03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... Eleği Duvardan İndirelim ve Doğan Hızlan nemeler” dizisinden çıkan bu kitabı ile Doğan Hızlan’ı daha yakından tanıyoruz! Kitapta neler yok ki? “... Her incelemeden, her ciddi yazıdan birtakım artıklar kalır, ne gariptir ki çoğu zaman da bu artıklar esas malzemeyi aşan güzellikteki öğelerin toplamıdır...” “... Bilim adamlarının, psikologların, müzikçilerin denemelerini, edebiyatçılarınkinden daha çok severim bazen. Çünkü yazısız bir alanda söylediklerinden, yazdıklarından çok daha fazlasını burada bulurum. Bir icadın, bir bestenin öyküsü aslının açıklayıcısıdır...” “... Sırların büyük ölçüde faş edildiği yerdir deneme...” Hızlan daha neler söylemiyor ki? “... Nobelli şair SaintJohn Perse gibi düşünüyorum. Çoğu fazlalıkları atarım. 700 sayfadan 70 sayfaya indirebilmektir amaç!..” Bir bilgenin dediği gibi; mektubunu uzun yazdığım için özür dilerim; kısa yazmak için vaktim müsait değildi! Doğan Hızlan’ın çeşitli yazılarından seçtiği çok değişik başlıklar altındaki denemelerden oluşan bu kitaba bir başladınız mı, kolay kolay elinizden bırakamıyorsunuz. Konulara çok değişik perspektiflerden bakan sanatçı, duru bir Türkçe ve usta bir anlatımla sizi fırtınaya kapılmış bir kayık misali dalgaların ritmi içerisinde çok değişik kıyılara sürüklüyor. Doğan Hızlan’ı 1970’li yıllarda ilk ciddi denemelerini yaptığı Yeni Gazete’den tanıyorum. Karikatürist ressam olarak çalıştığım bu gazetede birçok yazısına portreler çizdiğimi anımsıyorum. Daha sonra Cumhuriyet gazetesinin sanat sayfasını yıllarca yönetti. 1980’den beri yayımlanan Gösteri dergisinin genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor, Hürriyet gazetesinin yayın danışmanı ve köşe yazarı olarak çalışmasını sürdürüyor. TRT’de “Yaşayan Edebiyatçılar” adlı programı hazırlayıp sundu. 1972’de TRT İstanbul Radyosu’nda “Kitaplar ve Düşünceler” adlı programıyla başladığı kitap tanıtımlarını “Karalama Defteri” adıyla TRT2’ye taşıdı. Başından beri yapımını ve sunuculuğunu üstlendiği program daha sonra NTV’de yayımlandı; son olarak ve halen CNN Türk’te devam etmektedir. ? İbrahim ERSARAÇ n uçucu tür deneme midir? Her yazıldığında yeniden var olan ve ardından yazılanla yalanlanan. Eğer yaşamın izdüşümünün sarsaklığı, en düzensiz biçimde denemenin içine sızıyorsa, arıtılmış suyla kaynak suları bir arada akıyorsa, bu karmaşıklık hoşunuza gidiyorsa, deneme sevenlerdensiniz” diyor Doğan Hızlan! Evet, deneme sevenlerdenim ben de bir nebze diye düşünüyorum ve yıllar öncesinden Nurullah Ataç’ı anımsıyorum, biraz da Sabahattin Eyüboğlu’nu... Ataç’ın Pazar Postası’ndaki denemelerini zevkle izlerdim. Varlık Dergisi’ndeki “Allı ile Konuşmalar”ı merakla okurdum. Ataç, bir denemesinde, “Şiirden anlamak Abdülhak Hamit’i şair saymamakla başlar” diye girmişti yazıya. Şaşırmıştım! “E uzun telefon konuşmalarından hoşlanmayan sanatçı yüz yüze konuşmaları yeğler ve yüzlerin kimlik radyografisini hatlardan çok rahat okur; komik motifleri hemen yakalar. Gösteri’ye yazı bıraktığım bir gün geçmişten konuşurken komik bulduğu bir olayı hemen Hürriyet’teki köşesine taşıdı (8 Mart 2002). “Karikatürcü dostum İbrahim Ersaraç, bana bir anısını nakletti. Tarih 1960’lar. Vedat Nedim Tör, Yapı Kredi Bankası’nın kültür müşaviri, kültür işlerinin başındaki kişi. Türk Halk Oyunlarını Yaşatma ve Yayma Derneği kurulmuştur. İlk kez halk oyunları ciddi bir disiplin içinde kentlilere sunulmaktadır. Açıkhava Tiyatrosu’nda yalnız Türkiye’deki halk oyunlarını değil, Balkan ülkelerindeki halk oyunlarını da bu gecelerde izledim. Bir yıl, geleceğiz dedikleri, programda yer aldıkları halde, Balıkesirli kız ekibi gelmemişti. Gece onlarsız yapılır. Ertesi gün sebebini öğrendiklerinde hepsi gülüyor. Çünkü köy imamı, kızlara demiş ki, ‘Eğer İstanbul’a gider de, orada oyun oynarsanız, burada bir daha koca bulamazsınız’.” Yunanlı kız ekibine otellerinde hizmet veren bankanın odacılarının birden aynı gün bıyıklarını kestirmelerini anlattığımda Hızlan merakla yüzüme bakmıştı: “Meğer Yunanlı kızlar bıyıkların batmasından şikâyetçi olmuşlar” dediğimde kahkahayı basıp durumu telefonla yazıişleri müdürü Hami Çağdaş’a gülerek aktarmıştı. Kitabı zevkle okuyup elinizden bırakamayacaksınız. Sizi yaş peştamal gibi saracak; hava kabarcığı bırakmamacasına! Dilerim uzun yıllar Doğan Hızlan ununu elesin, eleğini duvara asmasın! ? Eleği Duvardan İndirelim/ Doğan Hızlan/ Dünya Kitap/ 212 s. YÜZ YÜZE KONUŞMA Dil özelliğine çok dikkat ettiğinden YENİ UFUKLAR... Doğan Hızlan da “Eleği Duvardan İndirelim” adlı deneme kitabında çok enteresan şeyler söylüyor ve bizi yeni ufuklara götürüyor. “Dünya Kitapları/Seçme De “Dünya Kitapları/Seçme Denemeler” dizisinden çıkan “Eleği Duvardan İndirelim” ile Doğan Hızlan’ı daha yakından tanıyoruz. Üç kitap ? Bilgin ADALI eş peşe okudum bu üç kitabı. Aslında birbirleriyle pek ilgileri yok. Ama kendimi bir “kadınlar evreni”nde buluverdim birden. Sanki, farklı bir gözlükle bakmaya başladım dünyaya; bir serüvenin ikinci kişisinin gözlüğüyle. Beni gerçekten çok etkiledi bu. Öncelikle şunu belirtmeliyim: Her üç kitapta da, olağandışı yaşamöyküleri anlatılmakta. Bu yedi kadının ortak noktası, adlarının da, kaderlerinin de, kocaları öldükten sonra bile, birlikte yaşadıkları o erkeklere bağımlı olması. P önümde. Özellikle, çocukluğumun başyazarlarından biri olan Robert Louis Stevenson ve aylarca uğraşarak bir kitabını çevirmiş olduğum Jack London’ı yeniden tanıma fırsatı buldum. Yaşamlarındaki kadınların, yazarları (erkek yazarlar elbette burada sözü edilen) nasıl etkileyip biçimlendirdiğine tanık oldum. Anchee Min, “Madam Mao Olmak”ta, Komünist Çin’in efsanevi lideri Mao Zedong’un son karısı, 38 yıl evli kaldığı Jian Quing’in yaşamöyküsü ekseninde, Çin’in 19191991 yılları arasındaki çalkantılı dö SEVGİLİ ÖLÜ KOCAM Doğrusu, bugüne kadar, okuduğum yazarların, kitabın girişinde ya da arka kapağında üç paragrafta özetlenenler dışında, neler yaşamış olduklarını, nasıl yaşamış olduklarını pek merak etmemiştim. Sevgili Ölü Kocam’da yepyeni bir ufuk açılıverdi SAYFA 24 neminden kesitler ve Çin’in köy kökenli son imparatoru Mao’yu tanımamıza yardımcı olabilecek ipuçları sunuyor bize. Çoğu karanlıkta kalmış politik entrikalara ışık tutuyor. (Bunların doğruluğu, yanlışlığı elbette tartışılabilir.) “Sevgili Ölü Kocam”da, Claude PujadeRenaud, ünlü beş yazarın ölümlerinden sonra, dul eşlerinin, bir başlarına yaşadıklarının öyküsünü, geriye dönüşler (anılar) ve birbirlerine küçücük göndermelerle, kimi ortaklıkların altını çizerek anlatıyor. Martha Freud’da ise Katja Behling, Sigmund Freud’un tek kişilik devriminin, gölgede kalmış olsa bile, en yakın tanığının, Freud’un 1939’da ölümünden sonra, 13 yıl boyunca onun düşüncelerinin savunuculuğunu yapmış olan bir kadının öyküsünü anlatıyor. Aslında Martha Freud, inişli Claude PujadeRenaud çıkışlı bir yaşam için de başlıca görevi, çocuk doğurmak ve aile yaşamının düzenliliğini sağlamakla görevli bir kadının öyküsü. Ama bu kadın Freud’un karısı olunca, işin rengi bir hayli değişiyor. MADAM MAO OLMAK Madam Mao Olmak’ta, Çin’in imparatorluktan işçi diktatörlüğüne sancılı geçiş sürecinde, oyunculuk yeteneği olan bir genç kızın, önce varolma, sonra da bu yeni düzenin ikinci kişisi olma çabaları anlatılıyor. Madam Mao, 1913’te yaşam sahnesine çıkan bir küçük kız… Bu küçük kız sekiz yaşındayken, anası onu da alıp kendisine çok kötü davranan birkaç karılı kocasının evinden, babasının evine kaçar. Sonra da kızının yaşamından yitip gider. Küçük kıza, Yunhe adını verir dedesi. Dedesiyle birlikte izlediği operaların aryalarını, onun yönlendirmesiyle söyleyerek yaşamını belirleyecek olan yola ilk adımlarını atar Yunhe. 16 yaşındayken evden ayrılıp tiyatro kumpanyalarında küçük roller alır genç kız, Pekin’e gider ama umduğunu bulamaz bir türlü. 17 yaşında, kendisinden çok yaşlı bir adamla evlendirilir. Bir yıl KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 833
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle