23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YU1NUS NADİ Ö D Ü L L E R İ 1989 1990 îkincilik ödülü Y A Y I M L A N M I Ş R Ö P O R T A J Gülay Durgut Gülay Durgut, 1961 yılında Lüleburgaz'ın Alacaoğlu köyünde doğdu. Ilkokulu köyde, ortaokul ve liseyi Lüleburgaz'da Dİtirdi. İlkokula başladığı yıl önce babası daha sonra da annesi ekonomik durumlarını düzeltmek amacıyla Almanya'ya gitti. Daha sonra Gülay Durgut da onlara katıldı. Yabancı öğrencilerin girmekle yükümlü oldukları "Almanca Yeterlilik Sınavı"nı kazanarak Berlin Hür Üniversitesi Basın Yayın Bölümü'ne girdi. 1983'te, "Berlin Hür Radyosu" çerçevesinde uzun yıllardır Türklere yönelik hergün, yarım saatlik yerel program hazırlayan "Türkçe Yayın Servisi"nin serbest muhabirleri arasına katıldı. Gülay Durgut bu işinin yanı sıra zaman zaman Almanya'daki Türkler arasında "Köln Radyosu" olarak bilinen ve tüm Federal Almanya'da dinlenen Westdeutsche Rundfunk Türkçe Yayın Servisi'ne de programlar hazırlıyor. Durgut'un Hürriyet gazetesinin Avrupa baskısında da çeşitli konuları irdeleyen yazıları yayımlandı. Durgut, Yunus Nadi Ödülleri Yarışmasına Hürriyet'te yayımlanan "Bizim Almanlar" adlı yazı dizisiyle katıldı. Gülay Durgut'a 1988 ve 1989 yılındaki çalışmalarından ötürü Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti tarafından iki ödül verildi. Kadir Can Üçüncülük ödülü paylaşıldı Kadir Can 1951 yılında Büyükada'da doğdu. Gazeteciliğe 1971 yılında Günaydın'da başladı. Sırasıyla Günaydın, Cumhuriyet, Hürriyet, Söz, Gazete gazetelerinde çalışan Kadir Can mesleğini Güneş'te sürdürüyor. Kadir Can 1977 yılı Gazeteciler Cemiyeti Başarı Ödülleri fotoğraf dalında üçüncülük, 1983 yılında da AFSAD tarafından yılın basın fotoğrafçtsı ödüllerini aldı. EFSAK tarafından verilen En Başarılı Portre Fotoğraf Ödülü'nü; Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin verdiği ödüllerde, röporta] dalında birincilik, fotoğraf dalında üçüncülük ödülünü aldı. Kadir Can'ın ayrıca Foto Muhabirleri Derneği Yarışması'nda birincilik ödülü; Çekoslovakya Foto Forum Onur ödülü de bulunuyor. Şafak Ahmet Deniz Şafak Ahmet Deniz 1964 yılında Köyceğiz'de doğdu. 1979 yılından bu yana aktif olarak yazma çabasının içinde olmasına rağmen Celal gazetesinde yayımlanan yazı ve röportaj türü çalışmaları dışında yazdıklarını yayımlamadı. Deniz, 1989 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Şu sıralarda avukathk stajını yapıyor. Şaiak Ahmet Deniz ayrıca Köyceğiz'de insanları bir araya toplamaya ve "Köyceğiz Gönüllüleri" adı altında örgütlemeye çalıştığını belirtiyor. Bu şekilde insan için çevre için olumlu şeyler yapılabileceğine inanıyor. Röportajm devamı ruyorum. "Kızlar hocaya gitti," diyor. "Oğlan da ustaya. Şey... Hasan nerdeyse gelir. Camiye gittiydi." "Sıcak," diyorum, beni içeriye kabul etmesi umuduyla. "Çok sıcak." Demir kapı gıcırtıyla açılıyor. Valizimi alıp içeriye giriyorum. Avlunun orta yerinde durduğumda, Sultan'ı göremiyorum. Uçup kaybolmuştu sanki. Avludan, açık bir oda kapısına doğru yürüyorum. Başımı uzatıp içeriye bakıyorum. Kimseler yok. Giriyorum. Sedire oturuyorum. Az sonra, yan odadan Sultan çıkıyor. Çarşafını giymiş, yüzünü örtmüş. Salt bir çift göz var, bana açık duran. Odanın bir köşesine, yere oturuyor. "Hoş gelmişsin dayı," diyor yutkunarak. "Hoş bulduk," diyorum. "Nedir bu halin? Neden evin içinde bile çarşaflanıyorsun? Eskiden kaçgöç yoktu aramızda." "Dinimiz gereği," diyor. "Hasan'ın buyruğu da bu üzredir. Babam ve kardeşlerim... Gerisine haramım ben." "Öyle olsun," diyorum. "Öy\e olsun. Aklımdayken sorayım: Hasan gerçekten delı mi oldu? Atese mi girdi?" " O eskidendi," diyor. "Şimdi duruldu." "Duruldu ne demek? Neden delirdi?" "Kader... Ama şimdi Allaha şükürler olsun, eve de bağlandı, bizi de hak yoluna dönderdi." "Benim tanıdığım yeğenim başkaydı," diyorum yutkunarak. "Açık görüşlüydü. Hacıhoca bilmezdi." "Oldu şükür," diyor Sultan. "Şeytan yolunu bırakıp Allah yoluna girdi." "Nasıl oldu peki?" "Çay demliyeyim," diyor, sorumu yanıtlamaktan kaçınırken. "Karnın aç mıdır dayı?" S A Y FA 2 2 "Yok," diyorum. "Sonra. Hele sen anlat bana, nasıl oldu bu iş?" "Bilmem," diye mırıldanıyor. "Şey... Geçtiğimiz yaz, damda yatıyorduk. Ağladığını duydum. Derdini sordum. 'Yoksulluk canıma tak etti' dedi. 'Günlerdir, aylardır doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı. Düşündüm, taşındım, damştım. Son zamanlarda, bildiklerimizden kaç kiji Allah yoluna gırmedi mi? Yoksulluğu veren Allah, çaresini de göstermez mi? Çocukların da geleceği karanlık. Sonra bana, 'Gökteki şu yıldızlara bak,' dedi. Baktım. 'Var mısın, Allah yoluna girelim de çocukların başını dışarıdan çekip eve başllyalım?' Olur, dcdim. Sen evin reisisin. Nasıl uygun görürsen öyle olsun. Yıldızlara bile yön veren Allah, bize mi vermeyecek. Birkaç gün sonra, Halilİbrahim'in makamına gittik, çolukçocuk. İçeri girip diz çöktük. Tövbe ettik günahlarımıza. Dışarı çıktık sonra. 'Şükür,' dedî Hasan. 'Şükür ki üstümden tonlarca yük kalktı. Bu andan itibaren sizin de benim de koruyucumuz Allahtır. Aza kanaat etmek, ilk görevimizdir. Artık hep birlikte, bu dünyanın değil, öbür dünyanın kullarıyız biz. Ohh be, Hazreti Munammed'in kanatlan altına girmek, ne yüceymiş Yarabbim." Sultan, dini bir ayindeymişçesine coşmuşken soruyorum. "Yeğenimin deli olduğu doğru mu peki?" "Tövbekâr olduğumuzun ilk ramazanında delirdi biraz diyor. "Nasıl yani?" "Şey... Hasan sonradan inanmışlardan ya" diyor Sultan. "Çolukçocuk da oruç tutuyoruz ya.. Ama yeğenin açlığa dayanamadı önceleri. Ağzından köpükler geldi. Üstünü, başını yırtıp bozkırlara koştu. Gene de döndüğünde durulmuş döndü şükür. Şimdilerde çok ilerledı. Bağlı olduğu bir şıh var. 'Sen madem ki çoluk çocuk toparlayıp din yoluna bağlandın, yakında ateşe bile girersin' diyormuş. Çay demleveyim dayı..." Kara bir gölge kaykıyor. Bir kapıdan içeriye giriyor. Yapayalnız, acılar içinde kalıyorum odada. Yeğenim şimdi eirse içeriye. O benim, dünkü yeğenim sayıhr mı artık? Ne oldu verdiğimiz bunca emeKİere? Sokak kapısı gıcırtıyla açılıyor bu sıra. İki gölge giriyor odaya. " Vişşş, bir herif' diye bağnşarak kaçışıyorlar, annelerinin az önce girdiği odaya. Kaçarlarken, İstanbul'da, gece salıncağa binen, yarasa sandığım çocuğu anımsıyorum ansızın. Hocadan dönen, iki çarşaflı çocuk daha... Yüzlerini bile göremediğim yeğenlerim... Ayağa kalkıyorum. Valizimi alıyorum. Yüzlerini, gönüllerini bana kapamış bu ailenin, erkeğinin de yüzünü ben görmek istemeden, Urfa'nın dar, yoksul sokaklarına dalıyorum... D Talât Paşa'nın Anılan BtR DÖNEME IŞIK TUTAN BELGE VE ANILAR İletişim Yaymlan KLODFARER CAD. İLETİŞİM HAN CAĞALOĞLUİSTANBUL CUMHURİYET KİTAP SAYI 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle