03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? otursam, ortaya şiir çıkıyor" ilgi çekici bir yazı. Bir başka denemede de Edip Cansever şiirinde geçen "hayvanlar" tanıştırıyor okuruyla Güven Turan: Peki hangi hayvanlar boy gösteriyor Edip Cansever’in şiirinde? "Ardıç kuşu, karınca, serçe, yılan, ördek, keçi, kedi, horoz, istakoz, sinek, güvercin, kartal, at (ayrıca kısrak), geyik, ispinoz, penguen, köpek, martı, kurt (larva anlamında), kumru, fare, tilki, kırlangıç, köstebek, tavşan, keklik, turna, balıkçıl, Phonix, öküz, şeytanminaresi, yıldız (denizyıldızı), deve, yunus balığı, kelebek, kertenkele, çaylak, karga, güve, yarasa, semender, ağustosböceği, hamamböceği, istridye, ateşböceği, kanarya, iskete, örümcek, kurbağa, baykuş, mürekkep balığı, zıpkınkuşu, yelkovankuşu, karabatak, hu kuşu, sazan balığı, tırtıl, yengeç, ceylan, ahtapot, ebabil, mihokuşu, tavus, üveyik, tarlakuşu, zümrüdüanka, ishakkuşu, sülün, şahin, Ren geyiği, hüma kuşu, puhu kuşu..." İnanılmaz bir şey: "Tam 77 hayvan adı! Süregelen’i okumayı sürdürelim: "dil kurucu" Leylâ Erbil’in Karanlığın Günü romanını yeniden okuma isteği duydum Güven Turan’ın denemesini Neslihan’ı yazdıklarını okuduktan sonra. Bilge Karasu da Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı’nda yer alan "Ada" öyküsünde "zaman kullanımı" üstünde de duruyor uzun uzun. Ahmet Oktay’ın şiirinde "Günlük Yaşam"ı kim merak etmez? Şiir eleştirmeni Mehmet H. Doğan’ın "Eleştiri Kuramı" ve denemeciliği de ilgi çekici bence. "Metne ‘otopsi’ yapmak yerine, onu ‘okumayı’ seçer Doğan; kitaplarına ‘deneme’ nitelemesini uygun görür; incelemeye kayan yazıları içinse ‘denem/e/leştiriler’ der ki, bu da hem onun eleştiriye bakışını ve hem de eleştiri içindeki bilinçli duruşunu çok iyi belirlemektedir." Selçuk Altun’un romanlarındaki "serüvenin kaynağı"nı da mercek altına alır Güven Turan. Nietzsche, Sevin Okyay, Picasso, Apollinaire; Stein, William Carlos Williams, Törless, Henry Miller, Beckett, Allen Ginsberg, Theodore Roethke, John Ashbery... üstünde de duruyor yapıtları, yazdıkları ve yazar, şair duruşlarıyla. Enis BATUR Pervasız Pertavsız Yeniden başlarken on on yıla dönüp baktığımda, Cumhuriyet ‘yazı ailesi’nin en hareketli, bir bakıma en başıbozuk üyesinin benden başkası olmadığını görmek açıkçası biraz rahatsızlık doğuruyor içimde. Haftalık yazılarıma, 1995’te, "Köşebentler" başlığı altında Pazar günleri, kültür sayfasında başlamıştım. Bunu, "Kurşunkalem Portreler"de topladığım yazılar izledi. Ardından "Okuma Lâmbası" serüveni devreye girdi. Geçen on yıl boyunca, en uzunu sonuncusu olmak üzere dört kez "mola" verdim. Bazan işhayatının yoğunluğu, bazan kitap projelerinin ağır bastığı bir dönemden geçmek, bazan da isteksizlik ya da yorgunluk, araverme gerekçem olmuştu. Yazı ailesinin ‘yitik oğul’ sendromundan mustarip üyesini her seferinde "kapımız açık" sözüyle bekleyen yöneticileri, sağ olsunlar, Pazar köşemi kimseye vermediler arada. Gelgelelim, bu kez Cumhuriyet Kitap’ta düzenli yazmaya karar verdiysem, bunda Turhan Günay’ın sıcak ve inatçı kişiliğinin yanında, bir değerlendirmenin de payı oldu ? Buna, kısaca, değinmek istiyorum, başlarken: İlgi alanlarımın özelliği, üslubum ve perspektifim göz önüne alındığında günlük gazete için uygun bir yazar olarak görmüyorum kendimi. Merceğim güncelliğe ayarlı değil pek, sözdizimim gazete yazısının çerçevesinden taşan özellikler barındırıyor, seçtiğim konular kültür alanına dışarıdan bakan çok sayıda okurun gözünde yabancı ve yabansı, sözün özü: Cumhuriyet Kitap okurunun profiline çok daha uygun görünüyor bana, edebiyat adamı kimliğiyle yazacağım yazılar. Edebiyat, Sanat, Kültür, Bilim, Düşünce adamının siyasal, toplumsal, ekonomik konulardan, ülke ve dünya sorunlarından uzak durması, soyutlanması gerektiğini söyleyecek değilim elbette. Buna karşılık, kendi alanındaki gelişmeleri izleyemez, değerlendiremez hale gelecek ölçüde her konuya bulaşmasının yabana atılamayacak ölçüde sakıncaları olduğunu vurgulamak isterim. Sözü dolaştırmadan ifade edeceğim için özür dilerim ama, çeyrek yüzyılı aşkın bir süre yayıncılık alanında çalıştım ve sayısız yerli, yabancı yazarla diyalog kurdum: Bizdeki S KİTAP YAZILARI Güven Turan’ın yazdığı kitap yazılarına gelince: Şevket Rado’nun yazılarından oluşan Sözün Gelişi, Sabahattin Kudret Aksal’ın şiirleri, Bilge Karasu’nun Narla İncire Gazel’i, Mehmet H. Doğan’ın pilotluk anılarını topladığı Alçak Uçuş’u, Necati Tosuner’in Kambur’u, Selçuk Altun’un Ku/r/şun Lezzeti, yine Selçuk Altun’un Annemin Öğretmediği Şarkılar’ı, Enis Batur’un Aciz Çağ’ı, yine Enis Batur’un gezginliği ve Amerika gezisi, Ovidus’un Karadeniz’den Mektuplar’ı, Floransalı Bir Sahaffın Anıları, John Ash’in şiirleri... Bu kadar yeter mi? Yetmez diyenler artık Süregelen’den sürdürecekler okumayı. Süregelen’deki on söyleşiyi de meraklı okurlara bırakıyorum. Bu söyleşilerde Güven Turan’ın şairliği, romancılığı, çevirmenliği, denemeciliği hayata, sanata, şiire, yazına, kitaba... bakışı, ya da duruşu ayrıntılı bir biçimde konuşuluyor. Güven Turan’ı daha yakından tanımak isteyenler için tam bir kaynak bu son bölüm. Edebiyatımızın temel taşlarından Güven Turan’ın denemeleriyle çıktığım edebi yolculuk öyle kolay kolay bitecek gibi değil. Şiiri, öyküsü, romanı, çevirileri ve denemeleriyle tam bir yazın, kültür adamı Güven Turan. Süregelen onun yalnızca denemeci yanını göstermiyor, edebiyat, kültür adamlığı yanını da gözler önüne seriyor. O, evet bu kitabında yer alan denemeleriyle konudan konuya, kişiden kişiye, kitaptan kitaba tadına doyulmaz bir geziye çıkarıyor bizi. Sonunda da oturup bizimle her konuda sohbet de ediyor. Bu da az şey mi? ? Süregelen, deneme/ Güven Turan/ YKY/Ekim 2005/529 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI kadar, Edebiyat’ın genel tablosundan habersiz, geçmişin birikiminden ve şimdiki zamanın açılımlarından uzak, yaratma sorunlarına kayıtsız "edip"le hiçbir ortamda karşılaşmadım. Bir ana soru doğurdu kafamda, bu genel görünüm: Yoksa edebiyatçılarımız Edebiyat’ı sevmiyor muydu? Yargım ağır gelebilir; en doğrusu, her okurun yakın ve uzak çevresine dönerek bir sağlama yapması olur. Osmanlı Saray Musikisi üzerine en derin çalışmanın Walter Feldmann’dan, Şeker Ahmet Paşa’nın resmi üzerine en derin yorumun John Berger’dan, ser verme sır vermeme geleneği üzerine en derin araştırmanın Thierry Zarcone’dan, Tophane mezarlıkları ve mezar taşları üzerine en derin okumanın BacquéGrammont’dan, Türkçe üzerine en kapsamlı çalışmanın Tietze'den, Evliya Çelebi üzerine en titiz araştırmanın Dankoff’dan, listeyi kısa kesiyorum, gelmesi, sorunun bir tek Edebiyat dünyasına özgü olmadığının, Kültür dünyamızda sorgulanması gereken bir genel durgunluk yaşandığının göstergesi değil mi? Şüphesiz her alanda birkaç istisnayla karşılaşıyoruz; ne var ki, tablonun genel karanlığını ışıkla kaplamaya yetmiyor bir avuç insan. Kitap dünyasına baktığımızda, yılgı verici bir görünüm çıkıyor karşımıza. Medya, kitabevleri tek tasaya bürünmüş durumda: Çok satan kitapları daha çok nasıl satarız? "İyi ürün"ün yeri iyiden iyiye daraldı raflarda, gerçek kitapsever çoğuyla karşılaşamıyor bile. Dünün sıkı okurları yorgun düşmüş, pusulasız kalmış bir halde soruyorlar: Neden, eskiden olduğu gibi, iyi şiir, iyi öykü, iyi deneme yazılmıyor? Gerçekten de: Yazılmıyor mu? Yeterince yazılmıyorsa, neden? Yazıldığı kadarı görülüyor mu? Asıl soru, yoksa, öteki kutupta mı: Neden, eskiden olduğu kadar bile, iyi okur yok? Sahneyi, aşırı, neredeyse marazî bir karamsarlıkla kararttığımı düşünenler çıkacaktır. Son yıllarda, mesnetsiz iyimserlerle karşılaşılıyor: Kitap sayısında, kitap satışı ölçeğinde, kitapçı ve yayınevi, yayımlanan dergi sayısında artış olduğu doğrudur. Bunu kültürel bir gelişmeye mi bağlayacağız, yoksa her boyutta gündelik yaşama döşendiğini gördüğümüz bir tüketim iştahına mı? Okunsun da ne okunursa, nasıl okunursa okunsun: Ben sorunun bunca yalapşap biçimde ele alınmasından yana değilim açıkçası. Okumak, kişinin yaşamında oluşturduğu değer sistemiyle koşut biçimde değerlendirilmeli. Seçkinci bir tavır mı koyuyorum? Sınıfsal yüklem koymamak kaydıyla, tabiî: Okuduklarım, bana yükseklik ve derinlik kazandırdığı ölçüde seçilesi şeylerdir diye bakıyorum. Hayatı, Dünyayı, İnsanı, Doğayı, Varoluşu ve Yokoluşu anlamlandırmama, değerlendirmeme katkıda bulunmadıktan sonra neden okuyarak vakit kaybedeyim? Estetik hazdan söz etmiyorum ayrıca, sağlam okumanın özünden eksik olmaz zevk alma boyutu. Okumayazma öğrenmek, biliyorsunuz, yasalarca zorunlu kılınmış durumda. Herkes iyikötü okumayı öğrenmek zorunda da, kimse okumayı sürdürmek zorunda değil. Gelin görün ki, eğitim çağının neredeyse bütünü zorunlu okumaya kilitler her genci. Ancak kendi seçtiğini, dilediğini, keyif aldığını okuma özgürlüğünden vazgeçilmez tat alanlar okura, gerçek okura dönüşürler. Üniversitedeki derslerimde öğrencilerimin canını sıkardım: "İlyada"yı, Tevrat’ı, Gılgameş Destanı’nı, Kur’an’ı, "İlâhi Komedya"yı, "Don Kişot"u, "Karamazof Kardeşler"i, "Parma Manastırı"nı, "Çalıkuşu"nu, "Memleketimden İnsan Manzaraları"nı, "Veba"yı, "Havada Bulut"u okudunuz mu? İyi liselerde eğitim görmüş, iyi bir üniversiteye kapak atmış, benim dersimi seçecek ölçüde meraklı o gençler, en iyi niyetle, 12 üzerinden 1’i tuttururlardı, ‘okumuş gibi yapmaya’ kalkışmayacak ölçüde temizdiler. Dîvan Edebiyatından, Halk Edebiyatından, güncel birkaç yazar dışında Türk Edebiyatından çoğu tat almamıştı. Ders kitaplarının ve müfredatın düzeyini, öğretmenlerin halini ve koşullarını, şüphesiz ‘temiz duygu’larla seçilen "Temel Eserler"in listesini gözümün önüne getiriyorum: Genç bir insanın okumaktan nefret etmesini sağlayacak yeterli birikimin hazır edildiğini kabul ediyorum, ben de olsam öyle okumaktan uzak dururdum. Kitabın, tuhafın tuhafı bir özelliği olduğunu düşünürüm: Durumundan, ilgili herkesi sorumlu tuttuğunu gösterir sessiz, suskun tavrı: Yazar, okur, yayıncı, kitapçı, kütüphaneci, matbaacı, ciltçi, tasarımcı, daha kim varsa. Ona hak etmediği biçimde davranılıyorsa bir ülkede, işin içindeki bütün uğraş dallarının temsilcileri arasında paylaştırılmalıdır suç. Kitap dünyasında panorama boz bulanık. "Pervasız Pertavsız" başlığını kelime oyunu olsun diye seçmedim: Bu sayfada, her hafta, pervasız bir edâyla konudan konuya sıçramak istiyorum: Eskiyeni, yerliyabancı, özelgenel ayrımı yapmaksızın kitapların, dergilerin, ürünlerin arasında dolaşmak niyetim. Bazı yazılar ‘blok’ olabilir, bazıları parçalı buçuklu. Yazı ilâhı İdris, elimden tutsun. ? 833 SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle