04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İsveçTürk Polisiye Yazarları Sempozyumu… Suçu konu alan polisiye romanlara, filmlere, TV dizilerine artan ilgi Ahmet Ümit: “Suç, insanoğlunun bir varoluş biçimidir.” lasik polisiyenin başlangıcı olarak Edgar Allan Poe'nun Morgue Sokağı Cinayeti gösterilir. Oysa, suçu ve cinayeti anlatan metinlerin tarihi çok daha gerilere, tarihin başladığı günlere uzanır. Suç, insanoğlunun bir varoluş biçimidir. Gerçekten de cinayeti ya da sonuçlarını anlatan ilk metinler, günümüzden binlerce yıl önce yazılmıştı. Bu metinlerin içinde Eski Ahit'te Kabil ile Habil bölümünde anlatılan cinayet öyküsü en çarpıcı olanıdır. Söz konusu K İsveç Konsolosluğu, 19 Ekim'de “Toplumun Aynası Suç ve Polisiye” başlıklı bir sempozyum düzenledi. İsveç Araştırma Enstitüsü'nde gerçekleştirilen sempozyuma, İsveçli yazarlar Karin Alvtegen, Inger Frimasson, Mikail Niemi, Marie Peterson, Håkan Nesser ile Türk yazarlar Pınar Kür, Ömer Türkeş ve Ahmet Ümit konuşmacı olarak katıldı. Denetmenliğini Ahmet Ümit'in yaptığı sempozyumda dile getirilen sunumlara yer veriyoruz… öykü Eski Ahit'te şöyle anlatılmaktadır: Bir gün Kabil toprağın ürünlerinden Rab'be sunu getirdi. Habil de sürüsünden ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. Rab, Habil'i ve sunusunu kabul etti. Kabil'le sunusunu ise reddetti. Kabil çok öfkelendi suratını astı. Rab, Kabil'e “Niçin öfkelendin?” diye sordu. “Niçin suratını astın? Doğru olanı yapsan seni kabul etmez miydim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.” Kabil, kardeşi Habil'e “Haydi, tarlaya gidelim” dedi. Tarlada birlikteyken, kardeşine saldırdı, onu öldürdü. Rab, Kabil'e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu. Kabil, “Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?” diye karşılık verdi. Rab, “Ne yaptın?” dedi. 'Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın. Bu hikâye metin, suçla insan arasındaki ilişkiye dair önemli sorunsalları içermektedir. Tanrısal yasayı çiğneyen Kabil, kıskançlık gibi yedi ölümcül günahın en üst sıralarında yer alan bir duyguya kapılmış, bu duygu ona, On Kutsal Emir'den en önemlisini “Öldürmeyeceksin!” yasasını çiğnetmiştir. Üstelik en yakınını, kendi kanından olanı, öz kardeşi Habil'i öldürerek. Anlaşılabileceği üzere buradaki kardeş aynı zamanda herhangi bir insanı da temsil etmektedir. Çünkü Kabil ile Habil, Âdem ile Havva'nın çocuklarıdır. Yani, kutsal metne göre ilk insanlardır. Onlar herkesin atasıdır. Herkes onlardan doğacaktır. Eski Ahit'teki bu izlek, yani kendi kanından olanı öldürmek, Sophokles'in Kral Oidipus'unda, Shakespeare'in Hamlet'inde, Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler'inde de kullanılacaktır. Ama Eski Ahit'teki bu cinayet metnini kadim bir model haline getiren özellik sadece kendi kanından birinin öldürülmesi değildir. Bu metinde yazılanlar, kuşkusuz tanrıyazar tarafından kurgulanmıştır. Yazılanların gerçekten yaşanmış olduğunu düşündüğümüzde de aynı olasılık karşımıza çıkacaktır; yazgıyı belirleyen Tanrı olduğuna göre, Habil'e Kabil'i öldürten de Tanrı'dır. Gerçek yaşamı da, metni de kurgulayan aynı yaratıcı, aynı güçtür. Bunu neden yapmaktadır? İnsanlarla oynamayı sevdiğinden mi? Onlara acı çektirmek hoşuna gittiğinden mi? Yoksa onlara nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmek istediğinden Ahmet Ümit mi? Genellikle kabul gören sonuncu seçenektir. Tanrı, iyilik ve kötülük, zekâ ve aptallık, yaratıcılık ve yıkıcılıkla varolmuş insana yapmaması gerekenleri bu acı örnekle göstermek istemiştir. Ama bunu yaparken neler hissetmiştir, bunu kestirmek zor. Ancak suçu anlatan yazarların anlattığı cinayetlerde neler hissettiklerini biliyoruz. Agatha Christie'nin çok eğlendiğini söyleyebiliriz. Shakespeare ve Dostoyevski'nin ise o kadar eğlendiğini sanmıyorum. Öyle olsaydı Hamlet de, Raskolnikov da bu denli derin, bu denli karmaşık, bu denli trajik karakterler olmazlardı. Ama iyi yazarların tümü için söyleyebileceğimiz tek gerçek, cinayet metinlerini kaleme alırken hepsinin de hem katil, hem kurban olduğudur. Öldürme ânı ve ölme ânını hissetmeden iyi cinayet metni yazılamayacağı gibi, bu, insan yazgısını değiştirebilecek güçteki eylemin katilin/kurbanın üzerindeki etkisini anlamak da olanaksızdır. İlk suç metninin yazılmasının üzerinden binlerce yıl geçti ama insanlar hâlâ suç işlemeyi sürdürüyorlar. Buna koşut olarak suçu anlatan edebi metinler de yazılmayı sürdürüyor. Özellikle günümüzde suçu anlatan metinler, sadece katil kim sorusuyla yetinen yapıtlar olmanın çok ötesine geçmiştir. Artık suç romanları, sadece kurguya, sadece meraka dayalı metinler olmaktan çıkmıştır. Suçun sosyolojik, psikolojik, tarihsel kökenlerini ele almakta, deyim yerindeyse “insanlık durumunu” gözler önüne sermektedir. Bu içerik yetkin bir dille anlatılmakta, “polisiye roman” diye küçümsenen suç romanlarını, “edebi romana” yaklaştırmaktadır. Artık polisiye romanla, öteki roman arasındaki fark giderek ortadan kalkmaktadır. Polisiye romanın ikinci sınıf edebiyat sayıldığı önyargılar artık geride kalmıştır. Polisiye olsun ya da olmasın, bir roman ya iyidir ya da kötü. Bu açılış konuşmasının belirleyiciliğinde şimdi konuklarımıza söz vermek istiyorum. ? KİTAP SAYI ? SAYFA 14 CUMHURİYET 930
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle