Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Arka Kapı Şarkıları HUUİ AKTUNÇ imsenin aklına takılmamış mıdır Gülnihal kimdir? Birileri merak edip de sorduysa, yanıtını alabildi mi? Limon düşününce nasıl bir çatlama olur damağında; sinema karanlığından güneşe çıkınca bütün gövden nasıl kamaşır; akşam ağaçlıklarında gezinirken nasıl duyarsın bülbülü birden ve nasıl cakılıp kalırsın orada... Gülnihal hep bunlardı işte. Bahar demekti: Çiçekler açmaya başladığında duyulan delimsirek sevinçti. Birinin yüzüne, salt yüzüne âşık olmaktı: Onu görmeden yamamaktı; seyretmekti yalnızca, olsun. Dokunmak bile değil, sevdayla bakmakbakmaktı. Peşine düşmekti birisinin; 9 isterse sevmesin beni, sevdalandım ona ben, demekti. Iki kişiden birisinin hiç bilmediği, ayırdına varmadığı bir aşktı. Gülnihal kimdi? Öğrenmezse çıldıracak. Bu adı tasıyan sesler, ü ve i ve a, ne güzel buluşmuştu birbiriyle. Ü ve i ve al Bu sesler, bu seslerle kulağa erişen notalar ne uzun bir hikâye anlatıyordu. O güzelim şarkı kimin için yaratılmıştı? "Yine bir Gülnihal..." Mamma Anahit dedi ki: "Söylediğin şarkı, bizim buralarda valsin daniskasıdır..." Radyo Dünyası'na mcktup yazdı, sordu. Mektubuna hiç bir karşılık alamadı. Varlığının eridiğini sanmıştı; yanıt verilmiyor, böylece de Pinilupi Sara diye birisi yaşamıyordu; duygulanmıyordu; bekleyişin acısıyla ürpermiyordu; yoktu böyle biri. Mamma Anahit, "delirmişsin sen, öğrenmesen ne olur?" diye çıkıştı. Müteveffa Bağdasar yaşasaydı, mutlaka bilirdi. Gülnihal çok güzel olmalıydı. Gencecik. Yalın. Duru. Dal. Erken çiçeklenip marta aldanan badem ağaççığı mı? Gözlerindeki toy muhabbet, sevginin gelmiş geçmiş en güzel tanımı olabilirdi. O şarkı ne derinden derine sevmek, o şarkı ne büyülenmekti... Aylarca bekleyip yine vanıt alamayınca, Pinilupi Sara bir mektup daha yolladı: "Muhterem Efendim, Ben Feriköy'de oturan genç bir hanımım. Hayatta tek eğlencem İstanbul Radyosunu dinlemektir. 'Yine Bir Gülnihal' şarkısı kadar hiçbir şey beni mesut etmemektedir. O şarkı benim bütün çocukluğumun hisleridir. Acaba ne sebeple bestelenmiş? Güftesini kim yazmıştır? Gülnihal Hanım kimdir? Eğer bir cevap verir de bendenizi aydınlatırsanız, Gülnihal'i her dinleyişimde ve hatta her mırıldanışımda saadetim kat be kat artacaktır. Hürmetlerimle. Pinilupi Sara." YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 1989 1990 Y A Y I M L A N M I Ş Ö Y K Ü K bez ayaklarımla; hiçbir yere de erişemiyordum. Odalar da, eşya da kaçıyordu benden. Zaten çocukluğumdan beri hep böyle olmuştur: Evler, odalar ve eşya yakın durmaz bana. Yaklaşırım, yakalayamam ben onları, canım benim. Hepsi şimdi iyice yâd bana. Sensiz. Bakıyordum, bir koltukta oturuyorsun; koltuk uzaklaşıyordu yavaşça. Yatağa uzanıyordum ve beni bekliyordun; yatak, ben görür görmez uçup gidiyordu ağır ağır. Sen gideli beri adım atamadığım bahçeyi gözıüyordum pencereden... Irıyordu bahçe. Ve kaçıncı gündü bilmiyorum ve o küçük masada şarap içiyordun ve ben seni görür görmez masa kırılıyor, çöküyor, parçalanıyordu. Yalnızlıklardı her yer. Sevgili ne büyük yalnızlıklar bırakırmış. Senden kalandır diyerek bu sessizliğe, bu ıssızlığa, bu kaçıp hayal oluşlara da uyuyor ve teslim oluyordum. Alsın beni içine, alsın beni içine, canım benim. Geceleyin, ah gecelevin bir başıma, kalbimin vuruşlarını dinliyordum... İkileniyordu vuruşlar. Sen de bana, benim kalbime katıldın sanıyordum. Katılmıyordun. Yatakcağız, ana rahmi; ben bez bebek, ben cenin; doğmadan ağlıyordum. *** Mamma Anahit (ki Allah ondan razı olsun) bana çok yardımcı oluyordu. Ah, nekre kadın. Bu yaşında bile cıvıl cıvıl, her şeyi unutturma çabasında. Binbir türlü şaka yapıyor; açığın saçığı hikâyeler anlatıyor, güldürmek istiyordu beni. Geçen gün baban gelmiş. Benden saklanarak Mamma Anahit'in odasına girmiş. Benden çekinmesi, geçenlerde adamı kovmuşmuşum, ondanmış. Mamma Anahit, "Bir yandan ağlayıp bağırıyordunj bir yandan eline ne geçtiyse adamın başına attın, ayıp oldu, yazıktır, orkek milleti kıymetlidir, moruklasa d a " diyor. Niçin gelmiş? Evle ilgili veraset muamelesini artık yaptırmak gerekirmiş. Çok gecikilirse, vergi kaçîkçıiığına girermiş. Varlık Vergisi'ni unutuyor muymuşum? Kendi babamın Şarkışla'larda neler çektiğini unutuyor muymuşum? Senınle benim olan bu kutsal evi babanla bölüşecekmişim. Evin içine biriktirdiğimiz nefeslerimiz benim olsun, arka bahçenin akşam havaları benim olsun, evin taşı tuğlası da onun olsun, lanet. Akşam üzeriydi. Güneş cittim diyorum. Mamma Anahit geldi. Çaydanlığını tüîbentle sarmış, ıhlamur kotarıp getirmiş bana. Bardağını bile sefayla tutuyor, şarapsamış kokona, ıhlamuru şarap gibi yudumluyordu. Sen ölmüşsün. Sen beni bırakıp gitmemişsin, sen ölmüşsün. Artık hatırla, dedi. Insan yalnız kalbiyle yaşamaz evladım, dedi. Neyi hatırlayacaktım? Kâtibim filmine birlikte gidişimizi, birlikte Gülnihal söyleyişimizi mi? Benim on altı, senin yirmi yaşında oldueunu mu? Edindiğimiz ilk eşyayı, öptüğümüz kaşık uçlarını, bizi evlendiren papaz efendinin bile şasırıp majallah diyişini mi? Ayrılık, ayrıhk vermesin tanrı. Tanrım, diye karalamıştım manastırım adak duvarını, Tanrım Onu Bana Bağışla. O mutsuz adak ziyaretini mi hatırlayacaktım? Artık hatırla, hatırla, öldü gittı kocan, diye başımda vırvır edivordu Mamma Anahit. Yoksa sen de gidicisin, hatırla. Hatırlıyorum: Sen ölmüşsün. Niçin unutmuşum, bilmiyorum. Ihlamur koyulaşmış. Dayanılmaz acılara dönen hasret, bir anda bitti. Acılar kaldı. Meğer ölmüşsün; yine ölmüşsün gibi geldi bana, bir kez daha ölmüşsün sen. "Ama, kocan öldü diye ölüme asla inanmayacaksm... Ölüme inanırsan, küçük güzel bebeğim, ölüm senin üzerinde de galebe çalar hemen. Ölümü bil ve ölüme inanma, ölüme kapılma, hiç inanmayacaksm ölüme." Beni bırakıp gittin. Canım benim. Kocaman bir hane boşluğu kaldı bana senden. Canım benim. Aldığım nefes zehirdi artık, kokladığım hava çürümüştü; sensiz ben de bırakıyordum kendinıi, gün gün ölüyordum canım benim. Göğsüme doluyordu ayrılığın kara anıları. Bitiyordum, biterek kavuşabilir miydim sana, canım benim. Evin içinde küçülüvermiştim aniden; yok olmak değilse bile, minicik bir bez bebeğe döndüm, canım benim. Odadan odaya geçerken uzun uzun yolculuklara çıkıyordum sanki; yürüyor yürüyor yürüyordum ufak S A Y F A 6 Desen: Tan Oral CUMHURİYET KİTAP SAYI 20