19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 2010 CUMA 20 KÜLTÜR ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Thomas Hurndall İçin Bir Ağıt… Evde çalışma odamda, masamın karşısındaki duvarda genç bir İngilizin resmi ve altında not defterinden birkaç satır asılı. Şunlar yazılmış not defterine: “Bu hayattan ne bekliyorum? Sadece sizi mutlu eden şeyler, yeterli değildir. Güdülerimizi tatmin eden şeyler, yalnızca içimizdeki hayvanı doyurur. Ama ben kendimle gurur duymak istiyorum. Yani, daha fazlasını istiyorum. Kendi yüzüme bakabilmek ve ölürken yapmadığım şeylerden dolayı ağlamayı değil, fakat yapmış olduğum şeylerden dolayı gülümseyebilmeyi istiyorum…” Bu satırları yazan Thomas Hurndall, 2004 Ocak’ından beri yaşamıyor. 2003 Nisan’ında, Uluslararası Dayanışma Hareketi’nin (ISM) gönüllü üyesi olarak geldiği Gazze şeridinde, İsrailli askerlerin yağdırdıkları kurşunlardan korunmak için aslında güvenli olmayan bir yere sığınmak zorunda kalan, ikisi erkek biri kız, üç küçük Filistinli çocuğu kurtarmak için harekete geçen ‘Tom’, kız çocuğunu getirdikten sonra kalanları da kurtarmak üzere geri döndü. Ancak tam bu sırada İsrail ordusundan bir keskin nişancı (sniper) tarafından başından vuruldu. Londra’ya getirilen Tom, bitkisel hayattan kurtulamadı ve 13 Ocak 2004 tarihinde öldü. Öldüğünde, 22 yaşındaydı. Thomas Hurndall, İngiltere’de fotoğrafçılık ve gazetecilik öğrenimi görüyordu. Üniversitesinden bir süre izin alarak, İsrail işgali altındaki bölgede yaşayan Filistinli sivil halkın içler acısı durumunu belgelemek ve gerektiğinde onlara yardım edebilmek için Gazze’ye gelmişti. Vurulduğunda, sırtında ISM, yani ‘sivil’ bir kuruluş üyesi olduğunu gösteren, fosforlu ve turuncu renkteki ceketi vardı. Bu nedenle, silahlı biriyle karıştıralabilmesi imkânsızdı. Olayın görgü tanığı olan bir kadın meslektaşı, Tom’un neden biraz beklemek yerine kurşun yağmurunun altına geri döndüğü yolundaki bir soruya, şu cevabı verdi: “Tom, böyleydi işte… Yardıma muhtaç insanları gördüğünde dayanamazdı! O gün de öyle oldu… Tom, böyleydi işte!” Bu yazıyı yazdığım akşam, masamın başına oturmazdan önce CNBC-e kanalında, Ridley Scott’un yönettiği “Black Hawk Dawn” adlı filmi izledim. Doksanlı yılların başında Somali’de olanların anlatıldığı filmin sonlarına doğru, teğmeni canlandıran oyuncu Eric Bana, çatışmaların ortasında başkalarını kurtarmak için neden kendi hayatını hiçe saydığını soran arkadaşına şu cevabı verir: “Savaş böyledir işte… ‘yanındaki’ önemlidir senin için… savaş, budur… savaşı bilmeyen, anlamaz bunu!” Peki, Thomas Hurndall’ı, henüz yirmili yaşlarının başındaki o hayat dolu genci, bambaşka iklimlerin çocukları için kendini kurşun yağmuru altına atmaya ne zorlamış olabilir? Bunun için o ‘kahramanlık’ denilen, zamanımızda epey yıpranmış ve tartışılır hale gelmiş olan kavramı kullanmak istemiyorum. Ayrıca öyle bir anda ‘Tom’un kahraman olma tutkusuyla harekete geçtiğine de hiç inanmıyorum. Bence, daha yirmi bir yaşında iken, “Ölürken, yapmadığım şeylerden dolayı ağlamayı değil, fakat yapmış olduğum şeylerden dolayı gülümseyebilmeyi istiyorum…” diyebilmiş olan o delikanlının, iki küçük çocuğu kurtarmak için yola çıkarken, tek bir tutkusu vardı: İnsan’a yakışır bir insan olabilmek! Thomas Hurndall, insanlığın tarihi boyunca insanoğlunun yüz akı sayılmış ne varsa hepsini sırtlanıp ölüm yoluna çıktı. Ve bunu yapmakla geçerli politikalar, geçerli ahlak ölçütleri, geçerli insan ölçütleri adına ne varsa, hepsini kocaman ve iğrenç bir yalana, kendi kısacık hayatını da sıcaklığı ve parıltısı belki ancak güneşle yarışabilecek bir şiire dönüştürdü! Not: Bu yazıyı birkaç yıl önce, Thomas Hurndall cinayetini ilk öğrendiğimde yazmıştım. Şimdi, yıllardır varlığını iğrenç bir ‘öldürme kültürü’nü sürdürerek ayakta tutmak peşindeki İsrail devletinin son cinayetlerinin ardından, bu dünyada İsrail’e inat, ‘Tom’ gibilerinin de varolabildiğini bir kez daha vurgulamak için aynen alıntılıyorum. [email protected] [email protected] D ünyanõn çağdaş dans mabetlerinden bi- ri olan Londra’daki Sadler’s Wells Ti- yatrosu’nda, bundan iki yõl önce “Sut- ra” adlõ temsil ilk kez gösterildiğinde, anõmsõ- yorum yer yerinden oynamõştõ. O gün bugün, Av- rupa’nõn tüm anlõ şanlõ festivallerini dolaşan eser, 2009’da Avrupa’nõn önde gelen “Balet-Tanz” dergisi tarafõndan yõlõn olayõ seçildi. İstanbul Uluslararasõ Tiyatro Festivali’nde verdikleri iki temsille İstanbul izleyicisini de büyüledi. KÜLTÜRLER BULUŞMASI Olayõn mimarõ yönetmen ve koreograf Sidi Larbi Cherkaoui Belçikalõ anne, Faslõ babadan doğma. Dans geçmişinde Martha Graham ve Jose Limon ile “çağdaşlık” konusunda aydõn- lanmak var… Alain Platel’in yanõnda uzman- lõk var… Ustalara hayranlõk ve etkilenme var: Pi- na Bausch’dan (sahnedeki insan ilişkileri); Trisha Brown’dan (hareket ve anatomi); Wil- liam Forsythe’dan (matematiksel yapõ)… Olayõn tasarõmcõsõ, Turner Ödülü sahibi İngi- liz heykeltõraş Antony Gormley. Müziği besteleyen Polonyalõ Symon Brzos- ka. Dansçõlar: Çin’in Henan eyaletinde, (kökleri Hint rahiplere uzanan) Shaolin Budist Tapõna- ğõ’nda yaşayan, Kung Fu, gölge boksu ve Tay- Çi gibi dövüş ve savunma sanatlarõnda uzman 17 keşiş… Bu farklõ kültürlerin buluşmasõndan ortaya çõ- kan “Sutra”, geleneksel olanla çağdaş yaklaşõ- mõ buluşturuyordu. Devinim ve tasarõm ile mü- ziği; ayinle gösteriyi; Doğu ile Batõ’yõ buluştu- ruyordu. Ama ayni zamanda ironik ve mizahi ba- kõşla klişeleri yõkõyor ve sahnede farklõ bir ger- çeklik yaratõyordu. Sidi Larbi de oyun boyunca sahnede. Çocuk keşişi izleyerek ötekilerin arasõna giriyor, ço- cuktan öğreniyor, Batõlõ bir gözlemci gibi izli- yor, keşişlerden biri olmaya çalõşõyor, etki-tep- ki, kaçma-kovalamaca, av-avcõ, yalnõzlõk-kala- balõk; ötekileştirme, kavga-dayanõşma, gerçek- lik-düşsellik, doğa-doğa dõşõlõk arasõnda nice çe- lişkiler ve uyum arayõşõ arasõnda “oyuna” katõ- lõyor. DENGE USTALIĞI Antony Gormley’in tasarladõğõ doğal açõk renk ahşap, 20 kadar kutu insan bo- yunda. Sanki kapaksõz birer tabut… Keşişler onlarõn içinde yaşõyor, ölüyor, yeniden doğuyor, rahip kõlõklarõnõ çõkarõp kentli çalõşanlara dönüşüyor. Ama o kutular ay- nõ zamanda bir araya gelip dağ, tapõnak, sa- ray oluyor; ayrõlõp sütun oluyor, yan yana sõralanõp sõnõr oluyor, üst üste binip yüksek duvar oluyor. Kutular sadece işlevsel değil, sahnenin estetiğini de oluşturuyor! Keşiş- ler kutularõn içinde dõşõnda, üstünde, altõn- da… Kimi zaman onlar da sanki hareket eden heykeller… O her an yeniden yaratõlan, var edilen, yeniden şekillendirilen ve anlamlandõrõlan sahnede beni en çok etkileyen şunlardõ: Sonsuz bir denge us- talõğõ… Çarpõcõ bir risk alma cesareti… İçsel din- ginlikle dõşavurulan enerjinin birlikteliği, bü- tünlüğü… Kõsacasõ ruh ve bedenin bütünlüğü… VOZNESENSKİ: ARTIK O BİR GEZEGEN Daha dün gibi gözümün önünde: Tarık Akan, Ali Özgentürk, o ve ben İstanbul’da Pera Pa- las’ta derin sohbetlere dalmõşõz… Ali ve Tarõk daha çok Nâzım Hikmet’le ilgili anõlarõnõ an- latsõn istiyorlar, benim aklõmda fikrimde ise onun en sevdiğim şiir kitabõ “Oza” (Ada Yayõnlarõ)… O Rus edebiyatõnõn çok ünlü, çok sevilen, ama aynõ zamanda yönetimlere en kafa tutan (Sov- yet döneminde bir türlü Komünist Partiye üye ol- mayan) en cesur şairlerinden biri Andrey Voz- nesenski… 1994 yõlõndaydõ. Uluslararasõ Birinci Nâzõm Hikmet Şiir Yarõşmasõ jürisi olarak İstanbul’a gel- mişti. Nâzõm Hikmet Vakfõ’nõn o yõlki şiir ödü- lü Adonis’e verilecekti. Rus şiirine yeni bir soluk getiren, dilde araş- tõrmalara giren, sokak diliyle felsefi düşünceyi buluşturan, aşkõ sevgiyi eşsiz bir biçimde yücelten Andrey Voznesenski’nin 60’lõ yõllarda kendi ül- kesinde “sakıncalı” sayõlõp, kitlelere yüksek ses- le şiir okumasõnõn yasaklandõğõ olmuştu… An- cak İstanbul’daki konuşmalarõmõzda, Sovyet sistemine değil, sosyalizmi yozlaştõran karşõ- devrimcilere ateş püskürdüğünü “eskiden politik sansür vardı ama şimdi daha beteri, ekono- mik sansür var” deyişini unutmuyorum… Nâzõm’la Pasternak’õn evinde tanõşmasõnõ an- latmõştõ: Kadehler Nâzõm için tokuşturulurken Pasternak’õn Nâzõm’õ “Devrimin ateşi”, “dev- rimin güneşi” diye övgülerinden Nâzõm’õn ne denli sõkõldõğõnõ onun kulağõna eğilip “kadeh ko- nuşmasını bıraksa da şair olarak konuşsa” di- ye fõsõldayõşõnõ… O çok soğuk geceye, Nâ- zõm’õn atletinin içine gazete sarõp sokağa çõ- kõşõnõ… Sonraki günlerde sõk sõk buluşmala- rõnõ… Vera’ya olan aşkõnõ ona açtõğõnda, “Kalbinin sesini dinle Nâzım” deyişini… O gece beni kõrmayõp hem “Goya”, hem “Oza”dan bölümleri gürül gürül akan bir ses- le Rusça okumuştu… Dün gazetemizde oku- dum 77’sinde aramõzdan ayrõldõğõnõ. Artõk o kitaplarda, anõlarda, fotoğraflarda yaşõyor. Bir de adõ verilen gezegende. Işõk içinde kalsõn… [email protected] faks: 0212.257 16 50 Farklõ kültürleri, dans ve tasarõmõ buluşturan ‘Sutra’: Ruhvebedeninuyumu... CELÂL ÜSTER T opkapõ Sarayõ Müzesi ile Kremlin Sa- rayõ Müzesi’nin İstanbul ve Mosko- va’da karşõlõklõ birer sergi gerçekleştir- meleri, iyi düşünülmüş bir projeydi. İki müzenin yayõmladõğõ kataloglar da sergilere eşlik ediyordu. Ancak Topkapõ Sarayõ tarafõnõn hazõrladõğõ “Kremlin Sarayı Hazineleri Topkapı Sara- yı’nda” sergisi kataloğunun Türkçe ve İngiliz- ce basõlmasõna karşõlõk, Kremlin tarafõnca ha- zõrlanan “Topkapı Sarayı’ndan Osmanlı Sul- tanlarının Hazineleri” sergisi kataloğunun yal- nõzca Rusça basõlmõş olmasõ ciddi bir eksiklik- ti. Böylesi bir eksiklik, kataloğu yerel sõnõrlara hapsediyor, uluslararasõ kullanõma kapatõyordu. Oysa kataloğun, Rusça bilmeyen sanat tarihçi- lerine olduğu kadar, sergiyi gezecek çeşitli ulus- lardan sanat ve tarih meraklõlarõna da açõk olmasõ gerekmez miydi? MOSKOVA’DA 30 BİR TÜRK Moskova Kremlin’i, gerek Moskovalõlar ve baş- ka kentlerden Ruslarõn, gerek yabancõ turistlerin, özellikle de Japonlarõn sürekli ziyaret ettikleri bir mekân. Serginin çok fazla izleyici çekeceği açõk. Ama Moskova’da 30 bine yakõn Türk’ün bu- lunduğu söyleniyor. Çok merak ediyorum: Bu 30 bin Türk’ten kaçõ Topkapõ Sarayõ Müzesi’ni gez- miştir? Ya da kaçõ, Moskova’da 15 Ağustos’a ka- dar açõk kalacak olan bu sergiyi gezecek? Bu arada, Topkapõ sergisinin açõlõşõ dolayõsõyla Gorkova Parkõ ve Kremlin’de düzenlenen Meh- teran Bölüğü gösterisine değinmeden geçeme- yeceğim. Kuşkusuz, 16. ve 17. yüzyõllar ağõrlõklõ bir Topkapõ Sarayõ sergisine bir Mehteran din- letisinin eşlik etmesi, ilk ağõzda akla gelebilecek seçeneklerden biri. ALIŞILMIŞ BİR SEÇİM Bir zamanlar yalnõzca Osmanlõ ordusuna cesaret ve coşku veren, düşman askerlerinin yüreğine kor- ku salmakla kalmayan, aynõ zamanda cüluslar- da, kõlõç alaylarõnda, zafer müjdesi geldiğinde, arife divanlarõnda, şehzade ve sultanlarõn do- ğum ve sünnet düğünlerinde çalan Mehterin, Moskova’nõn Gorki Parkõ’nda nevbet vurma- sõ, ilk bakõşta çok yadõrganmayabilir. Ne var ki, Osmanlõ sultanlarõnõn bugün artõk birer sanat yapõtõ olarak gördüğümüz “hazi- nelerinin” sunulduğu bir sergiye, alõşõlmõşõn dõ- şõnda bir müzik dinletisi de eşlik edebilirdi, di- ye düşünüyorum. Örnekse, Rus romantizminin son büyük bestecisi Rahmaninov’un piyano için tüm yapõtlarõnõn kaydõnõ gerçekleştirmiş olan İdil Biret geliyor aklõma. Bugün dünyanõn en önemli piyano virtüözlerinden biri kabul edilen Biret, Moskova’da bir Rahmaninov konseri ver- seydi fena mõ olurdu? ‘GÖNÜL VERDİM BİR CİVANE’ Sonra, bileceksiniz, Sultan III. Selim Mev- leviydi. İlhamî mahlasõyla şiirler yazmakla kalmamõş, dinsel ve dindõşõ, sözlü ve sözsüz pek çok beste de yapmõş, yenilikçi tutumu bu ya- põtlarõna da yansõmõştõ. Yanõlmõyorsam, 60 kadar bestesi günümüze ulaşmõştõr. Biret’ten bir Rahmaninov dinletisinin yanõ sõ- ra III. Selim’in, “Bir pürcefa hoş dilberdir” bu- selik şarkõsõ ile “Gönül verdim bir civane” hüz- zam şarkõsõnõn da seslendirileceği bir konser ben- ce hiç de fena olmazdõ. Mehteran Bölüğü gösterisi ile Biret ve III. Se- lim konserleri arasõndaki tercih, yalnõzca bir büt- çe sorunu mudur, yoksa bir düşünüş ve yaklaşõm farkõ sorunu mu? BİTTİ Mehteran tek seçenek miydi? Moskova’daki ‘Topkapõ’ sergisine Kremlin ve Gorki Parkõ’nda mehter müziği eşlik etti Kremlin Sarayõ Müzesi’ndeki sergi için Osmanlõ sultanlarõnõn hazineleriyle birlikte bir de Mehteran Bölüğü götürüldü. Böyle bir sergi için, Türkiye’den çağdaş bir İdil Biret konseri ya da III. Selim’in bestelerinin seslendirildiği bir konser daha iyi bir seçim olmaz mõydõ? Mehteran, “Ceddin Dede” marşıyla girdiği Kremlin Sarayı’nda “Hücum” marşını da seslendirdi. Annie Lennox BM’nin iyi niyet elçisi Kültür Servisi - 1980’li yõllarda Eurythmics topluluğuyla şöhrete ulaşan, İskoçyalõ ünlü rock müzik şarkõcõsõ Annie Lennox (55), Güney Afrika’daki AIDS sorununa dair farkõndalõğõ arttõrmak için yaptõğõ çalõşmalarõndan dolayõ, Birleşmiş Milletler HIV/AIDS ile mücadele programõnõn (UNAIDS) iyi niyet elçisi oldu. Şarkõcõ, yaptõğõ açõklamada, kadõn haklarõnõn iyieştirilmesi gerektiğini söyleyip bu konudaki eksikliklerden kaynaklanan ikinci sõnõf vatandaş statülerinin AIDS’e yakalanma riskini arttõrdõğõna dikkat çekti. Monet ve Picasso rekor kırabilir Kültür Servisi - Ünlü Fransõz izlenimci ressam Monet’nin suyun üzerinde yüzen nilüferleri resmettiği 1906 tarihli bir tablosu ile Picasso’nun mavi döneminden bir çalõşma haziran sonunda Christie’s’in Londra’da düzenleyeceği müzayedede, 30 - 40 milyon poundluk bir fiyat aralõğõndan satõşa sunulacak. 164- 231 milyon poundluk bir fiyat aralõğõnda yeni sahibini bulmasõ beklenen yapõtlardan herhangi biri eğer bu rakama ulaşabilirse, Giacometti’nin 104.3 milyon dolarla “Londra’da satõlmõş en pahalõ sanat yapõtõ” olma rekorunu elinde bulunduran bronz heykelinin bu sõfatõnõ elinden alacak. kitap-lık’ta Beat şiiri Kültür Servisi - Yapõ Kredi Yayõnlarõ’nõn aylõk edebiyat dergisi kitap-lõk’õn Haziran sayõsõnõn dosya konusu: Beat şiiri. Şenol Erdoğan, Kerem Koç, Fiona Paton, Musa Yõlmaz, Will Self ve Joe Ambrose’un katkõlarõyla hazõrlanan dosyada, Beat akõmõnõn ortaya çõkõşõ, amacõ ve etkisi, belli başlõ temsilcileri, önemli yapõtlarõ, ABD dõşõndaki yansõmalarõ ve uzantõlarõ ayrõntõlõ bir biçimde işleniyor. Dergide ayrõca denemeleriyle Faruk Duman, şiirleriyle Haydar Ergülen, Abdulkadir Budak, Sait Maden, Anita Sezgener ve Baki Ayhan T. yer alõyor. Zeynep Oral ve Andrey Voznesenski. Sutra İstiklâl, istikbal, hürriyet, her şey adaletle kâimdir Mustafa Kemal Atatürk Açık Oturum HUKUK DEVLETİ VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI Konuşmacı Doç.Dr. Ümit KOCASAKAL Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Tarih: 05 Haziran 2010 Cumartesi – Saat: 13.00 Yer : AKM Perge Salonu Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne katkõlarõ nedeniyle teşekkür ederiz Destek Verenler: ANTALYA ULUSAL GÜÇLER BİRLİĞİ PLATFORMU- Alevi Dernekleri Ant. Şb. - ANSAN - Antalya Tabip Odasõ – BİZDER- Cumhuriyet Kadõnlarõ Der. - Ç.Y.D.D. – BİRLEŞİK KAMU-İŞ – BİRLEŞİK BÜRO-İŞ - EĞİTİM-İŞ - Hekim Yazarlar Birliği - Kõbrõs Türk Kül. Der. – Muharip Gaziler Der. - Mülkiyeliler Birliği Ant. Şb.- TEMAD - Tür. İşçi Emeklileri Der.- Tüm Emekliler Der. - Türk-İş - Türk Kadõnlar Bir. - Türk Sağlõk Der. - Türk Üniv. Kad. Der. Ant. Konyaaltõ Şb. - Türkiye Gençlik Birliği (TGB)- Ulusal Kanal Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Der. İletişim: 0242 243 33 54 / 0505 884 68 54 ANTALYA ADD - CUMOK ÇAĞRISI 4 HAZİRAN 2010 Saat 19.30’da YAZ BULUŞMASINDA AKP’nin KORKULU RÜYASI Sayın Tunceli CHP Milletvekili KAMER GENÇ ile buluşuyoruz. Şiir, müzik, saydam gösterisi eşliğinde düzenlediğimiz yemeğe toplumsal kurtuluş mücadelemizde yeni bir soluk almak için katılmaya çağırıyoruz. Lütfen yer ayırtınız. SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ Tarih: 4 HAZİRAN 2010 CUMA Saat 19.30 Yer: ADEN OTELİ Vapur İskelesi Karşısı - KADIKÖY İletişim: 0555 967 24 97 - 0536 817 18 52 0532 404 39 52 - 0532 556 65 12 - 0536 739 02 29 CUMOK İSTANBUL ÇAĞRISI www.cumokistanbul.org
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle