03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Güven Turan'dan 1995 sonrası yazıları Uzun bir serüven: Süregelen 'Süregelen’de yer alan 132 yazının 10’u Güven Turan’la yapılan görüşmeleri içeriyor. Birinci bölümde yazı, yazma, roman, şiir, kitap, kütüphane, mektup, yemek, mistisizm, korku, ütopya... gibi çeşitli konulardaki denemeler yer alırken, ikinci bölümde yazar ve şairlere ilişkin eleştirel denemelere yer verilmiş: Bunlara, kısa portreler de denebilir. Kitabın üçüncü bölümünde ise onda yer eden kitaplar üstünde durulmuş, son bölüm tümüyle kendisiyle yapılan görüşmelere ayrılmış. ? Gültekin EMRE G üven Turan’dan bu kez ne şiir, ne roman, ne öykü ne de bir çeviri var elimde; denemelerini topladığı Süregelen’i okuyorum kaç gündür. Daha önce yayımlanan Yazıyla Yaşamak’ta (1996) 1993 öncesi yazdıkları yer almıştı. Dört bölümden oluşan bu yeni kitabında ise 1995’ten sonra yazdıklarını bir araya getirmiş. Süregelen’de yer alan 132 yazının 10’u Güven Turan’la yapılan görüşmeleri içeriyor. Birinci bölümde yazı, yazma, roman, şiir, kitap, kütüphane, mektup, yemek, mistisizm, korku, ütopya... gibi çeşitli konulardaki denemeler yer alırken, ikinci bölümde yazar ve şairlere ilişkin eleştirel denemelere yer verilmiş: Bunlara, bence kısa portreler de denebilir. Kitabın üçüncü bölümünde ise onda yer eden kitaplar üstünde durulmuş, son bölüm tümüyle kendisiyle yapılan görüşmelere ayrılmış. Bu tür kitapları ele almak, tanıtıp değerlendirmek hiç de kolay değildir. Herhangi bir yazıyı öne çekseniz ve uzun uzun yalnızca ondan söz etseniz, öteki yazılar alınır. Bir bölümü görmezden gelmeniz hiç olmaz. Tek tek her yazı üstünde dursanız, yazı çok uzun olur kimse basmaz.. Ben, kitabı okurken tuttuğum notlara dayanarak girişiyorum işe: Bu tür kitapların okura ne denli tatlar devşirttiğini bilenlerden biri olduğum için hele Güven Turan’ın yazdıklarını hep severek izlediğimden Süregelen’i elimden bırakamadım uzun bir süre, benim gibi düşünenlerin olduğunu da sandığımdan yazıyorum bu yazıyı.. "Bu kitaptaki yazılar ne?" sorusuna Güven Turan, önsöz yerine geçen"Toplaya Çıkarta"da şu yanıtı veriyor: "...bu kitabın birinci bölümünü oluşturan yazıların, fazla sorun çıkarmadan, ‘deneme’ tanımına uyduğu kanısındayım. Üçüncü bölümdekiler de benim tanımımla, sadece ‘kitap tanıtma’ kapsamındaki yazılardan oluşuyor." Asıl sorun ikinci bölümde topladığı yazılarda oluşuyor. "Bu yazılarda çözümleme, yorumlama ve edebiyat içine yerleştirme var ama değer yargısına varma yok.... Daha dorusu, bu yazlarda değer yargısına ‘önceden’ varılmış, genellikle de iyi olduklarına karar verilmiş olarak yazıya başlanmış olduğu açıkça belli sanırım." Onun için bu yazılara "eleştirel deneme" denmesinin doğru olacağı kanısında Güven Turan. "1980’lerden başlayarak" yazar bu tür değerlendirmeleri "çok zorda kalmadıkça" kendi beğenisine uygun olan yapıtları ele alır. Yalnızca onu “heyecanlandıran, iyi bulduğu” ve “başkalarına da önereceği” yapıtlar üzerine zaman ayırmayı seçer ve yazar. DENEMELER TOPLAMI Denemeler toplamı Süregelen, içerik olarak çok zengin bir kitap. Güven Turan, ele aldığı konuya hiç de tepeden bakmıyor. Konuyu hep hâkim, gerektiğinde tarihinden kavrayıp, günümüze kadar getiriyor. Sanki kendisiyle tartışıyor, ya da sesli düşünüyor. Onun dayatmacı ve çok bilmiş bir üslubu yok: Sakin, yalın, üstelik hiç akıl da vermeden, bilgi satmadan ve üstünlük taslamadan yazıyor denemelerini; öyle ki dostça, arkadaşça paylaşıyor yazdıklarını. Onun yazılarından hep estetik bir tat alırken, bir yandan da pek çok şey öğreniyor okur. Bilmediği alanlara, hiç de sıkılmadan açılabiliyor, gidebildiği kadar gidiyor. Deneme de bu değil mi zaten? Düşünceyi, ko nuyu dağıtmadan ele alıp işleme ve estetik bir dil yaratma. Yazıyla yıkanmak değil de nedir bu? Sonra Süregelen’i baştan başlamaya da gerek yok. Kitabı herhangi bir yerinden açıp denemenin çekiciliğine kapılıp gitmek daha keyifli. Böylece kitap kendini bir okumada bitirtmiyor, onu hemen rafa kaldırmak ve unutmak yerine süreki orasından burasından okumak daha keyifli. Denemeden denemeye geçerek bir yazarın dünyasıyla, yazdıklarıyla birlikte olmak az şey midir? Nurullah Ataç’tan yola çıkıp eleştirinin tarihine hafifçe sokularak "övme" ve "yerme" kavramlarına açıklık getirmeye çalışmasının hemen ardından "deneme", deneysel" ve "deneysellik" sözcükleri üstüne eğiliyor Güven Turan tarihsel boyutları da işin içine katarak. Şiirin gösteriye dönüştürülmesinin serüvenini şiirin türlü yorumlanmasına ilişkin çalışmaları göz önünde bulundurarak açıklamaya çalışır. Mistik şiirin ne olup olmadığı ve örneklerle ele alan denemeyi romanın tartışmalı durumunda konumlanma izler. Söz romandan açılmışken romanın baş kahramanı olmuş kentlerden söz etmemek olur mu? Ulysses’in geçtiği Dublin’le, Andrey Bel’nin Petersburg’u, Musil’in Niteliksiz Adamın’ın Viyana’sı, Alfred Döblin’in Berlin Alexanderplatz’ı örnek olarak ele alınıyor bu denemede. Görüldüğü gibi kimi kentlerle yazarların sıkı ilişkisinin aynasıdır kimi romanlar. Polisiye edebiyatın seçkin örneklerle geç mişini günümüze taşıyan denemeden çok şey öğrendim ve şimdiye dek bu alana fazla eğilemediğime üzüldüm. Bizde yeni yeni tüylenen korku edebiyatını ele alan deneme de beni farklı yerlere alıp götürdü ve fena halde merakımı uyandırdı. Mektup üzerine yazılan en güzel denemelerden biri "Mektubun Uçları". Biyografi üzerine kapsamlı, kavrayıcı özgün deneme de bu alana dikkat çekmeye yetiyor, ilgiyi arttırıyor bence. Hep tartışılır ya taşra, bu kez bizdeki değil de Batı yazınındaki taşra üstünde duruyor Güven Turan. Sürgün kavramının, tarihinin ele alındığı deneme de doyurucu ve yeterli örnekle beslenmiş bence. Ülkemize gelen yazarların, İstanbul’la ülkemiz üstüne yazdıkları üstünde de duruluyor "Geldiler, Gördüler, Yazdılar" başlıklı denemede. Kimler yok ki ülkemize gelen yazarlar arasında! Hemingway, Melville, Mark Twain, Wirgina Woolf, Graham Greene, Simenon, Agatha Christie, Eric Ambler, Paul Bowles, Gary Snyder, Seferis, Lawrence Durell, Barry Unsworth, David Lodge, Sidney Wade, McKane, John Ash, James Baldwin, Tennessee Williams, Gunnar Ekelöf... Ülkemize gelip de bir şey yazan yazarların listesi hiç de kısa değil, meraklılar için bu kadar isimle yetineyim. Erotizm "cinselliğin hem çıplak hem örtük, yani aktöresel, yanını birlikte çağrıştıran" üstünde de duruyor Güven Turan "Eros Tanatos"da. Tanburi Cemil Bey, Babil Kulesi, kelimelere yüklenen farklı yükler örneğin kaleye giren top olmasına karşın"golcü top" denmemesi, ya da kazaya yapan kamyonun "katil" olarak nitelemesi gibi“Muharrir” ve "Edip" sözcüklerinin nereye doğru açımlandığı, yazanın ne gibi amaç içerdiği, ünün ne ifade ettiği... gibi konuları da kısaca ele alıyor Güven Turan. O, Charles Dickens’ın ünlü romanı Perili Ev’in odağında Victoria Çağı’na da eğiliyor. Çığır açan papirüsün tarihçesi de bilgilendirici. Yazarın odası da örneklerle beslemiş. Kitapçılığın kısa tarihçesi de ilgi çekici. Kitap ayraçlarındaki şiirsellik unutulacak gibi değil. Bir süredir yaşamımıza giren kitabevi torbaları da bal gibi bir deneme konusu olabiliyor. The British Museum örneğiyle kütüphaneler, ustaçırak ilişkisi, elin denemeye yatırılması, yemekemek bağlantısı, günümüze kadar gelen ve hâlâ devam eden kutsal kitaplarla başlayan, yemeiçme tabuları/yasakları, yemeklerde kullanılan kanın boyutlanması ve çeşitli ülkelerdeki uygulamaları, Kadın Ütopyaları, var olmayan, düşlenen ülkeler, 68 kuşağının bir başka yüzü... görüldüğü gibi çok çeşitli konuları ele alıyor denemelerinde Güven Turan. Hepsinde de okuru ikna etmeyi başarıyor. Yazdıkları kabul edilmeyecek gibi değil. İyice düşünülmüş, belli kaynaklarla beslenmiş denemeler bunlar. OKUMA SERÜVENİ Müzeler, kendi kütüphanesinin serüveni, belki de, henüz yayımlanmayan, İstanbul’da 101 Sokak kitabı için yazdığı Tebdil Eskisi Sokağı’nın betimlemesi, kendi yüzünde çıktığı o sakallı, sakalsız derin yolculuk, çıkışında bulunduğu dönemin etkin dergileri Devinim 60’la Yordam’a dönüp bir daha derli toplu bakışı; arkeolojik kazılarda bulunanlar, kendi okuma serüveni, Pessaoa’yı keşfi... Daha ne olsun, bunca çeşitlilik kitabın çekiciliğini de artırıyor bence. İkinci bölümdeki "eleştirel denemeler"de Yahya Kemal’in "romantik"liği, Nâzım Hikmet’in "modernist"liği, Dağlarca’daki "Oben" ve "Oöteki", Yaşar Kemal’deki derin ırmak, Oktay Rifat’ın Danaburnu romanında "zaman ve mekân" üstünde açımlayıcı görüşler öne sürüyor Güven Turan. Peride Celâl’in anlatılarına ilişkin suluboyayla çalışırken, Yusuf Atılgan’ın yapıtlarında "kıltüy" için titiz bir araştırmacı kimliğini sergiler . Edip Cansever’in şiirindeki tiyatrosal öğeler de –"Ne zaman oyun yazmaya KİTAP SAYI ? SAYFA 14 CUMHURİYET 833
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle