Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SÖZDEN YAZIYA
SÜHEYL BATUM
Eşitlik, Dürüstlük ve
Seçim Kurulu (1)
Muhakkak daha önce duymuşsunuzdur, 2009
yerel seçimlerinde Beylikdüzü ilçesinde hile
yapıldığı ileri sürülmüştü. Bu iddia CHP adayı
olan Vecdi Öz tarafından dile getirilmişti. Evet
bugüne kadar da bu tür iddiaları çok
duymuşuzdur. Ama bu olayda önemli bir fark
var.
Ne mi? Sıkı durun... Beylikdüzü’nde hile
yaptığı iddia edilen kişi “Büyükçekmece İlçe
Seçim Kurulu Başkanı İbrahim Doğan” idi.
Doğan’ın oy pusulalarında tahrifat yaparak bazı
oyların geçersiz sayılmasını sağladığı iddia
ediliyor. Buraya kadarı iddia. Ama şimdi bu
iddia yargıya taşınmış ve soruşturma başlatan
savcılık, elde ettiği belge ve kanıtlara dayanarak,
İlçe Seçim Kurulu Başkanı hakkında iddianame
düzenlemiş. Ve mahkeme de, iddianameyi kabul
ederek Büyükçekmece İlçe Seçim Kurulu
Başkanı Doğan hakkındaki yargılamayı
başlatmış.
Gerçi “Seçim Kurulu Başkanı”, iddia edildiği
gibi, gerçekten de oy pusulalarında hile yaptı mı
bilmiyoruz. Ama eğer iddia doğruysa, ortada tam
bir “kuzuyu kurda emanet etme” öyküsü var
demektir. Düşünün, seçimlerin dürüstlüğünü,
namusunu bir “Seçim Kurulu’na ve onun
başkanına” emanet ediyorsunuz. Bu kişi bir
yargıç. Hem de ilçedeki en kıdemli yargıç. Ve
onun oy pusulalarında hile yaptığı iddia ediliyor.
Yani eğer doğru ise, tam bir “emanete hıyanet
durumu”... Üstelik hiç kuşkusuz, doğru olduğu
ortaya çıkarsa, bireysel bir suç olmaktan bile
öte. Çünkü tüm bir sistemi ve o sistemin
inanılırlığını, güvenilirliğini tehlikeye düşürecek bir
olay.
Bu iddia ve soruşturma çok önemli. Çünkü
Türkiye, bu tür olaylar olmasın, “siyaset
seçimlerde yanlışlık yapmasın, sonra rezil
olacağımız sonuçlar ortaya çıkmasın” diye
çok önemli reformlar yapmış bir ülke. Ve bu
nedenle seçimler konusunda son derece
deneyimli ve birikimli bir ülke. Üstelik bu
deneyim ve birikimi, çok sancılı dönemler, çok
sancılı seçimler nedeniyle edinmiş bir ülke. O
kadar ki 1912 “sopalı seçimlerini” yaşamış, 1946
seçimlerini yaşamış, daha sonra 1950 - 60
arasındaki o anormal “listeli çoğunluk sistemini”
yaşamış. Yani bir oy fazla alan partinin, o seçim
çevresinde tüm milletvekilliklerini kazandığı bir
seçim sistemini bile yaşamış. Sadece o kadar
mı? 1954 yılında Osman Bölükbaşı’na oy
verdiği için Kırşehir’in il olmaktan çıkarılmasını,
ilçe yapılarak cezalandırılması olayını bile
yaşamış bir ülke.
Ve tüm bu yaşadıkları sonrasında, Türkiye,
“seçimlerin dürüstlüğü ve eşitliği” konusuna
nihai çözümü getirebilmiş bir ülke. Pekiyi bunu
nasıl yapmış? Çok basit. 1961 sonrasında
“Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun” adı altında bir yasa
yaparak, seçimlerin ve halkoylamalarının tüm
denetimini tamamen “bağımsız yargıya”
bırakmış. Üstelik bu denetimin en tepesine de
“Yüksek Seçim Kurulu” adı altında tamamen
yargıçlardan oluşan bir kurulu oturtmuş. Ve bu
kurulu da, 1961 Anayasası’ndan başlayarak
(madde 175), anayasal güvenceye kavuşturmuş.
İşte Türkiye, tüm bu sistemi getirmiş, tüm bu
yapıyı 1961’den başlayarak kurmuş bir ülkedir.
Seçimlerini ve halkoylamalarını, tamamen yargı
denetimine bırakmış bir ülkedir. Bu yolla,
Türkiye’deki seçimleri “hileli seçimler” olmaktan
çıkartabilmiş bir ülkedir. Bazı ülkelerde
gördüğümüz gibi, 1000 kişinin oy kullandığı
sandıktan, iktidar lehine 1108 oyun çıkması gibi
trajikomik olayların yaşanmasını engelleyebilmiş
bir ülkedir. Bu suretle, “belli kurumlara; İlçe
Seçim Kurullarına, İl Seçim Kurullarına, Yüksek
Seçim Kurulu’na” ve dolayısıyla “seçimin
dürüstlüğü, adilliği, eşitliği” olgusuna güven
sağlayabilmiş bir ülkedir.
Gerçi özellikle 2000’li yılların başları ile birlikte
Yüksek Seçim Kurulu’nun da inanılırlığını,
güvenilirliğini tehlikeye düşüren birçok olay da
yaşanmadı değil. Hatırlayın 2002’de başlayan bir
dizi tartışmalı kararı, Yüksek Seçim Kurulu’nun o
dönemden başlayarak Sayın Başkanlarını ve
açıklamalarını ve yine özellikle Kurul’un Siirt
seçimlerine ilişkin ünlü kararını. Yine hatırlayın
seçmen sayısının 2007 seçimlerinden ve 21 Ekim
referandumundan sadece bir yıl sonra 6 milyon
(yani seçmenlerin yüzde on beşi kadar) arttığını
ve YSK o dönemki Sayın Başkanı’nın, bu artışa,
yeterli ve inandırıcı hiçbir açıklama getiremediğini
ya da getirmediğini.
Şimdi yine bir “halkoylamasına” gidiyoruz. Ve
yine 298 sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun”, Yüksek
Seçim Kurulu’na birçok önemli görev yüklüyor ve
yetki veriyor. Halkoylamasının “siyasal partiler
arasında eşitliği bozmadan yapılması”,
“dürüst ve adil olması” açısından. Özellikle
yazılı ve görsel medyanın kullanılmasındaki
eşitlik açısından. Neler mi? Onları da bir dahaki
yazıda inceleyelim.
16 TEMMUZ 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
GALEANO - Obama, Nobel Barõş ödü-
lünü alõrken savaşõ savundu. Savaşõ çõka-
ranlar “çalmak için öldürüyorum” diye-
cek kadar dürüst değildir. “Öldürülme-
mek için öldürüyorum. Savaşım kendi-
mi savunmak için” derler. Bu yalan ta
Hitler zamanõndan beri böyledir. Polon-
ya’yõ işgal ettiğinde, Hitler “Polonya’dan
gelecek bir saldırıyı önlemeli, onlar bizi
işgal etmeden biz onları işgal etmeliyiz,
barış için oradayız” demişti. Bütün sa-
vaşlar ‘savunma’ adõna yapõldõklarõ yala-
nõnõ söylerler. Benzer mantõkla aynõ ifadeyi
inanõlmaz kelimelerle Obama tekrarladõ,
Nobel Barõş Ödülü töreninde savaşa övgü-
ler düzdü. “Bizim savaşlarımız haklı sa-
vaşlardır, haksız suçlu savaşlar başkala-
rının yaptığıdır, bizimki değil” demiştir.
İlginç bir saptama daha yapayõm: aynõ
Nobel Barõş ödülünü daha önce Şili de-
mokrasisini katleden, Salvador Allen-
de’nin katili Henry Kissinger almõştõ ve
tarihe geçen şu meşhur demecini vermişti:
“Kendi halkını korumak adına hiçbir
ülkenin komünist olmasına izin vereme-
yiz”. Daha da öncesi yine bir ABD Başka-
nõ ve özgürlük şampiyonu olarak tarihe ge-
çen Wilson da Nobel Barõş ödülüne layõk
görülmüştü. Aşõrõ sağcõ ve fanatik bir Ku
Klux Klan hayranõ olan Wilson. Aynalar
kitabõmda bu hikâyeyi anlattõm. Sessiz si-
nema döneminde, Hollywood’da en çok iş
yapan ve binlerce zencinin inşa ettiği ve
adõna da, sanki inadõna Beyaz Saray deni-
len yerde gösterilen ilk film olan “Bir Mil-
letin Doğuşu” için Başkan Wilson,
KKK’yi göklere çõkaran bir konuşma yap-
mõş ve demişti ki: KKK beyaz Batõ uygar-
lõğõnõ siyahi insanlarõn tehlikesinden koru-
mak için ortaya çõkmõştõr.
‘Nobel Barış ödülü
değeri olmayan bir ödül’
Ve Wilson da Nobel Barõş ödülünü al-
mõştõr. Bu ödülü alan bir diğer ABD Baş-
kanõ da Teddy Roosevelt’tir. Savaşõ öven
bir kitap bile yazarak “Savaşlar insan do-
ğasını temizler, çünkü savaşlar kötü in-
sanları cesur insanlar yapar” demiştir.
Besbelli gerçek değeri hiç olmayan bir
ödüldür Nobel Barõş Ödülü. Ve Obama’nõn
Nobel kabul konuşmasõ da aynen kendisin-
den önce gelen ABD başkanlarõ gibidir, sa-
vaşõ yüceltmiştir hep. Bu aynõ zamanda
içinde bulunduğumuz dünyanõn bir portre-
sidir. Özgürlük, hapishaneler, savaş, barõş
iç içedir. Tepetaklak bir dünyadõr. İnanõl-
mazdõr ama, Birleşmiş Milletler genel ku-
rulunda 190 ülke vardõr. Hepsi aynõ hakla-
ra sahip görünür. Bir dönem Uruguay da
genel kurul başkanlõğõnõ yapmõştõ. Fakat
genel kurul gerçekte sadece öneri yapmak-
la kalõyor, sorunlarõn çözümünü sağlaya-
mõyor. Bu sorunlar yalnõzca beş ülkenin
denetiminde olan Güvenlik Konseyi tara-
fõndan uygulanõyor. Bu beş ülkenin temel
misyonu barõş sağlamaktõr. Ancak bu beş
ülke aynõ zamanda silah endüstrisinin üre-
ticileri olarak müthiş vurgunlar yaparlar ve
barõş sağlayõcõ olarak ülkeleri işgal ederler.
İçinde yaşadõğõmõz dünyanõn bir portresi
olarak Irak’taki kanlõ bölüşüm bu uluslar-
arasõ hilenin en canlõ sonucudur.
“Irak uygarlığın beşiğidir oysa… Ay-
nalar kitabınızda değindiğiniz Sümer
şiirini anımsadım birden!”
GALEANO - Binlerce yõl önce, dünya
edebiyatõna ilk aşk şiirinin doğumunu müj-
deledi Irak. Sümerce olan bu şarkõ sözleri
bir tanrõçayla bir çobanõn aşkõnõ anlattõ. O
gece, tanrõça İanna bir ölümlü gibi sevdi,
çoban da gece devam ettikçe ölümsüzdü.
Evet, doğrudur, yazdõm bunu Aynalar’da…
- “Savaşlar yalan söyleyerek yapılır”
diye yazdınız. ABD’nin Başkanı John-
son’ın bir yalanına dayanarak işgal etti-
ği ve yenilerek çıktığı Vietnam savaşın-
dan bu yana tam 40 yıl geçti. Boliv-
ya’da Morales’in ulusal mücadelesi
karşısında kokain savaşını kaybetti ve 7
yıl sonra Irak’tan çekilme kararı aldı.
İstatistikler savaşın acımasızlığını gös-
teriyor. Ocak ayında gittiğim Washing-
ton’da Kongre’de çalışan bir Türk dos-
tum, Irak’tan dönen askerlerin intihar
oranının yüzde 26 arttığını belirtti. Sa-
dece 2009 yılında 400’e yakın askerin
intiharı, Irak ve Afganistan’da ölen
toplam Amerikan askerlerin sayısını
geçmiş durumda. Obama yönetiminin
asker yığdığı Afganistan hakkında ne-
ler düşünüyorsunuz?”
EDUARDO GALEANO - Uyuşturucu
konusuna değinmen iyi oldu. Uyuşturucu
ilginç ve güncel bir konu. “Uyuşturucuya
Karşı Savaş” bahanesiyle ülkeler işgal
ediliyor. “Uyuşturucuya Karşı Savaş”
adõna işgal edilen Kolombiya ve Meksika
ABD’nin askeri kaleleri haline geldiler.
Bir bahanedir. Sizin için kimse oy kullan-
masa bile işgal ettiğiniz ülkede hükümet
olmak. Sizi korumak adõna sizin sahibiniz
olmak, sizi yemek. Kolombiya’daki Ame-
rikan askeri üsleri, Meksika’dan gelen
uyuşturucu trafiğini uluslararasõ skandal-
lar yaratarak anlatõrlar, ki doğrudur.
Ancak uyuşturucu bağõmlõsõ olan
ABD’nin kendisidir. Piyasa ekonomisi ve
piyasa kültürünün egemen olduğu sistem-
lerde soru sorarsanõz yanõt alõrsõnõz, talep
ederseniz arz eden bulursunuz ve uyuştu-
rucu isteyen oldukça satan olacaktõr. Bu
sözüm ona uyuşturucuya karşõ savaş önce
Nixon, sonra Reagan ve nihayet Bush’lar
tarafõndan bir güvenlik sorunu bahanesiy-
le sürdürüldü ve böylece milyonlarca do-
larlõk kâr getiren bir iş olarak büyük orga-
nize suçlular kazandõ. İnsan trajedisi ve
bağõmlõlar kaybederken, en çok kâr geti-
ren bu işte çoğunluğu Amerikan ve İsviçre
bankalarõ kazandõ. Kirli parayõ aklama
operasyonlarõyla. Yasal olmayan işler her
zaman çok para kazandõrmõştõr tarih bo-
yunca. 1920’lerde Kennedy Hanedanõ,
yasaklandõğõ için fiyatõ göklere çõkan vis-
kiden çok büyük servetler kazanmõşlardõr.
Yasaklamak, her zaman büyük kârlar geti-
rir. Ve yasaklanan şeyin reklamõ da böyle-
ce iyi şekilde yapõlmõş olur. Kendi tecrü-
belerime dayanarak söylüyorum. Latin
Amerika’nõn Kesik Damarlarõ yasaklan-
dõktan sonra daha iyi tanõndõ. İlk yayõm-
landõğõnda kimsenin dikkatini çekmemişti,
satõlmamõştõ ve hatta askeri diktatörlük sõ-
rasõnda hapishanelere bile sokuldu. Çünkü
kitabõn Kesik Damarlar adõnõ tõbbi bir ki-
tap sanmõşlar.
‘Yasaklayanlar
yasaklanana yardım etti’
- “Çok komik! Bunu bilmiyordum...”
GALEANO - Evet, aynen böyle. Çok
akõllõ değildiler sanõrõm. Fakat içeri soku-
lan kitap daha sonra askeri diktatörlerce
çok tehlikeli bulundu ve Latin Amerika’da
yasaklandõ. Ne zaman ki yasaklandõ, işte
o zaman kitap duyuldu. Çok sattõ, yasak-
lanmõştõ çünkü. Yasaklayanlar yasaklana-
na her zaman yardõm etmişlerdir. Eğer ya-
saklayarak uyuşturucuya karşõ savaşacağõ-
nõzõ düşünürseniz uyuşturuculara hizmet
eder, satanlara da servet kazandõrõrsõnõz.
Ve yitirilen, bozulan hayatlar bu faturayõ
hayatlarõyla öderler. Eroin üretiminde en
büyük sorumluluğu Latin Amerika ülkele-
rine yükleyen ABD, dünya eroin tüketimi-
nin yüzde 9’unun Afganistan’dan geldiği-
ni unutuyor! Afganistan işgal edilmiş bir
ülkedir, ABD tarafõndan işgal edilmiş bir
ülke. Uluslararasõ yasalar açõkça belirti-
yor, işgalci işgal ettiği ülkeden sorumlu-
dur diye. Afganistan’da olan her şeyden
ABD sorumludur. Avrupa’da tüketilen
eroin tamamen Afganistan’dan gelmekte-
dir. İşgal 2001’de oldu ve 2003 yõlõnda
eroin üretimi iki katõna çõktõ. Hiçbir ülke
etnik bir kõnamaya gitmedi. Eşit olmayan
tepetaklak bir dünya, bu işte.
‘Uyuşturucuya
karşı mücadele
bahane’
GALEANO: İşgal edilen ülkelerde uyuşturucu üretimi arttõ, ABD ve İsviçre bankalarõ kazandõ
Wisconsin Üniversitesi Tarih Bölü-
mü’nde doktorasõnõ tamamlayan ta-
rihçi Kaan Durukan, “Doğu-Batı İkile-
mine Dört Bakış: Montesquieu, Fanon,
Galeano, Said” kitabõnda “Latin Ameri-
ka’nın Kesik Damarları”na dair şöyle ya-
zar: “Kitabın en dikkat çekici, ilgiye de-
ğer yönlerinden bir diğeri edebi kudre-
ti, anlatım ustalığıdır. Başka yapıtların-
da olduğu gibi, Galeano yine masallara,
şiirlere, halk şarkılarına, söylencelere
başvurur. Özellikle yerel efsanelere, söz-
lü tarihe yer verdiği kısımlarda Galeano,
Márquez, Jorge Luis Borges, Mario Vargas
Llosa, Octavio Paz gibi başka türlü bir
gerçeklik algılamasının sınırlarında do-
laşan, kendilerine özgü sihirli dünyala-
rı olan Latin Amerikalı yazarlara yakın
düşer. Kitabın muhtemelen yazarının ese-
rini kaleme alırken hiç de böyle bir ni-
yeti olmamasına rağmen, uzun yıllardır
Amerika Birleşik Devletleri’nin en iyi sos-
yoloji birimi olarak kabul edilen Wis-
consin Üniversitesi-Madison Sosyoloji
Bölümü’nde lisansüstü düzeyinde ders ki-
tabı olarak okutulduğunu ekleyeyim.”
1973 Şili darbesinde Salvador Allen-
de’nin yeğeni İsabel Allende ülkeyi terk
ederken özel birkaç eşyasõnõn dõşõnda “La-
tin Amerika’nın Kesik Damarları” ad-
lõ kitabõ da almõştõ yanõna. Günümüzde, Türk
okurunun ve sinemaseverlerin yakõndan ta-
nõdõğõ aynõ coğrafyanõn bir başka edebi-
yatçõsõ İsabel Allende’den dinleyelim yakõn
dostu Galeano’yu:
“Galeano’nun eseri kılı kırk yaran
ayrıntıcılığın, politik inancın, şiirsel üs-
lubun ve iyi hikâye anlatıcılığının karı-
şımıdır. O, liderleri ve aydınları dinlediği
gibi, yoksulu ve ezilmişi de dinleyerek La-
tin Amerika’yı baştan aşağı dolaştı. Kı-
zılderililerle, köylülerle, gerillalarla, as-
kerlerle, sanatçılarla ve kanun kaçakla-
rıyla yaşadı; devlet başkanlarıyla, dik-
tatörlerle, kurbanlarla, rahiplerle, kah-
ramanlarla, haydutlarla, ümitsiz anne-
ler ve sabırlı fahişelerle konuştu. Yılan-
lar tarafından sokuldu, tropik ateşlerde
yandı, ormanlarda yürüdü ve ciddi bir
kalp krizi atlattı; baskıcı yönetimlerin ol-
duğu gibi, fanatik teröristlerin de zul-
müne uğradı. İnsan hakları adına akıl al-
maz riskleri göze alarak, askeri dikta-
törlüklere, her nevi baskıya ve sömürü-
ye karşı durdu. Latin Amerika üzerine,
tanıdığım herkesten fazla birinci el bil-
gi sahibi ve bunu ülkesinin, halkının dün-
yasını, umutlarını, düşlerini, hayal kı-
rıklıklarını anlatmak için kullanıyor.”
‘BASKI VE SÖMÜRÜYE
KARŞI DURDU’
‘Savaş hep yüceltildi’
Gerçek değeri hiç ol-
mayan bir ödüldür
Nobel Barış Ödülü.
Ve Obama’nın Nobel ka-
bul konuşması da aynen
kendisinden önce gelen
ABD başkanları gibidir,
savaşı yüceltmiştir hep.
BM Güvenlik Konseyi’nin
daimi üyeleri beş ülkenin
temel misyonu barışı sağ-
lamaktır. Ancak bu beş
ülke aynı zamanda silah
endüstrisinin üreticileri
olarak müthiş vurgunlar
yaparlar ve barış sağlayı-
cı olarak ülkeleri işgal
ederler.
‘Uyuşturucuya Karşı Savaş’ bahanesiyle işgal edilen Kolombiya
ve Meksika, ABD’nin askeri kaleleri haline geldiler. Avrupa’da
tüketilen eroin tamamen Afganistan’dan gelmektedir. İşgal
2001’de oldu ve 2003 yılında eroin üretimi iki katına çıktı.
Hiçbir ülke etnik bir kınamaya gitmedi. Eşit olmayan
tepetaklak bir dünya, bu işte.
SÜRECEK
Yakõn dostu edebiyatçõ Isabel
Allende, Eduardo Galeano’yu
şöyle anlatõyor: “O, liderleri
ve aydınları dinlediği gibi,
yoksulu ve ezilmişi de dinle-
yerek Latin Amerika’yı
baştan aşağı dolaştı. İnsan
hakları adına akıl almaz
riskleri göze alarak, askeri
diktatörlüklere, her nevi
baskıya ve sömürüye
karşı durdu.”
buket@buketsahin.com
Muharrem İnce-TRT
atışması sürüyor
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP Grup
Başkanvekili Muharrem İnce’nin TRT sanatçõla-
rõnõn, kurum yasasõnõ görüşen Anayasa Mahkeme-
si’nin Başkanõ Haşim Kılıç’õn oğlunun düğününe
katõlmasõ ve TRT’nin bazõ ihalelerinde usulsüzlük-
ler yaptõğõ iddialarõ ve TRT’nin de İnce’ye “Sayın
Önder Sav’ın kızının düğününe niçin TRT sa-
natçıları gitmiştir?” sorusuyla süren karşõklõklõ açõk-
lamalar dün de devam etti.
TRT’ye yanõt veren İnce, “Konuk olarak gel-
mişlerdir. Köşeye sıkışanların çamur atmaları ka-
çınılmazdır” dedi. İnce, TRT’den sorumlu Devlet
Bakanõ ve Başbakan Yardõmcõsõ Bülent Arınç’õn du-
ruma el koymasõ gerektiğini belirtti.
İnce’nin bu açõklamasõna da TRT gecikmeden ya-
nõt verdi. Açõklamada, “TRT, Haşim Kılıç’ın dü-
ğününe de sanatçı göndermemiştir. Önder Sav,
konuk olarak çağırdığı sanatçıya TRT’den izin-
siz konser verdirtmiştir” ifadelerine yer verildi.