Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
şeyin sonu geldi. Bir yıl boyunca uykusuzluk, sırt ağrısı ve nefes alma güçlükleri çektikten sonra, evde birden yere düştüm. Hastanenin acil bölümündeki testler durumumu açık gösterse de bir kalp krizi geçirmiştim ben yine de olumluydum. Biri, panik atakları “ruhun kusma ihtiyacı” olarak tanımlamış ve bu tam da o sıralar benim ruhumun yaptığı şeydi. İlk kez, tüm iç yaşantımı ele geçirmiş olan karanlığın kapısını hafifçe aralamıştım, geri dönüş yoktu. Hasta olduğum söylenmişti, altı ay için işi Karin Alvtegen bırakmıştım ve bu süre boyunca evimden dışarı adım atmaya cesaretim yoktu. Kontrolü kaybetmiş olmamın utancı ise çok güçlüydü. Birkaç ay sonra, bir sabah, kafamda bir hikâyenin başlangıcı ile uyandım. Kitap yazma gibi bir niyetim yoktu, sadece yazmaya başladım ve yazdıkça yazdım. Yazma becerisini fark etmek, içine hiç girmediğim gizli bir odayı birdenbire keşfetmişim gibi hissettirdi. Yazdıkça yazdım ve hikâyem tamamlanıp ilk kez yazdığım kağıtların miktarını fark ettiğimde, bir kitap yazmış olduğumu ayırtettim. İşte o zaman, içimde devam etmek için bir istek yakaladım. Yaşam sevincini hissetmek, geleceğe inanmak, yeniden istek duymak harikaydı. Tabii ki, Magnus'u kaybetmek yazma yeteneğimi keşfetmeye değerdi diye düşünmedim. Onun yeri her zaman kalbimde ve onu müthiş özlüyoruz. Diğer yandan, onu kaybetmenin acısının bana öğrettiklerine minnet duyuyorum. Hayatımda artık neyin önemli olduğunu biliyorum ve nelerin gerçek sorun olduğunu, nelerin ise olmadığını öğrenmiş bulunuyorum. Yas tutmam bana aynı zamanda ölümün yaşamı hatırlattığını öğretti. Yaşamdaki küçük anların kıymetini bilmeliyiz, çünkü sonrasında ne olacağını kimse bilmiyor. Emin olabileceğimiz tek şey varsa o da, şu an yaptığımız seçimlerimizin ve hareketlerimizin sonuçları geri kalan hayatımızda bizi takip edecektir. Kitaplarım tipik “kim yazmış bunu” kitaplarından değildir. Hikâyelerimde polis yada dedektif kullanmam ve kan, silahlar ya da cinayet yöntemleri ilgimi çekmez. Kitabımda bir cinayet varsa, bunu her zaman bir şeyin sonucu olarak kullanırım. Benim ilgimi çeken insan beyninin karanlık ve saklı yönleridir. Korkularımız bizim itici gücümüzdür ve bu korkuları yaratan nedir? On yıl önceki depresyon deneyimimden, depresyonun bana etkilerinden ve düşündürdüklerinden sonra, sürekli psikoloji ve antropoloji alanında uzmanlık kitapları okuyorum, insan beyni ve davranışları hakkında daha çok öğrenmeye çalışıyorum. 930 ? Karin Alvtegen: “Hikâyelerimde polis ya da dedektif kullanmam” 1 997'de ilk kitabım olan “Suç”a kadar, bir kelime bile yazmamıştım. Hatta, yazar olmak üzerine de düşünmemiştim. Bazen, yaşamda büyük bir kriz, aynı zamanda büyük bir değişikliğin de başlangıcı olabiliyor. 1993'te, İsveç hava kuvvetlerinde savaş uçağı pilotu olan büyük abim Magnus, test uçuşu sırasında bir dağa düştü ve başı parçalandı. Magnus'un ölüm haberini veren telefon çaldığında, o ânın takvimde kırmızı kalemle çizilen cinsten, yani artık hiçbir şeyin aynı olmayacağı anlardan olduğunu fark etmemiştim. Her şeyi tekrar eski haline getirebilmek için yapabileceğim bir şey olmadığını anlamak ve kabul etmek, benim için çok zordu. O sıralar dokuz aylık hamileydim, çok yakında ikinci çocuğumu doğuracağım için ve sırf hayatta kalma dürtüsü ile yas tutmayı bir kenara bıraktım. Onun yerine, akıllı davranıp ailedeki herkesi kollamaya gayret ettim. Bugün bunun iyi bir seçim olmadığını biliyorum. Ne kadar zor olursa olsun, eninde sonunda kendi acımızla yüzleşmemiz gerektiğini ve bundan kaçışımız olmadığını öğrendim. Sonraki üç yıl boyunca içimde büyüyen karanlıkla mücadele ettim. Üç yıl boyunca geçirdiğim her gün, daha huzursuz, daha yılgın ve korkak oldum. Ailemin ve arkadaşlarımın önünde duygularımı saklamayı başardım, ne de olsa sürekli bir koşuşturmaca içindeydim. Bu kaçışın, içimdeki karanlıktan ve kendimden saklanma isteği olduğundan tamamen habersizdim. Sadece kendimi tüketen bir korku içindeydim. Yaşamda her an her şeyin olabileceğini görmüştüm ve çocuklarımı nasıl koruyacaktım. İkinci olarak da, her şey için geç olabilirdi. Böylece her CUMHURİYET KİTAP SAYI ? SAYFA 15