03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? hedeflediğini belirtiyor. “Bu dönemin köklü dönüşümleri, hukuk, siyasal bilim ya da siyasal sosyoloji açısından nasıl yorumlanmalıdır?” sorusunu esas soru olarak saptayarak, “dolayısıyla devlet ve iktidar bahisleri ana eksenimiz olacaktır” diyor. “Konferans” bölümlerden oluşan kitap, kronolojik olmaktan çok tematik bir düzenlenişe sahip. Yöntemsel yaklaşımında ise, 1 önderlik ile halkın karşılıklı rollerinin dengeli bir şekilde araştırılması, 2 her tarihsel kesitin kendinden önce gelenle ilişkisinin aydınlatılması, 3 yatay karşılaştırma ile irdelenen deneyin benzeri deneylerle kıyaslanması yoluna gidiliyor. Yani süreç hem özgül hem de parçası olduğu evrenselin içinde irdeleniyor. Bu çerçevede gerek Kurtuluş gerekse de Kuruluş önemli ayrıntılarında kapsamlı bir irdelemeye tabi tutulmuş; en önemlisi bu iş, hem bir el kitabında olması gerektiği gibi oldukça basit, anlaşılır bir dil ve anlatımla gerçekleştirilmiş hem de ciddi bir birikim ve kaynak taramasının üzerine oturtulmuştur. SORGULAYAN ANALİZLER I. Dünya Savaşı’nın niteliği ve gelişiminden başlayan irdeleme, bu süreçte Osmanlı devletinin tutumu ve akIbeti ile devam etmiş. Ardından Kurtuluş Savaşı sürecinde nasıl bir devlet istendiği ekseninde yaşanan bölünmeler ve tarafların görüşleri anlatılmış. Daha sonra yerel Kongre İktidarları, ardından Ulusal Kongre İktidarı ve ardından Büyük Millet Meclisi iktidarı süreci irdelenmiş. Tanör’ün bu döneme ilişkin “savaş demokrasisi” nitelemesi ilginç. Daha sonra Lozan ve bunu takiben büyük dönüşümün dinamikleri ve Önderliğin bu süreçteki rolüne ilişkin irdelemeyle “Kurtuluş” bölümü tamamlanmış. “Kuruluş” bölümü, Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin kurulması ve Hilafetin kaldırılması ile şekillenen siyasal devrimin irdelenmesiyle başlıyor. Bu her üç adımda da sorunun anlamı, dinamikleri, yöntemler ve sonuçlar irdeleniyor. Benzeri süreç Hukuk Reformunda da yineleniyor. Bunu Uluslaş(tır)ma ve görece geniş bir şekilde irdelenen Laikleş(tir)me izliyor. Kültür, İktisat ve Rejim sorunları bunu izliyor. Türk devriminin bölgesel etkileri ve yorumları ise Bilanço Denemesi ile sonuçlandırılıyor. Her bölümü ciddi analiz ve bilgilendirmeler içeren kitap aynı zamanda sorgulamalar yapıyor. Örneğin “Uluslaş(tır)ma” bölümünde, ulusun oluşturulma sürecinde “bir bakıma zorunlu” olarak nitelendirdiği birörnekleştirmenin (tektipleştirmenin), aynı zamanda “her standartlaştırma çabasında olduğu gibi, özgür birey yaratma noktasında handikaplara” neden olduğuna işaret ediyor. “Yüzyıllardan beri horlanmış bir kimliği doğrultmaya yönelik” anlaşılır aranışların, “zaman zaman bilim dışı aşırılıklara ve hatta şoven eğilimlere savrulma” şeklinde yansımalarına işaret ediyor. Türk ulusçuluğunun şekillenmesini sağlayan dinamiklerin, emperyalizme karşı savaşırken bile Batı karşıtlığına düşmemesi ve diğer milletlere karşı değil, Osmanlı’ya ve ümmetçiliğe karşı şekillendiği başlangıç örnekleri yanında sonradan kimi ırkçı aşırılıklara düşülmesinin de örnekleri sunuluyor. “Laikleş(tir)me”nin iç dönüşümleri ve sorun alanlarıyla birlikte oldukça başarılı bir şekilde işlendiği bölüm ise, denilebilir ki laikliğin anlamı, zorunluluğu ve sonuçlarına ilişkin salt kitabın diğer bölümlerine kıyasla değil, aynı zamanda konuya ilişkin diğer çalışmalarla da kıyaslandığında çok başarılı, ikna edici bir açılım örneği oluşturuyor. Örneğin Marksistlerin “Ulusal Kurtuluş Savaşını dünya emperyalist sistemine indirilmiş esaslı bir darbe sayıp, uluslararası devrimler zincirinin bir halkası olarak kabul ettiklerini” söyleyen Tanör şöyle devam eder: “Marksist tahliller, Kemalist devrimin getirdiği köklü reformları da, bunların burjuva karakterini bile bile olumlu bulmaktadır. Çünkü bunlar o tarihsel bağlamda geri ve dışa bağımlı bir sosyo ekonomik yapıdan daha bağımsız ve çağdaş bir yapıya geçişe hizmet etmiştir. Saltanat ve hilafetin kaldırılması, cumhuriyet, laiklik, medeni kanun başta olmak üzere temel hukuk reformu, bütün bunlar emperyalizmin ve feodal dinci gericiliğin geriletilmesi, ulusalburjuva demokratik devrimin yükselişi olarak değerlendirilmiştir.” Tanör, Marksistlerin bu pozitif yargıları yanında aynı zamanda eleştirel değerlendirmelerini de şöyle aktarır: “Marksistlerin eleştirilerine gelince, bunlar demokratik devrimin temeli olan toprak reformunun gerçekleştirilmeyişi, sanayileşmede gecikme, emekçi halk kitlelerinin örgütlenme hakkının tanınmayışı ve bunlara karşı baskıcı yöntemler uygulanması, Türk olmayanlara şoven bir tavırla karşı çıkılması, sonraki yıllarda yeniden emperyalizmle uzlaşma ve içte de yeni vurguncu zümreler yaratma şeklinde özetlenebilir”. BİLANÇO DENEMESİ Kitabın sonunda “Bilanço Denemesi” yapan 20. Konferans, önceki konferanslarla kıyaslandığında kitabın ağırlığı yanında eksik kalmıştır. “Kemalizmde eylem öğretiden önce gelmiştir. Önce icraat gerçekleştirilmiş, sonra bunlar ilkeleştirilmek istenmiştir (6 Ok). O halde Kemalizmi eylemine göre tartmak gerekir. Yoksa ilkeler düzleminde kalındığında; laikliğin İslamcılık, cumhuriyetçi seçkinliğin taşralılık ya da taşra seçkinliği, devletçiliğin liberalizm, devrimciliğin de muhafazakâr modernleştirmecilik tarafından kemirildiği görülür. Halkçılık ilkesi de çoğulculuk ve sınıfsal farklılaşmalar karşısında gerilemektedir. Milliyetçilik ise bir yandan dışa açılma, yabancı sermaye ve Avrupa ile bütünleşme sorunuyla, öbür yandan Kürt talepleriyle karşı karşıya ve bunların baskısı altındadır. İlkelerin durumunu ve sadece bunu temel alan kültüralist bir yaklaşım, bütün bunlardan ‘Kemalizm öldü’ sonucunu çıkarabilir. Oysa eylemler dünyasına bakıldığında ilkelerin (6 Ok) aşınmış gibi göründüğü noktada Kemalizmin modernleştirici bir başarıya imza attığı kabul edilmelidir. Daha modern, daha demokratik, daha laik, sanayileşme ve kentlileşmede ilerlemiş bir Türkiye bunun göstergeleridir. ‘Bu durumda Kemalizmin ölümünden çok, Kemalizm sonrası (post Kemalist) bir dönemden söz etmek daha isabetli olacaktır’ (A. Kazancıgil)” denilen bu bölüm, kitabın derinliğiyle koşut bir bilanço çıkarmaktan imtina etmiş gibidir. “Türk devrimini ya da Kemalizmi herşeye kadir ya da her bozukluğun günah keçisi görecek şekilde çok kapsamlı olarak algılamak da, bilanço çalışmalarını zorlaştırır” şeklinde çok doğru bir yaklaşım sunmakla birlikte, bilançodan söz edilen noktada girilmesi gereken temel sorun alanlarına girmemekle eksik kalmıştır. Halen Türkiye’nin kendi sorunlarını çözme kapasitesini de zaafa uğratan sorun alanlarının bir kısmının doğrudan Kuruluş döneminin çözüm perspektifleriyle ilgisinin bu bilanço denemesinde yer almaması büyük eksiklik. Örneğin milli burjuvazi yaratmak ve büyütmek adına başta sınıflar gerçeği olmak üzere sosyal yapıyı kötürümleştiren uygulamaları, yine Kürt ve Alevi kimliklerinin kendilerini ifade edememekten kaynaklı mevcut gerilimleri atlamayan bir Bilanço denemesi kitabın değerini çok daha fazla artıracaktı diye düşünüyorum. ? 894 SAYFA 27 MARKSİSTLERİN BAKIŞI Muhafazakâr İslamcı, Liberal ve Popülist yaklaşımlar yanında Marksistlerin Kemalizme bakışına ilişkin yaptığı özetler de, kitabı zenginleştiren oldukça anlamlı irdelemeler. CUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle