Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şebnem Şenyener'le yasak ve aşk üzerine polisiyesi ‘Dansözün Ölümü’nü konuştuk toskobunu ilk kez Brooklyn müzesi ya da o dönemde Brooklyn Enstütüsü olarak bilinen kuruluşta gösteriyor New York’un önde gelenlerine. Kinetoskopla kayda alınan göbek dansını Edison’un eşinin kurduğu kadınlar derneği sadece iyi eğitimli hanımlardan oluşan kalburüstü bir seyirci önünde göstermeye kalkışınca gösteriyi polis basıyor. Film ondan sonra sansürleniyor. Şimdi bu sansürlü halini Fatima’nın göğüs ve kalçalarını kapatan bir siyah şeritleModern sanat müzesinde izlemek mümkün. Polisiye ile Fatima’nın filmini basan polisler arasında bir bağlantı var mı? Mutlaka. En azından bilinçaltı bir bağlantı vardır. Bu dönem romanda polisiyenin belirgin olarak ortaya çıktığı dönem. On dokuzuncu yüzyıl ikinci yarısı. Yani tablonun da yapıldığı dönem. Yirminci yüzyıl edebiyatına ve sanatına damgasını vuran köken arayışının doğduğu dönem. Edgar Allan Poe, Fransanın ünlü detektifi Eugene Vidocq’un hayatından esinlenerek romanın ilk detektifi olarak bilinen Auguste Dupin’i bu dönemde yaratmıştır. Dupin üçlemesiyle. Wilkie Collins, Scotland Yard detektifi Jonathan Wicker’dan etkilenerek güllere düşkün komiser muavini Cuff’ı yazmıştır. Anna Katherina Green, müfettiş Ebenezer Grylc adlı karakteriyle polisiyenin “anası” unvanını kazanır. Darwin “Türlerin Kökenini” yayınlar. Sonunda polisiyeye Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’ünü kazandıran süreci böyle özetleyebiliriz. “AŞK DETEKTİFİ YOKLUĞUN HİKÂYESİDİR” Dansözün Ölümü’nde her ifade, sadece Mu’nun kimliği üzerine yeni bir ipucu. Ama aynı zamanda karakterlerin birbirleri üzerinden kendilerini ve detektif Simontaut’yu yansıttıkları bir çeşit terapi koltuğu metni havasında. Hepsi kendi bakış açısından aşkı anlatıyor. Ve farkına varmadan birbirlerinin ve Mu’nun kim olduğu konusunda ipuçları veriyorlar. “Aşk detektifi yokluğun hikâyesidir” diye iddia eder Hircan romanda. Courbet gerçek hayatta modelinin başını dışarıda bırakarak onu yok etmiştir. Modeline duyduğu aşkı mektuplarında dile getirmiştir. Sonra tablonun üstü her örtülüşünde bir başka aşk hikâyesi de örtülür. En sonunda sürrealist ressam Andre Masson’un tablosu ile örtülür Dünyanın Kökeni. Çerçevesindeki gizli bölme çıkarıldığında altında “Dünyanın Kökeni” görünür. Bu teknik 16. CUMHURİYET KİTAP SAYI “Roman ‘ya öyle olsaydı’ sorusundan başladı” Şebnem Şenyener yeni romanı ‘Dansözün Ölümü’nde, Enis Batur’un kitabının toplatılmasına ve yargılanmasına da neden olan Fransız ressam Gustave Courbet’nin Osmanlı diplomatı Halil Şerif Paşa için yaptığı resmin ilk sergilenişi sırasında meydana gelen bir cinayeti ve sonrasının gelişmelerini anlatıyor bize. Şebnem Şenyener’le bu ilginç yapıtını konuştuk. ? Pınar ALKAN asıl oluştu bu polisiye? Nereden yola çıktın? Dansözün Ölümü’nde ana karakter dünyanın en erotik tablosunda resmedilen kadından ilham aldı. Yani Dünyanın Kökenin’de resmedilen başı ve ayakları görünmeyen kadın. Bir haz sonrasında sere serpe uzanmış. Olağanüstü güzel. Bir müzede o açık saçık haliyle sergiye ilk konulabildiği tarih 1987. Brooklyn müzesinde New York’ta. O sırada ben de oradaydım. Tabii büyük bir hadise haline gelmişti. Yapılışından tam 122 yıl geçmiş olmasına rağmen. Bu süre içinde üzeri bir şeyle örtülü durmuştu hep. Ya bir başka tablo ile ya da bir yeşil perde ile. Osmanlı diplomatı Halil Şerif Paşa için tabloyu yapan gerçekçi ressam Gustave Courbet ile o sırada çalışan İrlandalı model Joanna Hiffernan olduğu sanılıyor modelin. Ancak sanat dünyasının hâlâ tam cevaplayamadığı bir sır bu. Courbet’nin sırrı. Çünkü Courbet modelinin kimliğini tablonun çerçevesinin dışında bırakarak saklamış ya da kendince örtmüş. İşte bunları düşününce, serginin açılışını New York’un en ünlü dansözü Mu yapsaydı ve sonra da giyinme odasında aynı tablodaki kadın pozunda ölü bulunsaydı gibi bir “ya öyle olsaydı?” sorusundan başladı bu roman. Mu’yu yedi erkek anlattı. Bunlardan biri cinayeti soruşturan detektif Simontaut. Diğerleri onun şüpheli listesindekiler. Bu da tablodan esinlenme. Courbet’nin kendi portresi olarak nitelendirdiği tablodan. Gerçekçi anlatısında bir aynalama oyunu. Mu’nun karakteri de onu anlatan erkeklerin hepsinin bir parçası, bir yansıması olarak biçimlendi. Güzelin, aşkın, tutkunun, çelişkinin kendisi, arzu odağı. Sorun ondan doğuyor, onun etrafında dönüyor ve onunla çözümleniyor. Her ifade Mu’nun üzerinden kalkan tüller gibi onun kim olduğunu biraz daha aydınlatıyor ve sonunda onun kim olduğunu tam öğrendiğimizde onu kimin, niçin ve nasıl öldürdüğünü de tam anlıyoruz. Bütün metin onun kim olduğu üzerine kurulmuştur. Tablo, tablodaki kadın kim meselesine paralel olarak. Çerçeve dışındaki kadın kim çizgisi içinde sorunun cevabı da cinayetin çözümüdür. Dolayısıyla bu roman bir dedektif romanı olarak bakıldığında bir ‘kim yaptı’ türüdür. “MU’NUN DİLİDİR DANSI” Mu bir dansöz. Kitapta ilk önce dansıyla tanıyoruz onu. Evet, Mu’nun dilidir dansı. Yani o kendisini kitapta esas dansıyla anlatır. Göbek atar. Courbet’nin tablosunu ilk olarak kamu önüne çıkaran Brooklyn müzesiyle ilgili araştırırken karşıma hoş bir sürpriz çıktı. Dansöz esprisi de böyle doğdu. Amerika’da ilk kez 1893 Chicago Fuarı’nda biri Türk iki dansöz tarafından gösterildiğinde olay haline gelmiş göbek atmak. O dansözlerin üzerinde şalvarlar var, göbekleri açık. Boyunlarında bir yığın kolye, boncuk asılı. Bu tarihlerde Edison, New York’ta sonradan sinemaya dönüşecek olan kineteskobu geliştirmekte. Edison’ın kineteskobuyla filme alınan ilk üç filmden biri Chicago’da olay yaratan göbek dansı. Edison kine N ? SAYFA 12 842