Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? KIRILGAN BİR ROMAN... Baştan aşağı kırılgan bir roman yazmış Ebru Gökçen Emre! Hiç kimseye özenmeden, hiç kimseyi kendisi bilmeden, kimseyi taklit etmeden, sadece kendisini bir dil bilmek bir yazar için önemli şey olsa gerek! Can sıkan, huzursuz bir roman okurken, içiniz taze bir bahçeyle dolsun isterseniz bu romanı okuyun. Daha önce yazdığım gibi: Woolf’un o hüzün dolu kalbinde kendinize ait bir oda bulabilirsiniz. Ya da bir cümle! Biz bir romandan ruhumuza akacak yeni bir cümleden başka ne isteriz? Sözgelimi ben, bir romanın içinde, bir insanın içinde hayat var mıdır, ona bakarım. Bu romanın içinde ciddi bir Türkiye gerçeği var. Genç bir kızın kendi ülkesine ve hayata bakışı var. Haksızlığa ve teröre karşı başkaldırının bir öfkesi var. Daha güzel bir ülke ve yaşanılası bir dünya için, özgürlük ve barış şarkıları daha çok söylensin diye yazılmış roman. Naif bir tatla, acı çeken bir hüzünle uzun cümleler kurmaktan da asla korkmuyor yazar. Romandan dışarı kolay kolay çıkamıyorsunuz çünkü yaşadığımız bu sancılı hayat sürüyor. Bireyin içsel yolculuklarına değinirken, bir başkası olabilmek başarısını da sezebiliyorsunuz. “İyi savaş, kötü barış yoktur” düşüncesine kapılıp giderken, birden saf bir duyarlılığın, çıkmaz bir aşkın büyüleyici anlatılışına da tanık oluyorsunuz. Politik söylevler ya da ahkâm kesmeler aramayın ama lirik bir küsme, lirik bir çığlık roman boyunca ilerliyor ve özgür bir üslupla okuru kendine bağlamasını biliyor. Terörün ve anlamsız bir kaosun gölgesinde yaşanan bir hayatı içiniz burkularak okuyorsunuz ve yer yer boğazınıza acı bir yumruk takılıyor. Yazar Ebru Gökçen Emre’nin tiyatro bölümü mezunu olması ve oyuncu luğu onun yazar yanına çok şey katmış. Çünkü romandaki diyaloglar kusursuz ve akıcı ve yer yer de sinematogratif bir anlatım sizin kitabın içine daha da girmenizi sağlıyor ve romanı bir film izlermiş gibi okumaya başlıyorsunuz. Yazar romanını evrensel bir duyarlılıkla, toplumsal sorunların bilincinde olarak, bütün insanlığa susmayan bir yağmurun çığlığını sade ama şiirsel bir dille haykırıyor. Doğu gerçeğini o kadar güzel özümsemiş ki, herkesin kolay kolay cesaret edemeyeceği bir konuya insani duygularla yaklaşmış. Yoksulluğa ve teröre on altı yaşındaki bir genç kızın saflığı ve tarafsızlığıyla bakabilmiş. Romanda hem geçmiş hem gelecek iç içe, sarmal bir akışla ilerlerken, okurda oluşan yanılsama duygusu ve mistizm darmadağın olabiliyor. Bir bakıyorsunuz ki zaman ve mekân kavramı sizden uzaklaşmış, insancıl bir coşkuyla “orada neler oluyor” sorusunu kendinize de sormaya başlıyorsunuz. Ben bu romanı okurken bütün dünya insanı ve halklarıyla akraba olduğumu düşündüm. Ben bu romanı okurken, insan yanım kederleşirken; sevginin nasıl da pas tuttuğunu, insanın kendisine nasıl da yabancılaştığını, kuşların ve balıkların birdenbire neden öldüğünü, doğanın neden böyle solduğunu daha bir anladım. Bu çaresiz ve yanlış yazgı değişmeli. Yaralı bir sabır iyileştirmiyor hiçbir şeyi. Çiçeklerin boynu bükük yaslı annelerin ağıtlarından. Aynaya baktığımızda insanlığımızdan utanıyoruz. Bu derin kesik, bu üzgün kanama, bu akla ziyan cinnet durdurulmalı. Ey dünyanın ve Doğu’nun o gülümseyen bilgeleri ve ermişleri, ayağa kalkın ve siz konuşun artık! ? Aynı Güneşin Çocukları/ Ebru Gökçen Emre/ Artshop Yay./ 184 s. Komplo Teorileri Tarihi ? Taylan POLAT ünümüzde hurafelere rağbet giderek artmakta. Bu tuhaf gidişatın en önemli nedeni postmodernizm adı altında akla ve Aydınlanma’ya karşı yürütülen haçlı seferidir. Postmodernizmin mayası devrimlere ve Aydınlanma’ya düşmanlıkla karılmıştır. Böylesi bir düşünsel iklimde ortaçağ kalıntısı hurafelerin yeniden hortlamasını doğal karşılamak gerekiyor. Bilime düşmanlık “alternatif” şarlatanlıkların ortaya çıkmasına neden oluyor. Günümüzde çok yaygın New Age akımlar aslında irticanın bir başka türüdür. Tıptan değil de taşlardan ya da yıldızların durumundan medet ummak, uygarlığın kaynağını kayıp bir kıtada ya da uzayda aramak insan aklı açısından bir geriye dönüşü sim G geliyor. Aydınlanma düşüncesi mistisizmi, mucizeyi, kerameti ve doğa üstüne inanmayı reddetmişti. Aydınlanma düşmanlığı ise intikamını hurafeleri ve akla düşmanlığı kutsayarak almaya çalışıyor. Hurafeler sadece mistisizm, ufoları gözlemek ya da alternatif tıp biçiminde ortaya çıkmıyor. Komplo teorilerini de bu çerçeve içerisinde ele almak gerekiyor. Dünyanın bir dinin, mezhebin ya da gizli örgütün mensupları tarafından yönetildiğini savunmak ekonomi ve siyaset bilimlerini yok saymaktır. Zamanımızın en büyük ve tehlikeli hurafesidir. Diğer hurafeler özel yaşamı ilgilendirirken, komplo teorileri toplumsal yaşamın en önemli boyutu olan siyaset alanını bulandırmaktadırlar. Dolayısıyla verdikleri zarar, bir ya da iki kişiden çok daha fazlasını ilgilendirmektedir. Haluk Hepkon, Komplo Teorileri Tarihi isimli kitabında, komplo teorilerinin ilk kez Fransız Devrimi’nin ar930 ? SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI