27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? ve yurtsever bir aydına yakışan donanıma ulaşmış olacaktır. DÜNYA VE YAŞANILANLAR Kitapta ele alınan konuların ve Minibaş’ın yorumlarının dünyaya ve yaşanılanlara yaklaşım için gereken bilgiyi, duyarlılığı, bilinci çoğaltarak yaşamak isteyen insanlara önemli katkılarda bulunduğunu; yaşamdan sorumluluk duyan insanların bilgi dağarcığını sistemleştirerek düşünsel dünyasını zenginleştirdiğini ve yaşamlarını anlamlı kıldığını anlamak için ana başlıklara bakmak bile yeterli: ABD’nin BOP’u ve Irak işgaliyle ilgili değerlendirmeleri içeren “Haritalar Yeniden Çizilirken”; ABD’nin dünya egemenliğinin oluşmasıyla ilgili “Küresel Mimarinin Hükümeti”; Minibaş’ın uzmanı olduğu ve usanmadan dikkat çektiği, özellikle MAI, MIGA, GATS, tahkim gibi sömürgeleştirmenin uluslararası anlaşmalarıyla ilgili “Yağma Düzeninin Hukuku”; Avrupa Birliği ile ilgili konuların işlendiği “AB: Yaklaşırken Uzaklaşan Düş”; Son yıllarda gözlerin dikildiği ve dünya halklarının yeni bir soluk aldığını gösteren Latin Amerika’daki gelişmelerle ilgili “Arka Bahçedeki Çatlaklar”; Dünyadaki ülkeler arasındaki eşitsizliğin irdelendiği “Ah Şu Millenium Şarkıları”; Küreselleşmenin ekonomik ve siyasal kıskacındaki ülkemize yönelik dayatmaların ele alındığı “Dönemeçteki Ülke Türkiye”; Buğday, tütün, şeker derken tarımımızı çökerten özelleştirme politikalarını sorgulayan “Bağımlılığın Yol Haritası”; Sömürgeleştirilmenin temel unsurlarından olan enerji politikalarıyla ilgili “Enerji Paylaşımında 2005’in Vesayet Rotası”; Sosyal devletin sonunu getiren su sorunu ve orman yasasını gündeme taşıyan “Bir Ulusal Bağımsızlık Meselesi: Su”; Sağlık ve sosyal güvenlik sorunlarımızla ilgili “Ekmekler Bozulunca”; Küreselleşmenin gözünü diktiği kadınların sorunlarıyla ilgili “Yurttan Sesler Kadınlar Korosu”; Ülkemize dayatılan açlık, işsizlik, eşitliksizlik konularını işleyen “Küreselleşirken Yoksullaşmamak!”; Kamu yönetimiyle ilgili yerel yönetimler yasaları gibi dayatmalara dikkat çeken “Devlet Yeniden Yapılanırken”; On yılın özeti ve dökümü diyebileceğimiz “Son Söz”. Her biri ayrı ayrı kitap sayılabilecek tüm bu başlıklar altında Türkel Minibaş, kendisinin de belirlediği gibi “...sadece ekonomik olaylar değil, yaşamın kendisi ayrıntılar üzerine oturmaktadır. Ama bizler, genellikle odaklandığımız nesneleri ve olayları görür ve de düşünürüz. Odağın dışındakiler ise görüş alanımız içinde olmasına rağmen hiç mi hiç ilgimizi çekmez. Oysa belirleyici olanlar çoğunlukla görüş alanımızın içinde gözucuyla gördüklerimizdir.” (s. 13) düşüncesiyle dünyaya ve ülkemize dayatılan kürselleşmenin görünmeyen, gösterilmek istenmeyen ayrıntılara dikkat çeken yöntemiyle kendisinin kendisine yüklediği gerçeklerin günışığına çıkarılması görevini başarıyla yerine getiriyor. “TERÖR: KAPİTALİST DÜZENİN İHTİYACI” İlhan Selçuk, yapıta yazdığı enfes önsözünde, insanın dünyanın yuvarlak olduğu, dünyanın döndüğü gerçeklerine bile kolay ulaşamadığını; bu gerçeklerin ardında “nice kan, gözyaşı, emek, zulüm, hayat, ölüm, çile” yattığını; insanın bugünse küreselleşmeyi öğrendiğini ve bu öğrenme sürecinde de gözyaşı olduğunu, kan aktığını; hayatın, ölümün, zulmün iç içe olduğunu söyleyerek, “Artık tek bir dünya var demişlerdi. Tarihin sonu geldi!.. İnanılır gibi değil, ama Batı’nın ünlü siyasetçisi, devlet adamı, ekonomisti, gazetecisi, yazarı vb. Küreselleşme’yi insanlık için bir muştu gibi ele almışlardı. Kapitalizmin küreselleşmesi gezegenimizi cennete dönüştürecekti” diye ekliyor. “Türkiye, küreselleşen dünyada tarihi ve coğrafyasıyla çok özel bir konumda...” diyen İlhan Selçuk, küreselleşmenin getirdiği ve Minibaş’ın kitabına ad olan “terör”ün “kapitalist düzenin ihtiyacı” olduğunu da şöyle belirtiyor: “...Olmadı. Tarihsel zaman ölçeğini bir yana bırakalım, insan ömrüne göre çok kısa bir sürede anlaşıldı ki kapitalizmin vaat ettiği cennet yalnız ayrıcalıklılar içindir. Ço ğunlukla yoksullar bu cennetin kapısından içeri giremiyorlar. Küreselleşen kapitalizm şu yuvarlak ve dönen dünyada mutluluk üretemedi. Terör üretti. Neden? Çünkü kapitalist düzenin düşmana ihtiyacı var. Prof. Dr. Türkel Minibaş’ın dediği gibi: ‘...bu kez düşman, ne rekabet gücü yüksek bir ülke ya da ülkeler grubu, ne de beş yüz sene önce olduğu gibi zengin maden ve hammadde kaynaklarına sahip Kızılderililer. Bu kez düşmanın adı: Terör!’ Kimi zaman görünen, kimi zaman görünmeyen bir düşman bu!..” İlhan Selçuk, “İnsanın evreni ve dünyayı tanımak, algılamak, ele geçirmek, kullanmak, tüketmek serüveni sürecek! Kapitalizm de bunun bir aşaması!... İnsan durduğu yerde durmuyor, yürüyor, oturuyor, kalkıyor, yiyor, içiyor, düşünüyor, evreni algılamaya çalışıyor; elinizdeki kitap işte bu doğal eylemin kökenindeki anlamın belgelenmesi yolunda atılmış bir adım...” diyerek Türkel Minibaş’ın bir ekonomi profesörü olmasının “köşe yazarlığında geçerli saydamlığa ve sadeliğe dönük yöntemin kullanılmasına engel” olmadığını; tersine “söylemek istediklerini yazarlık ustalığıyla dile getirmek olanağını” sağladığını da söylüyor. “Bu Kez Düşmanın Adı: Terör”e “Başlarken”de, Amerika kıtasının keşfinden başlayarak kapitalizmin kısa tarihini anlatırken, “İnsanın yeni yerler bulma ve ‘medeniyet’ yayma özlemi hiç değişmedi. İnsan, yeni yerlerin yeni kaynaklarla eş anlamlı olduğunu bildi ama, yeni kaynaklara sahip olmanın bir başka ülkenin ve kültürün insanlarını köle etmeye bağlı olduğunu görmezden geldi.” diyen Türkel Minibaş, kapitalizmin sömürgeci doğasını açıkladıktan sonra “kriz”lerin “kapitalizmin kendi istikrarsızlığının sonucu” olduğunu ve “aynı zamanda güçlenmesinin de yolunu oluşturduğunu”; sistemin krizleri “ticaret anlaşmalarının yetmediği yerde savaşla çözmeye devam ettiğini” vurguluyor ve bölgesel savaşlardan söz ederek günümüze kadar gelip “Krizini tüm bölgesel paylaşımlara rağmen çözemeyen sistemin tarihinin en uzun çevrimli kriz dalgasını önce sermayeyi globalleştirerek çözmeye çalıştığını, olmayınca da çözümü ortak bir düşman yaratmakta bulduğunu... yoksa unuttuk mu?” diye soruyor. Bu düşmanın adının bu kez “terör” olduğunu; kapitalizmin Ortadoğu’yla başlayan, Kafkasya’ya doğru genişleyen yeni düzenlemesinde Türkiye’ye de hiç de küçümsenmeyecek roller verdiğini; ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “Elimizde Türkiye örneği var. İktidarda güçlü bir İslami parti bulunuyor. Bence bunlar Ortadoğu için umut olmalı.” dediğine bakılırsa bu rolün hiç de küçük sayılamayacağını; Ama, Türkiye’nin üslendiği bu rolü yapabilmesi için AKP’nin bugünkü performansının niçin yeterli olmadığını şöyle açıklıyor Minibaş: “Hem ABD ve ABD’li şirketlerin Ortadoğu’daki kaynak paylaşımını ivedileştirmek için piyasa ekonomisine açılımı hızlandırması... Hem de ülkenin belkemiğini oluşturan kaynakların üretim, yönetim, denetimini küresel sermayeye devreden bu düzenlemelere karşı ülke içinden yükselen ulusalcı karşı çıkışlara izin vermemesi” gerekir. “Gelin görün ki, Ulusal Bağımsızlık Savaşı vererek ülkenin mali fiziki ve beşeri kaynakları üzerinde bağımsızlık hakkını elde etmiş; bu bağımsızlığı da ‘ulusal egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur’ ilkesiyle kesinleştirmiş bir ülkede bu değişimi yapmak pek kolay değil! Neoliberalizmin yeni devlet modelinin ulusun bütünlüğü esası’ yerine ‘yerellik’ esası üzerine kurulması, Condoleezza Rice’ın ‘ılımlı İslami parti’ diye tutturması da zaten bu nedenle değil mi?” “GLOBAL KÖY” Bu yorum, Türkel Minibaş’ın yapıtının da özünü oluşturuyor. Globalleşmeyi sağlayan iletişim ve bilgi işlem teknolojisindeki gelişmeyi “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye yorumlayan G. W. Bush’un yorumunun tersine “dijital devrimin dünyayı bir köy haline getirdiği” savının bir “masal” olduğunu söyleyen Türkel Minibaş, “Global köyün arka sokaklarının açlık ve salgın hastalıklardan ölenlerin cesetleriyle yükseldiğini” ve global dünyanın “eşitliklerin değil, eşitsizlik ve 842 farklılaştırılmalarla beslenen parçalanma ve ayrıştırmalar üzerine kurulu bir model” olduğunu söylüyor. Kitaptaki yazılar boyunca tükettiği dünya ile, bu modelin insanlıktan çıkardığı insanlarla ve onların karşı karşıya geldiği sorunlarla buluşuyoruz. Örneğin, “Türkiye gibi aba altından gösterilen borç sopasıyla tırsan toplumların... kendi haritalarını çizme hakkına sahip olup olmadıkları”; 1994 Uruguay Roundu ile başlayıp 1995 Aralık ABDAB Ortak Deklarasyonu, 1999 Nisan NATO Washington Zirvesi, 2004 Haziran G8 Toplantısı, 2004 Haziran ABDAB Brüksel Zirvesi ve 2004 Haziran NATO İstanbul Zirvesi ile “temel çerçeveleri belirlenen düzeni gerçekleştirecek anlaşmaları” tamamlayan kapitalizm için sıranın artık bu anlaşmalar doğrultusunda kaynak, yatırım, üretim ve dağıtım alanlarının paylaşmasına geldiği; sürecin sonu olan BOP’un (ya da GOKAP) “önce parçala modeli” olduğu, BOP alanı içindeki ülkelerin “Müslüman olmaktan başka ortak özellikleri olmadığı” ve buralarda “mezhep ve tarikat egemenliğinin ulusal hareketleri engellediği için BOP’un önünü açtığı” (s. 37) gibi konuları tartışıyor, öğreniyoruz. “Alzheimerli bir toplum” olduğumuzdan “Kore’nin faturasını çoktan unuttuğumuzu”, BOP’la ilişkimizin “Siyasi Alzheimerimizin aynası” olduğunu; Kıbrıs’ın “AB ve ABD’nin iskele kalesi olduğunu”; “Petrol savaşının kimin için olduğunu”; GAP bölgesindeki “Irak bahaneli savaşa tarih ve gelecek kuşaklar önündeki insan olmanın sorumluluğuyla hayır” demeyi öğreniyoruz. “GÖZUCUYLA” George Soros’un kim olduğu ve neler yaptığı; yağma düzeninin hukuku olan (MAI, MIGA, GATS, Tahkim gibi) uluslararası anlaşmaların ne anlama geldiği; her şeyin küresel devlet için olduğu; ulusal çıkarları ve ulusal devletleri korumanın zorunluluğu; Gümrük Birliği’nin ülkemizden neler alıp götürdüğü; ABD’nin arka bahçesindeki Brezilya ve Arjantin’de yaşanan ge lişmeleri; ülkemizin bir dönemeçte olduğu; ekonominin çeşitli alanlarındaki ve özellikle tarımımızı yok eden bağımlılıkların bizi nasıl tutsak ettiği; enerji su, orman, sağlık, sosyal güvenlik politikalarımızın sosyal devletin sonunu nasıl getirdiği; küreseleleşmenin gözünün kadın emeğinde olduğu; ülkemizin küreselleşen dünyada işsizlikle nasıl karşı karşıya geldiği ve yoksullaştığı; yabancı yatırım gelsin diye verilen onur kırıcı ödünleri öğrenirken, “Kapitalizmin yeniden yapılanmaya başladığı Uruguay Roundu’nda çerçeve anlaşmalarının imzalandığı yıl” doğan “Gözucuyla” köşesinde 10 yıldır her pazartesi günü “kapitalizmin yeni yasalarının bireysel ve toplumsal çıkarlarımızı nasıl etkilediğini ve nasıl biçimlendirdiğini” gözlerimizin önüne taşıyan Türkel Minibaş yazdıklarının boşa gidip gitmediği hakkında kitabının son cümlesi olarak şöyle söylüyor: “İş ki soru işaretini kullanmayı unutmayalım.” 10 yıllık “Gözucuyla”sındaki ve onun bütünlenmesi olan “Bu Kez Düşmanın Adı: Terör”deki soruları, soru işaretleri ve yanıtları için Türkel Minibaş’a, onun aydınlık bakışlarına, özgür gözlemlerine teşekkür borçluyuz desem yeterli olur mu? ? Bu Kez Düşmanın Adı: Terör/ Türkel Minibaş/ Cumhuriyet Kitapları/ 628 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle