29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... Cumhuriyetçi Paradigma Paradigmatik Cumhuriyet değilse bu gerçeklikle doğrudan ilintili olan siyasal kavramları da sabitlemek mümkün değildir. Bu nedenle çok iyi bildiğimizi sandığımız cumhuriyet ve demokrasi kavramları değişen nesnel koşullar karşısında sürekli/yeniden kavramsallaştırma etkinliğine konu olmaktadır. Cevat Okutan’ın yazdığı ‘Cumhuriyetçi Paradigma Paradigmatik Cumhuriyet’ adlı çalışma söz konusu temel kavramlar açısından inşai bir karakter taşıması itibariyle oldukça ilginç gözükmektedir. Ancak eserde her bir kavram birbirinden bağımsız ele alınmakla yetinilmeyip, demokrasi kavramı ile cumhuriyet kavramı arasında kışkırtıcı bir ilişki kurulmaktadır. Yazar cumhuriyetin, bırakın demokrasi ile birlikte olabileceğini, onun neredeyse en önemli rakibi olduğunu ve uzlaşmaz yanlarının bulunduğunu tüm tarihsel süreçlerini inceleyerek ortaya koymaktadır. CUMHURİYETÇİ REFLEKS Bu yaklaşım Türkiye’de cumhuriyeti kuran CHP’nin mevcut genel başkanının son 23 Nisan dolayısıyla yapmış olduğu konuşmasında vurguladığı “Kimse cumhuriyetle demokrasiyi karşı karşıya getirmesin” söylemine tersten, bilimsel düzeyde bir teorik temel sağlamaktadır. Yazar bu karşıtlıktan hareketle günümüz Türkiyesi’nde siyasal yaşamın neredeyse tamamına egemen olan tartışmayı, özünde cumhuriyetçilerle demokratlar arasında yaşanan bir tartışma olarak formüle etmektedir. Bu bağlamda eserden yola çıkarak AB’den ulus devlete, kamusalözel alan ve türbandan zorunlu eğitime uzanan tartışmaların taraflarını cumhuriyetçilerdemokratlar eksenine oturtmak mümkün görünüyor. Bu ayrım özellikle belki alışılagelmişin dışında uzun fakat atlanmaması gereken dipnotlarla ayrıntılandırılmış ve zengin bir kaynakça ile de süslenmiş. Yazar, “demokratik cumhuriyet” söyleminin paradoks olduğunu ortaya koyarken “liberal demokrasi”nin de akıbetinin pek farklı olmadığının altıKORUTÜRKBARANSEL 6 Nisan 1973 tarihinde CHP, AP ve CGP; kamuoyuna, Kontenjan Senatörü Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesi konusunda anlaşmaya vardıklarını açıklarlar. Aynı gün TBMM, cumhurbaşkanı seçiminin 15. tur oylaması için toplanır ve oylama sonucunda Korutürk 365 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanı seçilir. Baransel 1974 yılının sonbaharında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fuat Bayramoğlu imzalı bir telgraf alır: “Sayın Baransel, Cumhurbaşkanımız Sayın Fahri Korutürk, Çankaya Köşkü’ne kadrolu bir Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri atamayı istemektedirler. Bana sizinle görüşmem direktifini verdiler. Bilgilerinize. Selamlarımla..” (s. 57) Bu telgraf bir insanın işini iyi yapmasının bir ödülü olarak değerlendirilmelidir. Korutürk’ün Baransel’i unutmadığı anlaşılmaktadır. Baransel Köşk’e çıkar, görüşür. Yürek çarpıntısı geçmiş, on altı yıl boyunca sürdürülecek bir göreve başlamıştır artık. Korutürk Karpiç’te Atatürk’le aynı masada bulunmuş bir insandır. Korutürk bu karşılaşmayı şöyle anlatır: “Çok kibar bir jestle, güya oturması için yer ister gibi karşımda durdu. Milletçe hayran oldu ? Bahadır APAYDIN avramlar nesnel gerçekliğin insan beynindeki yansıma biçimidir ve doğrudan ya da dolaylı bir şekilde bir nesnel gerçeklikle ilintilidirler. Cumhuriyet ve Demokrasi kavramları da böylesi bir etkinliğin sonucunda ortaya çıkan başat iki siyasal kavramdır. Ve siyasal kavramlar ortaya çıktıkları toplumsal nesnel gerçeklerle yakından ilgilidir. Nasıl ki toplumsal döngüyü dondurmak, belirli bir zaman biriminde sabitlemek mümkün K nı çizmekte. Bu çerçevede ilginç bir noktaya temas ederek toplumun refah dönemlerinde demokratik talepler yükselirken, bunalım dönemlerinde cumhuriyetçi refleksin harekete geçtiği tespitine varılıyor. Şunun da altı çizilerek: Cumhuriyetçi refleks bir kez kaybedildi mi tekrar kazanmak çok zor olmaktadır... Konu edilen kavramların hukuksal boyutu ile de ele alındığı eserde, 82 Anayasasının 2. maddesinde “cumhuriyet” sözcüğünün yanlış kullanılmış olabileceği iddiasından tutun da Anayasa Mahkemesinin dahi kavramı nesnel gerçekliğinden kopuk ele aldığının ileri sürülmesine kadar pek çok yeni yaklaşım var. Bunun yanında cumhuriyet kavramının devlet kurulması ve inşası sürecindeki çekiciliği ve işlevselliği ve bunun Atatürk tarafından rakiplerini kıskandıracak şekilde nasıl ustalıkla kullanıldığı gözler önüne serilmektedir. Ayrıca, laiklik ilkesinin Cumhuriyetin nasıl mütemmim cüzü olduğunun ortaya koyulduğu eserde, laiklik sözcüğünün anayasada yer almasa bile anayasa mahkemesinin sırf cumhuriyet kavramının doğasından yola çıkarak laiklik ilkesinin gereklerini anayasada bulabileceği ileri sürülmektedir. ğumuz harika insanla göz göze ve karşı karşıyaydık. Bana oturmamı işaret ederek kendisi de oturdu. Atatürk masaya oturduktan sonra ‘bir deniz subayı olduğunuzu öğrenmekle çok memnun oldum’ diye söze girdi.” (s. 121) “Bana soyadı alıp almadığımı sordu. O tarihte Soyadı Kanunu, vatandaşları bütün hızı ile meşgul ediyordu. Kendisine henüz almadığımı söyleyince ‘Biz bu memlekette birtakım inkılapları yaptık ve bunların korunmasını şahsiyet sahibi Türk gençliğine emanet ettik. İşte bu gençlerden biri de sensin. Sana Korutürk soyadını versek ne dersin” diye sordu.” (s. 124) Korutürk döneminde iki milletvekili genel seçimi yapılır. 1973 ve 1977 yıllarında yapılan bu seçimlerde hiçbir partinin tek başına iktidar olacak oyu elde edemediği görülür. Korutürk’ün görev döneminde 16 hükümete tanık olunur. Korutürk bu dönemler için “Öldüğümde sorgu melekleri ‘Dünyada ne yaptın’ diye sorduklarında, herhalde ‘Hükümet buhranlarını çözmeye çalışmakla vakit geçirdim’ karşılığını vereceğim” (s. 202) der. Gerçekten de 1961 Anayasası hükümet bunalımlarında çözüm için cumhurbaşkanına hiçbir hak tanımamıştı. “Kırılgan ve mükemmeliyetçi bir ya DÜŞÜNCENİN MUTFAĞI Bu kitabın önemli bir özelliği düşüncenin mutfağını zenginleştirecek bolca malzeme sağlamasıdır. Zira kavramlar olmadan düşünme etkinliğini gerçekleştirmek mümkün değildir. Yazar bu etkinliğe mazur görebileceğimiz düşünmeye ve tartışmaya sevkeden provokatör bir tutumla katılmaktadır. Bu nedenle okuyucunun kendisini sık sık bir forumun içinde bulması kuvvetle muhtemel. Anlaşılan yazarın da kendisine yöneltilecek olan eleştirilere ve eserin kendisini yeniden üretme potansiyeline karşı şimdiden hazır olması gerekiyor. Özetle neresinden bakarsanız bakın ya da görüşlere katılın ya da katılmayın bu kitapta yeni olan (elbette Türkiye ölçeğinde) pek çok yaklaşım göze çarpmaktadır. Nitekim kitabın tartışmasız en özgün yanı görebildiğimiz kadarıyla Türkiye’de “cumhuriyet” gibi temel bir kavramın alışık olmadığımız bir kuramsal çerçevede ele alınmış olmasıdır. Bu nedenle Cumhuriyet kavramının “devlet” olgusuyla birlikte işlendiği bu eser, okuyucuyu kavramlar dünyasında tatlı bir serüvene çağırmaktadır... ? Cumhuriyetçi Paradigma Paradigmatik Cumhuriyet/ Cevat Okutan/ Paradigma Yayıncılık/ 300 s. pıya sahip olan Korutürk, hükümet bunalımlarının çözümü için gerçekten büyük çaba gösterdi. Hatırladığım kadarıyla ilk kalp krizini de 1973 seçimlerinden sonraki hükümet bunalımı sırasında geçirdi.” (s. 204) ASKERİ YÖNETİME KARŞI Kitap asker kökenli olmasına karşın Korutürk’ün askeri yönetimlere karşı olduğu noktaya da yer verir: “Siyasal gerginliklerin arttığı, bunalımların, anarşi ve terörün ülkeyi kan gölüne çevirdiği günlerde birtakım çevrelerin çareyi Silahlı Kuvvetler’in el koyma isteklerinin de daima karşısında oldu.” (s. 205) Baransel anılarını şöyle noktalar: “Aradan yıllar geçti.. Kendisini sonsuzluğa yolcu edeli çok zaman olmuştu. Kurşun gibi ağır, kavurucu sıcağı, nemin daha da arttırdığı bir İstanbul gününde Moda’daki Cimcoz apartmanına Emel Hanım’ı ziyarete gitmiştim. Zarafetinden hiçbir şey kaybetmemişti. Korutürk’ün son saatlerini kesik kesik anlatırken ‘Perişan durumdaydım. Çok acı ama dostlar başına bir ölümdü. Çekmeden çektirmeden kuş gibi uçtu gitti’ diyordu..” (s. 293) ? Bıçak Sırtında/ Ali Baransel/ Remzi Kitabevi/ İstanbul, 2006/ 303 s. KİTAP SAYI 851 Bıçak Sırtında ramda yayımlanır. Ertesi gün Meclis Kütüphanesi’nde Hüsamettin Çelebi’ye rastlayan Baransel, Amiral Fahri Korutürk’ün kendisiyle görüşmek istediğini öğrenir. Korutürk’ün yanına giden Baransel, “Hazırladığım metin yirmi sayfaydı, sen bunu bir sayfada özetlemişsin. Öylesine can alıcı noktaları bulmuşsun ki, sanki o satırların altını ben kırmızı kalemle çizip sana vermişim gibi” sözlerini işitir. (s. 18) Korutürk’ün radyodaki gece programını dinleyip, konuşmasının değerlendirilmesinden memnun kalması Baransel’i rahatlatır. Korutürk’le Baransel daha sık görüşürler. Fahri Korutürk, görüşme ihtiyacı duyduğu zaman, Cumhurbaşkanlığı Kontenjan Grubu’nun sekreteri beni arar ‘Amiralim sizi rica ediyor’ derdi. (s. 19) Bir çok yönetici ya da politikacının, daha alt düzeydeki kişileri çağırma yöntemindeki kabalığa karşın Korutürk’ün ince ve zarif davranışları herkese örnek olmalıdır. Sonradan görmenin çiğliğini yansıtan bu tür kişilerin varlığı ve edimleri karşısında anı türündeki bu tür kitapların yararlı ve yol gösterici olması umut edilir.. ? Abdullah TEKİN “B ıçak Sırtında” adlı anı kitabının yazarı Ali Baransel, Fahri Korutürk adını liseyi bitirdiği yıllarda duymaya başlar. Ankara Radyosu’nda “ajans”ların aksatılmadan dinlendiği “o zamanlar”.. Baransel TRT’nin Parlamento muhabirliği aşamasında, Cumhuriyet Senatosu’ndaki Dışişleri Bakanlığı bütçesini izlerken kürsüye Cumhurbaşkanlığı Kontenjan Grubu Başkanı Fahri Korutürk çıkar. Baransel konuşmayı dikkatle izler, notlarını alır ve özetler. Bu özet Ankara Radyosu’nun hazırladığı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Saati” adlı progSAYFA 26 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle