01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 1989 1990 Y A Y I M L A N M A M I Ş R Ö P O R T A J Birincilik ödülünü Fehmi Sahk'la paylaşan Dinçer Sezgin: 'Röportaj ve öykü iç içedir' bana ılginç gelmiştır. Röportajımı okuyanlardan da bu olayı bılcnıne rastlamadım. Bu ilginçlik benı "Kan Mezarlan"nı yazmaya gotürdü. Sizce bir röportajı yaparken ve yazarken nelerin üzerinde durulmalı? SEZGİN Soruyanıt biçimindeki bir röportajda üzerinde durulacak fazla bir şey olmasa gerek. Yalnızca röportaj yapacağınız kişinin alanıvla ilgili ön bilgileri edinmek, o alanla ilgili başka çalışmalar varsa onlara bir göz atmak, sonra da oturup en uygun, en gerekli, en can alıcı soruları hazırlamak yeterlidir. Ardından koyarsınız ses ılma aygıtını ortaya, sorularınızı sorarsınız, karşınızdaki yanıt verir. Konuşma bitince aldığınız sesleri "tape" edersiniz olur biter. Ama benim öyküsel röportaj dediğim biçimde durum değişiktir. Bu türde gözlem kesinlikle büyük bir yer tutar. Işin içine yer yer yorum, zaman zaman belge girer, yaratı girer. Bazen yumuşak, lirik olursunuz, bazen didaktik, bazen sert bir anlatım yolu tutarsınız. Bu biçimde de anlattığınız olay gerçek olmasına gerçektir. Ama siz o gerçekliği kurmaca bir öyküde oıduğu gibi bütünü oluşturan parçaların verini değiştirerek kendinizce en etkili olacak biçimde yeniden yazıya monte edebilirsiniz. Röportaja konu olan olayı en başından baslayıp sonuna kadar olayların aktığı gerçeklik içinde vermeyebilirsiniz. En son cümlenizı başta söyleyip sonra olayın en başına dönebilirsiniz. Bu röportaj biçıminde işin içerisine anlatım ustalığı, konuya hakimiyet, yaratı ve dili iyi kullanma zorunluğu girer. Röportajı yazıya döktüğünüzde gerçekle kurgu arasında hangi noktaya oturtuyorsunuz? SEZGİN Bir önceki sorunuza verdiğim yanıtta belirttiğim gibı soruyanıt biçimindeki röportajların kurgusal bir yanı yoktur. Röportajı yapan eskilerin değişiyle "Nakil" durumundadır. Bu bağlamda onun yaptığı bütünüyle röportaj kisisinin anlattıklannı, söylediklerini nakletme gerçeğine yaslanır. Ama benim yeğlediğim biçimde konu yine gerçektir, yer, zaman, kişiler de gerçektir ne var ki işin içinde yaratı vardır. Bu biçimde olay yazarın zihninde bir öykü durumuna dönüjmüştür. Röportaj kıjilerinin karakterlerini, davranış biçımlerini, bilinçaltı birikimlerini, olaylar karşısında nasıl tepki gösterdiklerini, ayrıntıların bütün içindeki yerle'rini, kışilerin birbirleriyle ilişkilerini, ilişkiler yumağı içinde psikolojik durumlannı yaşadıkları dramı, kendi kendıleriyle barışık olup olmadıklarını, gerçek olay içerisindeki yerlerini, bu yeri alışta ve o yerde kalışta nasıl bır çaba, nasıl bir direnç gösterdiklerinı röportaj yazarı birbir düşünür. Olayı bildiği, kahramanları tanıdığı halde, onları zihninde yeniden kurar, oluşturur, olgunlaştırır. Tıpkı öykü yazarken olduğu gibi ilk cümleyi yakalar yakalamaz da oturup yazmaya başlar. Bu durumda ortaya çıkan çalışmanın elbetteki kurgu yanı fazladır. Bu tür röportajın tek ustasını tanıyorum: Fikret Otyarfı. Otyam'ın "Gide Gide"leri bilebildiğim kadarıyla bu türün ilk örnekleridir. Röportajınız bir öykü üslubunda. Sizce röportajın diğer sanat dallarıyla ilişkilcri? SEZGİN Doğru bir saptama yapmışsınız. "Kan Mezarları" bir öykü diyc de okunabifır. Bunun iki ne'deni var. Çeyrek yüzyıldır yazıyla çiziyle uğraşıyorum. Bugüne kadar öykü, şiir, röportaj, eleştiri olmak üzere gazetelerde, dergilerde birçok çalışmam yayımlan 'Kan Mezarları' adlı röportajıyla Yayımlanmamış Röportaj dalında birinciliği paylaşan Dinçer Sezgin her yapıtın kendi çapında 'kan davası' yarasına parmak bastığını belirterek "Ben, kan davası gütme düşüncesinin nasıl diri tutulmaya çalışıldığını vurgulamak istedim" diyor. an Mezarları adlı röportajınız ağırlık olarak kan davasına eğilen bir çalışma. Bu konuyu seçiş nedeniniz? SEZGİN Kan davası üzerine pek çok öykü, oyun, röportaj yazıldı. Her yapıt kendi çapında bu toplumsal yaraya parmak bastı. Ben, kan davası gütme düşüncesinin nasıl diri tutulmaya çalışıldığını, diri tutabilmek için nelerin yapıldığını vurgulamayı amaçladım. Ayrıca bilebildiğim kadanyla bugüne değin Türk yazınında ve Türk basınında "Kan Mezarı" kavramı hiç kullanılmadı. Bu sözcükleri duyduğumdan beri konu dı. Ama benim çalışmalarımda öykünün ayrı bir yeri, ağırlığı, sevdası vardır. Kendimi hiçbir zaman bir ozan olarak görmedim, eleştirmen olduğumu düşünmedim. Ama hep öykü yazdığımı kabul ettim. Bu birincı neden. İkincisi daha önceki yanıtlarda da görüleceği gibi ben soruyanıt biçimindeki röportaj türünü yeğlemiyorum. Yani bir nakilci olmayı istemiyorum. İşin içine yaratı ve kurgu girmeyince yaptığım ışten tat almıyorum. Ödül kazandığımı duyan pek çok arkadaşımın ilk sorusu kiminle röportaj yaptığım biçimınde oldu. Ben bu genel kanının dışında düşünüyorum röportajı. O tür röportajlara olsa olsa söyleşi diyebilirim. Eskilerin deyişiyle "mülakat" diyebilirim. Bana göre röportaj ve öykü iç içedir. Birinde yer, zaman kişiler ve olaylar gerçektir, ötekinde kurmaca. Buradan çıkacak sorunuzun ikinci bölümüne şu yanıtı verebilirim. Benim yazmaya çalıştığım biçimdeki bir röportaj elbette ki sanattır. Çünkü içinde yaratı vardır, kurgu, vardır, anlatım ve dil ustalığı vardır. Yazarlık serüveniniz çeyrek yüzyıldır sürüyor. Şimdilerde üzerinde çalıştığınız bir proje var mı? SEZGİN Programlarımda bir değişiklik olmazsa bu yılın ağustos ya da eylül ayında bir öykü kitabım Bilei Yayınları arasında çıkacak. önümüzdeki günler de kitabın son düzeltmelerini yapacağım. Birkaç gün önce "Ihbar" adlı bir tiyatro oyununu bitirdim. Şu sıralar onun redaksiyonu ile uğraşıyorum. Tiyatro kesiminde "hüsnü kabul" görürse belki önümüzdeki sezon sahnelenir. Yayımlanmış, yayımlanmamış bir kitaplık şiirim oldu. Onları düzenlemeye çalışıyorum. Bu arada radyo için bir oyun yazdım... Uğraşıp duruyoruz işte... Yunus Nadi ödülleri üzerine söylemek istedikleriniz? SEZGİN Sayısını kesin bilmiyorum, ama bugün ülkemizde bir yılda sanat alanında haddinden fazla ödül dağıtılıyor. Oaüllerin tümüne sayşı duyuyorum. Ödüllerin özendirici, güçlendirici, yenı yaratılara itici gücü bulunduguna inanıyorum. Ama bu kadar çok ödül içerisinde iki tantsi varsa birinin Yunus Nadir ödülleri olduğu nu kabul ediyorum. Yunus Nadi Ödülü'nü kazanmanın gurur verici, onur verici olduğunu, ama kazanan kişiye ayrı bir sorumluluk getirdiğini öteden ben biliyorum. Bugüne değin Yunus Nadi ödülleriyle ilgili olarak hiçbir dedikodunun çıkmaması, böyle bir ödülü kazanan insanı sevindiriyor, gönendiriyor. Bunu belırtmeden geçemem. D Kan Mezarları K P O R T R E D İ N Ç E R S E Z G İ N Dinçer Sezgin "Benım çalışmalarımda öykünun ayrı bır yerı vardır Kan Mezarları' röportaıım öyku dıye de okunabılır C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 20 Dinçer Sezgin, 1939 doğumlu. Bir süre edcbiyat ogret menliği yaptıktan sonra TRT'ye prodüktör olarak gırdi. Halen aynı kurumda dramaturg olarak görev yapıyor. Yazın yaşamı 1959'da Türk Dili dergisinde yayımlanan bir öyküsüyle başlayan Sezgin, aynı yıl 'Insanların Ayak Sesleri' adlı bir öyku kiıabını yayımladı. Bugüne değin; Varlık, Türk Dili, Dönüşüm, Edebiyat Cephesi, Türkiye Yazıları, Oluşum, Yazko vb dergı lerde öyküleri, şiirleri yazıları yayımlandı. 1971 yılında Türk Dil Kurumu Dıl Ödülü'nü, 1986 yılında İ/mir Kültür Sanat Vakfı Öykü Ödülü'nü kazandı. Prodüktörlüğünü yaptığı "Gülibik" filmı 1985 yılında Bcrlin Film Festivali Çocuk ve Gençlik Filmlcri dalında büyük ödülü kazandı. Aynı film, 5 ayrı ülkede ödüller aldı. Sezgin'in yayımlanmaya hazır üç öykü kitabı var. S A Y F A 2 S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle