01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 maddede, “Türkiye, üniversite ve siyaseti” düşünmek Sn. Bursalı, 1. Geçen Cumartesi Günü Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Ekinde çıkan Dokuz Eylül Üniversitesi'nin de adının geçtiği yazınızı ilgi ile okudum. Bu tür konuların gündemde olması araştırılması ve yazılması yanı sıra, bir bölümüne yazınızda değinmiş olduğunuz, başkaca yönlerden de konuya bakılması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin bu tür konulara Rektör'ün duyarlığı ile ilgili sorularınızın yanıtını vermek şu koşullarda ne ölçüde olanaklı? 2. Üniversitelerde, asıl olarak, sağlıksız merkezi bir yapılanma bulunduğu için, buna çeşitli görünümlerde sağlıksız gelişmeler eklenmektedir. 3. Örneğin, türberküloz hastalığı olan bir hastada görülen çeşitli klinik bulgular (ateş, kilo yitimi, iştahsızlık, tükrükte kan görülmesi, yan ağrısı, batar, vb) gibi. Bu durumda yapılması gereken iş, hem hastanın klinik bulgularını düzelmek, hem de hastalığın ana etkenine karşı uygun düşecek ilaçları vermektir. Eğer "ana etkene" karşı "uygun ilaçlar" verilmez ise, klinik bulgular geçici hafif düzeyde bir iyilik gösterse bile, hastalık bünye üzerinde yapacağını yapar. 4. Üniversitelerimize de bu açıdan bakarsak, bir çok eksikler bulabiliriz, örnekler de çoğaltılabilir. Ne ki çözüm üretilmediği için, hastalık etkeninde olduğu gibi bünyedeki olumsuz etkiler sürer. 5. Bugün Türkiye'de yaşanan güncel gelişmeler karşısında, örneğin önümüzdeki 1.5 yıl içindeki Cumhurbaşkanlığı seçimi açısından Üniversiteleri değerlendirelim. 6. Cumhuriyet Üniversitelerinin, Büyük Atatürk'ün 1933 Üniversite Devrimi ile yeni bir soluk aldığını ve yenileşmeye gittiğini görürüz. Çünkü bu dönemde, Türkiye'de, Atatürk Devrinin en önemli yenilikleri; dilde, yazıda, giyimde, düşüncede, eğitimde, vb bir çok alanda yapılmış, buna karşın, İstanbul Darulfünun'u tüm bu gelişmelerden habersiz görünmüş ve ilgisiz kalmıştır. İşte bu gelişmeler karşısında, Dr. Reşit Galip (M Eğitim Bakanı), M. Kemal Atatürk'ün görüşleri doğrultusunda 1933 Üniversite Devrimini gerçekleştirmiş ve sonuçta İstanbul Darulfünun'u İstanbul Üniversitesi olmuştur. 7. Bu da bize göstermektedir ki, Büyük Atatürk Üniversitelerin toplumla ve yurt sorunları ile, dilde, yazıda, giyimde, düşüncede ve her alandaki konularla ilgilenmesi gerekir. 8. Sonuç olarak, Üniversitelerimiz örneğin ne düşen görevi nasıl yapmalıdır? Unutmamalı ki, 1933 Üniversite Devrimini yapan M.Kemal'in en önemli amacı, çağ dışı gelişmeler karşısında Türk toplumunu çağdaş dünyaya koşut bir yaşama kavuşturmak ve Dünya Ulusları arasında Türkiye'nin kültürel, eğitim, yazın, bilim, ekonomi, endüstüri, sanat, spor, vb alanlarda en üst düzeyde olmasını sağlamaktır. Gerek Cumhurbaşakanlığı, gerekse YÖK Başkanlığı, vb üniversitelerin bağlı olduğu, yani Rektörleri atayan kurumlar, Üniversitelerin üzerindeki "ölü toprağını" atabilmesi için, gerekeni yapmalıdır. 12. Üniversite yönetimleri, üniversitede olası sağlıksız gelişmeleri önleyici yönde tutum sergilemelidir. İçe dönük çatışmalar ile "zaman" ve "enerji" yitimi bırakılmalıdır. Türkiyenin yeraltı ve yer üstü değerleri yabancılara "ela altından", "pazarlanırken", üniversitelerimizin "iç çatışmalar" ile uğraşması bırakılmalıdır. 13. Tüm üniversiteler, yönetimi, öğretim üyeleri, öğrencileri ve öğrenci velileri ile bir bütün içinde, her üniversitenin kendi çevresindeki toplumla ve halkla iletişimini arttırarak, toplumla bütünleşerek, toplumun sorunlarıyla ilgilenerek, toplumu aydınlatma görevini, Atatürk Devrimleri doğrultusunda çalışmalar yaparak yerine getirmesi gerekmektedir. 14. Bu türdeki, geniş tabanlı ve geniş kapsamlı bir çalışma, Türkiye'de örneğin önümüzdeki Cumurbaşkanlığı seçimleri vb olaylarda, üniversitelerin de kendine düşen görevini yerine getirmesine olanak sağlıyacakır. 15. Üniversiteler "türibünde" oturmayı bırakmalı, ülkenin gerçek sahipleri olarak, halkla bütünleşip, görevini gerektiği bişimde ve 1933 Üniversite Devrimini yapan M. Kemal Atatürk'ün gösterdiği hedefler doğrultusunda ve her alanda yerine getirmelidir. Prof. Dr. M. Şerafettin Canda Üniversiteler ‘tribünde’ oturmayı bırakmalı ülkenin gerçek sahipleri olarak, halkla bütünleşip Atatürk’ün gösterdiği hedefler doğrultusunda görevlerini yerine getirmelidir. önümüzdeki Cumhurbaşakanlığı Seçimi konusu ile de ilgilenmelidir. 9. Büyük Atatürk'ün oturduğu, Çankayada'ki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne oturacak kişi, güncel olarak nasıl bir kimse olmalıdır ve Atatürk'e yakışır hangi özellikleri taşımalıdır, bu konuda Üniversitelerimiz nasıl bir katkıda bulunabilir, toplumun yönlenmesinde nasıl bir rol oynıyabilir. 10. Türk toplumunu Cumhurbaşkanlığı seçimi için bilgilendiren "yönlendiren" toplumsal iç ve dış dinamikler ve bunların TBMM iletişimi açısından Üniversitelerimizin de daha fonksyonel olması, sorunların çözümünde etkin olması gerekir. 11. Günümüzün koşullarında, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış sorunların çözümünde, bu bağlamda önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Türk Üniversiteleri üstü Arda Denkel’e yıllık mektup S evgili Arda, bu kez "yıllık mektubu" biraz gecikmeli olarak yazıyorum; ancak bildiğin gibi gecikme nedeni "ihmal değil, araya giren ufak bir ameliyattı. Neyse ki ucuz atlattım ve yine günlük uğraşlara demek haftada iki gün MSÜ ve YTÜ’de Planlama Felsefesi derslerine, okumaya ve yazmaya devam ediyorum. Gelelim dünyada ve Türkiye’de olup bitenlere: Dünyada benim bir türlü bitiremediğim, galiba bitirmek de istemediğim şu "İnsan İnsanın (Niçin) Kurdudur" başlıklı kitabımda kaleme aldıklarımı, maalesef, haklı çıkaracak edimler ve olaylar gitgide çoğalıyor. Zenginler alemi, patolojik bir tutku içinde sadece enerji ve doğal kaynakları sömürmek adına gariban Üçüncü Dünya halklarını yok etmekle yetinmeyip, "tabiat ana"mızın da sonunu hazırlamakta birbirleriyle yarışıyorlar. Bana göre en acıklı olanı da, başta "aydınlanma"yı başlatan Fransa olmak üzere, insanlık tarihinin genç evlatları olan "uygar" Avrupa ülkelerinin bu insanlık Yazının devamı arka sayfada CBT 1000/41 1926 Mayıs 2006 dışı edim ve olaylara seyirci kalmaları, hatta çıkar uğruna bizzat katılmaları… Dünyanın sonu (tarihin sonu değil) bundan 10 yıl kadar önce ilgili doğa bilimciler tarafından 100 yıl olarak öngörülüp, "ekolojik alarm" verilerek ilan ediliyordu. Son 34 yıldan beri süre kimilerine göre 50 (canlı türlerinin yok oluşundan, doğal afetlerin özellikle de buzul erimeleri sonucu okyanusların yükselmelerinin hızla artışı sonucu) kimilerine göre daha da kısa (örneğin Fransa 2025 adlı belgesel filmin iletileri vb.) bir zaman dilimine indirgenmektedir. Türkiye’mize bu çerçevede bakarsak bırak yukarıda özetlediğim çok ciddi evrensel sorunları, yarınımıza dönük doğru ve dürüst bir söyleme ya da eyleme tanık olmadığımızı söyleyebilirim. Çağdışı dünya görüşünü yaşama geçirmekte ısrarlı siyasi kadrolar, uzun yıllar önce rahmetli Prof. Hilmi Ziya Ül ken’in belirttiği gibi "laiklik ile şeriat tartışmaları içinde sıkışıp kalmış" ülke insanlarına yol göstermekten aciz durumdadırlar. Pek çok cana, eziyete, çaba TARTIŞMA EDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle