03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Edebiyata kendi penceremizden bakarken şiire ilk adımları attığımız yılların geride kaldığını, dar bir çevrede oyalanmanın yarar sağlamadığını bilmiş olalım. Mustafa Şerif ONARAN Dergilerden A meliyat el becerisini gerektirir. Ama cerrahi yalnız iyi ameliyat yapmak anlamına gelemez. “Endikasyon” koymak; hangi hastayı, ne zaman, ne gibi koşullar altında ameliyat edeceğini bilmek anlamına gelmelidir. Kayseri Asker Hastanesi’nin cerrahi şefliğine atandığım 1963 yılında, hastane, Doğu Menzil Komutanlığı’nın karşısında, eski bir Ermeni konağından bozma, bakımsız bir yapıydı. Üstelik ameliyathanenin yeniden elden geçirilmesi, eksiklerin tamamlanması gerekiyordu. Doğu Menzil Komutanı gölgesinden korkulan bir generaldi: Faruk Güventürk. Okumayı, yazmayı seven bir askerdi Faruk Paşa: Hastanede her türlü çalışma kolaylığını sağlayan, iyi hekimlik yapmamıza olanak sağlayan bir asker. Eşi Nezahat Hanım kızımızın öğretmeniydi. “Emine gibi üstün bir öğrenci 10 yılda bir gelir” gibi iyi şeyler söylemişti kızımız için. Kayseri yurdumuzun özel bir yeridir. Orada ancak bir yıl kalabildik. Ama bu bir yıl, yıllar süren nice dostlukların başlangıcı oldu. Yaşama serüvenimizde Kayseri anılarının özel bir yeri var. O anılara sığınmanın bizi daha güçlü yaptığına inanıyorum. Şiire ilk adımlar... mı? Ne güzel bir kenttir Kayseri! Ozanca’yı yalnız Kayseri bile yaşatabilirdi. Kutluer çevresi olan hekimdir. Bu dergi bir yerde Kayseri’nin onuru sayılabilir” (TÜRK DİLİ, Dergilerin Kapanışı, Ağustos 1976). Abdülkadir Budak “Varlık”taki yazısında bir edebiyat ortamını anlatıyor. Şiire ilk adımları atanlar biraz da o ortamda gelişirler. “Ozanca”dan sonra “Hakimiyet Sanat” çevresinde o edebiyat ortamı daha etkili oldu. O zamanlar derginin yayımlanmasıyla ilgilenen Mehmet Çağlıkasap, öyküleri, şiirleriyle de iz bırakan biriydi. O da Ayhan Gülsoy gibi silinip gitti. O çevrede yetişenlerden Bedrettin Aykın, Ahmet Ada günümüze doğru, değişen çağdaş şiiri yakından izleyerek, Abdülkadir Budak gibi kendilerini geliştirmesini bildiler. Sadullah Kutluer de, benim gibi, hekimlik sorumluluğu ile edebiyatı iki ayrı düzence içinde yaşatAmadı. Ama şiirden kopmadı da. “Kar da Isıtır” adındaki şiir kitabını 1981’de yayımlamıştı. “Bitmemiş İşler Sevgilim” derken yaşamaya şiirle direnmek gerektiğini anımsatıyor. Dünyaca ünlü flüt sanatçısı Şefika Kutluer onların gelini. Şimdi Ankara’da emekliliğin tadını çıkaran bu güzel insan, benim yakın dostum. tın sarstığı, salladığı, silkelediği herkes ama herkes bizim yol arkadaşımız, kardeşimiz” diyor. Metin Güven’in İlhan Berk’le ayaküstü yaptığı bir söyleşinin izlenimlerine değinmek istiyorum. Öyle hazırlıklı, ölçülü sorular yerine; şaşırtıcı, çarpıcı soruların yanıtları önemli. İlhan Berk gibi, yaşamanın ayrıntılarından geçen, usta bir ozanın insana bakışıdır önemli olan. Ritsos, Özdemir İnce’ye “Kadınların şiirsel içgüdüleri erkeklerden daha güçlüdür” demiş. İlhan Berk deneyimli bir ozan bu konuda neler düşünmüş olabilir? “Ben de aynı kanıdayım. Birçok şair de aynı şeyi söylemiştir. Eluard’lar, Aragon’lar... Eluard mesela kadın için “zaman sensin” demiştir. Yine aynı Eluard; kadının devrimin kendisi olduğunu söyler. Ben de her zaman böyle düşünürüm, böyle bakarım.” “Zaman sensin” sözü Nesimi’nin bir beyitini anımsatıyor: “Gel gel beru ki sav ü salatın kazası var Sensiz geçen zamanı hayatın kazası yok.” Ritsos’un “Kadınların şiirsel içgüdüleri erkeklerden daha güçlüdür” sözüne inanarak YASAKMEYVE’nin “Kadın Şairler Dosyası”na daha geniş yer ayırmıştım. Emel İrtem ile Betül Dünder’in hazırladıkları dosya, eksikleri olmasına karşın, kadın duyarlığına yeni bir kapı açmıştı. “Kadın duyarlığı” derken, Octavia Paz’ın “şiir duyuların tanıklığıdır” sözüne geniş açıdan bakmak, bu duyarlığı, cinsel anlayıştan toplumcu gerçekçiliğe kadar yaymak görüşünü benimsiyorum. Değişik arayışları ortaya koymak için ozan kadınlarla ilgili daha ayrıntılı dosyalar ortaya konabilir. Edebiyatın ayrıntılar sanatı olduğunu yeniden anımsayalım. Nice ayrıntılarda bilinmeyen gerçekleri tanımaya çalışalım. O zaman “Uzağı yakınımda sınamıştım” diyen Halide Yıldırım’ın toplumcu duyarlığını daha iyi anlayacak, Kürt çocuklarının gözlerine daha bir sevecenlikle bakacaktık: “neden bu kadar güzel tanrım kürt çocuklarının gözleri? daha güzel, daha derin ağlasınlar diye mi?” Akatalpacılar da ‘ozan’ sözcüğünü yadırgıyor. Yusuf Erten diyor ki: “İslamiyet öncesi şairlerin aldığı isimlerden biridir ‘ozan’.. Ve sürekli olarak erkekler için kullanılmıştır. (AKATALPA, Şiir ve İklim (12), Ocak 2006). Sözcükler zamanla yeni anlam yükleri kazanıyor. “Ozanana” sözü Gülten Akın’a yakışıyor. Sözcüklere dar açıdan bakmamak, Türkçenin gücüne inanmak gerekir. KAYSERİ’DE “OZANCA” YILLARI Abdülkadir Budak, on yıl sonraki Kayseri’de şiire ilk adımları attıkları anıların izini sürüyor (VARLIK, “Yarışır Gibi Şiirler Yazdığımız Günlerden”, Ocak 2006). Şiiri bırakan ozan arkadaşı Ayhan Gülsoy’u anıyor. “Üç kitap yayımladıktan sonra tümüyle ortadan çekilmiş bir şair arkadaşımı andım geçenlerde; Ayhan Gülsoy’u” diyor. Onun ozan kişiliğiyle ilgili söyledikleri de ilginç: “Bazı insanlar böyledir. Şairlik yalnız yazdıklarına değil, yaradılışına da sinmiştir.” Abdülkadir Budak Ocak 1976’da çıkan “Ozanca” dergisinden de söz açıyor: “O güne dek Kayseri’de çıkmış hiçbir edebiyat dergisine de benzemiyor. O yıllarda İstanbul’da çıkan “Soyut”a özenmiş olmalıyız. Biçimiyle, boyutuyla, iç düzeniyle daha çok söz konusu dergiyi andırıyor. Yıl 1976, ben 24 yaşındayım henüz, Mehmet Çağlıkasap 33’ünde. Dergiye büyük katkılarda bulunan bir abimiz de aramızda: Sadullah Kutluer ve o da 55’inde bir delikanlı. (Yeri gelmişken Kutluer’in bugün 84 yaşında olduğunu ve ikinci şiir kitabını daha geçenlerde yayımladığını da hatırlatmış olayım. Ne güzel, hâlâ “Bitmemiş İşler Sevgilim” diyebiliyor. Sal Yayınları, 2005). Sadullah Kutluer 60’lı yılların Kayseri’sinde tanıdığım; tarazlanan sesine, efendi duruşuna ozanlığının gölgesi düşen bir hekimdi. Şimdi “Cumhuriyet KİTAP”ta sürdürdüğüm dergi yazılarını 1970’li Yıllarda “Türk Dili”nde yazıyordum. “Ozanca” 1976 ocağından bu yana 7 sayı çıkmış olmalı. Kapanışıyla ilgili izlenimlerimi şöyle yazmışım: “ ‘Ozanca’da kapandı. Kayseri’de çıkan sevimli bir dergiydi. Sanırım Sadullah Kutluer adında bir hekim arkadaşın parasal desteğiyle çıkıyordu. Süslü bir anlatım saymazsanız, Ozanca’nın kapatılmasıyla içimden bir şey kopmuş gibi oldu. Bir süre Kayseri’de çalıştım. Kutluer’i tanımıştım. Bilmem o da beni anımsar SAYFA 28 “ONALTIKIRKBEŞ” Bursa’da yeni bir dergi çıkıyor: “OnaltıKırkbeş”. 16 Bursa’nın plaka numarası. Dergi, 45 günde bir çıkacak. Derginin boyutu, sayfa düzeni Bursalı bir başka dergiyi, AKATALPA’yı anımsatıyor. “OnaltıKırkbeş”i yayıma hazırlayan Metin Güven, “Sıradışı bir sıradanlığın peşinde” olduklarını anımsatıyor. “Haya ŞİİRİN KUSURSUZ BÜTÜNLÜĞÜNÜ ÖZLEMEK AKATALPA’nın son sayfa yazıları daha çok, dergilerin değerlendirmelerine ayrılırdı. Birikimi olan yazarlar takma adların gerisine çe kilirdi. Kavga yazılarında takma ad kullanmak çocukluk hastalığıdır. Ben de FİKİRLER dergisinde o hastalığa tutulanlardandım. O zaman “ahkâm kesmek” kolaylaşıyor, “münazara”cıların “nasıldım ama?” duruşu içinde kendini önemsemeleri karşısında, bizlere düşen de, önümüzü ilikleyip ellerimizi dizlerimize koymak omalı. Bursalı Talip diyor ki: “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” Kimin eksiği yok ki! Edebiyatın Anadolu’dan gelen sesine hep kulak verdim. Geniş oylumlu, önemli güçlerin desteğiyle çıkan dergilerle, güçsüzlük dergilerini birbirinden ayırmadım. Belli bir bölgedeki edebiyatçılara da bağımlı kalmadım. Eskilerden gelen şiir dilinin gelişmesini bilerek çağdaş edebiyata bakarken, kendi beğeni ölçütlerim içinde kaldığım için eksikli sayılırım. Belli bir beğeni ölçütüne varırken, her yazarın, bırakamadığı alışkanlıkları vardır. Şiire ilk adımları attığımız yerde kalır, kendimizi geliştiremezsek, “takma ad”lara sığınmak bizi kurtarır mı? Şiire ilk adımları attığı yılları anlatan Abdülkadir Budak, dilini bütünlüklü bir şiir için geliştirmenin bilincine varmıştır: “İlk dizenin değil ikincisiyle, en son dizeyle bile bir hesabı, ilgisi olmalı derim. Değil koca bir bölümü, bir dizeyi bile çektiğinizde o boşluk farkedilmeli derim” (VARLIK, ‘Ev Zamanı’ Üzerine Hayriye Ersöz’le Görüşme, Ocak 2006). Abdülkadir Budak kendi şiirini yorumlayanları da anıyor: “Derinliği barındıran bir yalınlıktan yana olduğumu, sese aşk derecesinde tutkun olduğumu, ‘hecenin bildik toprağında yeni şiirler’ yazdığımı belirtenler, yazanlar oldu. Özel imge alanlarımın, belli bir üslubum olduğunu da. Daha ne isterim?” Derinliği barındırsa da yalın bir dil anlatı şiirine dönüşünce, anlaşılan bir şiir oluyor. Belki gerçek şiiri gene orada bulacağız. İlhan Berk verili dilden kaçan, duygunun tuzağına düşmeyen, akılla yazma kuruluğundan kurtulan bir şiirden yanadır. İlhan Berk diyor ki: “Şiir sözcüklerle de yazılmaz, şair sözcükleri yok ederek şiire ulaşır” (ONALTIKIRKBEŞ, “İlhan’la Çorba Altı, Ayak Üstü”, Ocak 2006). Eksiltilmiş bir dille şiir yazmanın ne denli zor olduğunu Halide Yıldırım’ı okurken daha iyi anladım (ISSIZ KUĞU, Kül Sanat Yayınları, 2005). Eksiltilmiş dilde; dizedeki sözcüklerin yerini kendinize göre yerleştirmek yanlışına düşmemelisiniz. Kadın duyarlığıyla gelişen yeni imgelerin şaşırtıcı etkisini anlamakla yetinmelisiniz. Her dönemin kendine özgü bir şiir anlayışı var. Çeşitli dergiler çevresinde ortam oluşturanlar o anlayışla edebiyata bakıyor. Bir zamanların alışılmış, kullanılmış şiirini yeni bir ürün gibi savunmak ya da yeni bir şiirin izini sürerken, kural dışı davranışların kasıntısı içinde görünmek neye yarar! Özlemini çektiğimiz şiir “kusursuz bir bütünlük” içinde olmalıdır. Turgay Fişekçi’nin Cevat Çapan için söylediklerini şiirimizin geleceği adına güvence saymalıyız: “Bu yamalı bohça gibi görünen şiir dünyasına biraz geri çekilip baktığınızda ise karşınızda kusursuz bütünlükte bir yapıtın durduğunu göreceksiniz” (CUMHURİYET, Defne Gölgesi, 10 Ağustos 2005). Edebiyata kendi penceremizden bakarken şiire ilk adımları attığımız yılların geride kaldığını, dar bir çevrede oyalanmanın yarar sağlamadığını bilmiş olalım.? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnu?n oluruz. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 833
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle