Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? barındırır; bunlar da laiklik sayesinde gerçekleşebilirler. İleriyi görmekten aciz bazı önyargılı çıkar çevrelerince zaman zaman yol kazasına uğratılmaya çalışılmaktaysa da Türk halkının sağduyusunun bu yaşama felsefesi ve anlayışını terk edeceğine inanmıyorum. Zaten Atatürk “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek inanca dayalı din bilimlerini değil, akla dayalı pozitif bilimlerin tek yol gösterici ve aydınlatıcı olduğunu vurgulamıştır. İslam Uygarlığı’nın geri kalmasında ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde de ussal bilimlerin (akli ilimler) terk edilmiş olmasının önemli bir payı bulunmaktadır. Bu nedenle Aydınlanma anlayışının ülkemizde kesintiye uğratılmaksızın sürdürülmesi, yaygınlaştırılması ve yerleştirilmesi hedefi Atatürk’ün de bir vasiyeti olarak görülmeli ve bu yolda ulusça hiçbir gevşemeye izin vermeden azimle yürünmelidir. HEGEL ÜZERİNE... Biraz da Hegel üzerinde duralım. Onun felsefesini Marksizmin habercisi diye algılamak doğru olur mu? Bu olguyu Klasik Alman Felsefesi’nin Feuerbach’la son bulduğu teziyle ilişkilendirebilir miyiz? Hegel felsefesini, Marx’ın habercisi olarak algılamak, hem doğru hem de yanlış bir yaklaşım sayılabilir. Çünkü Hegel, “Ne ki ussaldır o gerçektir, ne ki gerçektir o ussaldır” diyerek bir yandan, hakikati ve gerçekliği, ussallığı ve nesnelliği, hadi daha ileri gidelim maddeyi ve tini (ruhu) özdeşleştirirken, öbür yandan her şeye egemen olan ve yol gösteren “Tin” (Geist) dediği bir kavramın varlığından söz edip onu öne çıkararak idealistlerin cephesinde yer almıştır. Hegel, ulaşılmış en üstün metafiziğiyle adeta artık aşılamaz bir düzeyin temsilcisi olmuş ve bu konumunu korumuştur. Ancak öğrencisi Marx, “ideler mistiği” adını verdiği onun bu belirsiz ve bulanık genişliği ile idealizme yakınlığından uzaklaşarak Feuerbach’a yaklaşmış ve daha sonra kendi sistemini kurmaya girişmiştir. Bu bağlamda Ludwig Feuerbach, klasik Alman felsefesi olarak bilinen, Kant, Fichte, Schelling ve Hegel ile süren idealist Alman felsefesinin karşısında materyalist bir anlayışı temsil etmekle birlikte bu okulun son temsilcisiydi. Marx’ın ifadesiyle kendisi, Hegel’in baş aşağı duran sistemini doğru konuma sokarak başı yukarıda duran bir hale getirmiştir; başka deyişle varlığın ve oluşun temeline düşünceyi (Ide) değil, maddeyi (Materie) koymuş; gelişmeyi de maddenin değişim çeşitlenmeleriyle açıklamıştır. Hegel’in düşünceleri pek çok yanıyla artık gündemde değilse de insan düşüncesinin nerelere değin uzanabilece ğini göstermesi bakımından vazgeçilmez bir örnektir. Marx’ın tarih ve toplum anlayışı ise günümüzde de önemini sürdürmekte ve geleceğe ışık tutmaktadır. Şimdi de pratik bir soruya geçelim. Ülkemizde felsefe eğitimi ne durumdadır? Özellikle metinler açısından yeterli malzeme var mı? Bu metinlerle birlikte ‘Kitaplı Eğitim’ yapabiliyor muyuz? Öteki alanlar ne durumdaysa felsefe de o durumdadır; yani ülkemizdeki felsefe eğitimi arzuladığımız düzeyde bulunmaktan uzaktır. Felsefe her şeyden önce özgür bir ortamda, her türlü baskı ve korkudan uzak bir toplumda gerçekleştirilebilen bir etkinliktir. Doğu (İslam) toplumlarında mutlak monarşilerin egemen olduğu, tek kişinin bir başına her şeyin sahibi olduğu, ağzından çıkanın yasa kabul edildiği ve dinin tek belirleyici unsur olduğu ülkelerde felsefenin gelişmediğini görüyoruz. Felsefe, aklın her türlü sınırlamanın ötesine geçerek işletilmesi, sorunların saptanması ve çözülmesine çalışılması eylemidir. Bu etkinliğe sanatların imgeleme gücü ile bilimlerin araştırma ve bilme gücü de katkıda bulunurlar. Felsefenin 2600 yıllık bir geçmişinin olduğu düşünülürse günümüzde ülkemizdeki durumunun hiç de tatmin edici ve iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz. “İSLAM TOPLUMLARINDA FELSEFE BİR TEK TÜRKİYE’DE YAPILIYOR’ Öte yandan madalyonun öbür yüzüne bakacak olursak, İslam toplumlarında felsefenin hemen her boyutuyla bir tek Türkiye’de yapılabildiği olgusuyla da karşılaşıyoruz. Özgürce düşünme, çekinmeden tartışma, aklını kullanarak anlamaya çalışma, problemleri görme ve gösterme felsefenin kazandırdıkları arasındadır. Bunları yapabilmek için de önce bu yetilere sahip olanları tanımak, onların eserlerini okumak gerekir. Temel felsefe metinlerinin önemli bir kısmı ne yazık ki hâlâ Türkçemizde yoklar; olanların bir kısmının çevirisi aslına sadık ve dili de düzgün değil; kalanlar ise çok yetersiz sayıda. Felsefe, ayrıntılı ve derinliğine, çözümleyici ve bireşimci düşünmek demek ise, bu ancak felsefe metinleriyle karşılaşarak ve onu yazanlarla konuşup tartışarak sağlanabilir. Felsefe çalışması ve araştırması yapmak için metin en öncelikli ve temel öğedir; sonra da dediğim gibi konunun uzmanlarıyla, yani filozoflarla konuşup tartışmak, onlara anlaşılamayan konuların sorulması gelir. Felsefe metni ile konu ya da problem üzerine diyalog felsefenin vazgeçilemez temel iki kaynağıdır. Öğretim yöntemi ile ders programı da başka bir sorun olarak karşımıza çıkmakta. Öğrencilerin ve öğretmenlerin birlikte yürütmeleri gereken dersler, anlatma, ezberleme ve soruları yanıtlama kısırdöngüsü içinde sürüp gitmekte. Oysa asıl amaç felsefe metni elde, ortaya koyduğu problemler tartışılarak, insan ve toplum konularındaki, bilim ve din alanlarındaki sorunları saptayıp çözüm önerileri üretmektir. Bu da hep birlikte eleştirel aklı devreye sokarak başarılabilir. Metinlerden günlük yaşama geçilerek problemlerin belirlenmesi bizi onların çözümüne götürecek, böylece de insanlığın özgürleşme yo“Bu tür çalışmaların felsefeyi ya da bilimi kitlelere indirmenin lunda ilerlemesine katkı ve yaymanın bir yolu olduğuna inanıyorum” diyor Nejat sağlanmış olacaktır. ? Bozkurt . KİTAP SAYI 842 SAYFA 17 CUMHURİYET