03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Oktay'la 'Radyo Konuşmaları' üzerine ‘Tam televizyona göre bir burjuvazimiz var’ Tabii bu bir kişisel ihtiyaç meselesi. Şiirlerimde zaman zaman değiniyorum fakat böyle bir sorunsal edinmedim kendime. “Edebiyatta depolitize olmak burjuvaziye ve kapitalizme karşı bir teslim oluş ifadesidir.’’ İliği Olmayan Düğme’de Oğuz Atay’ın romancılığı, romanlarında yakaladığı psikolojik atmosfer de hak ettiği yeri buluyor. Oğuz Atay denince usta ilk beliren elbette ki "Tutunamayanlar"! "Tehlikeli Oyunlar"da ise, "zevksiz burjuvaların veremeyeceği bir canlılık" tümcesi geçer. Bu bağlamda, "Tutunamayanlar"ın çarpıcı ruhunu da düşünerek, erken yitirdiğimiz Oğuz Atay’ı edebiyatımızda yaşama, düzene yürek koyan ölümsüzler arasına katmalıyız sanırım… "Tutunamayanlar" ilk çıktığında elbette bir sarsıcılığı vardır. Fakat Türkiye’nin 12 Mart diktasına doğru yol aldığı dönemlere denk geldi, o yüzden o dönemde hak ettiği ilgiyi göremedi. Oğuz’un esas geri dönüşü aslında 12 Eylül sonrasıdır. Oğuz zaten yeni Türk edebiyatının en önemli yazarlarından biridir. Türk okuru hâlâ Joyce’un yazarlığı konusunda tam bir bilgiye sahip değildir. Henüz Türkçeye çevrilmemiş kitapları vardır. Bence çevrilmesi de olanaksızdır. Çünkü artık İngilizceden başka, hakkında özel sözlükler yapılan bir dil oluyor. Oğuz, James Joyce’un birtakım tekniklerini Türkiye’de ilk defa kullanan bir yazardır. İkinci kitabı "Tehlikeli Oyunlar" da çok önemlidir. Ama yine beni çok üzen bir şeydir ki; "Tutunamayanlar" kadar üzerinde durulmamıştır. Tutunamayanlar’ın coğrafyasından ayrılmış farklı bir kitaptır. Oğuz Atay yazınımız için çok önemli, ne yazık ki genç yaşta yitirdiğimiz bir arkadaşımızdır. Öte yandan tabii ki Oğuz’da burjuvaziye karşı bir üslup vardır. Burjuvazinin maddi gelirleri katlandı belki ama kültürel anlamda yine aynı burjuvazi olmaktan kaçamamaktadır. Zevki gelişmemiş insanlardır. Tam televizyona göre bir burjuvazimiz var. "Şiirler dünyayı değiştirmemizi sağlar." Ozanlığın da odak noktası belki özünde var olan, dünyayı değiştirmeye talip olma arzusunun dizginlenemeyişindedir. Şair değişime değil, değiştirmeye talip olmalıdır. Katılır mısınız? Genel gözlem olarak şairin dünyayı değiştirmeye istekli oluşunu öne sürmek bence doğru bir gözlemdir. Burada Heidegeer’i anmalıyım. Şaire, dilin dünyada kendisini anlatmasını için bağışlandığını söyler. Böyle bir anlayıştan yola çıktığım söylenemez. O yıllarda Heidegeer adı daha bilinmezdi. 50’li yılların koşulları altında Melih Cevdet, Oktay Rifat ve Orhan Veli’den oluşan Garipçiler egemendi. Biz de onlardan farklı olmayı arzulamakla birlikte onların çevresinde şiire başladık. Türkiye nasıl bir demokrasiyse! o demokrasiye yeni geçmiş bir ülke olduğundan daha özgürleşeceğimizi falan zannediyorduk. Ona göre umutlarımız vardı. Ama birden soğuk savaşın içine girdik. Demokrat Parti’nin Komünist KİTAP SAYI Ahmet Oktay okurların karşısına 1994 ve 1995 yıllarında İstanbul Radyosu’nda yaptığı edebiyat konuşmalarını “Ne Söylesem Bir Eksik” ve “İliği Olmayan Düğme”de toplayarak iki kitapla birden çıkıyor. Medyatik kültürün eleştirisinden edebiyat eleştirilerine, kapitalizmin yergisinden popüler kültürün sorgulanmasına dek günümüzün birçok sorunsalını ele alan Ahmet Oktay, yazdıklarıyla aradan geçen zamanın hiçbir şeyi değiştirmediğini, tam tersine kültürel ve siyasi yozlaşmayı perçinlediğini belgelerken günümüz burjuvazisine karşı da dik duran söylemiyle dikkat çekiyor. Ahmet Oktay ile Türk yazınının geçmişinden kapitalizmin edebiyat üzerindeki hegemonyasına değin, günümüz Türkiye’sinde kültür sorunsalını biçimlendiren pek çok konuda söyleştik. SAYFA 12 ? Denizcan KARAPINAR ısa bir aranın ardından yazın dünyamıza iki deneme kitabı ile döndünüz: "Ne Söylesem Bir Eksik" ve "İliği Olmayan Düğme". “İliği Olmayan Düğme”de yer verdiğiniz, ve yazın dünyamızda yanıtı yıllardır aranan ve cevabından yakınılan bir soruya yer vermişsiniz: "Türkiye’de özgün edebiyat var mı?", "Bizim hiç mi Dostoyevskimiz yok?". Bu tür dövünmeleri de naçarlık olarak değerlendiriyorsunuz. Bu değerlendirmenize dayanarak ister istemez "Bizde bir Batı kompleksi mi var" sorusu aklımı çeliyor. Yani biz kafamızda "Batı" diye bir şey tasarlıyoruz yalnızca! Yanlış anımsamıyorsam Halit ZiyaUşaklıgil’ in "Mai ve Siyah"ı da buna benzer bir konudan yakınıyordu… Ara derken, ben seksen üçten bu yana her yıl bir kitap çıkarırım. Ara şairlik serüvenim de var. Doktor Caligari’den sonra on yıl kadar şiire ara verdim. Türkiye’de o yıllarda "özgün edebiyat" tartışmaları vardı. Ben bahsettiğiniz sorulara kitaplarımda yer verdim dersek daha doğru olur. Tabii Türkiye’de de her ulusta olduğu gibi bir edebiyat hayatı var. "Türkiye’de Dostoyevski var mı?" dersek, tabii ki yok, fakat bunun o kadar da ağlanacak bir durum olduğunu zannetmiyorum. Her ülkenin kendine göre bir Dostoyevski’si olur. Dünya ölçeğinde düşündüğümüz zaman elbette ki, Türkiye’de Dostoyevski’ye eş bir yazar göstermek zordur. Ama Türkiye’nin kendi kültürel mirası içinde bulunduğu siyasi bunalımlar dolayısıyla yetiştirdiği romancılar vardır. Yeni kuşağın ben herhangi bir kompleksi olduğunu bile zannetmiyorum. Ne yazık ki kompleksler üstü bir kuşak oldu bu kuşak. Daha çok megalomani sıfatı kullanmalıyız bu kuşak için belki. Anında popülerlik, anında bestseller olmak, ya da yapılmak…Bunun da nasıl olduğunu veya yapıldığını bilemiyorum. Her biri kendini dâhi olarak görebilen bir kuşak. Bu da Türkiye’nin seksenlerden, yani 12 Eylül döneminden sonra birdenbire genleşmesiyle ilgili bir sorun. Türkiye birden 12 Eylül diktasından sonra Özal’ la birlikte şimdi küreselleşme diye tabir edilen kapitalizme eklemlenme sürecini yaşadı. Ekonomisi dışa bağlandı. Ve bu süre içinde her türlü yasak, ahlak kırıldı. Bunda tüm dünyada söylenilegelen postmodernist söylemin K egemen olmasının da rolü var. Çünkü hiyerarşi ve değerler ortadan kalktı, her sunulan "sanat ve edebiyat" oldu. Şimdi o genleşme, hızlılaşma sürecini yaşıyoruz. Ama ben bunun böyle sürebileceği kanısında değilim. Bir süre sonra bir kırılma olacak ve yeni değerler aranacaktır. Ama sonuç olarak ufukta Rönesans gibi bir şey göremiyorum ne yazık ki. Abdülhak Şinası Hisar’dan örneklemelerle süslediğiniz bir yazınızda da, yazarın "Mazi ihtiyarlayıp, bunamayı bilmez", "Maziyi artık kimse değiştiremeyeceği için severiz" satırlarına yer vermişsiniz. Abdülhak Şinasi Hisar, eski İstanbul’u ve anılarını yazan önemli yazarlardan. Daha sonra Tanpınar, Salâh Birsel ve ada edebiyatının unutulmaz ismi Sait Faik edebiyatımızdaki eski İstanbul denince ilk aklıma gelenler. Yine İstanbul/anı yazarlığına daha yeni kuşaktan Selim İleri, Enis Batur gibi isimlerin özgünlük getirdiklerini ayrımsıyorum. Özellikle eski İstanbul’u yazmak farklı bir renk mi gerektiriyor? Tabii anılar her zaman edebiyatın önemli bir malzemesi ve vazgeçilmez bir öğesidir. Her yazar anılarından yararlanır. Abdülhak Şinasi ise kendisini bütünüyle geçmişe çekmiş bir yazardır. Tanpınar da Osmanlı’nın kültürel geçmişiyle uğraşır ama Abdülhak Şinasi’nin bakışı daha farklıdır. Tanpınar kendi yaşadığı zamanın değerlerinin farkında olduğu gibi, bir gelecek vizyonu ve geleceğe dair fikirler de barındırır. Abdülhak Şinasi iyice geçmişe sığınmış bütün çatışmaların ve itilafların ortadan kalktığı bir dünyayı hayal eder. Onun dünyasınde düne bakış geriye çekilmiş ve çatışmalar bitmiştir. Abdülhak Şinasi de, asla yıkılamayan, muhkem, dokunulamaz bir kale gibi o geçmişin içine sığınmıştır. Bizim daha sonraki edebiyatımız daha modernist ve farklı bir edebiyat. Enis Batur ve Selim İleri’nin biçimleriyle farklıdır. Selim İleri geçmişi anlatırken aslında bugünkü dünyanın yüzlerini, maskelerini geçmiş yüzleriyle yeniden gündeme getirir. Bugünün kötülükleri geçmişte de vardır. Selim İleri diktaya, insanın tahakküm altına alınışına radikal biçimde karşı bir yazardır. Selim İleri, geçmiş yoluyla bugünü tekrar sorunsallaştırmak ister. Aradaki fark budur. Eski İstanbul’u yazmak bir tutkudur. Benim de yaşım müsait eski İstanbul’u yazmak için, fakat ben öyle büyük bir gereksinim de hissetmiyorum. ? CUMHURİYET 833
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle