19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Gazze... Gaza... MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geçen perşembe, “27 Mayıs 1960 Devrimi”nin 50. yılıydı bildiğiniz gibi. Ama saldırılar, saptırmalar, duygusal sömürüyle yapılan değerlendirmeler, günah çıkarıp “utanç” duymalar; ya da “utanan”ları ilan etmeler çok önceden başladı. Basında, TV’lerde, söyleşilerde, özellikle internette, “1789 Devrimi”ni, “1917 Devrimi”ni “halk” yaptığı için bunların “gerçek” birer “devrim” oldukları, “27 Mayıs 1960”ın ise halkla ilişkisi olmayan “Adi Bir Askeri Darbe” olduğu vurgulandı durdu. Ve “27 Mayıs” için öne çıkarılan, özellikle gençlerin zihinlerine kazınmak istenen yine o “üç idam” oldu. Oysa “gerçek devrim” olarak kabul ettikleri “1789 Devrimi”nde, yalnızca “giyotin” altına yatırılan boyunların sayısı binlerle. Ayrıca “Kral”ın içlerinde 7000 Parisli “emekçi kadın”ın bulunduğu toplulukça Versailles’dan başkente getirilmesi de “Coup d’Etats”(*) sürecinin “ilk adım”ı olarak kabul edilmiştir hep. Kurulan “Devrim Mahkemeleri”nin yoğun izleyicisi vardır. Kadınlar can kulağıyla dinleyip izlerken bir yandan da üretirler, örgü örerler... Kral 16. Louis, “Devrim Mahkemesi”nde yargılandıktan sonra, “Devrim Meydanı”nda idam edilir “giyotin”le. Alanda, neredeyse halkın kalabalığı kadar “asker” vardır; bir bakıma “Fransız ordusu” oradadır... Böylece “meşruti” krallık da yoktur artık; yeşeren “Cumhuriyet”tir. Halk “din” adamlarına karşı ateş püskürmektedir. Kiliseler “mahkeme binaları” olarak kullanılır. Kilisenin malı, toprağı devletin olur. Yeni bir “anayasa”, “1791 Anayasası” yapılır. Başlangıcında “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” yer alır. “Din ve devlet”in ayrılması kesinlikle belirtilip düzenlenir. “Güçler Ayrılığı” yeni rejimin temel direklerindedir. Bir “Kurucu Meclis” oluşturulur. Öte yanda, “giyotin” durmadan iner-çıkar. Ünlü bilgin, modern kimyanın kurucusu Lavoisier de kurtulamaz giyotin altında can vermekten. Üniversitede kimya öğrenimim sırasında adı çok geçen bu bilim insanının, bu ölümüne yürekten üzülürdüm hep. Dahası o koca demir parçasının alında ölürken “çok acı” çekmiş midir diye düşünmeden de edemiyor insan. Oysa “Kurucu Meclis” üyesi Dr. Guillotin’in, asılarak öldürmenin çok acı verdiğini düşünerek, başı gövdeden ayıran bu kesiciyi tasarladığı bilinir. Ve ilk kez “25 Nisan 1792”de kullanılır, alanda toplanan büyük kalabalık merakla beklemektedir; gövdeden ayrılan “baş”ın sepete düşmesiyle gerçekleşen “ölüm” iç burkucudur; hiç de “güzel”(!) bir yönü, görüntüsü yoktur. Ne var ki, Dr. Guillotin’in bu konuda attığı adım noktalanmayacak(!), insanlık günün birinde “Güzel Ölüm”e ulaşacaktı kuşkusuz... Nitekim tam “218” yıl sonra “2010”da, bir Türk “Prof. Dr.” belirleyip saptayacaktı bunu; “göçük” altında, tonlarca toprağın altında “can” vermenin “Güzel Ölüm” olduğunu bütün dünyaya ilan edecekti. Bu durumda bizim “Dr. Giyotin”imiz de Prof. Dr. Ömer Dinçer mi oluyor dersiniz? Başlamışken bir soru daha soralım diyorum. “1789 Devrimi”nden “50” yıl sonra, bu devrime “damga”larını basanlar: “Parisli Halk Devrimcileri”, özellikle Paris’in emekçi kadınları, halk kitleleri, “Dağcılar Partisi”, limandaki sabun yüklü gemiyi basıp, aylardır bulamadıkları sabunları paylaşarak ilk “eylem”i başlatan Marsilyalı kadınlar, ya da yaşasaydılar, Robespierre, Danton, Babeuf, Marat vö’ler “utanç” duyarlar mıydı? En azından utanırlar mıydı? Ya da birileri, örneğin CHP Genel Başkanı gibi bir siyasetçi, onların “utandıklarından” söz eder miydi? Konumuza dönecek olursak, yazının başında sıralanan birkaç “dönüşüm”ün, “yapılanma”nın bile, “1789”u “halk” gerçekleştirdiği için “devrim” sayılacağını ileri sürmenin, ne denli “bilim”sellikten uzak bir kısır düşünce ve söylem olduğunu gösterir. “1789”u “devrim”leştiren bu “dönüşüm”lerin, “yapılanma”nın, örneğin: “Kurucu Meclis”; yeni bir anayasa, “1961 Anayasası”; “Güçlerin Ayrılığı”; “Laiklik İlkesi”; her türlü (ırk, din, cinsel) ayrımcılığın yadsınması, “27 Mayıs”ta daha da belirgin bir biçimde yer aldığını görmemek olanaksızdır. Halkın, gençliğin inanılmaz bir boyutta, yoğunlukta aylar önce eyleme geçmesi, alanları doldurması, engellerle savaşması; 27 Mayıs’ı da tüm varlığıyla desteklemesi de kesinlikle yadsınamaz. Bu durumda “27 Mayıs”ın “devrim”ciliğini yadsıyanların bir nedeni, nedenleri olmalı. Acaba bunlardan, önemlilerinden biri “emek”le ilgili düzenlemeler olmasın. Çünkü “1789”un “Le Chapalier Yasası” işçiye “grev” ve “sendikalaşmayı” yasaklamıştı. Oysa “27 Mayıs”, işçiye “grev”i ve tüm boyutlarıyla “sendikalaşma”yı getirmiştir. Menderes’in yürekten karşı koyduğu “toprak reformu”na anayasasında yer vermiştir. “1961 Anayasası”nı “Lüks” olarak görmenin, ya da “bol geldiğini” bildiren söylemlerin önemli dayanaklarından biridir bu olumlu düzenlemeler. (*) “Coup d’Etats”: Hükümet darbesi. Utanmak Üzülmek [email protected] 4 HAZİRAN 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 ABD, İsrail’in arkasında. BOP başkanından asbaşkana kıyak; eşbaşkan kızakta! Diplomasi Zekai Buluç: “Vurulan yardım gemisi değil yeni Osmanlıcıların ‘one minute’ ile başlayan Türk dış politikasıdır!” Kader İlker Çamkır: “Kadere bak; iş kazaları işçileri, Kürt teröristler askerleri, İsrail askerleri sivil yurttaşları öldürüyor. Türkiye’yi kader yönetiyor!” Tat Ahmet Önen: “Çalışma Bakanı Ömer Dinçer daha önce kaç kez öldü ki, bal tutan parmağını yalar gibi ölümün tadını anlayabiliyor!” YağmurDeniz Gaziantep parkları dinci işgalinde GAZİANTEP’İN merkezinde ulusal bayramlarda törenlerin yapıldığı, çelenklerin konduğu “Demokrasi Parkı”nı bir dinci vakıf ele geçirmiş. İslamcı AKP’li Şehitkamil Belediyesi’nin yardımı ile panayır alanına çevrilen parkta sabahtan akşama kadar ve hoparlörler sonuna kadar açık vaziyette dini müzik yayını yapılıyor. Valilik parkın hemen arkasında. Bugüne dek parkta böylesi “etkinlik”lere izin vermeyen Gaziantep Valiliği bu kez “tısss” durumunda! Yine Gaziantep’in merkezi Kavaklık Mahallesi’nde gençlerin basketbol oynadığı, her yaştan insanın yürüyüş ve spor yaptığı Hayri Tütüncüler Parkı da bir başka dinci vakıf tarafından işgal edilmiş. Dincilerin yardımcısı yine İslamcı AKP’li Şehitkamil Belediyesi. Parkta spor alanlarına satış stantları açılmış, çadırlar kurulmuş. Çalsın ilahiler, gelsin paralar! Gaziantep Valiliği tabii ki “tısss” durumda! Şimdi, Gaziantep Valisi Süleyman Kamçı, tutup bize “cevap ve düzeltme metni” gönderir mi? Gönderir valla! Açıklamasında “işgal yok izin var” der mi? Der valla! Biz de şimdiden soralım: Bu yıl, adı geçen parklarda hangi kurumların hangi etkinlikleri yapmasına izin verdiniz? Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” KAPKARA otomobillerden inen koskocaman insanlar toplantı yapıyor. Birinin yakını, ötekinin yakınına gemi satmış. Berikinin ahbabı gemiye insanları doldurmuş, diğerinin arkadaşı geminin rotasını çizmiş. Gemi uluslararası sularda giderken yabancı askerlerin silahlı saldırısına uğramış ve bazı yolcular ölmüş. Koskocaman insanlar toplantıda olayın sorumlularını arıyor; bulmaları an meselesi! Öte yandan Mavi Marmara gemisine İsrail askerleri saldırıp dokuz kişiyi öldürmüş civanımın padişahı Fatih Sultan Recep yeri göğü inletiyor ve “Dostluğumuz ne kadar kıymetliyse düşmanlığımız da o kadar şiddetlidir” diyor. Bunu duyan civanımın serbülenti Bülent Arınç gözyaşlarını tutamıyor ve “Türk bayraklı” gemiye saldırı emri verenlerin gıyaplarında yargılanacağını açıklıyor. Civanımın serbülenti ya geminin İslami Komor Cumhuriyeti bayrağı taşıdığı bilmiyor ya da “İslami Cumhuriyet” olunca yabancıdan saymıyor. Meclis’te dış politika bilen milletvekili yokmuş gibi ithalat yoluyla Dışişleri Bakanı yapılan Ahmet Davutoğlu, saldırının Türkiye’nin 11 Eylül’ü olduğunu söylüyor. Haydi, o zaman... Emekli Tuğgeneral Ali Er NATO Daimi Konseyi’nin Ekim 2001’de “Bir ittifak ülkesi saldırıya uğradığı anda tüm üyelerin saldırıya uğradığı ilkesinin uygulanmasına” karar verdiğini anımsatıyor ve “Hani nerede NATO'nun kararı? Görüntü var da bir türlü ses gelmiyor” diyor. Evet, ses gelmiyor! Büyük Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde elindeki kâğıdı monoton bir sesle okuyor, simültane çevirmenler daha heyecanlı konuşuyor. Konsey’in kararını ise Ankara’da pek konuşan olmuyor. Çünkü İsrail kınanmıyor! Birleşmiş Milletler “eylemler”i yani gemideki eylemcileri ve gemiye saldıranları kınıyor! Bu sırada İskenderun’da deniz birliğimiz ayrılıkçı teröristlerin saldırısına uğramış, yedi askerimiz şehit olmuş; büyük analistler PKK ile İsrail arasında “saldırı eşgüdümü” teorisi üretiyor. PKK 31 Mayıs saat 00.10’da saldırmış. İsrail ise aynı gün saat 04.30’da. Yaklaşık 4,5 saat gemilere “İskenderun’da ağır bir saldırıya uğradık. Rotanızı geri çevirip biraz bekleyin” demeyi akıl edemeyen yetkili acaba kim? Yoksa koskocaman NATO Genel Sekreteri mi! Koskocaman KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Atatürkçiçe- ği, noelyıldızı” gibi adlar da ve- rilen süs çiçeği. 2/ Bursa’nõn İne- göl ilçesinde bir kaplõca... Serbest meslek adamla- rõnõ içinde topla- yan resmi birlik. 3/ Bir nota... Ge- çim. 4/ İskambil- de bir kâğõt... Bir takvim türü. 5/ Bir dine, görüşe ya da örgüte aşõ- rõ bir tutkuyla bağlõ olan kişi. 6/ Doğu Karadeniz dağlarõnõn yüksek ke- simlerinde yaygõn, ge- çici kõrsal yerleşme ti- pi... Aritmetikte bir kuv- vetin derecesini veren sayõ... Bir nota. 7/ Bir ay adõ... Ankara’nõn Kõzõl- cahamam ilçesinde bir kaplõca. 8/ Halojenler grubunun dördüncü ametali olan element... Tavana yakõn küçük pencere. 9/ Kendini beğenme, bencillik. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Müzikte “çokseslilik” anlamõnda kullanõlan terim. 2/ İnce dantel... Şõk, lüks ve gösterişli giyim tarzõ. 3/ Hol- landa’nõn plaka imi... Kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakõcõlõkta kullanõlan bitki. 4/ Baklavaya benzer bir hamur tatlõsõ... Soyundan gelinen kimse. 5/ Yunan abe- cesinde bir harf... Gece. 6/ “Süsen” de denilen bir süs bitkisi... Boru sesi. 7/ Eskimiş, yõpranmõş giysi... Düz, ince ve yassõ taş. 8/ Yaradõlan ilk insan... Ördeğe ben- zer bir su kuşu. 9/ Eskiden arkeoloji anlamõnda kulla- nõlan sözcük. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 V E L V E T E N A D A V A T O Z N İ Z A R İ V A İ K A M E T A R L N A V A R F Y A Y S N O P A B A D İ D A M U A N G O L A E S İ N E S A S 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Dinsel inancın siyasete alet edilmesinden daha da tehlikeli olan nedir?Dış politikanın, iç siyasete alet edilmesidir, elbette! Türk halkının yazgısında.. AKP iktidarı yüzünden ne yazık ki bu gerçeğe de tanık ve taraf olmak varmış! İsrail Cumhurbaşkanı Perez’e “Van minüt” dedikten sonra ne diye bağırmıştı? - Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz? Seyrek de olsa Tayyip Bey’in parmak bastığı nadir gerçeklerden biri de buydu. - Sahiden İsrail, öldürmeyi çok iyi biliyordu. Ve bu vahşet ve dehşet uzmanlığını, bu kez de bizim sevgili yurttaşlarımız üzerinde kanıtladı. İsrail’i, şiddetle - nefretle kınamak, bütün insanlığın görevidir. Ama ne yazık ki insanlıkta, bu insanlığı tam olarak göremiyoruz. Özellikle de bir otel odasında, bizim Cumhurbaşkanı ile Başbakanı koltuğunun iki yanına alıp poz veren Suudi Kralı’nın ülkesinde... Başbakan’a sormak gerekiyor: “İsrail’in öldürmeyi çok iyi bildiğini biliyordunuz da, ne demeye, çoluk çocuk yüzlerce vatandaşımızı üzerlerine gönderdiniz?” İsrail, varlığını Arap dünyasının ortasında sürdürmek için barbarlık ve ölçüsüz şiddet kullanmayı yöntem olarak benimsemiş bir devlet... Gemiler dolusu yüzlerce korumasız insanı üzerlerine salarken, Tayyip Bey, hiç değilse makamında görevinin başında olsaydı. Yanına, karısını kızını da alıp, peşine de bir manga bakan takıp dünyanın öteki ucuna yapacağı turistik Rio tetkik gezisi, acaba, İstanbul Belediyesi’nden ucuza kapatılmış, çakma ada devletçiklerinden birine kayıtlı gemiler, ambargo delme seferine çıkılmasından daha mı acil ve elzemdi?.. Başbakan, “Onlar yardım taşıyan sivil örgütlerin gemileridir. İktidarla ilgisi yok!” diyemez! Çünkü dünya âlem biliyor ki, bu işin arkasında hükümet var! Nitekim herkesin bilip de dillendirmediği bu gerçeği M. Ali Birand canlı yayınlarda haykırdı:“Bu bir Tayyip Erdoğan - Ahmet Davutoğlu operasyonudur!” Başbakan da, zaten TBMM Grubu’nda, dünya TV’lerine de yansıyan hiddetli-şiddetli konuşmasında bunu ikrar etti:“O gemiler menziline varacaktır!” Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, uluslararası sivil yardım kuruluşlarının ekip başı mıdır, yoksa sözcüsü müdür? Bu “operasyonun” amacı açık! - İsrail’in, kardeş Gazze halkına uyguladığı insafsız yiyecek, içecek, ilaç ambargosunun delinmesine öncülük etmek. Türkiye NATO’nun ABD’den sonraki en güçlü ordusuna sahiptir... Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin üyesidir... AB ile güçlü diplomatik, siyasi, ticari bağları vardır. Bölgesinin en köklü devlet ve diplomasi geleneği olan ülkesidir. İsrail ile stratejik işbirliği içindedir. Bu iktidarın… İlaç ambargosunu delmek için diplomatik, askeri, ticari yolları zorlamak yerine, insani yardım örgütlerini kullanmaya yönelmesini açıklamak zorundadır. Ve elbette bu hesapsız kitapsız tedbirsizlik nedeniyle 9 yurttaşının vahşice öldürülmesine sebep olmasının izahını yapması gerekir. Tayyip Bey bunun yerine İsrail’e lanet okumaya devam ediyor. Şükür ki, lanet söylemini dün bir vites geriye aldı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk gün isabetle yaptığı ayrımı o da benimsedi: “İsrail halkı ayrıdır, İsrail’in yönetimi ayrıdır. İsrail halkına düşmanlığımız yoktur ve olmamalı!”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle