10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
POLITIK BILIM Aykut Göker :/www.ınovasyon.org;[email protected] OECD'nin 'Biyoekonomi Raporu' biyoteknolojiye bugünden çok yarına döniik olarak bakmamız gerektiğini hatırlatıyor. "2030'a Doğru Biyoekonomi"(3) OECD'nin 'Biyoekonomi Raporu'na göz atmışken, değineceğim bir iki nokta daha var. Ülkemizde pek çok kesimde GDO ve ürünlerine karşı bii- yük bir tedirginlik duyulduğu biliniyor. Ben de bu durumu sık sık dile ge- tiriyorum ve eğer bu tedirginlik giderilmek isteniyorsa, bunun yolunun bi- limsel araştırmalardan geçtiğini vurguluyorum. Vurguladığım bir başka önemli nokta da, tedirginliğe yol açan belirsizlikleri giderecek yöndeki te- mel araştırmaların kamu eliyle yürütülmesi ve finansmanının kamu kay- naklarından sağlanmasıdır. Buradaki dayanağımsa, özellikle AB'nin ha- zırlattığı politika belgeleridir. Aslında bir kapitalist ekonomiler birliği olan AB'nin bu konudaki poli- tika belgelerine ne ölçüde giivenilebileceği elbette sorgulanabilir. Ama bi- lim, teknoloji ve yenilik politikalarıyla ilgili belgeler genel olarak kapitalist sistemi 'rasyonalize etmeye' / akla uygun hale getirmeye yönelik belge- lerdir. Bu bağlamdaki en önemli özellikleri de 'sistemin' yerleşik çıkarları ya- nında uzun vadeli olarak sürdürülebilirliğini de gözetmeleridir. Uzun va- deli sürdürülebilirlik, ister istemez, sonunda gelir dayanır, "bugünün ihti- yaçlarını, gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme imkânla- rınıyoketmedenkarşılayabilme"noktasma; duyarlılığına... Siz bu ciimle- yi "kapitalistsistemin geleceğiniyok etmemek"b\ç\m\nûe de anlayabilirsiniz ama sonuç değişmez. Çünkü, hangi yönden bakarsanız bakın, sürdürüle- bilirlik için yapılması gerekenler aynıdır: "Verimli toprakların korunması; erozyonun önlenmesi; yağmur ormanlarının yok edilmemesi; iklim deği- şikliğine yol açılmaması; biyolojik çeşitliliğin korunması; denizlerin-at- -f- mosferin-toprağın kirletilmemesi; doğal kaynakların tüketilmemesi... "Ve bu liste uzar gider... 'Sistem' pratikte, bütünüyle o belgelerde öngörülenlere göre mi çalı- şıyor? Bu soruya, ne yazık ki evet demek pek miimkün değil; ama, günü- müztoplumlarının ve insanlığın uzun vadeli çıkarlarını gözetenler siyasî ik- tidarlar üzerinde etkili olabildikleri ve bu yöndeki duyarlılıkları temsil eden- leri iktidara taşıyabildikleri ölçüde, ileriye dönük, küçümsenemeyecek ba- zı adımların atılabildiğini de yadsımamak gerekir. Bu çerçevede tekrar AB'nin bilim ve teknoloji ile ilgili politika belge- lerine dönersek, birliğe bağlı ülkelerin önemli bir bölümünde, firmalarının çıkarlarını kollamanın yanında, kamuoylarının duyarlılıklarının da 'olabil- diğince' dikkate alındığı söylenebilir. En azından, diğer pek çok ülkeye ba- karak bunun böyle olduğu görülebiliyor. Biyoteknoloji konusunda, bu bel- gelerin yansıttığı yaklaşım da bunun bir kanıttdır: 0 belgeler bize, biyoteknoloji araştırmalarının sadece firmalara bırakılamayacak kadar ciddi bir iş ol- duğunu bize söylüyor. Kamu, bilimsel araştırmalar alanındaki bu sorum- luluğa sahip çıkabildiği ölçüde, kamuoyu için de güvenilir bir bilgi kayna- ğı olacaktır. Biyoteknolojiye karşı duran bizdeki çevrelerin de, konuyu, çok daha akılcı olduğunu sandığım bu yönüyle ele almalarında, toplumumu- zun uzun vadeli çıkarları açısından yarar vardır. Değinmek istediğim bir başka noktaysa şu: Dikkatediyorum, GDO ürün- lerine karşı çıkanların ezici çoğunluğunun odaklandığı ürün kategorisi gı- da maddeleridir. Acaba, çağımız biyoteknolojisinin, şu berbat ettiğimiz ge- zegenimizin temizlenmesi ya da sürdürülebilir yeni enerji kaynakları ya- ratılması gibi alanlarda kullanılabilmesi biryana, örneğin, insan sağlığı açı- sından, çok önemli bir potansiyel taşıdığını njçin hep göz ardı ediyoruz? OECD'nin Biyoekonomi Raporu'nda bu potansiyel üzerinde çokduru- luyor. Çünkü, çağımız biyoteknolojisinin sağlıkta önemli uygulama alan- \an\ıar.'İenU\aç\ar f'monoklonal antibodilerile protein, aminoasit, aşı, en- zim ve hormonların rekombinant çeşitleri gibi büyük moleküllü terapötik- leriiçeren biyofarmasötikler"), yeni tedavi yöntemleri ("doku mühendis- liği ve kök hücre araştırmalarına dayalı tedaviler ve gen tedavisigibi he- nüz deneme aşamasında olan tedavi yöntemleri"}, yeni tanı testleri ge- liştirilmesi; ayrıca farmakogenetik ("hastaların ilaçlara verdiği yanıtların oluşmasında roloynayan genetik faktörleri inceleyen bilim dalı") bunlar- dan bazıları... Biyoteknolojide doğruyu bulmaya çalışırken ufkumuzu geniştutmanın s sayısız yararları var... SAGLIK D vitamini ile ilgili önemli son gelişmeler "Güneş Işığı Vitamini" olarak da bilinen D vitamini, esas olarak kemik sağlığı ile ilişki- lendirilip değerlendirilir. Son araştırmalar, bu vitaminle ilgili yeni bilgiler sağladı. Diabet, kanser, kalp hastalıkları, infeksiyonlar, otoimmün hastalıklar (bünyenin kendi hücrelerine düşmanlığı) gibi pek çok hastalık için önleyici rolü berraklaşmakta. Amerika'da NIH.VVHO^DA (*) gibi Toplum Hekimliği kuruluşları, D Vitamini ile ilgili olarak, hekimlere ve hastalara yönelik öğütleri güncelliyor. Dr.Burhan Topal, Pediatri Uzmanı Ankara, [email protected] D vitamininin sadece vitamin değil, aynı za- manda bir honnon gibi görev yaptığı bilinir. Eksikliği, kemik yoğunluğunda azalma, kemik erimesi, kas zayiflığı ve kırık riskinde arcmaya yol açar. Vitaminin biyolojik etkinliği, insan vücudunda bu- lunan "Vitamin D reseptörleri (algılayıcılan)" ile iliş- kilidir. Beyin, prostat, meme, kalın bağırsak ve ba- ğışıklık sistem hücrelerinde Vitamin D reseptörleri saptandı. İmmünmodülatör (bağışıklık sistem dü- :enleyici) ctkiye de sahip. Çalışmalar, ek D vitami- ni alanlarda multipl skleroı, tip-1 diabet, Lupus, Romatoid Artrit gibi hastalıklarm daha az otanda gö- rüldüğüne işaret ediyor. Ayrıca, hücre çoğalmasını kontrol eden genleri etkileyerek, bazı kanser türle- rinin oluşma riskini azaltıyor. Son araştırmalar, damar endoteli (en içteki ta- baka), damar düz kasları ve kalp kasmda da D vitamini reseptörlerinin bulunduğu yönünde. D vitamini eksik- liği olanlann, kalp ve kan da- marlarının çeşitli tahakala- rında kalınlaşmalar, kalbin sol karıncığında büyünıc, kalp yetmezliği ve kronik (süregen) damar yangısına yol açıyor. Ayrıca, renin- angiotensin-aldosteron sisteminin (kan basmcı yük- sekliğinin biyokimyasal oluş mckanizmalanndan en önemlisi) aktivasyonu nedeni ile hipertansiyon riski arttyor. İKÎ ÖNEMLİ KAYNAK Bu denli önemli vitaminin başlıca iki kaynağı var. Güneş ışığı ile derinin doğrudan teması ve ba- zı gıdalar. Güneş ışığı ile temas sonucu deri altın- daki D vitamini öncül maddeleri, ultraviyole ışın- lannın etkilemesiyle kanda "aktif D vitamini"ne dö- nüşür. Bunun için güneşin derimiıi doğrudan gör- mesi gerekir (sun exposure). Hava kirliliği, bulut, sis, puslu hava, cam, gölge ve giysili güneşlenmek, D vitamini sentezini engeller. Daha ünceden bu der- gide (Rcf no 2) aynı konu anlatıldı. Yeni bilgi, gü- neş kremi kullanunının D Vitamini sentezini yüz- de 99 oranında azaltöğı yönündedir. Son yıllarda cilt kanseri korkusu ile güneş kremi kullanımı abartılı hale geldi. D vitamini içeren gıdalar, somon, uskumru ve sar- dalya halığı ve D vitamininden zenginleştirilmiş süt- tür (fortified milk). Bazı bitkiler ve nişasta kükcnli D vitamininin biyo yararlılığı çok azdır. Yoğurt ve peynir gibi süt ürünlerini D vitamini ile zenginleş- tirmek pratik olarak mümkün değil. Genel olarak de- nebilir ki sadece gıdalardan D vitamini gereksinimi karşılanması olası değildir. Omeğin 100 gram somon balığı yediğimizde 600 ünite, 240 cc zenginleştiril- miş süt içtiğimizde sadece 100 ünite D vitamini ka- zanabiliriz. Kanımızdaki "aktif D vitamini", 25(OH) D (25 hidroksi vitamin D) olarak adlandırılır. Normal de- ğeri 30-40 nanogram/mililitre arasındadır. 30ng/mL'nin altı, yetersizlik olarak değerlendirilmeli. Bazı uzmanlar 40-60 arasmı normal olarak görüyor. Kemik kmlmasını engelleyici değer 40 ng/mL ola- rak kabul edilmekte. Araştırmalar, normal beslenen ve yeıeri kadar güncşe çıkanlarda bile, kanda aktif D vitamin düzeylerinin düşük olduğunu gösteriyor. Yani D vitamini "nazlı" bir vitamin. Bu yüzden Amerika'daki toplum hekimliği kuruluşları, 1997'de önerdikleri ek D vitamini dozla- *T rını güncelleyerek 2-3 katma yük- selttiler. Emziren annclerin sü- tünde de D vitamini az olduğu için bebeklerine D vitamini önerisi sü- rüyor. Erişkinlere D vitamini öne- risi günlük en az 800, en çok doz 2000 ünite olmalı. Erişkinlerde 2000 ünite/gün dozu aşılırsa, D vi- tamini toksisitesi ve böbrek taşı oluşma eğilimine dikkat cdilmeli. Türkiye'de D vitamini uygulaması nasıl olmalı? D vitamini ile zenginleştirilmiş süt ülkemizde yok. Adı geçen balıklar var, ama geleneksel olarak diğer balık türlerine göre daha az tüketilirler. Geriye gü- neş ışığı kalmaktadır. Yeterli güneş ışığı almakta olduğumuzu düşünmek zordur. İklim değişiklikleri sonucu yıllık güneşli gün sayısı azalmış görünüyor. Özellikle kadınlarımızm örtülü giyinerek güneşin altmda sokağa çıkmaları ve tesettür mayolarımn kullanımlarının dini ve siyasi nedenlerle artması, diğer taraftan abartı derecesin- de güneş kremi kullanımı sonucu toplumumuzda D vitamini eksikliğinin yüksek olduğunu kestirebiliriz. Ülkemizde erişkinler için yukarıdaki doz önerileri ge- çerli olmalı, çocuklar için ise halen uygulamadaki 400 ünite/gün olan doz arttırılmalı. Öte yandan deri kan- serini önlemek için özellikle yaz aylarında saat 11- 16 arasmda güneş banyosu yapılmamalı. Türkiye'de, topluma yönelik olarak bilimsel konularda izin ve öneriler verebilecek Amerika'daki FDA benzeri si- yaset üstü, bağımsız ve bilimsel bir kuruluşa ihtiyaç var. 1 .http://www.medscapc.eom/718671 ?src=mp&spon=9&ua c=90866MT 2. CBT, sayı 863; 4 Ekim 2003. (*) NIH: Ulusal sağhk Enstitüsü ; WHO: Dünya Saglık Örgütü; FDA: Gıda ve Ilaç Yönetim Örgütü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle