Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
8 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
İLHAN ABİ’NİN ARDINDAN 11
Mehmet BAŞARAN
Halkõnõn özlemlerini, çilesini, çekisini ili-
ğinde kemiğinde duyan bir Cumhuriyet ay-
dõnõdõr İlhan Selçuk. Atatürk sevgisiyle,
devrimlerle dünya ağalarõna karşõ, bağõm-
sõzlõk savaşõ kazanmõşlõğõn onuruyla yoğu-
rulmuştur kişiliği… Tepeden tõrnağa insan-
dõr, dirençli bir aydõnlanma savaşõmcõsõ.
Dostluğa, sevgiye, barõşa açõktõr õşõklõ “pen-
cere”si. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Nâ-
zım Hikmet gibi onun da, ölümlere, zulüm-
lere, savaşlara başkaldõran bir aşk vardõr
içinde devletlerden güçlü. Tüm gerici dü-
zenleri, softa karanlõğõnõ parçalayõcõ bilgeli-
ği, bilinciyle aydõnlanma savaşõmõna ivme
kazandõrõr. Bir imeceyi sürdürmeye çalõşõr
okurlarõyla hep; Baskõsõz, sömürüsüz, hak-
ça, insanca yaşamayõ gerçekleştirme imece-
sini. “Bursa Nutku”nda vurgulanan ortam-
da, Ziverbey Köşkü işkencelerinden geçse,
vurgun yemiş yüreğiyle, sabahõn köründe
sorgulara da götürülse, “imece” der o, in-
sanca yaşama imecesi… Yeni korkular üre-
tilerek, umutsuzluklar, yõlgõnlõklar yaratõl-
maya çalõşõlan günlerde bile, imece der o.
Yedi rengin imecesi aydõnlõktõr çünkü. İnsan
sõcağõ sesiyle, şu dizeleri her gün yineleyen
o’dur sanki:
Dokunsak yõkõlõr korkunun duvarlarõ,
Çõkar herkes zindanõndan,
Eşsiz dolaşõmõ başlar kanõn,
Benden sana senden ona
Kutsal bir imecedir yaşamak
Yazdõğõ, yönettiği Cumhuriyet gazetesi;
YÖK’ün, yönetimlerin güdümleyemediği
bir üniversitedir, özerk bir üniversite: Bili-
min, düşüncenin, sanatõn aydõnlõğõnõ yayan;
çağdaş uygarlõğa giden yolu genişleten ya-
zarlarõ, çizerleri, emekçileriyle, “Tam ba-
ğımsız, onurlu bir toplum” diyen…
Tarihi doğru okumuştur, geçmişi iyi bilir.
Dil uzatsa da kendisine işbirlikçiler, aymaz-
lar, yeni Osmanlõcõlar, Sevrciler, AB’ciler,
BOP’çular…
“Bugün halkın ve tüm ilerici insanlığın
mutluluk ve barış mücadelesinin dışında
kalan aydın, ya egemen sınıfın elinde ba-
sit bir araçtır, ya da havayı zehirlemek-
ten başka bir şeye yaramayan kokuşmuş
bir yararsız ottan ibarettir” diyen Nâzõm-
la; “Asıl düşman şeriatçılıktır, medrese
kafasıdır. Din adına softa baskısının, akıl
özgürlüğünü kısıtlamasıdır. Laik ve çağ-
daş bir devlet olamadıkça, zaferde kaza-
nılmış olsa, kurtulmuş olmayız.” diyen
Mustafa Kemal ile, omuz omuza yürür ay-
dõnlanma savaşõmõnda.
1945’te başlayan karşõdevrimle, dõş baskõ-
larla Cumhuriyet dönemi kazanõmlarõ oy pa-
zarõna sürüldü. Bizi bölme, parçalama poli-
tikasõ güden yeni dünya düzencileri, azõttõk-
ça azõttõ.
Doğu’nun Rönesansõ sayõlan, mazlum
milletlere kurtuluş yolunu açan, yurtta barõş,
dünyada barõş diyen Mustafa Kemal’e sal-
dõrõlar arttõ.
Şu adamlarõn dediklerine bakõn bir, yan-
daşlarõna akõl hocalõğõ eden Amerikalõ ajan-
larõn dediklerine bakõn:
“…yeni dünya düzeniyle birlikte, Ata-
türk ilkeleri ölmüştür. İmam hatip konu-
sundaki endişeler yersizdir. Arap para-
sıyla beslenen kökten dincilik,Türkiye
için ciddi bir tehlike değildir… Türkiye,
ılımlı İslam olmalı…” (Paul Henze)
“Atatürk devrimleri, tarih kitapların-
dan çıkarılmalıdır.” (Albay Preston Hug-
hes)
“He ya diyor, içerdeki aymazlar, işbirlik-
çiler, “tam bağımsızlık, ulus devlet ölmüş-
tür. Her bir dediğini yapmalıyız Ameri-
ka’nın, Avrupa Birliği’nin…”
Gerçek aydõn İlhan Selçuk, okurlarõyla
saflarõ sõklaşan aydõnlanma imecesini sürdü-
rüyor.
Daha da güçleniyor yolu kesilmeye çalõşõ-
lan imece…
Diyor ki Oktay Akbal:
“İlhan Selçuk, Atatürk devrimlerinin
yıkılmaz kalesidir. Yarım yüzyıldır ona
uzanan eller, aydınlıkları, çağdaşlıkları
uygarlıktan yana bilinçli halkımız tara-
fından kırılmıştır. Şimdi kaçınılmaz çö-
küşe doğru giden iktidar, İlhan gibi bir
düşünce öncüsüne insanlık dışı tutumla
saldırıya geçmiş, bir uydurma suçla, ger-
çek demokrasi savunucuları yok edile-
mez. Bunu tarihsel örneklerle öğreneme-
yenler, yenilgiye uğrayacaktır.” (Cumhu-
riyet Mart 2009)
Öyle de olmadõ mõ: “Hepimiz, İlhan Sel-
çuk’uz.”demedi mi Türkiye… Anado-
lu’nun en uzak köşelerinde bile, umudun,
direncin erleridir Cumhuriyet okurlarõ…
Yazõnõmõzõn usta bir yazarõdõr İlhan Sel-
çuk. Sağlõklõ bir dünya görüşü, aydõnlõk bir
dil, ve fõrõndan yeni çõkmõş somun gibi ya-
põtlar… Her evde, okuyanõ dünyaya açan,
umudu, direnci bileyen bir Cumhuriyet ki-
taplõğõ…
Diyor ki Viktor Hugo:
“Ozanlar, yazarlar, toplumun temel kuru-
cularõdõr. Devletler, hükümetler,ordular ge-
lir geçer giderler. Hiçbirinin izi kalmaz.
Ama ozanlarõn, yazarlarõn yapõtlarõ dimdik
ayakta durur.
İnsanlõğõ aydõnlatan bu yapõtlardõr…
(…)
Dünyayõ aydõnlatan elleri bir meşale gibi
yanan bu ozanlar, yazarlardõr.
Ve İlhan Selçuk, elleri meşale gibi yanan
aydõnõmõzdõr, yazarõmõzdõr. Aramõzdan ay-
rõlsa da; niceleri tarihin çöplüğüne karõşõp
gidecek, yargõcõ, savcõsõ unutulacak, ama o
her zaman yolumuzu aydõnlatmayõ sürdüre-
cektir…
Anõsõna saygõlar………
İlhan Selçuk
‘Çile’
Prof. Dr. Mahir
AYDIN
Türkçede ödünç bir sözcük, çi-
le. Doğu komşumuz, İran köken-
li. Sayõsal karşõlõğõ 40 ise de, asõl
değeri sözel. Ve bu değer, sayõsa-
lõn çok ötesinde.
Hani sonbahar gelirken evlerde,
kazak, eldiven türü giysiler örü-
lürdü. Sõcak bir kõş geçirmenin,
düşü ile birlikte. Çoğunlukla da
yünden. Yumak yumak, yani çile
çile. Kaç çileden bir kazak çõkarõ,
bugün belki unuttuk. Ve bu yüz-
den mi çocuklarõmõzõn resimli ki-
taplarõnõn, çile ile oynayan ev ke-
disinden yoksun oluşu?
Günümüzde okçuluk, zarif bir
spor dalõ. Ok ve yayõ, savaş gere-
ci olmaktan çõkaralõ, yüzyõllar ol-
muş. Ki bundan dolayõ artõk, yay
kurmak için, ipek yapõm çile, kul-
lanmõyoruz.
Genel anlamda çile, ruh disipli-
ni için katlanõlan sõkõntõ. Özellikle
de, dinsel bağlamda. Adõ, ister
Musevilik, isterse İslamiyet ol-
sun. Musa peygamberin Tûr Da-
ğõ’nda kalõşõ da bir çile, yalnõzlõk
kuytusundaki dervişin, tapõnmasõ
da. Sayõsal olarak her ikisi de, 40
gün 40 gece. Bu eylem, inanan
için nasõl var ise, inanmayana da,
aynõ ölçekte yoktur.
Çile çekmenin bir amacõ var da,
çileden çõkmanõn, yok. Bu yok-
luk, 40 günden önce odasõndan
çõkan dervişin, utancõna da benze-
miyor. Kişisel değil ki. Sofradaki
tuzumuzdan, kõnalõ kuzumuza,
hepimizi ilgilendiriyor. İçinde ruh
disiplini var mõ? Bilen varsa söy-
lesin. Yoksa, 70 milyon kafa ka-
faya vermiş, ortak bir sõkõntõ yaşõ-
yoruz. İstiklal şairimiz diyordu
ki: “Kim bu cennet vatan için
olmaz ki feda.” İyi de, bu nasõl
bir cennet? Bir şeyler yanlõş ol-
malõ ki, safa sürmüyor, çile çeki-
yoruz.
Çilenin en güzelini, bir aşk öy-
küsünde duyduk. Gül, bülbüle il-
gisiz kaldõğõnda. Saadettin Kay-
nak notaladõ, Safiye Ayla ses
verdi: “Çile bülbülüm çile!” Son
zamanlarda pek çalõnmasa da,
unutulacak türden değil.
Uygarlõk tarihinin devlet kurma
rekoru, bizde. Yõkma rekoru, lüt-
fen aramõzda kalsõn. Kalõcõ olan
halk. Ve gerçek hazine de, halk-
tõr. O, arõya benzer, bir bakõma.
Yaptõğõ iki kovan balõn, biri ken-
dine ise, ötekini mülk sahibine
verir. Eğer ortam, petek inceliğin-
de düzen ve güven sağlarsa. Yok-
sa? Vazgeçtim baldan, ortam iğ-
nelere kalõr. Ucunda, ölüm olsa
da!..
Herkesin ülkesi değerli ve
önemli de, hiçbiri Anadolu değil.
Bu nedenle hiçbir toprak, bu den-
li kan bedeli ödemedi. Mehmet
Akif’in deyişiyle “toprağı sık-
san, şehit fışkıracak.” Onlar
yetmedi mi ki, yenilerini veriyo-
ruz? 90 yõllõk ulusal egemenliğin,
son 25 yõlõnda!..
Cumhuriyetimiz, uygar dünya
ile atbaşõ. Dahasõ birçok alanda,
üstünlüğümüz var. Sorun, sistem-
de değil, işletimde. Siyasal ya da
bürokratik, çileli konularõ gün-
cellemenin, zamanõ geçmiyor
mu? Kimimiz, Soğuk Savaş dö-
neminde kalan, kolaycõlõğa sõğõ-
nõyor. Ötekimiz, yüzyõllar önce-
sindeki harmanda, döven sürü-
yor. Ama hiçbiri, ne bülbülün
şarkõsõnõ söylüyor, ne çilehane-
ye giriyor.
“Gerçek yolcu, yalnız yol
için gidendir” der, Fransõz
şair Baudelaire. Atatürk ilke
ve devrimlerinin “gerçek yol-
cu”su İlhan Selçuk, artõk Ha-
cõbektaş’taki Çilehane’de.
“Hararet nardadır, sacda de-
ğildir / Keramet baştadır,
tacda değildir / Her
ne arar isen, ken-
dinde ara / Ku-
düs’te Mek-
ke’de hacda de-
ğildir” diyen
Hacı Bektaş ile
koyun koyuna.
Aydõnlar Mezar-
lõğõ, onun katõlõ-
mõ ile daha da
aydõnlanmõş ol-
malõ.
Aydõnlõk için-
de yatsõn!..
Aydõnlanma bilgesi İlhan Selçuk’un ölümünden sonra onun
için yazanlar, genellikle şu düşüncelerde, duygularda birleşti:
“Ondan çok şey öğrendik. Bu pencere kapanmayacak.”
Gerçekten, ondan öğrendiklerimizin hesabõnõ tutamayõz. Bil-
gilenmenin ötesinde kişilik kazandõ aydõnlarõmõz, okumuş-
larõmõz. Onun dik duruşu, onurlu, bilge tutumu, yurdunu ken-
dinden çok sevmesi, çağlarõ kucaklayan çok yönlü bakõş açõ-
sõyla, ülke sorunlarõna önerdiği çözümlerle, katõksõz Ata-
türkçülüğüyle İlhan Selçuk, gerçek bir örnekti önümüzde.
Şimdi sõra bizde.
Onun için bu duygularõ besleyen, onun aydõnlõğõyla ay-
dõnlanan, kişilik kazanan, onurlu yaşamõnõ kendine örnek se-
çen her aydõn, şimdi birer İlhan Selçuk olmak durumunda-
dõr. İnsanõ sevmek, yurdu sevmek, onun düşüncelerini, al-
çakgönüllü yaşam anlayõşõnõ benimsemek, onun kadar çalõşkan
olmak zorundayõz hepimiz.
O, bilimi savunuyor, aklõ duygunun önüne koymayõ öne-
riyordu her yazõsõnda.
O, bağõmsõzlõğõn, demokrasinin, laikliğin, özgürlüklerin top-
lumun çağdaşlaşmasõnõn temel taşlarõ olduğunu ya-
zõyor, ortaçağ karanlõğõnõn safsatalarõyla
dalga geçiyordu.
O, aydõnlanmanõn insanlõğa kazan-
dõrdõklarõnõn bilinciyle güzel ülkemiz
Türkiye’nin Mustafa Kemal’le ka-
zandõğõ aydõnlanma fõrsatõnõn heba
edilmemesini istiyordu.
O, emeğin yüce bir değer olduğu-
nu yaşamõ pahasõna savunuyordu.
Dünyanõn hangi ülkesinde olursa olsun
sömürgeciliğin her türüne karşõ çõkmanõn
çağcõl insanõn, insandan yana insa-
nõn en temel görevi olduğunu
onun yalõn diliyle yazmak, an-
latmak, söylemek gereki-
yor.
O, işkence tezgâhlarõnõ
kuranlarõn daha o anda iş-
kence gördüklerini, ruh-
sal karmaşalarõyla in-
sanlõğa bir şey vere-
meyecek kertede yete-
neksiz, zavallõ var-
lõklar olduğunun bi-
lincindeydi. İşken-
celere, baskõlara ku-
lak asmadõ. Bedeni-
ne acõ çektirdiler, ama ruhuna dokunamadõlar İlhan Selçuk’un.
Şimdi görev bizde.
Ülkemizin koşullarõnõ kahvelerde, okey oynayarak, gün-
lerini ayaktopu karşõlaşmalarõna göre düzenleyerek, kahve-
hane bilgilerini birbirine anlatarak zaman öldüren aydõnlarõn
uyanmasõ gerekiyor. Bu ülkenin kendilerine yaptõğõ yatõrõmõ,
Atatürk Türkiyesi’nin köylerden, kasabalardan, kentlerden der-
leyerek kendilerini öğretmen, mühendis, mimar, doktor
yaptõğõnõ anõmsamalarõ çocuklarõnõn, torunlarõnõn geleceği için
zorunluluktan ötedir bugün.
İçki masalarõnda ülkenin nasõl kurtulacağõ üzerine maval-
lar okumak yerine hemen evin içinden başlayarak okumamõş,
az okumuş aile bireylerini eğitmeleri gerektiğini anõmsatmak;
kendileri kahvelerde pineklerken karõlarõnõn tarikat toplan-
tõlarõnda hiç istemedikleri bir gelişmenin bilinçsizce parça-
sõ olduklarõnõ göstermek gerekiyor.
Komşularõmõzõ tanõmak; onlara, bilgiyle, bilinçle, insanlõk
değerleriyle gerçeği göstererek insan yüreklerini aydõnlatmak,
aydõnlanmanõn õşõğõnõ büyük küçük demeden yaymaya baş-
lamak gerekiyor.
Bunun için kişi önce kendini değiştirmelidir. Kişinin ken-
dini değiştirmek için de şu sorular beyninde bir burgu gibi
dönüp durmalõ:
“İşten çıkıp eve koşmak, bütün gün dairede çalıştım, sı-
nıfta yoruldum, yeter; demek hakkım var mı? Otuz yıl
çalışıp emekli olmak bu ülkeye borcumu ödemek için ye-
terli midir? Bu ülkenin uygar bir ülke olması için ben ne
yaptım? Toplum için, aydınlanma için şimdi ne yapabi-
lirim?”
Her insanõn yapabileceği bir iş vardõr aydõnlanma yolun-
da. Öncelikle aydõnlanmanõn ne olduğunu yeterince kavra-
mak sonra da onun õşõğõnõ çoğaltmak olmalõ işimiz. Bunun
için de “Bizden geçti” diyerek kendilerini erkenden ölüme
hazõrlayanlarõn dirilmeleri, bu yurdu insanca yaşanõr bir ül-
keye dönüştürmek için üzerlerine düşeni yapmak için hemen
şimdi çalõşmaya başlamalarõ, kõsaca okuyarak yola çõkmalarõ
gerekiyor.
Hele ki gençlerimize, aydõnlanmanõn bilim demek olduğunu,
sanat, kültür demek olduğunu, kahve fallarõyla bilimsel ya-
şamõn bağdaşamayacağõnõ anlatmak gerekiyor.
Yurdumuzu kuşatan güçlerle savaşmak için en az o güç-
ler kadar çalõşmak zorunda olduğumuzu yeniden anõmsatmak
gerekiyor.
Hiçbir işi küçümsemeden, partilerde, derneklerde, artõk kü-
çük hesaplarõ bir kõyõya iterek aynõ ülküde çalõşmak, birlik
olmanõn, başarmanõn olmazsa olmazõ olduğunu yeniden
anõmsamak gerekiyor.
Unutmayalõm ki yurdu olmayanõn hiçbir düşü olamaz. Düş-
lerse geleceğimizdir.
İlhan Selçuk’tan aldõklarõmõzõ ancak böyle ödeyebilir, onun
ülküsüne böyle sahip çõkabilir, penceresini böyle açõk tuta-
biliriz.
Şimdi!.. Hidayet
KARAKUŞ
Hasan ÇERÇİOĞLU
TİHAK Yön. Kur. Üyesi
İlhan Selçuk’u kaybettik. Gõllõgõşlõ bir operas-
yonda değil, insan doğasõna has yorgunluk ve ça-
resizlik hastalõğõ sonucu. Selçuk’un ölümü aklõ-
ma tanõdõğõm başka bir İlhan’õ getirdi. Sadece ta-
nõyanlarõn ya da ilgisi olanlarõn hatõrlayacağõ bir
İlhan’õ. İlhan Erdost’u... İki kalem sevdalõsõ,
belki buluşmuş, anõlarõ yâd ediyorlardõr şimdi. İl-
han Selçuk’u anarken bile, Erdost’u düşünmeden
yapamõyor insan. Belki de İlhan, bizim İlhanõmõz
da, İlhan Abi’nin cenazesinde olurdu, beyazlamõş
saçlarõyla... Hep aklõmda aynõ söz dolaşõyor: Bir
baba asla çocuğunu toprağa vermemeli...
İlhan Selçuk Türkiye’de işkencenin belgesini
hazõrlamõş sonra da yayõmlamõş ilk aydõnlarõmõz-
dan, İlhan Abi’yi işkencede hayatõnõ kaybedenleri
anmadan anmak, eksik anmak olurdu kanõmca.
Bu yüzden ben de tanõdõğõm iki İlhan’õ anlatmak
istedim sizlere.
İlhan Selçuk, Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz
sahibi, sol düşünceye sahip bir cumhuriyet aydõ-
nõydõ. Hep düşüncelerinden dolayõ hedef haline
getirildi. Sol; õşõktõ, aydõnlõktõ, işti, emekti, alõn
teriydi. Sol; hõzdõ, süratti, karanlõğõn üstüne do-
ğan güneşti. O güneşin õşõğõ, İlhan Selçuk’un
penceresinden
evlerimize yan-
sõrdõ. O güneşle
aydõnlanõrdõk
her sabah.
İşte kimi in-
sanoğlu güneş
kadar aydõnlatõ-
cõ, güneş kadar
etkileyici olur.
Kimi insanlar
da bu aydõn in-
sanlarõn õşõğõn-
dan yararlanõr
ve böylece baş-
kalarõnõn da yo-
lunu aydõnlatõr-
lar. Kim ki in-
sanlõğa hizmet
ederek insanlõ-
ğõn aydõnlõk ge-
leceğine bir
katkõ sunar ve
arkasõnda bir
yapõt bõrakõrsa,
güneş kadar
ölümsüz, güneş kadar kalõcõ olur eserleri. Ne var
ki, bazõ canlõlar güneşten hoşlanmazlar, aydõnlõğõ
sevmezler, karanlõklara sinerler güneşi görünce.
Hatta bazõlarõ kafalarõnõ toprağa gömer, aydõnlõk-
tan ve güneşten korkarlar. Yarasalar gibi, hamam
böcekleri gibi. İşte aydõnlõktan korkanlar, kafala-
rõnõ kuma gömüp güneşin õşõğõna dayanamayan-
lar, her ne kadar evlerinin pencerelerini büyütse-
ler de, kafalarõndaki pencereleri büyütemediler.
Işõktan ve aydõnlõktan korktular. Kafalarõnõn için-
deki ampullerin patlamasõndan çekindiler. Bu ne-
denle İlhan Selçuk’un penceresinden evlere yayõ-
lan õşõğõ karartmaya, onu balçõkla sõvamaya çalõş-
tõlar. Oysa güneş balçõkla sõvanmazdõ, kara çalõn-
mazdõ ona. İşte bu gerçeği, göremeyenler, kara
üstüne kara çaldõlar İlhan Selçuk’a. Bir sivil dar-
be sonucu İlhan Selçuk’un önüne pusu kurup ölü-
müne sebep oldular.
İKİ İLHAN TANIRIM: Biri İlhan Selçuk, di-
ğeri İlhan Erdost. İlhan Erdost Sol yayõnlarõnõn,
İlhan Selçuk Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sa-
hibiydi. İkisi de sol düşünceye sahiptiler. İkisi de
düşüncelerinden dolayõ hedef seçildiler. 12 Mart
darbesinde 1. Ordu’nun bulunduğu İstanbul böl-
gesi sorumlu sõkõyönetim komutanõ Faik Türün,
kendi yetkilerini kullanarak işkenceler uygulu-
yordu. Ziverbey Köşkü bu işkencehanelerden bi-
riydi. İlhan Selçuk bu işkenceden ölmedi sağ
kurtuldu belki. En ağõr işkenceye dayandõ ama
ağõr bir söze, kuru bir iftiraya dayanamadõ yüreği.
Önüne kurulan hain bir tuzakla öldürdüler Sel-
çuk’u. Erdost ise 12 Eylül Faşist cuntasõ tarafõn-
dan öldürülmüştü. Sivil bir darbede önüne kuru-
lan bir tuzakla ölümüne sebep oldular Selçuk’un.
Yediği dayaklar sonucu “Nefes alamıyorum”
demişti Erdost. Ağzõndan dökülen son söz bu ol-
muştu. Bu kadar, nefes alamõyordu. Artõk geri
dönülemez bir yola düşmüştü Erdost
“Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız”
demişti Selçuk, “Söylenenlere bakılırsa epey
gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya di-
kersek bozulmayalım olur böyle şeyler.” Ya-
yõn hayatõndaki son sözü bu olmuştu Selçuk’un.
Tanõdõğõm iki İlhan da son sözlerini söylediler.
Ölümden korkmadan, kabul ederek ayrõldõlar ara-
mõzdan. Can yakmadan, kimseyi kõrmadan gitti-
ler. İnsanõn doğasõnõ bilerek ve tüm acõlara göğüs
gererek bõraktõlar bizi.
Onlara fani nasõl denir? Yüreğine tüm dünya-
nõn sevgisini sõğdõranlara, arkalarõnda büyük eser-
ler bõrakanlara nasõl ölümlü denir? Onlar ölümlü
değillerdi. Türk yazõn tarihine ve basõnõna yaptõk-
larõ katkõlarõ düşününce, onlara öldüler demek
yüreğimi acõtõyor, onlar sadece aramõzdan ayrõldõ-
lar. Onlar, ölümsüzlük mertebesine yükseldiler.
Yapõtlarõ okundukça, elden ele dolaştõkça, oku-
yanlarõn ruhlarõ tazelenecek ve onlarõ okuyan her
ruhun içinde onlarõn ruhundan bir parça sonsuza
dek yaşayacak. Ruhlarõ şad olsun, ölümsüz saygõ
değer İlhanlarõn.
Ölümsüz
İlhanlarõn
ardõndan