28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Rosa adında tutkulu bir kadınla, onun Dyodyu’su (sevimli küçük oğlanı) Leo Jogiches’in 15 yıllık sıradışı aşkı, Polonya’da başlayıp tüm Avrupa’ya yayılan dünyayı değiştirme iradesinin ölümle biten dramatik öyküsünün bir yansıması Sevgiliye Mektuplar”. Kitap, dünya siyasal tarihinde önemli iki önder kişiliğin özel dünyalarıyla yetinmeyip, aynı zamanda dönemin sosyalist tarihinden de ilginç kareleri bizimle paylaşır. Erdoğan AYDIN Kritik Senin Rosa! boyunca Jogiches, Luxemburg’a kafaca meydan okuyan ve cinsellik yönünden onu avucunun içinde tutabilen tek erkek olarak kalacaktı. Jogiches onda hem kafaca hem bedence aç bir kadın buldu. Elbette her ikisine de cevap verebilmek hoşuna gitti”. Birlikteliklerinin sonrasında Rosa politik arenada öne geçecekti. Ama bu başarısında sadece ona sunacağı eğitim ve maddi desteğiyle değil, “ekonomiye, politikaya ilişkin teorik sorunları çözümlemede, araştırmalarını yönetme ve konuları önermesinde” Jogiches’in katkısı belirleyici olacaktı. Ama bunları olması gerektiği gibi yazıya dökme ve kitleler önünde ifade etme yeteneği konusunda olağanüstü olan Rosa’ydı. Bu halleriyle birbirlerini tamamlayan mükemmel bir çifttiler. Ama özel hayatlarındaki dil farklarını da bir türlü gideremeyecek, birbirlerinden yana beklentilerini uyumlulaştıramayacaklardı. *** Mektuplarda da görüldüğü gibi Rosa, sevgilisini değiştirmek konusunda olağanüstü bir çaba sergileyecekti. “Dünyada en çok sevdiğim sensin, ama kusurlarını asla kabul edemem. Bunu unutma ve kendini kolla! Bir halı sopası aldım bile ve gelir gelmez ilk işim seni bir güzel dövmek olacak. (...) hizaya gel! Bana gönül alıcı, güzel mektuplar yaz, biraz alçakgönüllü ol, inayet et de ara R osa Luxemburg’un “Sevgiliye Mektuplar”ı 25 yıl kadar sonra yeniden basıldı. Niye bu kadar geç basıldığını ve niye onlarca baskı yapmadığını ayrıca sorgulamak lazım kuşkusuz, ama bu sefer gerçekten de kitabın içeriğine ve Rosa’nın ayrıntılardaki özenine layık bir kalitede basıldı. Kapak ve içerikteki özgün tasarımdan fotoğraflar dahil basıma gösterdiği özen için Agora Kitaplığı’na teşekkür etmek lazım. Ancak Rosa’nın hayatında da olduğu gibi aslolan içeriktir, ki bu açıdan da özel bir kitap “Sevgiliye Mektuplar”... Asıl yanı Rosa adında tutkulu bir kadınla, onun Dyodyu’su (sevimli küçük oğlanı) Leo Jogiches’in 15 yıllık sıradışı aşkı, diğer yanı ise Polonya’da başlayıp tüm Avrupa’ya yayılan dünyayı değiştirme iradesinin ölümle biten dramatik öyküsünün bir yansıması “Sevgiliye Mektuplar”... Bu mektuplardan, aşklarını sonuna kadar götüremeyen, uyumlulaştıramayan ama sevgi ve dayanışmalarını Alman gizli polisinin onları peşpeşe imha ettiği ana kadar koruyan iki komünist önderin destansı hayatından çarpıcı kareler akıyor okura... “Eşsiz bir birliktelik” düşünün asli sahibi olan Rosa, bu ilişkiyi başlatan ve bitiren, dahası bu büyük aşkın gelgitlerini, çıtasını ve biçimini belirleyen olacaktı. Devrimci kimliğin en katı prototiplerinden biri olan Jogiches’in muhafazakârlığını, “aşk gücüyle iyileştirilebilecek bir hastalık” olarak görecekti Rosa. Onu tutkuyla seviyordu ama yaşamındaki öncelik olamamaktan muzdaripti, “bu yüzden biricik rakibi olan ‘insanlık’ ile sürekli yarıştı. ‘Mektuplarında hiçbir şey yok, yani İşçi Davası ve benim yaptıklarımın eleştirisi ve neler yapmak gerektiği konusundaki direktifler dışında hiçbir şey yok’ diye sitem” etti durdu. İKİ POLONYALI DEVRİMCİ “Çok güzel değildi ama kadınlığıyla, gücüyle ve aklıyla erkekleri kendine hayran bırakan bir kişilikti” Rosa. Çarlık polisinden kaçan iki Polonya’lı devrimci olarak1890 yılında Zürich’te karşılaşacaklardı. 20 yaşında olan Rosa, “için için yanan hayal gücü ve kendini beğenmiş haliyle bir Dostoyevski kahramanına benzeyen” 23 yaşındaki Jogiches’i görür görmez âşık olacaktı. “Yaşamı “Senin yanında olmak istiyorum, biricik aşkım. Seminerleri ve öteki işleri bir yana bırakıp sana koşmamak için kendimle boğuşuyorum. Ama utanıyorum. Kaldı ki biliyorum, hissediyorum, yapmam gerekenleri tamamladığımda benden daha da hoşnut olacaksın” diye yazarken ilişkilerinin tablosunu yansıtıyordu Rosa. Rosa, aynı evde yaşamak, çocuk sahibi olmak istediğine karşılık Jogiches, “onunla birlikte yaşamamakta direnecekti. Zürich’ten buyruklar, öğütler, özürler yağdırıyor, Luxemburg aracılığıyla ‘tarihi değiştiriyordu’ –en büyük düşüydü bu. Luxemburg’un başarısıyla hem gurur duyuyor hem de bu başarıyı kıskanıyordu. Onun açıkça karıkoca gibi yaşamak isteği Jogiches’i korkutuyordu. Sonunda Luxemburg ancak bir ültimatom çekerek onu Berlin’e getirebildi; askerini yitirmiş eski bir komutan, kralın başdanışmanı rolündeydi artık”. Ama birlikte yaşamak, aralarındaki farklılıkları gideremeyecekti. Sevgi ve politik uyumları onları uyumlu bir çift haline getiremeyecek, aralarındaki gerilimi aşmalarını sağlayamayacaktı. 1907’de ayrı yaşamaya başladılar. Jogiches’in onu geri kazanma çabaları ise sonuç vermeyecekti. “PARTİDE İKİ ERKEK KALDI: CLARA ZETKİN VE BEN!” 15 Ocak 1919 yılında karşı devrim, Alman komünizminin diğer önderi Karl Liebknecht ile birlikte Rosa’yı öldürdüğünde, Jogiches, iki ay sonra kendisinin de öldürülmesine neden olacak bir misyonu, hem katilleri yakalamak hem de mücadelenin örgütsel sorumluluğunu yüklenecekti. “Sevgiliye Mektuplar” dünya siyasal tarihinde önemli iki önder kişiliğin özel dünyalarıyla yetinmeyip, aynı zamanda dönemin sosyalist tarihinden de ilginç kareleri bizimle paylaşır. “Her şeyi benden iyi biliyor” diyerek karşısında eziklik ve hayranlık duyduğu Plehanov’a bir yıl sonra itiraz edecek denli hızlı gelişimi, 1907’de “Partide iki erkek kaldı: Clara Zetkin ve ben!” diye erkek egemen bir dille kendini ifade eden bir Rosa’nın değişimini, V. Zasuliç, S. Perovskaya gibi eylemci kadınların üzerindeki etkisini, sol hareketin uluslararası önderlerine, Lenin’e, Kautsky’e, Bebel’e dair gözlemleri, antimilitarist tutumu nedeniyle yaşadığı mahpusluk, dünyadaki devrimci gelişmelere ilişkin değerlendirmeler yanı sıra örgütsel ve yayınsal girişimleri mektuplardan bize akan öğeleri oluşturuyor. Ama ben yine de “Sevgiliye Mektuplar”ın asıl çarpıcı yanının, Rosa’nın aşkını bizimle paylaşırkenki pervasızlığı olduğu kanısındayım ve bu kitabı asıl özel ve önemli kılanın da bu olduğu kanısındayım. Keşke Leo’nun mektupları da imha olmasaydı ve keşke bu büyük aşkı onun da penceresinden okuyabilseydik...? KİTAP SAYI 851 Rosa Luxemburg da beni sevdiğini söyleyiver. Kendini küçültmekten korkma. Sen bana, bugün sana verdiğimden üç kuruşluk daha çok sevgi vermişsin, eee, n’olmuş yani? Benden karşılık görmezsin korkusuyla duygularını açıklamaktan çekinme, utanma –kuşkusuz, duyguların varsa eğer! Ruhunla diz çökmeyi de öğren, yalnız ben kollarımı açıp seni çağırdığımda değil, ben arkamı döndüğümde de. Kısacası cömert ol, israf et sevgini benim için. Senden bunu istiyorum! Ne yazık ki seninle sürekli birlikte olmak kişiliğimi bozuyor, ama bunu bilmek seninle boğuşmak için güç veriyor bana. Unutma, teslim olmalısın, çünkü sevgimin gücü nasılsa sana boyun eğdirecek. Birtanem, kendine iyi bak, seni kucaklar, öpücüklere boğarım”. “DYODYU” Kabına sığmaz bir aşkla seviyordu Rosa: “Dyodyu diye sesleniyordu Jogiches’e, hiç bitmeyecek mi bütün bunlar? Sabrım tükenmeye başladı; işlerden değil, senin yüzünden! Neden buraya gelmedin ki! O tatlı dudaklarından bir öpebilseydim, bütün bu işler vız gelirdi bana. Bebeğim, bugün Warski’deki bildiriyi tartışırken, tam orta yerinde, öyle bir ezildi ki ruhum, seni öylesine özledim ki, az kalsın çığlık çığlığa bağıracaktım!” Leo Jogiches SAYFA 24 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle