28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 16 TEMMUZ 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Rönesans’ı Getiren Adam: Rekin Teksoy [email protected] Son aylarda, altıncı kişisel sergisi için Dante Alighieri’nin (1265-1321) dev eseri “İlahi Komedya”yı çıkış noktası alan dev bir projenin hazırlıklarını sürdüren ressam dostum Hale Işık aracılığıyla Dante, bir kez daha benim de gündemime geldi. Günümüzün önde gelen Rönesans uzmanlarının yargıları bir noktada hep ortak: Dante Alighieri ve onun “İlahi Komedya”sı olmasaydı, Rönesans ya çok gecikecekti ya da belki bugünküne oranla çok cılız bir Rönesans olacaktı. “İlahi Komedya” gibi bir eseri zamanının seçkin dili Latince değil, fakat geniş kitlelerin iletişim aracı olan bir İtalyanca ile kaleme alan Dante, bu amacını gerçekleştirebilmek için İtalyanca’nın o zamana kadarki dilbilgisini de neredeyse yeni baştan inşa etmişti. Çünkü “İlahi Komedya”nın “Rönesans İnsanı”nın tohumu için elverişli tinsel toprağı hazırlayabilmesi ancak böyle bir dil aracılığıyla gerçekleşebilirdi. Rekin Teksoy, Dante’yi ve onun ektiği Rönesans tohumlarını Türk insanına getirmiş olan düşünürün ve sanatçının adıdır. Rekin Teksoy için bu nitelikleri kasten vurgulayarak kullanıyorum ve böyle birine yalnızca “çevirmen” deyip geçmekten bilinçli olarak kaçınıyorum, zira böyle eserleri dilimize taşıyanlar, yalnızca -çoğu kez sadece teknik yanıyla değerlendirilen - bir çeviri yapmış olmazlar; onlar, dilsel düzlemdeki sanat eserlerinin yaratıcılarıdır. Yapı Kredi Yayınları’nın aylık dergisi Kitap- lık’ın 138. sayısında çıkan ve Robert Musil’in “Niteliksiz Adam” adlı romanının çevirisi konu alan “Bir Çeviri Güncesi'nden Notlar” başlıklı yazımda, edebiyat çevirilerine bakışımı şöyle özetlemiştim: “Ben, her edebiyat metninin çevirisini yapmaya aday olduğum andan itibaren, adaylığımı anadilimde o eserin aslına en çok yaklaşabilecek bir ‘sanat eseri’ yaratmaya koyduğumun bilincinde oldum. Başka deyişle, uğraşıma hiçbir zaman yalnızca bir tür teknik gözüyle bakmadım. Yazarın ya da şairin, yani sanatçının elinden çıkma metni, bir başka dilde yine sanat eseri değeri taşıyabilecek bir düzeyde 'yeniden-üretmek'. Temel hedefim hep bu oldu. Çevirilerime hep sanatın ölçütlerini uyguladım…” Belki de epey cüretkâr sayılabilecek bu tezimi sözcüklerin kalıbına dökerken, dilimize yapılmış büyük çevirilerden cesaret aldım, ve bu çevirilerin en büyüklerinden ikisinin, “İlahi Komedya” ile yine Rönesans’ın fikir babalarından bir başkasının, Giovanni Boccaccio’nun “Dekameron”unun altındaki iki imza da aynı kişiye, Rekin Teksoy’a aitti. (Her iki eser de Türk okuruna Oğlak Yayınları'nın nefis baskıları ile sunuldu.) Rekin Teksoy’un her iki çevirisi de, söz konusu eserlerin bizim dilimizde, Türkçe'de yaratılmış birer sanat eseridir. Ya da şöyle diyelim: Rekin Teksoy'un bu çevirileri, dilimizde bağımsız sanat eseri niteliğini taşıyan, kendilerine özgü birer yeniden-üretim örneğidir. Rekin Teksoy, Rönesans’ın düşünce mirasının en değerli belgelerinden ikisini, yüzlerce sayfanın üstesinden gelerek bizim kültür iklimimize taşımış olan düşünürün ve sanatçının adıdır. O mirasın temelleri üzerine bizim neler inşa edebileceğimiz veya edemeyeceğimiz ise elbet bize kalmış bir sorumluluktur! e-posta : [email protected] ‘Live Aid’ film oluyor Kültür Servisi - Etiyopya’daki açlõğa dikkat çekmek için İrlandalõ rock şarkõcõsõ Bob Geldof’un önderliğinde düzenlenen “Live Aid” konserlerinin hikâyesi film oluyor. Geldof ve müzik menajeri Harvey Goldsmith’in fikri olan konserlerin arkasõnda yatan olaylara odaklanacak filmin adõ “Harvey, Bob’la tanõşõnca” olacak. Çekimlerine İrlanda’nõn başkenti Dublin’de başlanan 90 dakikalõk filmin, konserlerin 25. yõldönümü anõsõna sonbahar aylarõnda BBC 2 ve İrlanda’nõn RTE kanallarõnda yayõmlanmasõ bekleniyor. Kültür Servisi - 17. Uluslararasõ İs- tanbul Caz Festivali, sahnesinde bir efsaneyi ağõrlõyor. Tarzõyla Lady Ga- ga ve Rihanna gibi pek çok ismin bü- yük ilham kaynağõ olan, 80’lerin mo- da ikonu, şarkõcõ Grace Jones, bugün ilk kez İstanbullu hayranlarõnõn karşõ- sõna çõkacak. Kariyeri boyunca göste- rişli tavrõ ve görüntüsünden ödün ver- meyen, geçen yõl çõkardõğõ son albümü “Hurricane” ile bir kez daha beğeni toplayan Jones, discodan rocka, 70’lerden günümüze uzanan şarkõla- rõyla bugün saat 21.00’de Cemil To- puzlu Açõk Hava Sahnesi’nde olacak. Jamaika doğumlu kontralto şarkõcõ Jones, uzun yõllar birlikte çalõştõğõ sanat yönetmeni Jean-Paul Gou- de’un da katkõlarõyla benzerine rastlanmayan bir sahne kişiliği- ne dönüştü. Bugün 62 yaşõnda olan Jones, 1977 yõlõnda ya- yõmladõğõ ilk albümü Portfolio’dan bu yana stil ikonu kimliğini taşõ- maya devam ediyor. Konserlerindeki id- dialõ sahne şovlarõyla efsaneleşen, İstanbul konserinde sekiz kişilik ekibiyle sahneye çõkacak olan Jones, hemen hemen her şarkõda kostüm değiştirmesiyle de tanõnõyor. Kültür Servisi - 50 Kuşağõ’nõn önde gelen ressamlarõndan, On’lar Grubu üyesi, ressam Leyla Gamsız'õn cenazesi dün Teşvikiye Camii'nde kõlõnan öğle namazõnõn ardõndan vasi- yeti üzerine Zincirlikuyu Me- zarlõğõ'nda annesinin yanõna defnedildi. Daha çok soyut peyzajlarõ ve nü’leri ile tanõnan Gamsõz’õn cenaze törenine Süleyman Saim Tekcan, Meh- met Güleryüz, Meh- met Birsen, Dinçer Erimez, Mehmet Pe- sen, Gaye Kazancıgil, eleştir- men Abdülkadir Günyaz, koleksiyoner Çakmak Turgay ile galerici ve sanat dün- yasõndan pek çok isim katõldõ. “Teatro a Corte” Kültür Servisi - Geçtiğimiz salõ günü İstanbul’da ya- şamõnõ yitiren tiyatro ve seslendirme sanatçõsõ Samiye Hün için Harbiye’deki Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde bir tören düzenlendi. Törene sanatçõnõn çocuklarõ Atilla ve Filiz Hün, torunlarõ Çağrı, Umut ve Mehmet Çakmak Hün ile dostlarõ ve tiyatro dünyasõndan pek çok isim katõldõ. Sanatçõnõn biyografisinin, torunu Çağrõ Hün tarafõndan okunduğu törende sanatçõyõ anan konuşmalar yapõldõ. Şe- hir Tiyatrolarõ Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlı- oğlu’nun konuşmasõnõ takiben duygularõnõ paylaşanlar ara- sõnda Aliye Uzunatağan, Necdet Güvenç, Yücel Oflu- oğlu ve tiyatro dünyasõnõn diğer birçok ismi yer aldõ. Konuşmalarda öncelikle sanatçõnõn sahne disipli- nine ve oyunculuk yeteneğine vurgu yapõldõ. Ses- lendirme de yapan sanatçõnõn sesini kullanma yete- neği ayrõca vurgulandõ. Törenin ardõndan Hün, Teş- vikiye Camii’nde kõlõnan öğle namazõnõn ardõndan Zincirlikuyu Mezarlõğõ’na defnedildi. Tiyatroya adanan yaşam Tiyatro ve seslendirme sanatçısı Samiye Hün için Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde tören düzenlendi. Ressam Leyla Gamsız, sonsuzluğa uğurlandı Caz Festivali’nde gecesi Kültürel kalkõnmasõz gelişme olmayacağõnõn bilincinde bir festival: B u yõl onuncu yõlõnõ kutlayan “Teatro A Corte” (Saray- larda Tiyatro), merkezi To- rino’da olmak üzere Piemonte böl- gesinde geniş bir alana yayõlõyor. Burasõ, 1500’lerden başlayarak Sa- voya Krallõğõnõn başkenti olduğun- dan, saray yavrularõ, şatolar, kale- ler ve kulelerle donatõlmõş durum- da. Bu tarihi yapõlara, kimi kalõcõ ki- mi geçici çağdaş etkinlikler yerleş- tirerek, çeşitli müdahalelerde bulu- narak onlarõ yaşama katõyorlar. “Teatro A Corte” özetle “Saray- larda Tiyatro” olmaktan çõkõp, ya- şamda tiyatroya dönüşüyor... (Da- ha bu ilk paragraftan kõskançlõğõmõ sezdiniz herhalde! Koca yõl geçti gi- diyor, bõrakõn tarihi yapõlarõ, 1970’lerden kalma AKM’yi yaşa- ma kavuşturamadõk daha! ) Temmuz ayõnda üç hafta süren festivalin üç gününe tanõklõk ettim. Her akşam birkaç temsil... Tiyatro, dans, dans tiyatrosu dõşõnda, yöre- nin geleneklerine bağlõ olarak kuk- la, sokak gösterileri, cambaz, mim ve pandomim gösterileri... Saray- lardaki “performanslar”, tiyatro sa- lonlarõndaki oyunlar ve sokak gös- terilerinin yanyanalõğõ... Her sabah, bir akşam öncesinin yumlarõnõ, dün- yanõn her bir yanõndan gelmiş tiyatro eleştirmenleri ve tüm sanatçõlarõn katõlõmõyla tartõşma... Üç güne sõğdõrdõğõm altõ oyun / performans ve dört ayrõ mekân he- yecana vericiydi. Elbet arada düş kõ- rõklõklarõ yok değildi. SAHNEDE KAR YAĞIYORSA Önce şu düş kõrõklõğõmõ söyleye- yim de bitsin: Belçika’dan gelen “Kar” adlõ dans... Ne zamandõr adõnõ duyduğum hakkõnda çok şey okuduğum Michele Anne de Mey’in eseriydi. Bejart’õn yanõnda yetişmiş, 90’dan beri kendi toplu- luğunu kurmuş ve o gün bugün çok ünlenmiş dansçõ ve koreograf De Mey bu eserinde bir buçuk saat bo- yunca sahnede “kar” yağdõrdõ. Hõz- lõ, yavaş, tipi, fõrtõna, değişen hõz ve yoğunlukta hiç durmadan yağan karõn altõnda yedi dansçõ üstelik hep- si de usta dansçõlar dans etti. Üste- lik Beethoven’in 7. Senfonisi eşli- ğinde (özellikle habire tekrarlanan o müthiş görkemli 2.bölüm eşli- ğinde)... Üstelik Torino’nun bir mücevherden farksõz Kraliyet Ti- yatrosu’nda... Bunca görkemin bir araya gel- mesi... Ve ben sadece sahnede ya- ğan karõ izliyorum... Dansçõlarla, sahnedeki devinimle o yağan karõn ilişkisini kuramõyorum. Daha doğ- rusu ilişkisinin olup olmadõğõ belli değil. Kar muhteşem, muhteşem bir biçimde yağõyor, müzik muhteşem, dansçõlar da öyle “kelalaka!” Aklõmda fikrimde hep Çehov’un sözü: Sahnede bir silah görülü- yorsa, oyun bitmeden o silah pat- lamalõ... “DEVİNİMSİZ YOLCULAR” Philippe Genty adõ çoğunuza yabancõ değil. İstanbul’a toplulu- ğuyla iki kez gelip seyirciyi büyü- lemişti. Yeni oyunu “Devinimsiz Yolcu- lar”, (önceki oyun “Devinimsiz Yolcu”nun çok farklõ bir yorumu) şimdiye dek Philippe Genty’den izlediklerimden çok farklõydõ. Za- manda ve uzamda bir yolculuğa çõ- kan bir grup oyuncu ve dansçõ plastik okyanuslar, atlastan deniz- ler, kumdan dağlarõ, kâğõt çöllerden geçiyor. Ama aynõ zamanda kor- kular, kâbuslar, düşler, umutlar ve aşklardan geçiyorlar... İsyandan, dayanõşmadan, daha güzel bir dün- ya olasõlõğõndan da... Philippe Genty’nin eserinde öy- kü yok, psikoloji yok, kesin cevap- lar yok. Bol bol görsel şoklar var. Her izleyicinin farklõ okumalarõ var. Mizah duygusu ve umut var. Bir de insanõ uçmaya yöneltiyor! SOKAKLARDA VE SARAYLARDA Torino sokak ve Meydanlarõna egemen olan ise Portekiz’den gelen Teatro do Mar (Deniz Tiyatrosu) idi. Kentin en barok en şaşaalõ meydanlarõn birine yerleştirilen bir- birinden ayrõ dört köşiedeki dört yüksek kulede dört oyuncu/akro- bat... Dördü de kendi dünyalarõn- da... Her birinin kendi video/tel- evizyon ekranõ... Kulaklarõ sağõr eden müzik eşliğinde tõpkõ televiz- yon karşõsõnda zaplarmõş gibi dile- diğiniz kuleye gidip izliyorsunuz... Ama neden sonra dört kule yanya- na gelince yaşamõn içinde birbirin- den ilgisiz gibi görünen her şey ara- sõnda bağlar kurulmaya başlanõ- yor... Torino’nun dõşõnda (Otobüsle bir saatte ulaşõlan) Rivoli Sarayõ, bu fes- tivalin kurulmasõyla birlikte İtal- ya’nõn en önemli çağdaş sanat mü- zesine dönüştürülmüş. Ve festival boyunca neredeyse her bölümde farklõ bir perfoprmans... İtalyan dansçõ ve koreograf Am- bra Senatore ve Ilaria Turba’nõn kadõnlõk hallerini dile getiren; İngiliz Billy Cowie’nin 7 dakikalõk şiir do- lu dans filmi “Yalnız Rüyalar” (ye- re yatarak izleyebiliyordunuz) be- ni hiç terk etmeyecek. Bu ikisi, es- kiyle yeninin ama aynõ zamanda plastik sanatlar ve dansõn nasõl bü- tünlenebileceğinin ve yeni bir dil ya- ratabileceğinin mükemmel örnek- leriydi. [email protected] faks:0212.2571650 Yalnõzca sanayi aracõlõğõyla zenginleşmeyi ne kendilerine ne de güzelim kentin onuruna yedirememiş Torino’lular. Kültürel kalkõnma olmadan gelişme olmayacağõnõn bilinciyle, Torino Tiyatro Festivali’ni kurmuşlar. Bu uluslararasõ festivalin özelliği birbirinden çok farklõ disiplinleri bir araya getirmesi, sõnõrlarõ zorlamasõ, yeni bir dil arayõşõna girmesi...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle