Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Dansözün Ölümü’nde ana karakter, dünyanın en erotik tablosunda resmedilen kadından ilham aldı. Gustave Coubert’nin ‘Dünyanın Kökeni’’nde resmettiği başı ve ayakları görünmeyen kadından” diyor Şebnem Şenyener. ? yüzyılda İtalya’da kullanılan, yatak o dalarında aynaların ve müstehcen tabloların üstünü örtmeye yarayan bir usül. Hani işlemeli ayna misali, aynaya bakmak ayıp olduğundan tersi çevrilir, işlemeler, el işi, sanat akisten daha güzeldir çünkü. Mu bu bakıma aşkın, güzelin kendisi. Aşk gibi karmaşık, yoğun, tuhaf. Bütün karakterler bu bir türlü çözülemeyen meseleyi yansıtıyorlar kendi üzerlerinden ve birbirlerini aynalayarak. Salman mesela, tam bir kazanova ve aşkın biyolojik tanımını yapmaya kadar vardırıyor işi: “En azından on bir değişik beyin bölgesinde, otuzdan fazla mekanizmanın ve resmen yüzlerce genin hesabı” diye. Tabii Mu’nun sadece bir hayal ürünü olması ihtimali de var. Courbet’nin modeli gerçeklik adına bir hayal ürünü de olabilir çünkü. Kimi tam bir kazanova gibi anlatıyor onu, kimi tamamen maddi açıdan ve doktor Leroy da rontgen aletiyle anlatıyor aşkı. Aşk kadar utanç, nefret ve zevk de giriyor ifadelerin içine. Evet, aşk, tutku, zevk, utanç, sevgi, nefret. Yedi değişik bakış açısından, yedi farklı anlatımdan. Bir de eski kabilenin tabuları meselesi var... Bilinçaltına itilen cinsellik üzerine. Anaya, babaya ilişkin. Psikolojik ve biyolojik yorumlarıyla. “YARATICILIĞIN MÜSTENCENLİĞİ” Detektifini, müstehcenin peşine düşen bir detektif diye tanımlıyorsun. Hatta arkadaşları onu alaya almak için “aşk detektifi” labakını takıyorlar ona. Courbet’nin tablosuna Dünyanın Kökeni adını vermesi yaratıcılığın müstehcenliğini de ifade etmeyi amaçladığını düşündürdü bana. Arzunun haritasını çizerek tuvalinde. Bu utancın ifadesi mi modelinin yüzünü çerçeve dışında bırakması? Bir şaka geliyor aklıma bunu düşününce. Oxford’lu iki profesör sabahın erken saatlerini fırsat bilip yüzmeye gitmişler. Etrafta kimse yok rahatlığı içinde iç çamaşırlarını da çıkarıp yüzdükten sonra tam çıkarlarken öğrencilerine yakalanmışlar. Biri aceleyle havluyu alıp beline dolamış, öteki başına. Havluyu beline dolayan hayretle sormuş, “Aman, profesör, ne yapıyorsun?” Havluyu başına dolayan cevap vermiş: “Benim öğrencilerim beni yüzümden tanır, o yüzden yüzümü kapatıyorum.” Dolayısıyla müstehcenle meselesi olan bir metin çıktı ortaya. O yüzden müstehcenin peşine düşen bir dedektif romanı diyebiliriz diye düşündüm. Ama her şeyden çok okunduğunda keyif duyulacak, heyecan verecek, gündelik işlerimiz nedeniyle yüreğimizi sıkıştıran alıp veremediğimiz pek çok hesaptan, sıkıntıdan sıyrılıp çalınacak bir nefes, kısa bir tatil yerine geçecek bir ifadeyi yakalamaya çalışan bir metin. Simontaut edebiyata düşkün bir detektif, hatta yazar olmak isteyip de parası olmadığından polis olan bir detektif? Aşkı, tutkuyu, zevki, utancı ve nefreti en iyi böyle bir detektif anlatabilir diye düşündüm. Edebiyata meraklı bir detektif. Simontaut, edebi tutkuları nedeniyle kendisini diğer polislerden farklı görür. Onun için insan karakteri, psikolojisi, biyolojisi ve toplumsal duyguları, yani utancı, arzusu ve tutkularıyla edebiyatın bakış açısıdan irdeler. Sorguladığı şüphelilerin ifadelerini edebi metinler gibi değerlendirir. Bir de, New York dedektiflerinin ifade metinlerinde kendi sorularının olmaması dikkatimi çekti. Kitapta kullandığım biçimde ifade metinleri. Simontaut’nun karakterine uygun düştü. Bir ölçüde okuru detektif koltuğuna oturtmaktı amaç. Şüphelileri analiz koltuğuna yatırırak. Bu biraz komik. Simontaut için katil ile detektif arasındaki ilişki yazar ile karakter arasındaki ilişki gibidir. Detektif katilin karşısında ne kadar inandırıcı olabilirse, katili rolüne ne kadar inandırabilirse suçunu o kadar kolay itiraf ettirir. “TANRISIZ CENNET” Utancı en iyi ifade eden karakterlerinden biri Evan. İnternetin tanrısız cennet olduğuna inanıyor. Evet özellikle de tutkularının farkında olmadığı bir sırada. İfade özgürlüğü konusunda ısrar eden bir görüş için internet “tanrısız cennet” ama aynı zamanda hikâyesinde gördüğünüz gibi onun için sonunda zindana dönüşen bir mekân. Evan’ın hikâyesini başlı başına yazının kendi içindeki heyecan tutkusu olarak da okuyabilirsiniz. Yazının başlı başına bir macera olarak kendini kurması, yarattığı hayali gerçek sanması ve bunun gerginliğini taşıması üzerine. ? Dansözün Ölümü/ Şebnem Şenyener/ Can Yay./ 146 s. 842 SAYFA 13 CUMHURİYET KİTAP SAYI