22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 MAYIS 2010 CUMA 18 KÜLTÜR kultur@cumhuriyet.com.tr İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 11 No: 8 Konu EKONOMİK KRİZ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ K o n u ş m a c ı MUSTAFA SÖNMEZ Araştırmacı - Ekonomist Y ö n e t m e n Prof. Dr. BÜLENT BERKARDA Tarih: 22 Mayõs 2010 Cumartesi saat 11.00 - 13.00 arasõ. İletişim: İ.Ü. Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0212 238 03 21 Tüm Yurttaşlarõmõz Davetlidir. Yer : Levent Kültür Merkezi, Levent Çarşı içi, Çalıkuşu Sok. No: 2 1. Levent – İstanbul AYŞEGÜL ÖZBEK Y önetmen Seyfettin Tokmak’õn; “Almanya ha- yali”yle bir mektubun peşinden İstanbul’a ge- len Mardinli iki çocuğun öyküsünü anlattõğõ “Kı- rık Midyeler” filminin çekimleri tamamlandõ. 14. Saraybosna Film Festivali’nde en iyi proje ödülü alan “Kırık Midyeler”, çok dil, çok kültür üzerine ço- cuklarõn ve kurtuluşu arayanlarõn dünyasõna dair bir dram. 2009’da Kültür ve Turizm Bakanlõğõ tarafõn- dan yapõm desteği alan “Kırık Midyeler”, Avrupa Birliği Film Yapõmcõlarõ Birliği’nin (EAVE) Tür- kiye’den davet ettiği ilk film projesi oldu.Yapõmcõ- lõğõnõ Serkan Çakarer’in, senaryosunu Kenan Kavut’un üstlendiği film, geçen yõl Cannes Film Fes- tivali’nin eğitim platformu olan Cinefondation’a tüm dünya- dan başvuran 183 proje ara- sõnda da senaryosuyla ilk 10’a girdi. Mardin’in bir köyünden İstan- bul’a gelen ve Kumkapõ’da ge- nellikle yabancõ uyruklu ka- çaklarõn yaşadõğõ bir pansiyon- da kalan Faysal ve Hâkim ka- rakterlerini canlandõran Seydo Çelik ve Uğur Barış Mehme- toğlu İstanbul’a ilk kez çekimler için Mardin’den geldiler. Amaç- larõ Almanya’da yaşayan akraba- larõnõn yanõna gitmek olan iki ço- cuk, yurtdõşõna yerleşebilmek için para biriktirmenin yollarõnõ arar- ken çoğu Mardinlilerin yaptõğõ iş olan midye satõcõlõğõnõ keşfeder- ler. Hâkim ile Faysal’õn Almanya umutlarõ gönderdikleri mektuba bir türlü yanõt gelmemesiyle yavaş yavaş sönerken pansi- yonda kalan bir grup Kongo- lunun yurtdõşõna kaçma planlarõ onlarõ cezbeder. Yönetmen Tokmak, filmle ilgi- li şunlarõ anlatõyor: “Türk sinemasında pek gör- mediğimiz bir çocuk filmi olacağını düşünüyorum. Her şey bir yana çocuklar açısından bu kadar yüksek performans gösterdiklerine, kendilerini bu kadar geliştirebildiklerine hiç tanık olma- mıştım.”Tokmak, filmin çekim yerinin neden Kumkapõ olduğunu ise “Kumkapı bizim için göç- menlik duygusunu en iyi anlatacağımız yerdi. Şu anda İstanbul’da ya da Türkiye’nin herhangi bir noktasında bu kadar çok kimliğin, çok kültürün, çok ulusun yaşadığı bir yer yok. Sultanahmet’in 500 metre aşağısında fotoğraf makinesiz, günlük hayatları kaçmak üzerine kurulu kaçak turistler yaşıyor. Başka bir durum var yani” sözleriyle açõk- lõyor. “Kırık Midyeler”, hayallerin sürüklediği üç ayrõ yaşam, bir öykü, bir son... Ş eriatõn egemen ol- duğu İran’da, 1986’da yaşadõğõ köyde recmedilerek öldü- rülmüş bir kadõnõn, seyrine dayanõlmayacak ölçüde iç kaldõrõcõ, gerçek hikâyesi- ne dayanan ABD yapõmõ “Süreya’yı Taşlamak” ye- rine son anda gitmeyi yeğ- lediğimiz Rus filmi “Ve- ra’nın Şoförü”, eski bir tanõdõk yönetmenin eseri çõktõ: Pavel Çukray. 11 yõl önce sine- malarõmõza uğramõş ve en iyi yabancõ film Os- car’õna aday da gösterilmiş “Hırsız”õyla (1997) hatõrladõğõmõz Pavel Çukray’õn baba- sõ da, vaktiyle bizim kuşağõn gönlünü çelmiş, yarõm yüzyõl kadar öncesinin gözde Sovyet sinemacõlarõndan biriydi: Grigori Çukray. Meraklõsõ onu, devrimci bir kõzla bir Çarlõk subayõnõn çõkmaz ilişkisi üstüne “Kırkbirinci” (1956), Sovyetler Birliği’nde baskõcõ dönemin yumuşadõğõ o buzlarõn çözülüşü yõllarõnõ Stalin rejimini eleştirerek anlatan “Duru Gök”le (1962), özellikle duygu yüklü ve sa- vaş karşõtõ içeriğiyle iz bõrakan, alabildiğine lirik “Askerin Türküsü” gibi filmleriyle anõmsayacaktõr. Genelde Ruslarõn despot ‘başkan ba- ba’larõna ilişkin yarõm yüzyõl boyunca ge- çirdiği duygusal evrime getirdiği yergi-eleş- tiri nedeniyle de Batõ’da baş tacõ edilen “Hırsız”dan 7 yõl sonra yine yazõp yönettiği “Vera’nın Şoförü”, dünyanõn Kennedy- ABD’siyle Hruşçef-Sovyetler Birliği ara- sõnda süregelen soğuk savaşta, Küba’da yer- leştirilmiş Sovyet füzeleri nedeniyle patlak vermiş krizin üçüncü bir büyük savaşa dö- nüşmesi tehlikesini yaşadõğõ, İtalyanca şar- kõlarla twist modasõnõn yayõldõğõ, 1962’nin Moskova’sõnda başlayõp Kõrõm sayfiyesinde sürüyor. 1957’de ufak çapta bir çevresel faciaya yol açmõş (ama örtbas edilmiş), uranyum yüklü bir geminin mürettebatõyla birlikte mecburen batõrõlmasõ sõrrõna vâkõf olan Amerikalõlarõn Sovyetler’i eleştirmesine sinirlenen Hruş- çef’in emriyle KGB’nin bu olayõn sorumlu- su sayõp hakkõnda soruşturma yürüttüğü Kõ- zõl Ordu generali Serov’la (Bogdan Stupka) güzel ama topallõğõnõn bunalõma soktuğu, hõr- çõn, şõmarõk kõzõ Vera (alõmlõ Yelena Babenko gerçekten topal bir oyuncu galiba) ve gene- ralin Vera’nõn hizmetine verdiği, kimsesizler yurdundan yetişmiş, askeri akademiye devam ederek sõnõf atlamayõ isteyen, öksüz-yetim on- başõ, şoför Viktor’un (Igor Petrenko’nun ya- kõşõklõlõğõna diyecek yok) ana kahramanlarõ- nõ oluşturduğu “Vera’nın Şoförü”, soğuk sa- vaş fonunda, muhbir(lik)lerle, tetikçilerle iş- leyen bir derin devlet çarkõnõn gölgesindeki dramatik ilişkilere yoğunlaşarak Nikita Mik- halkov’un 1990’lardaki başyapõtõ “Güneş Ya- nığı”nõn trajik sonunu çağrõştõran, dokunak- lõ ve sarsõcõ bir finale bağlanõyor. Günümüzün hõzlõ kuşaklarõna duygusal tõ- raş gibi gelecek, ‘demode bir baba sineması’ tonlarõnda, romantizmden drama yönelerek seyreden filmde Çukray, duygusallõğõyla tõp- kõ babasõnõnkini andõran, yalõn ve hümanist bir üslup tutturuyor. Sivastapol’daki askeri deniz töreni sahneleriyle hafif Potemkin esintileri de içeren, başrollerdeki Babenko, Petrenko, Stupka üçlüsünün sürüklediği, kameraman Igor Klebanov’un başarõlõ kadrajlarõ ve Eduard Artemyev ustanõn müzikleriyle be- zeli, 2004 Rusya-Ukrayna yapõmõ “Vera’nın Şoförü”, ikinci haftasõna giren, insancõl ve gö- rülesi bir film bizce. Babasõnõn izini süren Rus yönetmen Pavel Çukray’dan ödüllü bir dram gösterimde: Vera’nõn Şoförü B ugün başlayan filmlerden “Pers Prensi: Zamanın Kumları”, seyirciyi 2 saatliği- ne koltuğundan alõp hayal dünyasõna pos- talayan, damardan aksiyon-serüven seyirliği ve özel efekt bombardõmanõ olarak özetlenebile- cek, yeni bir çocuksu fantastik. Çoktan türle özdeşleşmiş, namlõ aksiyon markasõ, ünlü Hollywood patronu Jerry Bruckheimer’in yapõmcõlõğõnda, Jordan Mechner’in bilgisayar oyunundan, şamatalõ bir panayõr eğlenceliğinin olanca gözboyayõcõlõ- ğõyla kotarõlarak İngiliz Mike Newell’in yönet- menliğinde perdeye uyarlanmõş film, peş pe- şe akõl almaz, akrobatik kavga-dövüş sahnele- riyle sürükleyici kõlõn- mõş bir masalsõ epik. Bu egzotik ve gösterişli, patlamõş mõsõr eğlen- celiğinde, kabzasõndaki mücevhere basõnca za- manõ geriye (ya da ileriye) döndüren bir hançer bağlamõnda gelişiyor tüm entrika. Vücut yapmõş, dünün nazenin çocuğu prens Jake Gyllenhaal’le prenses Gemma Arter- ton çiftine, Ben Kingsley ve Alfred Molina gibi perdenin 2 ezeli kötü ve çirkin adamõnõn eşlik ettiği, kõlõç şakõrtõsõndan, aksiyon ve tek- noloji becerisinden geçilmeyen, yeni bir gi- şe canavarõ olmaya aday bu masalsõ fantastik, sonuçta filmden çok bilgisayar oyunundan farksõz bir eğlencelik. Yeni bir gişe canavarı adayı ZÜLAL KALKANDELEN M odern cazõn önde gelen temsilci- lerinden The Cinematic Orc- hestra (TCO), bahar aylarõnõn en güzel konserlerinden birisini vermek üzere İs- tanbul’a geliyor. İngiltere’den çõkõp bütün dünyada başarõ kazanan grup, Garanti Caz Ye- şili kapsamõnda bugün ve yarõn Tamirane sah- nesinde olacak. 1999 tarihli ilk albümleri “Motion”dan bu yana yakõndan izliyorum TCO’yu. Jason Swinscoe’nõn önderliğinde kurulan grup, her albümde yeni bir eğilim gösterip, bazen nu-jazz, bazen de chill out ya da lounge su- larõnda gezdi. Doğaçlama kayõtlarõ müzikte “sample” denilen örneklenmiş seslerle bü- tünleştirdiler. Cazõ elektronika ile buluşturan bu modern müziği “future jazz” olarak ad- landõranlar da var. Nasõl tanõmlarsanõz ta- nõmlayõn; insanõ bulunduğu ortamdan alõp ade- ta başka bir yere ve zamana õşõnlayan bir mü- zik bu. Grubun adõndan da anlaşõldõğõ gibi, si- nemasal bir etki yaratõyor. Her şarkõ, ayrõ bir öyküyü çağrõştõrõyor. Grubun esas olarak yapmak istediği de bu zaten. Örneğin 2007’de yayõmlanan “Ma Fleur” adlõ albümü yaparken, ilk aşamada Swins- coe, her şarkõ için aklõndaki temel düşünce- leri bir arkadaşõna anlatmõş. Arkadaşõnõn o şarkõlar için yazdõğõ kõsa öyküleri fotoğraf sa- natçõsõ Maya Hayuk’a vermişler. O da şar- kõlarõ temsil edecek fotoğraflar çekmiş. So- nuçta, ana temalarõ aşk ve kayõp olan bir al- büm çõkmõş ortaya. Konserlerine gittiği- nizde sahnedeki barkovizyonda gördükleri- niz, müziğin hissettirdiklerinin görüntüye yansõmasõ gerçekte... TCO’nun sinema ile olan ilgisi bununla da sõnõrlõ değil. Paris ve film noir ruhunun var- lõğõnõ her dönemde, özellikle “Ma Fleur”de duyumsamak mümkün. Ama sadece Paris yok müziklerinde; bazen de Rusya var. Dziga Ver- tov’un 1929 Rus yapõmõ klasiği “Man with a Movie Camera” adlõ sessiz filmi için yaptõklarõ soundtrack albümü, grubun kari- yerindeki dönüm noktalarõndan biridir. Ama grubun müziğinin sinemasal etki ya- ratmasõ için ortada her zaman gerçek bir öy- kü ya da film olmasõ gerekmiyor; bazen de o öyküleri dinleyicinin hayal gücü yaratõyor. Tek yapmanõz gereken, konserde pasif bir dinle- yici değil, tam bir katõlõmcõ pozisyonunda ol- mak ve müziği özümseyerek dinlemek. TCO, bu deneyimi bir kez daha yaşatmak üzere yedi kişilik bir ekiple geliyor İstanbul’a. Grupta, Jason Swinscoe’nun (elektronik ses- ler) yanõ sõra, Phil France (kontrbass), Ivo Neame (piyano), Tom Chant (saksofon), Stuart McCallum (gitar), Richard Spaven (davul) ve vokalde Heidi Vogel yer alõyor. Ben, Richard Spaven dõşõnda bu isimlerin yer aldõğõ ekibi, yõllar önce New York’ta canlõ din- ledim. Hâlâ unutamadõğõm konserlerden bi- ridir. Ama doğrusu, o unutulmazlõkta en çok payõ olan, efsane caz davulcusu Luke Flo- wers’tõ. Bugüne kadar dinlediğim en muh- teşem davul performansõydõ. Richard Spaven, yalnõzca drum & bass tü- ründe değil, çağdaş caz dünyasõnda da adõn- dan övgüyle söz ettiren bir müzisyen. Açõk- çasõ konserde Luke Flowers’õn yerini tutabi- lecek mi diye merak ediyorum. Ama şundan eminim ki TCO, İstanbul’da dinleyicileri yine eşsiz bir hayal âlemine sü- rükleyecek. “Late Night Tales” serisinden çõ- kan son albümlerini hatõrlatõrcasõna, gecenin ilerleyen saatlerinde melodilerle öyküler an- latacaklar bize... (www.zulalkalkandelen.com) The Cinematic Orchestra, bugün ve yarõn Tamirane sahnesinde Kõrõm’dankõrõkbiraşköyküsü Notalar film karesi yaratõrsa The Cinematic Orchestra konserlerinde, sahnedeki barkovizyonda gördükleriniz, müziğin hissettirdiklerinin görüntüye yansıması. Hayallerin sürüklediği hayatlar UğurBarışMehmetoğluSeydoÇelik 221 yıl sonra teslim edildi Kültür Servisi - ABD’nin ilk Başkanõ George Washington’õn New York Halk Kütüphanesi’nden ödünç aldõğõ kitap, 221 yõl sonra iade edildi. Açõklamaya göre kayõtlar, Washington’õn 5 Ekim 1789’da Emer de Vattel’in “Devletler Hukuku” kitabõnõ ödünç aldõğõnõ gösteriyor. Kitabõn kayõp olduğunun New York Daily News’te yakõn zaman önce bir makalede duyurulmasõnõn ardõndan Washington’õn Virginia’daki evinden görevliler, kitabõn aynõ baskõsõnõn bir başka kopyasõnõ iade etmeyi önerdi. Kitap, önceki gün düzenlenen bir törenle kütüphaneye teslim edildi. İran’da bir muhalif yönetmen daha açlık grevine başladı TAHRAN (AA) - İran’da gözaltõna alõnan muhalif yönetmen Cafer Panahi’nin açlõk grevine başlamasõnõn ardõndan, muhalif yazar ve film yönetmeni Muhammed Nurizad’õn da açlõk grevine başladõğõ bildirildi. Muhaliflere ait internet sitesi Kaleme, önceki gün cezaevinin avlusuna çõkarõlan Nurizad’õn burada 5 güvenlik görevlisi tarafõndan dövüldüğünü, muhalif yönetmenin dayağõn etkisiyle görme bozukluğu çektiğini öne sürdü. Nurizad’õn açlõk grevine başladõğõnõ ailesine bildirdiğini aktaran Kaleme, bu durum devam ederse yönetmenin hayatõnõ kaybedeceğini belirtti. Paris’teki müzeden 5 tablo çalındı PARİS (AA) - Paris’teki Modern Sanatlar Müzesi’nden önceki gün 5 tablonun çalõndõğõ bildirildi. Güvenlik kamerasõ kaydõna göre hõrsõzlõğõ yapanõn maskeli bir kişi olduğu tespit edildi. Çalõnan yapõtlarõn, Picasso’nun “The Pigeon with the Peas”, Matisse’in “Pastoral”, Georges Braque’un “Olive Tree near Estaque”, Amedeo Modigliani’nin “Woman with a Fan” ve Fernand Leger’in “Still Life with Chandeliers” olduğu belirtilirken, tablolarõn toplam değerinin 613 milyon dolar olduğu açõklandõ. ‘Hrant Dink Cinayeti’ belgeseline ödül HAMBURG (AA) - Dünya Medya Festivali kapsa- mõnda düzenlenen film festivali yarõşmasõnda, ya- põmcõlõğõnõ yönetmen ve gazeteci Osman Okkan ile Simone Sitte’nin üstlendiği “Hrant Dink Cinayeti Dosyası” adlõ belgesel film Altõn Küre ödülü aldõ. 2007 yõlõnda uğradõğõ silahlõ saldõrõ sonucu hayatõ- nõ kaybeden Agos Gazetesi Genel Yayõn Yönetmeni Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, bu filmin yüzyõlõn hi- kayesi olduğunu belirterek “Bu hikâye doğruyu, adaleti, gerçeği hayatı pahasına savunan birinin yaşam hakkının elinden alındığının hikâyesi. O, doğruluk, adalet ve gerçeklerin söylenmesi ge- rektiğini söylediği için öldürüldü. O bir kişiydi, şimdi yüz binlerce kişi oldu. Türkiye’de insan- ları yaşatan politikalara ihtiyaç var, öldüren de- ğil” dedi. Yönetmen Okkan, ise “Bu ödül, aynı za- manda barışın da simgesi olacak” dedi. TOKMAK’IN FİLMİ ‘KIRIK MİDYELER’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle