25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
D eğinmeler MUSTAFAŞERİFONARAN K olay anla- şılan şiir erken es- kir. Kullanılmış duyarlıklann yi- nelenmesi, tek- düzebiranlatı, belli bir biçeme sığınmak, şiirin kişilik kazanma- sına engel olur. Gerçek ozan, kendi biçemin- den yola çıkar- ken yeni bir söylem, yeni bir ses geliştirmek ister. Anlamın açıkta kalması şiiri yüzeyde tu- tar. Düz anla- tımlı bir şiir ça- buktükenir.Bu anlayış tam ola- rak benimsen- mese de. ger- çek ustalık, açık bir şiire derinlik kazandırmasını bilmektir. 0 "Cüvercin Cur- natası'na kapı- lıpörtük bir şii- rin izini sürenler arasında öyle imge kopukluk- ları var ki, uzak çağnşımlar bile bağ kurmayı kolaylaştırmı- yor. Anlamı giz- lerken anlam yitikliğineuğra- yan bir şiiri nasıl yorumlamak gerekecek? 'Ruhum Gövdemde Değil'Gövdeyi bırakan yaralı bir ruh söz- cüklerini bulamaz. Daha önemlisi söz- cükler ozanı öylesi- ne ele geçirir ki, şiir artık kendi gücünü sürdürmeye başlar. Yeni anlam yük- leri kazanan söz- cükler alışmadığı- mız imgelere bürü- nür. Aradaki gizli bağ çözülmezse boşlukta kalan imgeler anlamını yitirir. Ama gövdeyi bırakan ruhun tek başına dolaş- ması belirsiz bir şiiri de yedeğinde taşımıyor mu? 0 ruh yeteneğinin derinliklerini bilmeden şiirin dokusunu tanıyabilir miyiz? ŞİİRİYLE BÜTÜNLEŞEN BİR OZAN Yaralı bir toplumdan geçiyoruz. Insan ilişkileri- nin çıkar anlayışına dönüştüğü, önyargılardan kurtulup insanı tanımak sıkıntısına girişmediğimiz bir toplum bu! Ruhu gövdesini bırakan Emel Güz gibi bir ozan ne yapsın? Bize düşen o ruh yeteneğini şi- irlerinde aramak olmalı; günlükleriyle iç içe ge- çen, yaşama serüveniyle bütünleşen şiirlerinde... Fazıl Hüsnü Dağlarca "Yaprtianmla Konuş- malar"da şiirierinin sorduklannı yanıtlarken şiir anlayışına açıklık getirmek istemişti. ömekse "Havaya Çizilen Dünya"dan başla- yarak şiirinin yapılanması üzerine, başlangıç ilke- leri olarak nitelenebilecek açıklamalarda bulun- muştur "Sözün bittiği yerde, sesin bittiği yerde, dize- nin bitmesi yöntemi, yazdıklarım ilerledikçe beni sayılar gerçeğine ulaştırmıştır. Dizeyi gereksiz sözlerden anndırma eylemi titizlikle uygulamaya koyulmuştur. Onemsiz gibi görünen ilk tanım ilerde uzun uzadıya anlatacağım sayılar gerçeğine beni nasıl ulaştırıverdi bilemem" (YAPITLARIMLA KO- NUŞMALAR I, Doğan Kitap, 1999). Şiirin yapısıyla ilgili bu sözler çoktan aşıldı. Ama "Sayılar Gerçeği" llhan Berk'in de ulaş- mak istediği bir gizemci görüş olarak vartığını sürdürüyor. Belki de kişiliğimizin derinlerinde gizlerine va- ramadığımız başka birileri var. Sayılardaki gi- zemden yardım umuyoruz. Yalnızlığımızla banş- maya, kendimizi sanrılardan kurtarmaya çalışıyo- ruz. Gene de düşle gerçeğin örtüştüğü bir belir- sizlikte şiiri kurmaya çalışıyoruz. Emel Güz şiirin belirsizliğini yaşamanın belir- sizliğiyle açıklamaya çalışıyor. Çünkü yaşadıkla- nmızla şiir iç içe gelişme gösterir. Bu yüzden ye- ni bir yöntem uygulayarak, yaşadığı günlüklerie şiiri yorumlamaya çalışıyor. Ama o günlükler de kapalı bir iç dünyanın izle- nimlerini taşıyor. Yerine göre o iç dünyayı siirler aydınlatıyor (RUHUM GÖVDEMDE DEGİL, Günlük-Şiir, Ya- pıKrediYayınları.2010). "Zamanın diline düştüm" diye başlıyor günlü- ğüne. Insan kendindeki derinlikleri zamanla tanı- maya çalışıyor. Emel Güz, Alexis Carrel'in sözü- nü düşündürüyor "L'homme, cet inconnu-ln- san, şu bilinmeyen". Ama toplum acımasızdjr. Bir ozan kendini bile anlamada güçlük çekerken yüzeysel yargılarla çözüm bulmaya çalışır. Oysa kolay çözüm çö- zümsüzlüktür. Emel Güz'ün bir dizesinde bu gerçeği anlama- ya çalışalım: "Ağlayış uzun sürer beni doğurduğumda". Insanın kendini yeniden doğurması, kendinde yeni bir insan oluşturması, acılı bir süreçtir. Bu sürece katlanmak uzun süren bir ağlayış sayıl- malıdır. Emel Güz ruh dokusunun aynntılannı gösteren bir büyûteç gibi görmek istiyor şiiri. O büyüteçle bakıldığı zaman ne kadar suçsuz olduğumuzun aynmına varıyoruz: "ŞiirTann katında suçsuzluğumuzun en güzel mazereti... En güzel mazereti... En onuriu ve yal- nız mazereti..." Bir ozanın şiiriyle kişiliğinin örtüşen özellikleri olmalı. O ruh karmaşasını, "Şiirim: Tıpkı Ben" dediği, bölerek aktardığım dizelerde aramalı: "Ben hayata şiirie başladım. Babamın kâğıt ömrüne sözcük doğdum. Bana mutluluğu şiir öğretti. Mutlu insan bir uçurtma. Ben kendime şiirie başladım. Büyüyen ben değil sözcükler. Bana iyiliği şiir öğretti. lyiliğim mutsuzluğum. • Ben sevmeye şiirie başladım. • Sevmemek iyi şiir." Insan yaşamaya şiirie başladığı gibi, bir çeliş- kiler burgacına da şiirie kapılıyor. Şiir insana mutluluğu öğretebilir mi? Şiir içimizdeki iyi insa- na el uzatırken bizi mutsuzluğa mı sürükler? Emel Güz'ün şiirindeki çelişkiler sürüp gidiyor: "Bana çocuk kalmayı şiir öğretti. Yaşımı gövdeme giydiremem. Ben yalanıma şiirie başladım. Yalanımdan göriınen her şey gerçek." Sözcüklerin birer canlı varlık olduğunu şiirden öğreniriz. Sevi de şiirie gelir. Ama boş bir sözcük olarak gelir. Demek umutsuzluktur seviyle gelen, ruhu çürüten, insanı ölüme hazırlayan. "MÜSAİT BİR YERDE" Kendini iç gezisine hazırlayan bir ozan, o bal- lanmış tembellik içinde, hiçbir yere gitmek iste- mez. Düşsel bir yolculuktur onunkisi: "Ben'i hiç bilmediğim, ben'i de hiçbir şeyin bil- mediği bir yokluğa götürmesini diliyorum mini- büsün. Ama bütün arzular, kaçırmadan inmek zorunda olduğum o yorgun sokak başında "mü- sait bir yerde" kandırmacasıyla sonlanıyor" (Durak Manzarası). O müsait yer "yankısını bulamayan bir ses- sizlik" olabilir mi? Belki de kimi insanların içine bırakılan ölüm. Ya da yaşamayı göze alamadığımız bir sevi. Emel Güz, içimize ölümü bırakmışsa, yaşan- mayan bir sevi ilişkisinin öcünü almak için, diye düşünebilir mi? -hanginizin içinde öldûm hepinizde kokum var. dokunmadığım aşk doğurdu dokunmayan aşk parçalar yitirirse ağıriığını dağ hatıriarsa kanatlannı kuşlar." "Anlaşılmayacaksın, ey kanatsızlık!" dlyen Ece Ayhan'a gizlice gülümseyen dizeler... Emel Güz de kolay anlaşılmak istemeyen bir ozan. Yeter ki günlükleri o gizli dünyayı açıkla- maya yarasın. Günlükleri anlamak için de şiir du- raklarının uygun bir yerinde inmek gerekebilir. Ama Emel Güz "Yalnız kendine açılan bir kapı, yalnız kendine çıkan bir garip merdiven"de dur- muşsa, o durak bizim için de uygun bir durak sayılır mı? Bir iç yolculuğuna bile çıksak yanlış durakta inmemeliyiz. O zaman kendimizden uzaklaşınz. Emel Güz gibi belki de kendimizden usanınz: . "Ben artık saatleri sevmiyorum. Ben artık bek- leyişi sevmiyorum. Ben artık kendimi sevmiyo- rum." Ne diyordu Ferit Kam: "Şimdi kendimden usandım En küçük derdim budur". Insan kendinden usanınca var oluşunun da anlamı kalmıyor. Emel Güz kendinde kendini an- yor: "Varoluş nereye çıkar? Nasıl bir mekândır, dört yanı tenle çevrili ve güneşsiz o özlem? İçim- de olmayan gerçek, dilimin dönmediği problem- lerim, kendime büyüttüğüm korku, insana bölüş- türdüğüm şiirierim, canımın istediği saçmalıklar, içkisiz masaları demleyişim..." (Kusacağını Ha- ber Veren Volkan Benim, Tanıdıklar Yakınım- daBirŞehir). Insan kendinden usanınca ölümü bir kurtuluş sanıyor: "Bir büyülü kurtuluş olan yokluğum için..." BİR RUHSAL KARMAŞADAN ÇIKMA YOLLARI Emel Güz, ruh bilimcisi bir ozan olarak görü- yor kendini. Bilinçaltındaki gerçeği araştınyor. Bu gerçek bilinç yüzüne çıkınca karşılaşılan yüzleş- me durumu nasıl olacak? "Epıfani" dediğimiz bu ruhsal karmaşa Emel Güz'ün kendini tanımaya çalışmasıyla anlam ka- zanıyor: "merak yok geçtim kendi içimden evleri ev bildiniz insanı mendil uçtum avucunuzdan ağzımdaki telaşa kondum şiirsıriayazılır yalnızlığım olurbu sizin gözûnûzde." Ruh yapısının gizlerini bilmek isteyen bir ozan, belki bize de insanın bilinmezini öğretecektir. Ama Emel Güz kadını daha iyi tanıdığı için; "ka- dın varoluşunu ve kadın algılayışını yazmaya de- vam edeceğim" diyor. Her ne kadar kendi ruh yapısından yola çıkıp kadını anlatmak istese de, asıl üzerinde durmak istediği şiirdir: "Cinsiyet değil, şiirde söylemek istediğim ön- celik kazanmalı." Gene de insan kişiliğini oluştururken kimi za- man boşluğa düşer. Kendini yitirmiş olmanın umarsızlığıdır bu! Birinin yakınlığtndan hoşnutsunuzdur. "İyi ki o var yaşantımda" diyecek kadar bir güven duygu- suna kapılırsınız. Ama dengeler değişebilir. Şöyle düşünmeye çalışırsınız: "Ne bileyim, insan halleri bana göre bütün bunlar. Yalnızlık ve keder bir varoluş biçimi. O yüzden kendimi olduğum gibi yaşıyorum. Dep- resyona sürekli mücadele vermem gerekse de ben... Kendimi seviyorum" (Gereken Olandır). Belki de çökkünlükten kurtuluşun yolu bir baş- kasını bırakmak, kendi içinde çoğalmaya çalış- maktır. Insanın gövdesinde yürek olmayınca kendinden kurtulması kolaymış gibi görünür: "gözün terazisi gözkapaklanmda açınca avcumu okunmuyoryazgı insansız teselliyi arayan ben kutsuyorum gövdede başlayıp arayışı gövdede biteni neden kalp yok bu gövdenin içinde." Emel Güz neyi arıyor? Sevi dokunmak mıdır? Bilmediğimiz bir ülkeyi özlemek mi? Yoksa bizim için bir sann mı sevi? Emel Güz'ün şiiri değişik ortamlardan geçer- ken, "dağınık bir oda olan kalbi" bizim de ken- dimizle ödeşmemize olanak tanıyor. Emel Güz'ün şiirinde gerçekle sann birbirine kanşıyor: "Suyun içindeki kalem kınlıyorsa kınlmıştır. Bizse bu görüntünün, bir göz yanılması olduğu- na inandırmaya çalışınz kendimizi." Emel Güz'ün şiiri kojay şiir değil. Ama gerçek şiiri bilen bir ozan o! Bize düşen derinlere inip o gizli gömüyü bulmaya çalışmak... • Bu sayfayla iletişim kumbilmek için dergilerinizi ve kıtaplannızı aşağıdaki adrese gönderiniz: MustafaŞerifOnamn Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 Ümitköy-Ank. Te>.: {0312)2359111-2362346 SAYFA 22 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 6 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle