29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? dilerde,İsa’ya yapmış oldukları haksızlığı yüzlerine vurmuş olmasından ötürü bir iç ağrısı yaratmış olabilir ama daha çok öbür dünyayı çağrıştıran bu imgelerle insanı dünyasal yaşamdan uzaklaştırmak ve daha ölmeden öbür dünyayı yaşatmak gibi bir işlevi üstlenen bir dinsel bağnazlığın laik düşünenlerce eleştirildiğini bilmek gerekir. Tıpkı Gömütler poeminde Ugo Foscolo’nun yaptığı gibi. Ortaçağda duvarlara çizilen iskelet resimlerini ve kiliselere ölülerin gömülmesini, insanları, öbür dünyayı anımsatıp yaşama küstürdüklerini savlayarak eleştirirken Hıristiyan ölü gömme tarzına karşı paganların, ölülerini, yaşayanları ürkütmesin diye açık alanlarda, gözlerden uzak yerlere gömdüklerini söyler ve ölenlerin de, bu yaşamdan ayrılmak kendilerine zor geldiği için ölürken gözlerini ışıktan ayırmadıklarını belirtir. Onun içindir ki gömütlerinde ışık yanarmış... SVEVO’NUN YAŞADIĞI DÖNEM Svevo’nun kitaplarında dini çağrıştırır hiçbir simge ve işarete raslanmamıştır. Kahramanlarının dinle ve Tanrıyla herhangi bir hesaplaşması olmamıştır. Ancak bununla Svevo için tanrıtanımaz demek olanaklı değil ama yaşadığı dönemin gereklerine uygun olarak olguculuğa (pozitivizm) karşı tavır takınıldığı için akıldan çok duygu ve bilinç varsıllığının rehberliğinde yaşamıştır, demek yanlış olmaz. Yaşadığı dönemin (19. yüzyıl sonları 20. yüzyıl başları) Olguculuğu reddettiğini,ancak idealist düşüncenin kendisine yer açtığını; ardından usdışı (irrasyonel) sonuçlar olarak gün ışığına çıktığını; bilincin ve duygunun kesinkes akıl üzerindeki egemenliğine işaret ettiğini biliyoruz. Bunun sonucu olarak "ben"in dekadent anlamda yüceltilmesine ve Binni’nin dediği gibi "gerçeklik ve erdeme karşı duran güzellik ve iktidar"ın egemenliğinden söz etmek olanaklı. Ancak güzellik ve iktidar hırsı zamanın insanını bir yandan emperyalist düşünmeye iterken öte yandan boş bir güzellik duygusuna köle eder. Olguculuğun teknik ve mekanik devinimi insanı makinenin egemenliğine sokmuş ve gerek özgürlüğünden gerekse yaratıcı gücünden yoksun bırakmıştır. İnsanın Olguculuğa karşı duruşunun temel nedeni insanı tarih karşısındaki sorumluluğundan soyutlamış olmasına bağlamak olanaklı. İnsanın tarihle olan bu olumsuz hesaplaşmasının sonucunda aklın ve bilimin gözden düşmesi söz konusu olmuş ve insan birey olarak bu olumsuzluk karşısında kendini savunmak için direnişe geçmiştir. Makineye ve teknolojiye karşı bu direnişin özünde kendini kanıtlamak ve kabul ettirmek sevdası yatar. Ancak bu sürecin her zaman olumlu sonuçlara kapı açmadığını; ve kimilerinde büyüklük kompleksine yol verecek değerlere saplanıp kalmasına yol açtığını bilmek gerekir. Kısacası makineye,teknolojiye karşı çıkayım derken makine ve teknolojiden de üstün oldukları sanısına kapılarak aklın önüne istenci koyarken "üstün insan" ve "üstün ırk" kavramlarını ve oluşumlarını insanlık tarihine sokmuşlar ve bunun sonucuna da kendileri gibi tüm insanlığı katlanmak zorunda bırakmışlardır. Ne ki bu saldırganlığına karşın dekadent usdışılıktan kaynaklanan tinsel ve ahlaksal bir zayıflık içine giren güCUMHURİYET KİTAP SAYI nün insanı geçmişle olan bağlarını koparmak anlamında girdiği süreçte ahlaksal, düşünsel ve dinsel inancından kopmuş olmaktan ötürü dünyayı tanımak ve gerçeği bilmek noktasında düştüğü umutsuzluğu "ben"miti ve devingen kişiliğiyle örtmeye çalışmıştır. Bunun sonucudur ki toplumda iki ayrı tip insan oluşmuş; ve "ben" miti ve devingenlik fikri farklı farklı biçimlerde algılanmıştır: Bir başka deyişle, bir tarafta içine kapanık, yalnızlık yaşayan ve zamanın çarpıcılığı karşısında ürkek, topluma yabancılaşmış, kendi yalnızlığı içinde "ben" mitini kullanarak özünü özüne kanıtlamak ve benliğini güçlendirmek sevdası içine girmiş olanlar yer almış; öte yanda makine ve teknolojiyle özdeşleşmek ve kendisini başkalarına kanıtlamak çabasında olan hızlı ve atak bireylerin varlığı görülmüştür. Ne ki bu ikinci tip insan da ırkçı inancından ve fanatik milliyetçi kılığından soyutlanıp, kendini beğenmişliğini, boş havasını bir yana bıraktığında aynı umutsuzluk, aynı yabancılaşmayı yaşamış ve içine kapanık bireyler olarak gözükmüşlerdir. Kısacası,ikisi de öyle ya da böyle varoluşçuluk sorunsalını yaşamışlardır. Bu iki insan tipine İtalyan yazınından örnek vermem gerekirse biri Svevo, öteki D’Annnunzio’dur, diyebiliriz. Sanırım Svevo, ardından roman kahramanları değerler bütünündeki yozlaşmanın neden olduğu bunalımı yalnızlıkları içinde derinliğine yaşayan kişilerdir. Biri kuzeyli, öteki güneyli iki yazar Svevo ve Pirandello aynı sorunsalla karşı karşıya kalmışlardır.Modern insan yanılsamalarla dolu bir dünyada kendisini yitirmiş gözükmektedir ve yaşama bir anlam verebilmek,yaşamın geçiciliğini anlayabilmek için boşuna çabalamaktadır. Alfonso, Emilio, Zeno bunun tipik örnekleridir. ÜÇLEME... Gerçekte bir üçlemeden söz etmek; bu anlamda üç kitabın birbirini tamamladığını söylemek olanaklı. Birinci kitapta Alfonso intihar eder. İkinci kitapta Emilio direnir ama kız kardeşi aşk acısına dayanamayarak uyuşturucu kullanır ve ölür. Üçüncü kitapta Zeno romantik anlamda yaşadıkları sıkıntının üstesinden gelir ve yaşamı parçalayarak yaşar. Bir başka deyişle, kademeli olarak, sorunlarla tek tek boğuşur. Her sorunu kendi mantığı içinde çözmeye çalışır; sorunları sorun olarak görür ama yaşamın bir parçası olması gerektiğini düşünür ve sorunu kendisine sorun etmez. Örneğin,babasının ölümünü evliliğiyle karıştırmaz. İstemeye istemeye koca olur. Kendisini yazgının akışına bırakır. Oldum olası kendince isabetli kararlar almamıştır ama işleri gene düzgün gitmiştir. Kendisinin en önemli özelliği risk almamasıdır. Hastalık hastası (psişik hastalık) kisvesi altında, sözde hastalık düşüncesiyle, varoluşcu çatışma karşısında gerçeğin ateşine yanmadan bir seyirci olarak kalmayı yeğlemiştir. Zeno’nun gerçek "bilinci" budur. Zeno’nun bilinci "muğlak" bir bilinçtir. Anlamlı ayrıntılar ve psikolojik ayırtıların üstüne kurulu bilincinin özünde saflık/ikiyüzlülük; gerçeklik/uydurmacılık; samimiyet/riyakârlık 851 ikilemi vardır. Zeno dengeli yaşamını hiç bozmadan evlilik yaşamına gölge düşürmeden bir şarkıcı kızla ilişkiye girer. Zeno’nun "duygusal salıncağı dramdan güldürüye" kayar. Tıpkı Yaşlılık’ta olduğu gibi. Bir tarafta Amalia, öte tarafta Angiolina. Bir yanda temizlik, saflık; öte yanda zevk ve şehvet duygusu. Bu kitapta da bir ölü var. Zeno’nun bacanağı Guido. Guido güzel bacıyla evlenmiştir; Zeno çirkin olanla; ama Guido işinde iflas etmiştir. Zeno dimdik ayaktadır. İlginç olan, kitapların tarihsel yazılış sıralamasına göre ilk kitabın kahramanının ölmesi; ikinci kitabın kahramanının ölmemesi ama kız kardeşinin ölmesi; üçüncü kitabın gene kahramanının ölmemesi ama bu kez bacanağının ölmesidir. Gerçekte Alfonso’nun da annesi ölür ama onunki doğal ölümdür. Sanki birilerinin yaşaması için birilerinin ölmesi gerekiyor. Ölümkalım ikilemi içinde gelişen olaylar silsilesine baktığımızda, yazarın, vermek istediği bir iletisinin olduğu ve bu iletisinin de her ne pahasına olursa olsun ölüme boyun eğmemek ve savaşımı sürdürmek gereğinin kaçınılmaz olduğudur. VAZGEÇMENİN GÖSTERGESİ Alfonso kendisini savunmak yerine daha çok yalnızlığa girer ve gururuna ve kibrine yenik düşer ve intiharı seçer. İntihar onun için bir yenilgi işareti değil,üstünlük göstergesidir. "Yaşamla baş edemediğini itiraf ediyordu ama suç yaşamdaydı". "İntihar etmek kuş kuların ve kinlerin üstesinden gelmenin tek yoluydu". "İntihar düşlediği reddetme ve vazgeçmenin bir göstergesiydi". "İntiharda umutsuzluk değil, düş dünyasının en uç noktasına ulaşılmışlığın" işareti vardı. "Düşsel yaşamında düş hiç bu kadar ona egemen olamamıştı". İntihar etmek bir kahramanlık olarak algılanabilir. Küçük Brutus’un intiharında olduğu gibi. Tanrılar her şeyin kendi ellerinden olmasını isterlermiş.Yaşam gibi ölümün de. İntihar eden kişiler tanrılara başkaldıran kişilermiş... Svevo 1898’de Yaşlılık’ı yazar. İlk romanına göre gerek süreklilik gerekse yenilik öğeleri taşır. Örneğin,süreklilik iki kahramanın benzerliklerinden kaynaklanır. İkisi de "miskin"(abulico) tiplerdir ve psikolojik yapıları birbirlerine çok benzemektedir. İkisi de yaşamın intikamcı duygularını üstlerine çeken tiplerdir. Ancak ikisi de yaşamla baş edememiş ve tepetaklak olmuş kişilerdir. Bu benzerliklerine karşın ayrılan noktaları da belirgindir: Emilio, gerçeği tümden reddetmek yerine ondan yararlanmak istediğini gösterir gibidir. Alfonso olağanlıklardan; Emilio, tam tersine, ütopyalardan, düş ürünü olanlardan kaçar. Alfonso groteske varan bir yabancılaşma içindeyse eğer Emilio girgin ve atılgan gözükmek çabası içindedir. Alfonso yaşam karşısında, toplum karşısında havlu atmışsa eğer Emilio yaşamın her aşamasında yaşamla düelloya girmiştir. Ama boyunun ölçüsünü de almıştır. Bir Yaşam öznel zaman üstüne kuruludur. Oysa Yaşlılık’ta ortaya konan bir kesittir. Bu kesitte nesnel zaman öznel zamanla ilişki içindedir ve bu ilişki sıkıfıkı eytişimsel bir ilişkidir. Bir Yaşam bir kişiyi ele almak ve betimlemek gibi edilgen bir işlev üstlenmişse Yaşlılık zamanın yakasını bırakmamak gibi etken bir işlev içinde gözükmektedir. Alfonso temelde yalnızlık yaşar; çevresindeki gerçeği yargılamak ve daha sonra ondan kaçmak gibi onu yiyip bitiren bir tutkunun esiridir. Oysa Emilio tepetaklak olmadan önce kendini o gerçeğin yakınında duyar; albenisine girer ve sıcak, aldatıcı soluğunu duyumsar. "Bu bağlamda varoluşcu dramı soyut ve herkeste görülen bir dram olmaktan çıkar, gerçekçiliğin modern ve romanesk çizgileri içinde gelişir".Yaşlılık kişilerin romanıdır. Kişiler birbirleriyle ölüme giden yolda sıkı bir ilişki içindedirler. Alfonso, Emilio’ya göre yaşam karşısında daha duyarlı; kendine yaşam bağlamında yaşamsal bir gerekçe bulmak isteyen biri. Oysa Emilio yaşam gerçeğiyle "saklambaç"oynamakta; yaşamı acısı ve tatlısıyla yaşamak istemektedir. Kendine çizdiği bir yolu yoktur. Rasgelelik egemendir yaşamında. Alfonso gibi kibrinin, gururunun kurbanı olmak istemez; korunmak, kollanmak ister;kurban edilmemeyi yeğler. Kadınlarla ilişkilerinde de aynı yaklaşımı bulmak olanaklı. Emilio kurban edilmek istemez ve nitekim olmamıştır da; kadına söylediği şudur: "Sana bayılıyorum, ama benim yaşantımda gönül eğlencesinden başka bir şey olamazsın. Benim başka görevlerim var, mesleğim, ailem". Ailesi kız kardeşinden başka kimse değil. Oysa Alfonso, onun gibi görünse de kurbandır. Yaşlılık’ta oyunun gerçek kahramanları Emilio ve kızkardeşi Amalia değil, Emilio’nun kız arkadaşı Angiolina ve Emilio’nun sırdaşı yontucu Balli’dir. Ne ki Emilio sırdaşı Balli tarafından boynuzlanır ama Emilio olayı bilmezden gelir. Bunu da yaşamın bir parçası olarak görmüş olması etkilenmemesini sağlar. Gerçekte EmilioAmalia çifti karşıt tiplemesini AngiolinaBalli’de bulur. Birinci çift ne kadar insandan kaçan, ne kadar ürkek ve gölgesinden korkan ve miskin tiplerse ikinci çift o kadar girgin, saldırgan, gözünü budaktan esirgemeyen ve insandan kaçmayan ? SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle