Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? lığın hızla yer değişmesine de hizmet ediyor sanki. Savrulan kimlikler yaşamı pek de ciddiye almıyorlar. Sonuçta öykü kahramanlarının trajik bir yan taşıyıp taşımadıklarıyla ilgili olarak bir türlü karar veremiyorsunuz, çünkü bu tuhaf ve şekilsiz hayata siz de ortaksınız. Aşk acıları, kırılganlıklar, dağılan düşler, yiten umutlar... esip geçen anlık rüzgârın taşıdığı belli belirsiz tozlardan ibaret yalnızca! Öykülerden birinde (belki de kitabın en keyifli öyküsü olan Başka Bir Hayat) merakla peşine düştüğünüz bir yaşamın, öykü bitiminde kendini fantastik bir sona teslim etmesini bile hiç yadırgamıyorsunuz. Bırakın, çaresizliğin bireyi getirip bıraktığı bir noktadaki gerçek, kaçmanın en akıl dışı olanıyla ödüllendirsin kendini! “BİR İNSAN NEDEN GÜNLÜK TUTAR?” “Bambaşka Hayatlar”da yer alan öykülerinin bazıları daha önce altzine’de yayımlanmış. Öykülerin sanal ortamla katıksız uyuşumu yaşamın yeni bir tanımıyla ilgili farklı arayışlara da sürüklüyor okuru. Neyiz, nerede yaşıyoruz, hangi tür ilişkileri ne ölçüde paylaşabiliyoruz? Kendimizi tanıyor muyuz gerçekten; ya da bir başkasına sunduğumuz benliğimiz ne kadar sahici olabilir? Uçan, bu yeni yaşam modellerinin farkında; dahası bir yazar sorumluluğuyla üstüne düşen görevi yapıyor ve okurunu uyarıyor! “Yabancı! Eğer şu anda bu defteri habersizce açmış ve bu satırları okuyorsan derhal kapat! Bu sayfalar senin okuman için yazılmadı ve davetsiz misafirliğin mutlak bir hoşgörüsüzlükle karşılanmaktadır. Lütfen bu notu gördüğün anda okumayı bırak ve özel hayatımı terk et!” Evet, yine de teselli bulmalıyız, henüz bir özel hayattan söz etmek mümkün ve bu öyküler okunduktan hemen sonra kendisini imha etmeyecek! “Bambaşka Hayatlar”, türün kendi coğrafyasında yeni kazılar gerçekleştiren öyküler toplamı. Cem Uçan’ın, kitabın “Senin İçin” adını taşıyan ilk öyküsünde sıklıkla karşımıza çıkardığı soru, okuma tamamlandığında da aklınızı kurcalamaya devam edecek mutlaka. Evet, “bir insan neden günlük tutar?” Bu soru bir yazarın yazınsal türler arasında yaşadığı ebedi ve edebi kararsızlığa da bir kapı aralıyor belki de. Sahi, bir insan neden öykü yazar ki örneğin? ? Bambaşka Hayatlar/ Cem Uçan/ Sel Yayıncılık/ 120 s. Fotoğrafı Sana Gönderiyorum Yağmur... Ve Selim İleri. Okurken ağladığım Anılar, Issız ve Yağmurlu. “Yalnızlık” sözcüğünü çok seven ve çok kullanan (Cumartesi Yalnızlığı, Yarın Yapayalnız, Ada Her Yalnızlık Gibi...) Selim İleri, “yağmur” sözcüğünü de kitaplarının adında (birçoğunda çağrıştırıyor olmasına karşın) daha çok kullanmak istiyormuş gibi gelir bana. O yağmurlu İstanbul gününde, Selim İleri’nin yeni öyküler yazdığını ve bir yıla kadar kitaplaştırabileceğini öğreniyorum. ACILAR, GÜZELLİKLER ? Ethem BARAN azetelerin bile akşama doğru geldiği Ağrı’da çalıştığım yıllarda, Selim İleri’nin yeni bir kitabının çıktığını abone olduğum aylık sanat edebiyat dergilerinden öğrendiğimde, o karlar kentinin beni bir kez daha boğduğunu kimselere anlatamazdım. Kim bilir ne zaman ulaşacaktım o kitaba: Yalancı Şafak. Adı bile büyülemişti beni. Ölünceye Kadar Seninim’i finallere hazırlanıyorken, Son Yaz Akşamı’nı finallerde, ders kitaplarını bir kenara atarak okumuştum. Aynı yıl, kısa aralıklarla mı çıkmıştı o iki kitap? Son Yaz Akşamı’ndan yedi sekiz ay sonra gelmişti Yalancı Şafak ve ben artık çok uzaklardaydım. Hemen ardından sanırım bir ay sonra Saz Caz Düğün Varyete çıkagelmişti. Unutacaklarını ya da çok aramalarına karşın bulamayacaklarını (!) bile bile gidip gelenlere ısmarlıyordum. Sonunda iki gün izin alıp o iki gün de yolda geçerdi Ankara’da kavuşurdum kitaplarıma. O kitapları bitmesinler diye yavaş yavaş okuyuşum... Yirmi yıl sonra, 2004 yılının Nisan ayı. Dergi için Selim İleri’yle söyleşi yapacağız. Yağmurlu bir İstanbul günü. G Dışarıda kar. Çalışma odamda yalnızım. Elimde çok eski bir dost. (Selim İleri’nin en yeni kitabı bile eski bir dosttur benim için.) Henüz lisedeyim. Her Gece Bodrum’un sarsıntılarından kurtulamadan Bir Denizin Etekleri(nd)e düşmüşüm. Dostlukların Son Günü daha sonra. Eski Defterde Solmuş Çiçekler ve Son Yaz Akşamı da öyle. Pastırma Yazı ile Cumartesi Yalnızlığı’nı inatla arayışım da. Şimdi yine o yıllardayım işte. Ve... Fotoğrafı Sana Gönderiyorum’un ilk öyküsü “Eski Bir Roman Kahramanı”nın ilk satırlarında, “Karda mı dedim? Yağmur demeliydim. Yağmurda.” (s. 11) sözleriyle bir kez daha genç oluyorum, bir kez daha roman veya öykü kahramanı, bir kez daha Selim İleri kahramanı... “Yağmurdaki ses ve yağmurun sesi, hayatım boyunca duyduğum seslerden daha acı, daha güzel gelirdi bana. Acıdan kurtulmak istedikçe güzelliğe kapılırdım.” (s. 39) Evler, yağmurlar... Yazarın peşini bırakmayan izlekler. Evlerin mevsimleri olduğunu, Cihangir’deki evin mevsiminin yağmur mevsimi olduğunu yağmur, sadece yağmur yazmadan edemiyor İleri. Bu yağmurlara, Virginia Woolf’un romanlarındaki gibi yağdıklarını 842 ? SAYFA 25 CUMHURİYET KİTAP SAYI