19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Bir tek adamın elindeyiz... Her şey! Hepimiz. Bugünümüz, geleceğimiz... Hatta geçmişimiz bile... Bir tek adam!.. Tarihte örnekleri çok! Hangi birini saymalı? Mektep medrese görmüş olanların ülkelerinde bile ‘tek adam’lar yıllar yılı milyonlarca insanın yazgısını elinde tuttu... Üniversiteler bitirmiş de olsalar, kendi alanlarında uzman da olsalar, bilimde, sanatta, edebiyatta önde gelen uzmanlar sayılsalar da.. hepsi tek bir adamın elinde! O tek adam var ya, o tek adam!.. O nerde şimdi? Hangi ülkenin tepesinde? Avrupa’da, Amerika’da belirli bir uygarlığa ulaşmış hiçbir ülkede öyle tek adam yok!.. Seçimlerle, anayasalarla, çağa, insana yakışan yasalarla, haklarla görev yapanlar çoğunlukta... Bir tek bizler miyiz tek adam egemenliğinde yaşayanlar? Biz, Atatürk Cumhuriyeti’nin bireyleri mi? Anayasasının çizgilerine bağlı bir toplum olan, olmakta direnen Türk halkı!.. Bir seçim kazanmış, ondan mı? Ya ikinci bir seçimde tepetaklak olursa, o zaman tek’likten hiç’liğe inivermeyecek mi? Uygun yerinden kopmayacak mı bu eşler dostlar yandaşlar zinciri. Tek adam meydan okumaktan korkmuyor! Koskoca bir ulusu her an tetikte olmaya zorlayarak, bellekleri silmeye, geçmişte yaşananları unutturmaya çabalayarak... Şimdi de Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı’na hevesleniyor! Kendine uygun yasalar çıkarttırarak... Tek bir adamın elinde olduğumuzu niye bir türlü anlamıyor halkımız? Gelip geçen hiçbir politikacı bu denli ‘tek’ olamamıştı, daha doğrusu kendisinin ‘tek’ vazgeçilmez adam olduğunu kabul ettirmeye kalkışmamıştı... O günlerde, halk mı daha güvenliydi, aydın takımı mı daha bilinçliydi? Nasıl bu duruma düştük, düşürüldük? Nasıl, nasıl?.. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Tek Adam! PENCERE Kürt Sorunu Nasıl Çözülür?.. Kürt sorunu nasıl çözülür?.. Soru, herkesi ilgilendiriyor; Kürt’ü, Türk’ü, devleti, sokaktaki adamı, Vaşington’u, Londra’yı, Bonn’u, işçiyi, patronu, Tahran’ı, Şam’ı, Bağdat’ı; hiç ilgisiz gibi görünen uzaktaki odakları... Ancak her şeyden önce Anadolu’da iç içe yaşayan Türk ile Kürt baş başa verip nasıl tartışmalı: - Nasıl çözeriz?.. Kürt ile Türk’ün, Anadolu’da görüş birliğine ulaşmak için kardeşçe çözüm yollarını araması, gelecek kuşaklara, gençlere, çocuklara, bebelere karşı ödenmesi gereken bir insanlık borcu... Peki, nasıl çözülür? Türk ya da Kürt kesiminde, bir sürü fikir, eğilim, örgüt, siyaset var; her iki yanda çeşitli renklerden meydana gelen bir mozayik Güneydoğu sınırının ötesinde ve bu yanındaki coğrafyayı oluşturuyor. Kimisi kaşlarını çatıp der ki: “- Demokrasiyi askıya alacaksın, orduyu serbest bırakacaksın, altı ayda bu iş tamam...” Kimisinin de hesabı başka: “- Keşke Türkiye’de demokrasi askıya alınsa, ordu kökünden bu işi temizlemeye kalksa, işimize yarar...” Kanlı hevesler, patolojik güdüler, sığ siyasetler, dar kalıplar içinden sıyrılıp, daha yukarıdan bakıldığında, ortaya üç yaklaşım çıkıyor: Ümmetçi çözüm... Dar milliyetçi çözüm... Demokratik çözüm... Ümmetçi çözüm belli: “Kürt de Müslüman, İranlı da Arap da!.. Kavmiyetçiliği bir yana bırakıp İslamda buluşmalı. Müslümanın anayasası Kuran’dır. Ne demek Türk ya da Kürt? TC yanlış kurulduğu için bu sorun patlak verdi. 1923 Cumhuriyeti emperyalizmin ürünüdür; laiklik üstüne yükselen ulusal devlet yerine şeriat düzeni gerçekleşti mi sorun biter.” Dar milliyetçi çözüm: “Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını tanımak gerekiyor. Lenin böyle demişti. Türkiye bölünür, TC parçalanır, Kürdistan kurulur; Güneydoğu’da emperyalizmin çizdiği sınırlar değişir; sorun çözülür. Eğer bu çözüm dışlanırsa, amaca savaşla ulaşılır.” Demokratik çözüm: Anadolu’da Kürt ve Türk’ü birbirine kırdıran emperyalizmin tuzağına neden düşelim?.. Kürt halkının kimliği, kültürü, hakları, dilekleri çağdaş katılımcı demokrasinin araçlarıyla siyasal dengelere ağırlığını koyduğu zaman, çözüm yollarının neler olabileceği barış içinde ortaya konamaz mı? * Ümmetçilik, Ortadoğu bataklığında, dar milliyetçilik ve mezhepçilikle el ele volta atıyor. İran ile Irak savaşı sekiz yıl sürdü; bir milyon insan pisi pisine canını yitirdi. İslam ümmeti birbirini boğazlamaktan bıkmıyor; Irak Kuveyt’e saldırıyor, Suudi Arabistan Amerika’nın yanında yerini alıyor; emperyalizmin iki kolu ve on parmağı Ortadoğu’nun içindedir; etnik, mezhepsel, dinsel bütün çelişkilerle istediği gibi oynuyor; Kuzey Irak Kürtleri, yıllardan beri bu oyunların içinde, bir o yana bir bu yana savruluyor. Dar milliyetçilik, “Yeni Dünya Düzeni”nde yoksulların birbirleriyle didişmesinden başka bir anlam taşımıyor, “Yedi Zengin” kanlı olayları yukarıdan seyrediyor; gerektiğinde bir yandan, gerektiğinde öteki yandan müdahale ediyor. Silah üretimi, türetimi, dağıtımı, tüketimi, ticareti, yalnız ve yalnız emperyalist tekellerin kasalarını doldurmaya yarıyor. 21’inci yüzyıla yaklaşırken çağdaş insanın ortak düşüncesi tek odakta buluşur: - Savaş ortadan kaldırılmalıdır!.. Savaş, ister gerilla türünden olsun, ister klasik savaş koşullarında uygulansın. Anadolu’da Kürt sorununu çözmeye yararlı bir araç değildir; insanların kuşaklar boyunca kırımına yol açılsa bile, çıkış yolu yok... 2000 yılına doğru yol alan dünyamızda, demokrasi içinde çözümlenebilecek sorunları terörle, savaşla, cinayetle çözmeye yönelen kişi insanlaşma sürecinde geri kalmış insandır. (18 Eylül 1992 tarihli yazısıdır) Y aşamõnõ İstanbul’a ve Cumhuriyetin ka- zanõmlarõna adayan, bilge insan Çelik Gülersoy’un “Atatürk Atatürk” başlõklõ kitabõnõ bugünlerde yeniden okumaya başladõm. Aydõnlanma devriminin unutturulduğu, Mustafa Kemal’e yönelik acõmasõz saldõrõlarõn her geçen gün yoğunlaştõğõ bu duyarlõ dönemde, başta genç- lerimiz olmak üzere, vatan sevgisiyle yoğrulmuş gerçek yurtseverlerin okumasõ gereken bir yapõttõr “Atatürk Atatürk”. 6 Temmuz 2003 günü yi- tirdiğimiz Kalpaksõz Kuvacõ Çelik Gülersoy - ölümünün yedinci yõldönümünde değerli bilge- yi saygõyla anõyorum- “Büyük Kurtarıcı”nõn izinde yürüyen, Cumhuriyeti sahiplenmiş İstik- lal Savaşõ kahramanlarõnõ, “Kuvayı Milliyeci”leri bakõnõz nasõl anlatõyor: “Vatanlarını savunmak için savaştılar. Bu uğurda sırtlarındaki tek el- biseyi, yıllarca giydiler. Cepleri para görme- di, pabuçlarındaki deliği, içine mukavva ke- serek örtmeye çalıştılar.” Çelik Gülersoy, “Atatürk’ün Sevgilileri”ni de şöyle tanõmlõyor: “Temiz ahlaklı, barışçı, çalışkan, aydın- lanmayı ve yükselmeyi hedef seçmiş, içi vatan sevgisi ile dolu, tutkulu gençlerdir, Ata- türk’ün sevgilileri.” Çelik Gülersoy’un Atatürk ile ilgili şu sözlerine nasõl katõlmazsõnõz? “En ileri toplumların bile, ancak birkaç yüz- yıl sonunda başarabildikleri bir düzeni, Ata- türk, olağanüstü iradesi ile, Türkiye’ye bir- kaç yıl içinde sundu. Hangi ülkede, kanlı bir savaşın hemen ardından, ateşten çıkmış bir ko- mutan, her biri bir barış, sanat ve güzellik bahçesi olan müziğin, tiyatronun, operanın, perdelerini açabilmiştir?” Çelik Gülersoy, günümüzün kimi entellerini Cumhuriyet gazetesinde yayõmlanan 3 Nisan 1995 tarihli yazõsõnda şöyle eleştirmişti: “Bu genç adamın unuttuğu şey, 1920’lerde bu topraklarda bir holdingin değil, bir dev- letin kurulması savaşının verildiğidir. Kal- paklılar, o devletin tarihte ilk kez ‘ulusal’ ve uzun yıllar sonra ‘ilk kez bağõmsõz’ olması için ortaya canlarını koymuş idealistlerdir.” Çelik Gülersoy Atatürk’ü Anlatõyor Daver DARENDE Emekli Diplomat-Yazar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle