25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B 8 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA İLHAN ABİ’NİN ARDINDAN 11 Mehmet BAŞARAN Halkõnõn özlemlerini, çilesini, çekisini ili- ğinde kemiğinde duyan bir Cumhuriyet ay- dõnõdõr İlhan Selçuk. Atatürk sevgisiyle, devrimlerle dünya ağalarõna karşõ, bağõm- sõzlõk savaşõ kazanmõşlõğõn onuruyla yoğu- rulmuştur kişiliği… Tepeden tõrnağa insan- dõr, dirençli bir aydõnlanma savaşõmcõsõ. Dostluğa, sevgiye, barõşa açõktõr õşõklõ “pen- cere”si. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Nâ- zım Hikmet gibi onun da, ölümlere, zulüm- lere, savaşlara başkaldõran bir aşk vardõr içinde devletlerden güçlü. Tüm gerici dü- zenleri, softa karanlõğõnõ parçalayõcõ bilgeli- ği, bilinciyle aydõnlanma savaşõmõna ivme kazandõrõr. Bir imeceyi sürdürmeye çalõşõr okurlarõyla hep; Baskõsõz, sömürüsüz, hak- ça, insanca yaşamayõ gerçekleştirme imece- sini. “Bursa Nutku”nda vurgulanan ortam- da, Ziverbey Köşkü işkencelerinden geçse, vurgun yemiş yüreğiyle, sabahõn köründe sorgulara da götürülse, “imece” der o, in- sanca yaşama imecesi… Yeni korkular üre- tilerek, umutsuzluklar, yõlgõnlõklar yaratõl- maya çalõşõlan günlerde bile, imece der o. Yedi rengin imecesi aydõnlõktõr çünkü. İnsan sõcağõ sesiyle, şu dizeleri her gün yineleyen o’dur sanki: Dokunsak yõkõlõr korkunun duvarlarõ, Çõkar herkes zindanõndan, Eşsiz dolaşõmõ başlar kanõn, Benden sana senden ona Kutsal bir imecedir yaşamak Yazdõğõ, yönettiği Cumhuriyet gazetesi; YÖK’ün, yönetimlerin güdümleyemediği bir üniversitedir, özerk bir üniversite: Bili- min, düşüncenin, sanatõn aydõnlõğõnõ yayan; çağdaş uygarlõğa giden yolu genişleten ya- zarlarõ, çizerleri, emekçileriyle, “Tam ba- ğımsız, onurlu bir toplum” diyen… Tarihi doğru okumuştur, geçmişi iyi bilir. Dil uzatsa da kendisine işbirlikçiler, aymaz- lar, yeni Osmanlõcõlar, Sevrciler, AB’ciler, BOP’çular… “Bugün halkın ve tüm ilerici insanlığın mutluluk ve barış mücadelesinin dışında kalan aydın, ya egemen sınıfın elinde ba- sit bir araçtır, ya da havayı zehirlemek- ten başka bir şeye yaramayan kokuşmuş bir yararsız ottan ibarettir” diyen Nâzõm- la; “Asıl düşman şeriatçılıktır, medrese kafasıdır. Din adına softa baskısının, akıl özgürlüğünü kısıtlamasıdır. Laik ve çağ- daş bir devlet olamadıkça, zaferde kaza- nılmış olsa, kurtulmuş olmayız.” diyen Mustafa Kemal ile, omuz omuza yürür ay- dõnlanma savaşõmõnda. 1945’te başlayan karşõdevrimle, dõş baskõ- larla Cumhuriyet dönemi kazanõmlarõ oy pa- zarõna sürüldü. Bizi bölme, parçalama poli- tikasõ güden yeni dünya düzencileri, azõttõk- ça azõttõ. Doğu’nun Rönesansõ sayõlan, mazlum milletlere kurtuluş yolunu açan, yurtta barõş, dünyada barõş diyen Mustafa Kemal’e sal- dõrõlar arttõ. Şu adamlarõn dediklerine bakõn bir, yan- daşlarõna akõl hocalõğõ eden Amerikalõ ajan- larõn dediklerine bakõn: “…yeni dünya düzeniyle birlikte, Ata- türk ilkeleri ölmüştür. İmam hatip konu- sundaki endişeler yersizdir. Arap para- sıyla beslenen kökten dincilik,Türkiye için ciddi bir tehlike değildir… Türkiye, ılımlı İslam olmalı…” (Paul Henze) “Atatürk devrimleri, tarih kitapların- dan çıkarılmalıdır.” (Albay Preston Hug- hes) “He ya diyor, içerdeki aymazlar, işbirlik- çiler, “tam bağımsızlık, ulus devlet ölmüş- tür. Her bir dediğini yapmalıyız Ameri- ka’nın, Avrupa Birliği’nin…” Gerçek aydõn İlhan Selçuk, okurlarõyla saflarõ sõklaşan aydõnlanma imecesini sürdü- rüyor. Daha da güçleniyor yolu kesilmeye çalõşõ- lan imece… Diyor ki Oktay Akbal: “İlhan Selçuk, Atatürk devrimlerinin yıkılmaz kalesidir. Yarım yüzyıldır ona uzanan eller, aydınlıkları, çağdaşlıkları uygarlıktan yana bilinçli halkımız tara- fından kırılmıştır. Şimdi kaçınılmaz çö- küşe doğru giden iktidar, İlhan gibi bir düşünce öncüsüne insanlık dışı tutumla saldırıya geçmiş, bir uydurma suçla, ger- çek demokrasi savunucuları yok edile- mez. Bunu tarihsel örneklerle öğreneme- yenler, yenilgiye uğrayacaktır.” (Cumhu- riyet Mart 2009) Öyle de olmadõ mõ: “Hepimiz, İlhan Sel- çuk’uz.”demedi mi Türkiye… Anado- lu’nun en uzak köşelerinde bile, umudun, direncin erleridir Cumhuriyet okurlarõ… Yazõnõmõzõn usta bir yazarõdõr İlhan Sel- çuk. Sağlõklõ bir dünya görüşü, aydõnlõk bir dil, ve fõrõndan yeni çõkmõş somun gibi ya- põtlar… Her evde, okuyanõ dünyaya açan, umudu, direnci bileyen bir Cumhuriyet ki- taplõğõ… Diyor ki Viktor Hugo: “Ozanlar, yazarlar, toplumun temel kuru- cularõdõr. Devletler, hükümetler,ordular ge- lir geçer giderler. Hiçbirinin izi kalmaz. Ama ozanlarõn, yazarlarõn yapõtlarõ dimdik ayakta durur. İnsanlõğõ aydõnlatan bu yapõtlardõr… (…) Dünyayõ aydõnlatan elleri bir meşale gibi yanan bu ozanlar, yazarlardõr. Ve İlhan Selçuk, elleri meşale gibi yanan aydõnõmõzdõr, yazarõmõzdõr. Aramõzdan ay- rõlsa da; niceleri tarihin çöplüğüne karõşõp gidecek, yargõcõ, savcõsõ unutulacak, ama o her zaman yolumuzu aydõnlatmayõ sürdüre- cektir… Anõsõna saygõlar……… İlhan Selçuk ‘Çile’ Prof. Dr. Mahir AYDIN Türkçede ödünç bir sözcük, çi- le. Doğu komşumuz, İran köken- li. Sayõsal karşõlõğõ 40 ise de, asõl değeri sözel. Ve bu değer, sayõsa- lõn çok ötesinde. Hani sonbahar gelirken evlerde, kazak, eldiven türü giysiler örü- lürdü. Sõcak bir kõş geçirmenin, düşü ile birlikte. Çoğunlukla da yünden. Yumak yumak, yani çile çile. Kaç çileden bir kazak çõkarõ, bugün belki unuttuk. Ve bu yüz- den mi çocuklarõmõzõn resimli ki- taplarõnõn, çile ile oynayan ev ke- disinden yoksun oluşu? Günümüzde okçuluk, zarif bir spor dalõ. Ok ve yayõ, savaş gere- ci olmaktan çõkaralõ, yüzyõllar ol- muş. Ki bundan dolayõ artõk, yay kurmak için, ipek yapõm çile, kul- lanmõyoruz. Genel anlamda çile, ruh disipli- ni için katlanõlan sõkõntõ. Özellikle de, dinsel bağlamda. Adõ, ister Musevilik, isterse İslamiyet ol- sun. Musa peygamberin Tûr Da- ğõ’nda kalõşõ da bir çile, yalnõzlõk kuytusundaki dervişin, tapõnmasõ da. Sayõsal olarak her ikisi de, 40 gün 40 gece. Bu eylem, inanan için nasõl var ise, inanmayana da, aynõ ölçekte yoktur. Çile çekmenin bir amacõ var da, çileden çõkmanõn, yok. Bu yok- luk, 40 günden önce odasõndan çõkan dervişin, utancõna da benze- miyor. Kişisel değil ki. Sofradaki tuzumuzdan, kõnalõ kuzumuza, hepimizi ilgilendiriyor. İçinde ruh disiplini var mõ? Bilen varsa söy- lesin. Yoksa, 70 milyon kafa ka- faya vermiş, ortak bir sõkõntõ yaşõ- yoruz. İstiklal şairimiz diyordu ki: “Kim bu cennet vatan için olmaz ki feda.” İyi de, bu nasõl bir cennet? Bir şeyler yanlõş ol- malõ ki, safa sürmüyor, çile çeki- yoruz. Çilenin en güzelini, bir aşk öy- küsünde duyduk. Gül, bülbüle il- gisiz kaldõğõnda. Saadettin Kay- nak notaladõ, Safiye Ayla ses verdi: “Çile bülbülüm çile!” Son zamanlarda pek çalõnmasa da, unutulacak türden değil. Uygarlõk tarihinin devlet kurma rekoru, bizde. Yõkma rekoru, lüt- fen aramõzda kalsõn. Kalõcõ olan halk. Ve gerçek hazine de, halk- tõr. O, arõya benzer, bir bakõma. Yaptõğõ iki kovan balõn, biri ken- dine ise, ötekini mülk sahibine verir. Eğer ortam, petek inceliğin- de düzen ve güven sağlarsa. Yok- sa? Vazgeçtim baldan, ortam iğ- nelere kalõr. Ucunda, ölüm olsa da!.. Herkesin ülkesi değerli ve önemli de, hiçbiri Anadolu değil. Bu nedenle hiçbir toprak, bu den- li kan bedeli ödemedi. Mehmet Akif’in deyişiyle “toprağı sık- san, şehit fışkıracak.” Onlar yetmedi mi ki, yenilerini veriyo- ruz? 90 yõllõk ulusal egemenliğin, son 25 yõlõnda!.. Cumhuriyetimiz, uygar dünya ile atbaşõ. Dahasõ birçok alanda, üstünlüğümüz var. Sorun, sistem- de değil, işletimde. Siyasal ya da bürokratik, çileli konularõ gün- cellemenin, zamanõ geçmiyor mu? Kimimiz, Soğuk Savaş dö- neminde kalan, kolaycõlõğa sõğõ- nõyor. Ötekimiz, yüzyõllar önce- sindeki harmanda, döven sürü- yor. Ama hiçbiri, ne bülbülün şarkõsõnõ söylüyor, ne çilehane- ye giriyor. “Gerçek yolcu, yalnız yol için gidendir” der, Fransõz şair Baudelaire. Atatürk ilke ve devrimlerinin “gerçek yol- cu”su İlhan Selçuk, artõk Ha- cõbektaş’taki Çilehane’de. “Hararet nardadır, sacda de- ğildir / Keramet baştadır, tacda değildir / Her ne arar isen, ken- dinde ara / Ku- düs’te Mek- ke’de hacda de- ğildir” diyen Hacı Bektaş ile koyun koyuna. Aydõnlar Mezar- lõğõ, onun katõlõ- mõ ile daha da aydõnlanmõş ol- malõ. Aydõnlõk için- de yatsõn!.. Aydõnlanma bilgesi İlhan Selçuk’un ölümünden sonra onun için yazanlar, genellikle şu düşüncelerde, duygularda birleşti: “Ondan çok şey öğrendik. Bu pencere kapanmayacak.” Gerçekten, ondan öğrendiklerimizin hesabõnõ tutamayõz. Bil- gilenmenin ötesinde kişilik kazandõ aydõnlarõmõz, okumuş- larõmõz. Onun dik duruşu, onurlu, bilge tutumu, yurdunu ken- dinden çok sevmesi, çağlarõ kucaklayan çok yönlü bakõş açõ- sõyla, ülke sorunlarõna önerdiği çözümlerle, katõksõz Ata- türkçülüğüyle İlhan Selçuk, gerçek bir örnekti önümüzde. Şimdi sõra bizde. Onun için bu duygularõ besleyen, onun aydõnlõğõyla ay- dõnlanan, kişilik kazanan, onurlu yaşamõnõ kendine örnek se- çen her aydõn, şimdi birer İlhan Selçuk olmak durumunda- dõr. İnsanõ sevmek, yurdu sevmek, onun düşüncelerini, al- çakgönüllü yaşam anlayõşõnõ benimsemek, onun kadar çalõşkan olmak zorundayõz hepimiz. O, bilimi savunuyor, aklõ duygunun önüne koymayõ öne- riyordu her yazõsõnda. O, bağõmsõzlõğõn, demokrasinin, laikliğin, özgürlüklerin top- lumun çağdaşlaşmasõnõn temel taşlarõ olduğunu ya- zõyor, ortaçağ karanlõğõnõn safsatalarõyla dalga geçiyordu. O, aydõnlanmanõn insanlõğa kazan- dõrdõklarõnõn bilinciyle güzel ülkemiz Türkiye’nin Mustafa Kemal’le ka- zandõğõ aydõnlanma fõrsatõnõn heba edilmemesini istiyordu. O, emeğin yüce bir değer olduğu- nu yaşamõ pahasõna savunuyordu. Dünyanõn hangi ülkesinde olursa olsun sömürgeciliğin her türüne karşõ çõkmanõn çağcõl insanõn, insandan yana insa- nõn en temel görevi olduğunu onun yalõn diliyle yazmak, an- latmak, söylemek gereki- yor. O, işkence tezgâhlarõnõ kuranlarõn daha o anda iş- kence gördüklerini, ruh- sal karmaşalarõyla in- sanlõğa bir şey vere- meyecek kertede yete- neksiz, zavallõ var- lõklar olduğunun bi- lincindeydi. İşken- celere, baskõlara ku- lak asmadõ. Bedeni- ne acõ çektirdiler, ama ruhuna dokunamadõlar İlhan Selçuk’un. Şimdi görev bizde. Ülkemizin koşullarõnõ kahvelerde, okey oynayarak, gün- lerini ayaktopu karşõlaşmalarõna göre düzenleyerek, kahve- hane bilgilerini birbirine anlatarak zaman öldüren aydõnlarõn uyanmasõ gerekiyor. Bu ülkenin kendilerine yaptõğõ yatõrõmõ, Atatürk Türkiyesi’nin köylerden, kasabalardan, kentlerden der- leyerek kendilerini öğretmen, mühendis, mimar, doktor yaptõğõnõ anõmsamalarõ çocuklarõnõn, torunlarõnõn geleceği için zorunluluktan ötedir bugün. İçki masalarõnda ülkenin nasõl kurtulacağõ üzerine maval- lar okumak yerine hemen evin içinden başlayarak okumamõş, az okumuş aile bireylerini eğitmeleri gerektiğini anõmsatmak; kendileri kahvelerde pineklerken karõlarõnõn tarikat toplan- tõlarõnda hiç istemedikleri bir gelişmenin bilinçsizce parça- sõ olduklarõnõ göstermek gerekiyor. Komşularõmõzõ tanõmak; onlara, bilgiyle, bilinçle, insanlõk değerleriyle gerçeği göstererek insan yüreklerini aydõnlatmak, aydõnlanmanõn õşõğõnõ büyük küçük demeden yaymaya baş- lamak gerekiyor. Bunun için kişi önce kendini değiştirmelidir. Kişinin ken- dini değiştirmek için de şu sorular beyninde bir burgu gibi dönüp durmalõ: “İşten çıkıp eve koşmak, bütün gün dairede çalıştım, sı- nıfta yoruldum, yeter; demek hakkım var mı? Otuz yıl çalışıp emekli olmak bu ülkeye borcumu ödemek için ye- terli midir? Bu ülkenin uygar bir ülke olması için ben ne yaptım? Toplum için, aydınlanma için şimdi ne yapabi- lirim?” Her insanõn yapabileceği bir iş vardõr aydõnlanma yolun- da. Öncelikle aydõnlanmanõn ne olduğunu yeterince kavra- mak sonra da onun õşõğõnõ çoğaltmak olmalõ işimiz. Bunun için de “Bizden geçti” diyerek kendilerini erkenden ölüme hazõrlayanlarõn dirilmeleri, bu yurdu insanca yaşanõr bir ül- keye dönüştürmek için üzerlerine düşeni yapmak için hemen şimdi çalõşmaya başlamalarõ, kõsaca okuyarak yola çõkmalarõ gerekiyor. Hele ki gençlerimize, aydõnlanmanõn bilim demek olduğunu, sanat, kültür demek olduğunu, kahve fallarõyla bilimsel ya- şamõn bağdaşamayacağõnõ anlatmak gerekiyor. Yurdumuzu kuşatan güçlerle savaşmak için en az o güç- ler kadar çalõşmak zorunda olduğumuzu yeniden anõmsatmak gerekiyor. Hiçbir işi küçümsemeden, partilerde, derneklerde, artõk kü- çük hesaplarõ bir kõyõya iterek aynõ ülküde çalõşmak, birlik olmanõn, başarmanõn olmazsa olmazõ olduğunu yeniden anõmsamak gerekiyor. Unutmayalõm ki yurdu olmayanõn hiçbir düşü olamaz. Düş- lerse geleceğimizdir. İlhan Selçuk’tan aldõklarõmõzõ ancak böyle ödeyebilir, onun ülküsüne böyle sahip çõkabilir, penceresini böyle açõk tuta- biliriz. Şimdi!.. Hidayet KARAKUŞ Hasan ÇERÇİOĞLU TİHAK Yön. Kur. Üyesi İlhan Selçuk’u kaybettik. Gõllõgõşlõ bir operas- yonda değil, insan doğasõna has yorgunluk ve ça- resizlik hastalõğõ sonucu. Selçuk’un ölümü aklõ- ma tanõdõğõm başka bir İlhan’õ getirdi. Sadece ta- nõyanlarõn ya da ilgisi olanlarõn hatõrlayacağõ bir İlhan’õ. İlhan Erdost’u... İki kalem sevdalõsõ, belki buluşmuş, anõlarõ yâd ediyorlardõr şimdi. İl- han Selçuk’u anarken bile, Erdost’u düşünmeden yapamõyor insan. Belki de İlhan, bizim İlhanõmõz da, İlhan Abi’nin cenazesinde olurdu, beyazlamõş saçlarõyla... Hep aklõmda aynõ söz dolaşõyor: Bir baba asla çocuğunu toprağa vermemeli... İlhan Selçuk Türkiye’de işkencenin belgesini hazõrlamõş sonra da yayõmlamõş ilk aydõnlarõmõz- dan, İlhan Abi’yi işkencede hayatõnõ kaybedenleri anmadan anmak, eksik anmak olurdu kanõmca. Bu yüzden ben de tanõdõğõm iki İlhan’õ anlatmak istedim sizlere. İlhan Selçuk, Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi, sol düşünceye sahip bir cumhuriyet aydõ- nõydõ. Hep düşüncelerinden dolayõ hedef haline getirildi. Sol; õşõktõ, aydõnlõktõ, işti, emekti, alõn teriydi. Sol; hõzdõ, süratti, karanlõğõn üstüne do- ğan güneşti. O güneşin õşõğõ, İlhan Selçuk’un penceresinden evlerimize yan- sõrdõ. O güneşle aydõnlanõrdõk her sabah. İşte kimi in- sanoğlu güneş kadar aydõnlatõ- cõ, güneş kadar etkileyici olur. Kimi insanlar da bu aydõn in- sanlarõn õşõğõn- dan yararlanõr ve böylece baş- kalarõnõn da yo- lunu aydõnlatõr- lar. Kim ki in- sanlõğa hizmet ederek insanlõ- ğõn aydõnlõk ge- leceğine bir katkõ sunar ve arkasõnda bir yapõt bõrakõrsa, güneş kadar ölümsüz, güneş kadar kalõcõ olur eserleri. Ne var ki, bazõ canlõlar güneşten hoşlanmazlar, aydõnlõğõ sevmezler, karanlõklara sinerler güneşi görünce. Hatta bazõlarõ kafalarõnõ toprağa gömer, aydõnlõk- tan ve güneşten korkarlar. Yarasalar gibi, hamam böcekleri gibi. İşte aydõnlõktan korkanlar, kafala- rõnõ kuma gömüp güneşin õşõğõna dayanamayan- lar, her ne kadar evlerinin pencerelerini büyütse- ler de, kafalarõndaki pencereleri büyütemediler. Işõktan ve aydõnlõktan korktular. Kafalarõnõn için- deki ampullerin patlamasõndan çekindiler. Bu ne- denle İlhan Selçuk’un penceresinden evlere yayõ- lan õşõğõ karartmaya, onu balçõkla sõvamaya çalõş- tõlar. Oysa güneş balçõkla sõvanmazdõ, kara çalõn- mazdõ ona. İşte bu gerçeği, göremeyenler, kara üstüne kara çaldõlar İlhan Selçuk’a. Bir sivil dar- be sonucu İlhan Selçuk’un önüne pusu kurup ölü- müne sebep oldular. İKİ İLHAN TANIRIM: Biri İlhan Selçuk, di- ğeri İlhan Erdost. İlhan Erdost Sol yayõnlarõnõn, İlhan Selçuk Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sa- hibiydi. İkisi de sol düşünceye sahiptiler. İkisi de düşüncelerinden dolayõ hedef seçildiler. 12 Mart darbesinde 1. Ordu’nun bulunduğu İstanbul böl- gesi sorumlu sõkõyönetim komutanõ Faik Türün, kendi yetkilerini kullanarak işkenceler uygulu- yordu. Ziverbey Köşkü bu işkencehanelerden bi- riydi. İlhan Selçuk bu işkenceden ölmedi sağ kurtuldu belki. En ağõr işkenceye dayandõ ama ağõr bir söze, kuru bir iftiraya dayanamadõ yüreği. Önüne kurulan hain bir tuzakla öldürdüler Sel- çuk’u. Erdost ise 12 Eylül Faşist cuntasõ tarafõn- dan öldürülmüştü. Sivil bir darbede önüne kuru- lan bir tuzakla ölümüne sebep oldular Selçuk’un. Yediği dayaklar sonucu “Nefes alamıyorum” demişti Erdost. Ağzõndan dökülen son söz bu ol- muştu. Bu kadar, nefes alamõyordu. Artõk geri dönülemez bir yola düşmüştü Erdost “Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız” demişti Selçuk, “Söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya di- kersek bozulmayalım olur böyle şeyler.” Ya- yõn hayatõndaki son sözü bu olmuştu Selçuk’un. Tanõdõğõm iki İlhan da son sözlerini söylediler. Ölümden korkmadan, kabul ederek ayrõldõlar ara- mõzdan. Can yakmadan, kimseyi kõrmadan gitti- ler. İnsanõn doğasõnõ bilerek ve tüm acõlara göğüs gererek bõraktõlar bizi. Onlara fani nasõl denir? Yüreğine tüm dünya- nõn sevgisini sõğdõranlara, arkalarõnda büyük eser- ler bõrakanlara nasõl ölümlü denir? Onlar ölümlü değillerdi. Türk yazõn tarihine ve basõnõna yaptõk- larõ katkõlarõ düşününce, onlara öldüler demek yüreğimi acõtõyor, onlar sadece aramõzdan ayrõldõ- lar. Onlar, ölümsüzlük mertebesine yükseldiler. Yapõtlarõ okundukça, elden ele dolaştõkça, oku- yanlarõn ruhlarõ tazelenecek ve onlarõ okuyan her ruhun içinde onlarõn ruhundan bir parça sonsuza dek yaşayacak. Ruhlarõ şad olsun, ölümsüz saygõ değer İlhanlarõn. Ölümsüz İlhanlarõn ardõndan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle