilmezsin hangi vakitte yüzüldüğünü.) Derinin içine bir taş koyarlar ve: “Dön kendine, kendin ol!” derler. (Oysa birisi vardır karşıda, vardır biri!) sonrası yok sonra o tanrı olmayı sürdürecek onun flütü için bir Hint kamışı olacağım ben de Sonra tanrıyla konuşacak bir şeyim kalmadı artık söylenecek her şey söylendi aramızda birbirimizi unutmak kalıyor geriye sessizliği de bırakmakaramızda aksın diye sonra Kötü Düşler Kötü düşler görüyorum, birbirinden kötü. Uyandığımda bülbüller ötmekte. Katılmak isterdim onlara ancak uykunun karanlık sarhoşluğundan kuzgun gaklamasına dönüşmüş sesim. Rüzgâr dikenleri savururken ovada birdenbire dehşet içinde duraksadığı o küflü gömütlüğün ortasına; eğri büğrü haçların altında belleğimizin dinlendiği; gizli bir delikten ölüm akıtan o yere, azgın namluların narin geleceğimize göz diktiği o yere gideceğim. Elbet bir yararı olur gaklamamın hiç değilse kaçırır tadını güllük gülistanlık yerlerdeki o bülbül şakımalarının. KİTAP SAYI 919 Çocukluğun İni eşelemek ürpermiş bir yumuşaklığı başını uzatsana kum şatodan, kertenkele, öyle uysal ki kasımpatı, çınlamakta çan çiçekleri yukarda ise o çılgın cambaz gökyüzü baş döndüren salıncaklarını sallıyor sürüyor gümüş zamanın izini salyangoz hep öyle ve sarıyor kendi spiraline mevsimlerin kaleydoskopuna yuvarlayıveriyor bizi deolgunlaşan üzüm taneleri, gizemli kestaneler dalgın yarasalar ve cızırtılı ceviz kokular içre ama çıkageliyor sürüklenerek kör yılan SAYFA 32 Sınır yaşam gereğinden uzun sürer tarlasını eşeler insanoğlu ve taşlar yığar arzularla olanakların sınırına sınırdaki yığın boyunu aştığında insanoğlu göçüp gider Balkan Korkuluğu fakirin gömleğinde yamalaryamanın biriyim ben, sen başka renkten yamalar birlikteyken bütünü sağlamlar yama yamanın lakırdısından anlar yakınız seninle ancak uzağız da iğne ucu sınır, iğne ucu had senden bana geçer iğnenin ucundan pireler, tahtakuruları ve münafıklar sonra benden sana hücum ederler Varlık ayak izlerimi ele geçiren çöl kumunun CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle