Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? söylediğini de tabii... “Yutarcasına okudum. Kitapların her biri yaz yağmuruydu.” (s. 119) Sonra şu cümleler: “Yüzlerce kez yazdın: Yalnızlık, yaz ve aşk, yağmur ve güz.” Evet, yüzlerce kez yazmıştı bunları; geçmişi sürekli yeniden yaşamış, yazmış, yazdıkça değiştirmiş, yeniden yaratmıştı. Yazdıklarının izini sürüyordu bir kez daha. Hayal kırıklıklarının, düşbozumlarının, cam kırığı binlerce sayfanın. Öykücülüğümüzün unutulmaz kahramanı, Dostlukların Son Günü’nün “Gelinlik Kız”ı İncila Abla’yı anımsıyorduk daha kitabın başında. “Gelinlik Kız”dan: “’Bu yapılır mıydı’ dedi annem, ‘bu yapyalnız, sığınaksız insanlara yapılır mıydı bu!’” Selim İleri’nin yazdıklarının odağında kendine sağlam bir yer bulan ne kadar da önemli bir söz bu! “Yaz camları, limonluğun camları.” Selim İleri Neredeyse hemen her metninde söz eder limonluktan. “Gelinlik Kız”daki limonluk belki de en unutulmazıdır yazdıkları içinde, belki de hâlâ çatlak camlarından içine kar yağmaktadır o limonluğun. “Hayat Sönüp Giderken”de de, Anadolu yakasında bir yalı ve limonluğun camlarında batan güneş. “Perisiz Evler”de bir kez daha (belki son kez, çünkü gördüğü son limonluktur) çıkar karşımıza limonluk. BİZE GELEN FOTOĞRAF Fotoğrafı Sana Gönderiyorum’un yazarı, metinler, yazarlar, roman ya da öykü kişileri arasında dolaşırken kendi yazdıklarıyla hesaplaşıyor en çok. Bu bölümlerde, önceki yazdıklarının bilinmeyen yönlerini, yazarlığının sırlarını, yazma sürecinin sancılarını aydınlatıyor. Yazarın yazı masası “irili ufaklı adalarla dolup taşmakta”dır. Yarattığı adalar, yaşadığı adalar, düşlediği adalar iç içe geçmiştir. İleri, bir öykü kişisi olarak adada, yazarların, kendi roman CUMHURİYET KİTAP kahramanlarının gölgelerini ararken, bu satırları yazdığı şimdiki zamanla yetmiş yıl öncesi birbirine karışıyor, birbirinin içinde eriyor. “Eski Bir Roman Kahramanı”nda, Her Gece Bodrum’un Betigül’ü çıkarken karşımıza, diğer öykülerde, Selim İleri’nin Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın ile başlayan yeni döneminin omurgasını oluşturan geçmiş zaman yazarları kesiyor yolumuzu. Ve Selim İleri’nin olmazsa olmaz yazarları, Ziya Osman Saba, Safiye Erol, Abdülhak Şinasi Hisar, Bilge Karasu, Samet Ağaoğlu, Behçet Necatigil, Oktay Rifat, Reşat Nuri Güntekin, Güzide Sabri, Kerime Nadir, Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sait Faik... satıraralarında, dipnotlarda göz kırpıyorlar bize. Elbette kitaplar da... Deniz Feneri, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Handan... “Ölü Hikâyeci”de sözü edilen uzun öykü ve o uzun öykünün de içinde bulunduğu, basılacağı söylenen ama basılması istenmeyen kitapla (Son Yaz Akşamı), “Perisiz Evler” arasında kurulan köprüde olduğu gibi kitabın tamamında çağrışımların, göndermelerin, geçmişle şimdinin rüzgârında savruluyoruz. O rüzgâr bizi hep sonbaharlara götürüyor. Yaz, yaz sonu, sonbahar sözcüklerinin; renklerin, ışıkların ve çiçek adlarının (ne çok çiçek adı öğrendim ondan) bu kadar yakıştığı kaç kalem vardır acaba? “Ölü Hikâyeci”de, “Sonbaharı sizden önce yazmışlarsa, sizin yazabileceğiniz pek bir şey kalmıyor geriye” dedikten sonra “Yazabilmek için yeni bir sonbahar bulmak zorundasınız.” (s. 160) sözleriyle umutsuz yüreklerimize su serpiyor gibi görünürken işimizin ne kadar zor olduğunu anımsatıyor bir bakıma. Hiç bitmeyen, birbirinden kopmayan öyküler... “Şahane Bir Tuvalet”te, “Hayat Sönüp Giderken”de, “Ada Gezintilerim”de karşılaştığımız, “Hepimize hayırlı kışlar” ya da “Yazımız güzel geçsin, güzel yazlar!” diye kış ve yaz başlangıçlarında arkadaşlarına, dostlarına yemek veren, onları Büyükada’daki köşküne davet eden Madam Jülyet. Çocuğun kıvırcık saçlarını okşayan o güzel kadın... Sonra o kıvırcık saçlı çocuğun kitabın sonunda bize gönderilen fotoğrafı... Yağmurla başlayan kitabın yağmurla bitişi... “Yazmak yalan söylemektir. Yalan söylemek kalbin sancısına iyi gelir” diyorsunuz sevgili Selim İleri, siz bize hiç yalan söylemediniz ki... “İnsan çocukken yazar olabilse, kısa süren yazları kim bilir ne güzel anlatırdı” dediniz ve anlattınız. Bu yüzden gözlerimizdeki yağmur...? ebaran@meb.gov.tr Fotoğrafı Sana Gönderiyorum/ Selim İleri/ Doğan Kitap/ 236 s. 842 SAYFA 27 SAYI