23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 1989 1990 Y A Y I M L A N M A M I Ş Ö Y K V Nursel Dunıel îkincilik ödülü Üçüncülük ödülü paylaşıldı Hursel Dunıel 1941'deŞ. Karağaç'ta doğdu. Anadolu'nun çeşitli kent ve kasabalannda sürdürdüğü orta öğrenimini İstanDul Kız Liscsi'nde tamamladı. Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nde yaptı. 19651985 arasında prodüktör olarak çalıştığı TRT İstanbu) Radyosu'nda çeşıtlı konularda, özellikle de sanat ve edebiyat konularında programlar, program dizileri hazırladı: Türk Hikâyeciliği, Dünya Hikâyelerinden örnekler, Orneklerle Dünya Edebiyatı, Giinlerle Gelen vb... 1985'te Radyo'daki görevinden ayrıldı, ansiklopedilerde çalıştı. Geyikler Annem ve Almanya adlı kitabıyla 1981'de Akademi Kitabevi Övkü Dalı Birincilik Ödülü'nü, 1983'te Saıt Faik Hikâye Armanağı'nı aldı. Kitap 1989'da Makedonca olarak basıldı. Aslı Erdoğan Son Elveda •, Aslı Erdoğan 1967 yılında İstanbul'da doğdu. Robert Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. Şu sıralarda Fizik yüksek lisansını yapmakta olan Erdoğan, şimdiye dek değişik adlarla çevirilerini ve bir şiirıe bir de öyküsünü yayımladı. Erdoğan, yazdıklarının gün ışığına çıkması için Yunus Nadi Odülleri Yarışması'na katıldığını belirtiyor. Murat Gülsoy Akla Ziyan Hikâye Murat Gülsoy 1967'de İstanbul'da doğdu. Kabataj Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu. Halen aynı üniversitede Psikoloji dalında lisansüstü eğitimine devam ediyor. Lise yıllannda Somut dergisinde denemeleri yayımlanan Gülsoy, daha sonraki yıllarda oyun, şiir, hikâye ve roman çalışmaları yaptı. Üç yıl amatör tiyatro ile ilgilendi. İstanbul Üniversitesi Oyunculan ile Tevfik elHakim'in Trendeki Derviş adlı oyununda dramaturg ve oyuncu olarak yer aldı. Şu sıralarda çeviri ile uğraşan Gülsoy, son olarak Uluslararası Af Orgütü'nün dünyada idam cezalarını inceleyen kitabını çevirdi. Yazı yazmak dışında resimle de uğrasan Gülsoy, dört yıl Greg Wolf'un atelvesinde resim yaptı. Resmin yanı sıra amatör olarak fotoğrafla da ilgileniyor. Gülsoy, yazdığı bir hikâye ile ilk defa bir yarışmaya katıldığını belirtiyor. Öykünün devamı manlar da sürdürmüştük. O tatil kasabasında etraftan şüphe çekmemek için nişanlıcılık oynamaya başlamıştık. Birbirimizin cinselliğinin kırıntısına bile izin vermcdiğimiz algısına o kadar güveniyorduk ki sık sık el ele tutuşuyorduk. Ama güvendiğimiz diğer şcyler, enerjimizi borçlu olduğumuz dayanaklar birer birer çökmeye bajladıkça birbirimiz için de güvenilir olmaktan çıkmaya başlamıştık. Gcleceğin beliriizliği ve bir kadını yakından tanıyamanuj olmanın bılınçaltımda küllenmiş gerginliği Akdeniz sıcağıyla birleşip olası tenlerin kösnül sesine kulak kesilmeme neden oluyordu. Onu sık sıjı yalnız bırakıyordum. Onun deyişiyle "Bu lanet olası bencıl alışkanlığımı" sonraları da sürdürdüm. Bu defa bir yazar olarak kazanacağım ünün kışkırtıcı sesine kulak kesılmiştim ve bu sesın peşinden koştururken onun yalnızlığında yankılanan haykırıjlarını duymuyordum bile. Paramız suyunu çekmek üzereydi. Dönmemize yakındı; şimdi hatırlayamadığım bir nedenden kavga etmeve başlamıştık. Hırçındı, boğuştuk. Fena halde tırmaİamıştı (Yıllarca, kolumda çocukluktan kalma bir tırnak ızini o günden kalma diye yutturmu^tum ona.) Canımı yakmıstı. Sanki aramızda gizlice yaşanmış bir şeylerin hırsını almıştı: Rahatça dokunamamanın, okşayamamanın hırsını. Kollarımdaki tırnak izleri o güne kadar kabullendiğimiz ilişki biçimıne, sahip olduğumu7 imgeleme atılmıştı. Ojeli tırnaklan batmıştı derimc. Tırnaklarıyla parçaladığı imgelemtmizin altından çıplaklığımız çıkmıştı ortaya. Omuzlarını örten sarı saçlarıyla onun çıplaklığı çok güzeldi. S A Y F A 10 Haftalarca onun dışında bir şey düşünemedim. Çahştığım reklam şirketinin sanat yönetmeni olmuştum; ama hiçbir şey yapamadığım için onlar gerı almadan ben bıraktım. "Yaşam dekorunda bir akşam içkileri eksik, onu da yerine koyunca her şey tamamlanacak" demijti birkaç kez. Dekorun diğer elemanlarını birer birer kalciırdım, ama yerine içkıyi koydum. Üç ay sonra işimdcn tamamen ayrıldım. Arabamı sattım, bir süre o parayla geçindım. Tek erdemım olarak gördüğüm yazma yeteneğimi boğum ruhumu kurtarmaya çalıştım. Bu çabamda başarılı olduğumu hissetçikçe onu daha çok özledim. • •• İşten ayrılalı sekiz ay olmuştu. Sattığım arabamdan geriye kalan parayla üç aylığına İngilterc'ye gitmeye karar vermiştim. Son bir senenin basıncı yavaş yavaş dağılmaya başlaınıştı. Kendime geçmışımle çok fazla çerişmeyecek bir gelecek planlıyordum. Orwell'in o çok sevdiği iki katlı kırmızı otobüsleri, Victoria döneminin kırmızı posta kutularını ve silahsız polisleri ben de sevmiştim. Hyde Park'ta, entelektüel değerlere korkunun cşlik etmeyeceği zaman dünyanın görüntüsünün nasıl olacağını düşlemiştim. Oturma süremin bitmesine (ve paramın) 15 gün kalmıştı. Londra'nın cn kalabalık caddelerinin birinden otobüsle geçiyordum. Onu, Çiğdem'i gördüm. Büyük mağazaların birinin önünde durmuş, sağına soluna bakıyordu. Oturduğum koltuktan fırladım, cama vurmaya başladım. Etrafımdakiler herhalde delirdiğimi düşünmüşlerdir. Beni görür gibi olduğunu sandım. Otobüs ilerliyordu. Deliler gibi aşağı kata indim. İlk trafik sıkışıklığında otobüsten atlayıp mağaza nın oraya doğru koştum. Yoktu... Kaybetmiştim... Saatlerce o caddede bir aşağı bir yukarı yürüdüm, bütün mağazalara girdim. Bulamadım. Bilinçaltımdan şüphelendım, ama hâlâ eminim gördüğüm oydu. Ölmemişti, İngiltere'ye gelmişti, buna karar verincc de beni üzmek ve ona yaptıklarımı hayatım boyunca sırtımda bir yük olarak taşımamı istemişti. (Ama umduğundan çok daha kötü etkilemişti beni) Çok derinlerdeki bir kuşku hâlâ zaman zaman kemiriyor içimr, reklamcılığa dönmek isteğimin basıncına dayanamayan bilinçaltımın bana oynadığı bir oyun muydu gördüğüm? Bundan emin olmak için Londra'da kalan zamanımı caddelerde dolaşarak geçirdim. Geri döndüğümde ilk gittim yer mezarlık oldu. O kırık dokük mezar hâlâ oradaydı. Ufacık mezar taşında sadece Çiğdem Dağdır 1962?.. yazıyordu. Boş bırakılan ölüm tarihleri ölenin savunduklarının yaşıyor olduğunu anlatırdı hep. Oysa şimdi bu boşluk başka bir şeyi anlatıyordu. O gerçekten yaşıyordu. Süleyman kimdi? Belki o da şimdi İngiltere'dedir... Belki bir gün beni yeterince üzdüğüne karar verip arayacak. Aradan üç ay geçti. Bu arada iki kere mezarlığa gittim. Beni artık eskiden olduğu gibi etkılemivor. Hatta son gittiğimde mezarın ona kaç liraya mal olduğunu düşünüp güldüm. (Çok az para harcadığı belliydi). Şimdilerde en çok istediğim hazırlandığım öykü yarışmasını kazanmak ve onun bunu öğrenmcsi. Yurdaer Erkoca 21 Mart 1990 * Böyle Buyurdu Zeıdüjt. CUMHURİYET KİTAP SAYI 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle