04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir toprak parçasını yurt edinmek kolay değildir. Yeni kentler kurmak yeterli olmaz. O topraklarda yaşamış eski kültürlerle barışması, o gelenekle insanın kendini geliştirmesi de gerekir. Ahmet Kutsi Tecer bu gerçeğin gizlerine varan bir ozandı. imi edebiyatçıları belli dönemlerde anımsamak yalnızca onlara duyduğumuz gönül bağını yerine getirmekten başka, edebiyatın akışı içindeki gelişmeleri anlamak bakımından da önem taşır. Ahmet Kutsi Tecer’i ölümünün 40. yılında (19011967) anımsarken onun şiir diline kazandırdığı duru Türkçeyi, halk şiiri geleneğinden yararlanmanın yöntemlerini de değerlendirmiş olacağız. Bir toprak parçasını yurt edinmek kolay değildir. Yeni kentler kurmak yeterli olmaz. O topraklarda yaşamış eski kültürlerle barışması, o gelenekle insanın kendini geliştirmesi de gerekir. Ahmet Kutsi Tecer bu gerçeğin gizlerine varan bir ozandı. Felsefe öğrenimi görüp Paris’te felsefe üzerine bilgilerini derinleştirdikten sonra Anadolu’ya dönünce; bu toprakların gizilgücünü anlamak onun daha çok ilgisini çekmiştir. K Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Ahmet Kutsi Tecer ları arasında Vecihi Timuroğlu’nun değerlendirmesiyle “Bütün Şiirleri” basıldı. Doğumunun 100. yılında kızı Leyla Tecer, babasının düzenlediği koşullara uyarak bütün şiirlerini yeniden yayımladı (AHMET KUTSİ TECER’in BÜTÜN ŞİİRLERİ, Kültür Bakanlığı, 2001 Ankara). Ahmet Kutsi Tecer’in 1920’lerden 1960’ların ortasına doğru 40 yılı aşan şiir serüveninde; yer yer öğretici öğeler olsa da, duru bir Türkçenin doğal akışında, yeni duyarlıklar da vardı. Halk şiiri geleneğini çağdaş yorumla geliştiren, hece ölçüsüne yeni bir deyiş özelliği, yeni imgeler kazandıran bir ozandı. Genellikle 11’li hece ölçüsünü kullandı. Üç dörtlükten oluşan kısa koşmalarla şiirini geliştirdi. Kimi zaman dizelerdeki durgulamayı kaldırarak iç uyuma önem verdi. Duru Türkçenin yumuşak akışında imgelerle süslenmiş izlenimi vermeyen bir yalınlık vardı. Bu doğal akışı Yaşar Nabi şöyle tanımlar: “Kuşun yuva yapması gibi doğal bir görevdi onun için eser yaratmak.” bilir nasıl korkar” dermiş: “Besbelli ölümüm sabahleyindir. İlk ışık korkuyla girerken camdan, Uzan, başucumda perdeyi indir, Mum olduğu gibi kalsın akşamdan. Sonra koş terlikle haber vermeye, ‘Kiracım bu sabah can verdi’ diye, Üç beş kişi duysun ve belediye, Beni kaldırmaya gelsin odamdan. Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut, Sen de eller gibi adımı unut. Kapımı birkaç gün için açık tut, Eşyam bakakalsın diye arkamdan.” “Işığın camdan korkuyla girmesi”, “eşyanın arkadan bakakalması” gibi imgeler o zaman için alışılmış sözler değildir. Kuşkusuz otuzlu yılların sonlarında yazılan bu şiirler, biçem anlayışının, şiir dilinin geçirdiği evreler bakımından incelenmeye değer. Yoksa, “bugün de böyle şirler yazılması gerekir”, anlamında değil. HALK ŞİİRİ GELENEĞİ Cahit Külebi, Sıvas’a atanan Ahmet Tecer’in özendirmesiyledir. Ama onun asıl istediği, halk şiiri geleneğinin çağdaş şiirde yorumlanmasını sağlamaktı. “Topraktan öğrenip kitapsız bilen” Anadolu insanının, yaşamanın içinden geçerken edindiği deneyimle bir çeşit bilgelik kazanması, şiirine yaşama felsefesinin inceliklerini işlemesi elbette küçümsenecek bir çaba değildir. Ne var ki gelişen şiir dil çağdaş edebiyata gelirken geleneğin olanaklarına yeni bir güç kazandırabilirdi. Yeter ki çağdaş ozanlar kendi şiir biçemleri içinde geleneği yorumlamasını bilsin. Bu dönüşümü şiirinin özelliği haline getiren ozan Cahit Külebi’dir. “ÜLKÜ” DERGİSİ “ÜLKÜ” dergisi 1941 yılında yeni bir atılımla yayımlanmaya başlamıştı. Her ne kadar derginin künyesinde yer almıyor görünse de, yayın siyasetine yön veren kişi Ahmet Kutsi Tecer’di. O zamanlar milletvekili olarak partinin kültür siyasetinde de etkiliydi. Ankara Halkevi’nin yayın organı olan ÜLKÜ dergisi, halk şiiri kültür birikiminin çağdaş edebiyatımızca yorumlanması için özendirici olmak istiyordu. Hiçbir ozan kendine dayatılan bir şiiri yazma isteği duymaz. O zaman ne biçemini geliştirebilir, ne kişiliğini koruyabilir. ama halk şiirindeki kültür birikiminden yararlanmak, o geleneği olduğu gibi sürdürmek anlamına gelmez. Yeter ki çağdaş ozan kendi şiir dokusunda o birikimi kullanma olanağı bulabilsin. ÜLKÜ dergisi 1941’den 1946’ya kadar, 15 günde 1’lik dönemlerle 120 sayı yayımlanarak çağdaş edebiyatımıza biçem vermeye çalıştı. ÜLKÜ’de Ahmet Kutsi Tecer başyazılarıyla, Orhan Veli edebiyat ortamı üzerine değinileriyle ilgi çekiyordu. “Kırk Kuşağı”nın önde gelen yazarlarıyla ozanları da ÜLKÜ’nün yazı takımında yer almıştı. ÜLKÜ dergisi olmasaydı halk şiiri geleneğinden yararlanmak anlayışı süreklilik kazanamayacaktı. “Kırk Kuşağı”nda “Garip Hareketi” olarak şaşırtıcı bir çıkış yapan Orhan Veli ile arkadaşları halk şiiri geleneğini değişik bir yorumla kullandılar. Ama bu yazının konusu “Kırk Kuşağı”nda halk şiirinin izlerini araştırmak değildir. Ancak Ahmet Kutsi Tecer’den öğrenilmesi gereken bir gerçek var: Folklor şiire düşman değildir. Ahmet Kutsi Tecer bir halkbilimci özeniyle “Seyirlik Köy Temsilleri”ni incelerken, söylencelerden yararlanıp Köroğlu oyununu, Ortaoyunu öğelerini kullanarak “Köşebaşı” oyununu yazarken geleneğin gücünü göstermeye çalışmıştır. Sözcükler arasındaki şiirsel yükü koruyarak gelenekten yararlanmasını bilmek gerekir. Ahmet Kutsi Tecer 40 yıl önce, 23 Temmuz 1967’de ölmüştü. O, bir sesin izini sürüyor, ‘Nerdesin?’ diye o sesi arıyordu. O ses şiirimize yeni bir güç kazandıran ses olmalıdır. Biz de Ahmet Kutsi gibi o sesi aramalıyız: “Geceleyin bir ses böler uykumu, İçim ürpermeyle dolar: Nerdesin? Arıyorum yıllar var ki ben onu, Âşığıyım beni çağran bu sesin.” ? NOT: Arkadaşım Ümit Sarıaslan ile okurum Senih İnal aradı: “Milli Mücadelede Mustafa Kemal’in Konya’ya gidişinde yanındaki İngiliz Büyükelçisi değil Sovyet Büyükelçisi Aralof’tu” dediler. Düzeltirim. M.Ş.O. Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. ÖZEL BİR KİŞİLİK Anadolu insanıyla bütünleşmek yalnızca bilgi birikimi işi değildir. Gönül insanı olmak, geniş bir hoşgörü içinde onların iç dünyasına yakınlaşmak demektir. Paul Claudel Ahmet Kutsi Tecer’e Tête D’or (altın baş) dermiş. Bedrettin Tuncel bu “altın başlı” ozanın duyarlı, incelikli bir gönül insanı olduğunu söyler. Belki de bu özelliklerine bakarak ona “altın yürekli” demek daha yakışık alırdı. Her ne kadar duyarlıkların kaynağı “baş” sayılsa da, “yürek”in değişmeceli anlamı bizi daha çok etkiler. Ahmet Kutsi Tecer’in kişiliğini tanımak için yakın arkadaşı Vedat Nedim Tör’ün söylediği sözlerin yorumuna varalım: “Eski Anadolu evleri gibi, onun da ruhunun bir iç avlusu var. Oraya girebilenler rahat, ferah, serin ve temiz bir havayla karşılaşır.” Âşık Veysel’i çağdaş bir halk ozanı olarak şiirimize kazandıran Ahmet Kutsi olmuştu. Ozan olarak ona yakınlık duymasaydı, “Tecer’im Âşık Veysel’le Gezen insan yorulur mu?” dizelerini yazmak gereksinimini duyar mıydı? Ahmet Kutsi Tecer’in, sivilleşme süreci geçiren CHP’nin kadrosunda yer alarak siyasete girmesinde, halkla bütünleşmek isteyen bu coşkulu yüreğin de payı var. Cumhuriyetin kazanımlarını Anadolu insanına aşılamak gerekecekse; önce onları dinlemesini bilmek, türkü çağırmasına kulak vermek, onlarla aynı hamurdan olduğunu anlatmak gerekecektir. Gene de Anadolu insanının ruh dokusunu anlamak kolay değildir. Yunus’un, Mevlana’nın hoşgörüsüyle insana yaklaşmak gerekir. Ahmet Kutsi Tecer boşuna söylememişti: “Yeşil üsküflü kubbede Uyur Mevlana uyanık” diye. Güzel Sanatlar Akademisi’nde estetik dersi veren üç Ahmetlerden birisiydi. Ama ne Ahmet Haşim, ne yakın arkadaşı Ahmet Hamdi Tanpınar, estetik anlayışında arı dile önem vermeyi, ince duyarlıkları Türkçenin yalın anlatımında aramayı onun gibi başarabilmişti. ŞİİRLERİ “Şiirler” adıyla 1932’de ilk şiirleri Sıvas’ta basılmıştı. Ölümünden sonra. 1980’de, Türkiye İş Bankası Kültür YayınSAYFA 26 Ahmet Kutsi Tecer’i ölümünün 40. yılında (19011967) anımsarken onun şiir diline kazandırdığı duru Türkçeyi, halk şiiri geleneğinden yararlanmanın yöntemlerini de değerlendirmiş olacağız. Ahmet Kutsi Tecer bu şiirli inceliği yaşamasının özelliği haline getirmişti. Bir sabah Erdek körfezinin durgunluğunu Haldun Taner’e anlatırken demişti ki: “Deniz o kadar kırışıksızdı ki, bir masa örtüsüne benziyordu. Kenarından tutup çeksen, önüne irili ufaklı adacıklar, girintili çıkıntılı dantel gibi kıyılar gelecekti sanki.” Ahmet Kutsi Tecer’in şiirinde umutsuzluğu, karamsarlığı yumuşatan bir katlanış var. “Besbelli ölümüm sabahleyindir” derken şiire yakıştığına inandığı bir ölümün sözünü etmektedir. Yoksa sabahleyin öleceği kaygısında değildir. Ama Nurullah Ataç yakınındakilere takılır, hınzırca gülümseyerek; “Sabah olup horozlar ötünce Kutsi kim Kutsi Tecer’in nasıl bir çevre oluşturduğunu şöyle anlatır: “Ahmet Kutsi Tecer gerçek bir halk adamı, gerçek bir ülkücüydü. Anadolu ekininin kapısını ilk kez o açtı. Yalnız yazın sanatında değil, bütün sanat dallarında etkili oldu. Sıvas’a gelir gelmez ‘Halk Şairlerini Koruma Derneği’ adıyla bir dernek kurdu. O yıllarda değil Türkiye düzeyinde, Sıvas’ta bile yeterince duyulmamış ozanları topladı. Bir şölen haftası düzenledi.” (İÇİ SEVDA DOLU YOLCULUK, Bilgi Yayınevi 2007). Halk türkülerinin üç özelliği vardır: Söz, saz, oyun. Bir koşma türküye dönüşürken oyuna durmak, halay çekmek, bu toprakların coşkusunu gösterecektir. “Halk Ozanları Bayramı”nda Ali İzzet, Talibi Coşkun, Âşık Veysel gibi ozanların üne kavuşması Ahmet Kutsi MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 930
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle