Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bayram Gümüş, Nihat Behram’la... ? Yerellik, evrenlik, güncellik, tarihsellik kavramlarına değinirken 'güncel ve yerel olunmadan evrensel ve tarihsel olunamayacağını' vurguluyorsunuz. Öyledir. Eğer evrenselliği dünyada çok tanınmak olarak almıyorsanız, çok satarlık temel ölçünüz değilse öyledir. Bakın Karacaoğlan yüzlerce yıl önce yaşamış ama değerleriyle tazedir, körpedir. Torosludur yani yerel ve dünyada tanınmaz ama insanlığa sunduğu değerleriyle evrenseldir. Güncellik tarihsel devamlılıkla, yerellik evrensellikle birbirinin parçaları olarak doğrudan ilişkilidir. Halk kültürü yada modern kültür, tarihsel devamlılığı yakalamış bütün büyük sanatçılar böyledir. CANLI BİR BÜTÜNLÜK Bayram Gümüş'ün resimlerine getirdiğiniz tanımlar da alışılmış akademik tanımlar dışında, çok ilginç ve diğer bütün konularda olduğu gibi doğayla ilintili tanımlar. Sözgelimi, “Ayrıntıyı süs olmaktan kurtarma yeteneği çiçeğe bakışından geliyordu!” diyorsunuz... Doğada ayrıntı yoktur. Her şey canın doğal ve kendi esası olan parçasıdır. Çiçeğin yaprağı, kökü, sapı, tohumları... bir bütündür. İnsan da öyledir. Kalbi, dişi, kirpiği... kadardır. Bayram'ın resimlerinde her şey esasın doğal parçası olma yarışında canlı bir bütünlük içinde.. Günümüzde 'göz boyamacılık ve illizyonun kolayca başarı kazandığını' söylüyorsunuz... Başka şeyler de söylüyorum. Başat olanın bilgelik değil bilgiçlik olduğunu; renklerin, sözlerin köksüz, öksüz, sığ olduğunu; dizeden, düşten, imgeden yoksun olunduğunu; insanın toprağa, suya ve havaya yabancılaştığını; post modernizmin, teslimiyetciliğin, küreselciliğin, topluma sorumsuzluğun, gizemciliğin salgınlaştığını;sahte olanın son derece profesyonel pazarlayıcıları olduğunu; ancak toprakla öpüşünce nefes alabilen denizin artık toprakla öpüşemediğini; denizin dudağına sıvananın da, toprağın dudağına sıvananın da, insanın ruhuna sıvananın da naylon olduğunu... GÖNLÜNDEN GELDİĞİ GİBİ... Bayram Gümüş için 'yeteneğinde şiir gizli' diyorsunuz. Onun yaşam öyküsü çevresindeki bu kitabın çekim noktası bu mu? Yine kitabınızda yalın yürek ressamlar için, “Onlar görsel sanat ustalarının yada çevrelerinin desteğiyle değil, şairlerin hayranlığa varan ilgisiyle ortaya çıktılar” alıntısı yapıp, bu tür resmin en büyüklerinden sayılan Gümrükçü Rousseau'nun değerinin dönemin ünlü şairi Apollinaire'nin ilgisi sonucu anlaşıldığını aktarıyorsunuz... Çocuğun yüzünde, köpeğin bakışında, yavrusunu besleyen kuşun duruşunda mazlumluk ve şiir gizlidir. Sahiliğin ve yalınlığın doğaçtan olanı içinde şiir gizler. Bayram'ın yalın ve sahi bir kişiliği var. Renklerinin kökleriyle can bağı var. Bir yere ait olma duygusuyla soluyor. Anlık tepkileri hesapsız tepkiler ve önemlisi kişilik esasının doğaçtan parçaları. Planlı, taklit değil. Köklerine inkârlı değil, sevdalı.. Sabun üstünde kayar gibi geldiğim sürgüngurbet yıllarından, köklerimi aramaya, bulup daha sıkı sarılmaya çıkacağım yolculuğa Bayram'la çıkmam doğaldı. Bayram'ın sadece resim dünyamız için değil, duruşu ve yapısında taşıdığı özellikleriyle kültür dünyamız için önemli olduğunu düşünüyorum. İlkin resim yeteneğiyle, sanki Nakkaş Osman bu dünyadan giderken ruhunu ona emanet etmiş gibi; duygusuyla Veysel de öyle.. Bakın burada derin anlamı olan bir sentez var. Sonra, çatıdaki kiremitten, arabanın tekerine, daldaki tomurcuktan gökteki kuşa kadar malzemesiyle doğal bütünlük içinde. Ruhu kabından taşıyor.. Neşet'e, 'Senin bir eğitimin de yok bu sesleri bu sazda nasıl buluyorsun?' diye sorduklarında 'Bilmem ki, gönlümden geldiği gibi basıyorum!' yanıtındaki gibi, gönlünden geldiği gibi boyuyor. Ama gönlünün temeli var, gözleri var, gönlü sağlam, eğitimli. Anlık duygu patlamaları renkli. Yalın. Programlı, planlı, kurallı değil, ama kendi bütünlüğü içinde tutarlı. Burada şiir yok mu? Bayram Gümüş'ü bu yapısıyla 'yalın yürek' diye tanımlıyorsunuz... Bu yapıdaki ressamlar Latinceden türetilmiş sözle genellikle 'naif' diye tanımlanır. Bizde de çoğunlukla bu tanım kullanılır. Bazı sanat kuramcılarımız, dilimize 'saf yürek' diye çevirerek kullanıyor. 'Yalın yürek' diye tanımlamanın daha denk düştüğünü düşündüm. Yurda döndüğünüzde toplu şiirlerinizi de 'Yalın Yürek' adı altında toplamıştınız.. Demek ki o da böylesi bir tavırdı. Yozlaşma lirizme sağırdır ama 'öylesine kitap adı' diye almayanlar duymuştur.? Yalın Yürek Bayram Gümüş/ Nihat Behram/ Everest Yayınları/ 210 s. 930 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI