24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? mesi, iki. Bu tür bir gelişmenin bugüne göre daha mı iyi, yoksa daha mı kötü sorusuna gelince, senin benim için daha kötü, gözü dönmüş anamalcılar ve uşakları içinse, daha iyi. İSTANBUL TALAN EDİLİYOR Günümüz İstanbulu'nun (ve tabii Türkiye'nin) talan edilişi, en başta mimarlık katliamları sizi çok rahatsız etmiş olmalı… Bunun için de bildirisi çok vurucu olan bir roman gerçeği ortaya koyuyorsunuz. Bu gerçek ironik, ama yaşanan gerçeklere de ters değil. Anlayan anlarsa! Ne dersiniz? Evet, anlayana. Ben 1945 yılından beri İstanbul'da yaşıyorum. O zamandan bu zamana, İstanbul her yirmi, yirmi beş yılda bir nerdeyse baştan başa değişiyor, bu arada da hasta bedenler gibi şişiyor. Her değişim biraz daha çirkinleştiriyor kenti, yaşanması olanaksız bir yere dönüştürüyor. Oysa, şimdi kimi İstanbul sokaklarını, örneğin bir Serencebey Yokuşu'nu düşünüyorum da o günlerde Venedik'in bile öyle bir kentin yanında sönük kalacağını düşünüyorum. Altmış beş yıl sonrasının İstanbul'unu biraz “ironi”yle anlattığımı söylüyorsun. Doğru, ama eğlenmek için yapmadım bunu. Hep söylerim, alay etkin bir savunma aracıdır. Bir şeyleri düzeltmek, değiştirmek elinizden gelmiyorsa, o bir şeylerle de burun buruna yaşamak durumundaysan, alayla savunursun kendini, hem sürüklenip gitmezsin, hem de kişiliğini korursun. Ta 1950'den beri Türkiye'de koşullar hep buna zorluyor insanı, alay umutsuzun umudu oluyor. YARGI ÖZELLEŞİYOR! Vurguladığınız noktalardan biri de 'yargının özelleşmesi' ki, tek partiyle son beş yıldır yaşanan dramatik gerçeklerden biri! Özelleştirmeler o kadar 'özelleşti' ki, kalkınmayan tek iktidar partili kalmadı! Herkes küpünü dolduruyor! Böyle bir ortamda 'yargının özelleşmesi' de kaçınılmaz mı? Doğru, özellikle şu son iktidar döneminde, kamunun elindeki tüm kuruluşlar, tüm doğal kaynaklar akıllara durgunluk veren bir umursamazlıkla özelleştiriliyor, yani satılıyor, alıcının yabancı olması da yeğleme nedeni. Yargının özelleştirilmesine gelince, Gökdelen'de, günün gidişine uygun olarak, yargı adaletsizliği kolaylaştırmak, daha da kötüsü, doğallaştırmak için özelleştiriliyor. Hiç kuşkusuz, düşünülmesi bile korkunç bir şey bu. Ama yansıtılan dünyada aykırı kaçmadığı da bir gerçek. Yine romanın kişilerinden Can Tezcan, günümüz insanını mı simgeliyor? Kişiliğini tanımlar mısınız? Can Tezcan konumu ve tutumu oldukça karışık bir kişi. Yaşadığı döneme uygun bir biçimde yetişmemiş. Arı bir geçmişi, belirli bir sağduyusu, belirli bir dürüstlük anlayışı var. Ama günün koşullarına uymak zorunda olduğunu düşünüyor, üstelik gönülden benimsemediği bu koşullar içinde yükselmenin yollarını da buluyor. Gene de bizim kimi eski solcuyeni tutucu köşemenlerimiz kadar alçalmıyor hiçbir zaman. İçinde bulunduğu düzenle barışık olmadığını arada bir ortaya koymaktan kendini alamıyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI “Toplum, bizim toplumumuz, çürüyor mu, çürüyorsa, olgunun boyutları ne, bilmiyorum. Ama dönüştüğü, değiştiği kesin” diyor Tahsin Yücel. Smerdiakoflar mı var bizim toplumumuzda? Bu konuyu biraz açar mısınız? Smerdiakof, bilindiği gibi, Karamazof Kardeşler'in ilginç kahramanlarından biri. Ülkesinden de, yurttaşlarından da nefret eden, saralı ve bilgisiz bir kişi, gerçek anlamda düşünemeyen, ama herkesi, sevemeyen, ama her şeyi yargılamaya kalkan bir sapkın adam, bir korkunç yaratık örneği. Can Tezcan bu özellikleri onu başbakan Mevlüt Doğan'a benzetir. Daha doğrusu, Mevlüt Doğan'ı ona. Toplum çürüyor. Umut kimde? Gökdelen neyi öneriyor? AB'ye niçin girmemeliyiz? Toplum, bizim toplumumuz, çürüyor mu, çürüyorsa, olgunun boyutları ne, bilmiyorum. Ama dönüştüğü, değiştiği kesin. Bu yıl, her sokağa çıkışımda, İstanbul'da başı bağlı kadınlarla kara çarşaflı kadınların sayısının şu son birkaç yılda en az on kat arttığını görüyorum. Toplumumuz da aynı durumdaymış gibi geliyor bana: kapanıyor ve kararıyor. Bilinçli ya da yarıbilinçli durumda, karanlığa, bağnazlığa doğru sürükleniyor. Korkarım, bundan sonraki genel seçimde sandık başına gittiğimizde, Atatürk Türkiye'sinden pek bir şey kalmamış olacak. Avrupa Birliği'ne gelince, Gökdelen'in bir yerinde, Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi üyeleri arasına almadan dağıldığı söylenir. Sanırım, gerçekte de böyle olacak. Avrupa Birliği bugün de bizden her istediğini fazlasıyla alıyor. Böylesine uysal bir ülkeyi ne diye ortakları arasına alsın ki? Romancılarımız toplumumuzu düşünüyorlar mı? Nasıl görüyorsunuz romancılığımızın son yıllardaki durumunu? Düşüneni de var, düşünmeyeni de. Ama çoğunluğu göz önüne alırsak, kimi yazarlar toplumun gerçek sorunlarından uzak duruyor, kimileri de içinde yetiştikleri toplumu aşağılamayı ya da düpedüz suçlamayı yeğliyorlar. Anlaşılan, böylesi daha çok para ve ün getiriyor. ? Gökdelen/ Tahsin Yücel/ Can Yayınları/ 288 s. 930 SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle