19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 PAZARİ 4NİSAN2010/SAYM254 SİNEM DÖNMEZ E zgi Genç'le geçen yaz yaptığımız bir röportajla tanıştık. Keçeden diktiği oyuncaklarla harikalar yaratan bu genç kadın, şimdi elinde yine keçeler, film afişleri yapıyor. Ezgi'yle Çeyizlik Filmler adını verdiği ilk sergisini konuştuk. Hem daha önce denenmemiş oluşu, film afişlerine kendi perspek- tifinden yorumlar katması, üstelik üçboyutlu keçeden afiş fik- ri baştan insanı cezbediyor. Serginin fikrini Ezgi'den ilk duy- duğumda ne kadar şaşırdığımı hatıriıyorum. Genç, annelerimizin anneannelerimizin günlük uğraşlan içinde yeralan keçeyi oyun- caklardan sonra bu kez sanata dönüştürdü. Hem de sadece altı ayda başardı bunu. Sergisinin adını Çeyizlik Filmler koy- masının ilk nedeni kendisinin seçtiği filmleri çeyizlik olarak gör- mesi. "Seçtiğim filmlerin hepsi benim için çeyizlik" diyor, "Yıllarca izleyeyim, çoluğuma çocuğuma izleteyim diye düşündüğüm filmler. Bir de tabii hepsi el yapımı, hepsi tek." Genç'in aklına bu fıkir arkadaşına aldığı DVD'lerin kapaklannın olmamasıyla gelmiş. Oturmuş hediye alığı her DVD için bir ka- pak yapmış keçeden. En çok da genel olarak film afişlerinin sürekli kendini tekrar etmesinden sıkılmış aslında. Neden da- Afiş sergisinin afişi de detaylı olmak zorunda.. Sergide Eternal Sunshine of The Spotless Mind, Amelie, Endülüs Köpeği, Finding Nemo, Persepolis, Ben bir Robotum.ama Sorun Değil, Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar, Sciençe of Sleep, Sevmek Zamanı, Totoro, Beyaz Mavi Kırmıa filmlerinin afişleri var. Serginin harika bir de afişi var. Eıffaorgideki afişler kadar üzerinde düşünülmüş, uğraşılmış, detaylandırılmış. Afişi çizen Bengi Gençer "Bir afiş sergisinin afişi elbette önemliydi, bu açıdan Bengi'yle çalışmak benim için inanılmazdı. Orada da çok küçük detaylar var. ilk başta dikkatini çekecek, bakacaksın, minik detaylar yakalayacaksın" diyor. • ha farklı afişler olmasın ki diye düşünmüş sonra. "Sanki" diyor "Bir bilgisayar programı var, başrol oyunculannı, arka fonu, yö- netmen ve oyuncuların ismini yazıyorsun o sana bir afiş çı- kartıyor. O kadar birbirinin aynısı ki..." O yüzden kendisi yap- tıgı afişlerde anlatılabilecek farklı şeyleri kullanmış, başrol oyurv cularını kullanmamış. "Sadece iki filmde insan kullandım. insanlarla çok bağdaştırmamaya çalıştım ama 'Amelie' gibi çok karakteristik olunca mecburen kullanılıyor. Geri kalanı tama- men sembolik. Klasik afiş formunda değiller. Bazıları kare, ba- zılan o filmin yaratığı ya da bulut şeklinde olanı var. Malzemem oynayabileceğim bir malzeme. Eternal Sunshine of The Spotless Mind filmindeki mektubu elimle diktim mesela." Peki diye soruyorum, film afişleri bu şekilde çok sana özel değil mi, belki ben başka detaylar yakaladım? Genç'in yanıtı hazır: "illa ki kendimden bir şey katmak zorundayım yoksa zanaat olur yaptıgım şey. Sanatçılann algısının geniş olması lazım, bakmayı daha doğrusu görmeyi öğrenmesi lazım. Digertürlüsü kolaya kaçmak olur." Sergide, Persepolis'in afişiyle oynamak, Finding Nemo'nun afişinde Nemo'yu bulmak gerekiyor. "Filmlerle be- nim aramdakl ilişki de detaylardan besleniyor. Küçük oyunlar var o yüzden sergide de. Ben detaylara, küçük şeylere çok 1; önem veriyorum ve onlann benim hayatımda büyük bir yer kap- lachğına inanıyorum. O zaman da yaptıgım Işe illa ki sürprizler küçük oyunlar koymak zorundaydım" diye anlatıyor. Bu ilk sergisi olmasına karşın merak edip ikinci sergin de yi- ne afişlerle ilgili mi olacak diyorum, "Hayır" diyor, "Aynı şeyi yap- mayacağım tabii ki, yaparsam zanaat olur. Kafam çalışıyor, gö- züm görüyor yeni bir şey bulmak daha keyifli. Belki filmlerle il- gili yönetmenlerle, prodüktörlerle konuşup galası için birtane keçeden afiş hazırlamak olabilir ama sanayileşsin istemiyorum." Genç, el emegi göz nuru diye andığımız kavramın bu sergiyle degişmesini çok istiyor. "Aklımıza hep anneannelerimiz gelir ama bunlar da el emegi göz nuru. Hepsi elde dikildi, dikiş makinesi bile yok. Bu sergiyle el emegi göz nuru etiketi değişse ne güzel olur" diyor. Genç, el emeği göz nuru işlerine devam edecek. Tek sıkıntısı bu işlere yurtdışında daha çok değer verilmesi. "işin komigi yurtdışında el emeğine daha fazla deger veriliyor. O kadar yaratıcı şeyler yapıyorlar ki yurtdışında bunlarla. Ucu bucagı yok. Yetenek dediğin zaten el becerisi değil bence. El becerisi iyi çalışmayla gelişecek bir şey. Ama algın ne kadar genişse o kadar yeteneklisin. Yetenek algı demek, ne kadar, ne görebildigin demek." Sergi 18 Nisan'a kadar Milk Gallery'de. • Merakhsına: Genç, oyuncak yapmaya da devam edecek ser- giden sonra. Ama esas istedigi bir atölyenin işlemesi, içinde vvorkshoplar, mağaza olan, isteyenin gelip çalışabilecegi bir me- kân. Genç'in kafasında bir film ya da klip dekoru yapmak da var. Ki bu konuda da tecrübeli. Babası Tan Cemal Genç'in Pinhani'nin Zaman Beklemez şarkısına çektigi stop motion klip- te bir at ve karakterlerin giysilerini dikmişti Ezgi. • slnemdö[email protected] Biçimlendirmeye karşı görsel uyarıc DENİZ ÜLKÜTEKİN "Pornografiüzerineahkâmkesmeknekadardakolaydıreger- entelektüelçevrelerehitapediyorsanızdahadakolaydır- pornonunkadınsömürüsünedayananteşhircilikolduğundan- fetişniteliğindenuyandırdığıhazzıdoyurmayamuktedirol- madığındanizleyicisinekimliksizparçalaraaynlmışbedenlersun- duğundanyadaerkekegemencinselliğinyenidenüretilmesine- hizmetettiğindenfalanfilandemvurursunuzolurbiter- nasılolsabutezlerinizyüksektoplumsalahlaktarafındankolaylık- lakabulgörecektirnevarkibütünbukelimedağarcığıinsan- larıncinselgüdülerinidenetimaltınaalmakkonusundapekdebi- ranlamifadeetmez." Burada duralım! Yukarıdaki paragraf Burhan Kum'un Format Teorisi Sergisi'nin "devamı" dedigi ki- tabından bir alıntı. Format Teorisi'nde hem teknik hem düşün- sel uyarıcılar izleyiciyi biçimlendirmeye karşı algısını zorlama- ya çağırıyor. Bunun için de hem resmi hem de yazıyı kullanı- lıyor. Sergi 16 Nisan'a kadar Galeri X-ist'te görülebilir. - Serginlzi "Format Teorisi" üzeıine şeklllendlrdlnlz. - Formatlamak biliyorsun biçimlendirmek. Bu, bütün ideo- lojilerin toplumu kendi çıkarları dogrultusunda nasıl biçim- lendirdiği üzerinedir. Meselem de görsel ideolojinin reklamlar, filmler, resim aracılığıyla buna nasıl hizmet ettiği ve rol oyna- dıgı. Bir sav öne sürüyorum. Biçimlendirilmiş alanlar üzerinden resimler üreterek resimlerin insanlann görsel düşünce hacmini nasıl sınırladığını, insanlann nasıl tepki gösterdiğini ve bize su- nulan enformasyonun ne kadannın gerçekliği yansıttıgı üzerine bir sergi. - Ortaya çıkan davranış biçimlnln sanatta da bir yansıması var. - Sanatta en önemli sorun, topluma enformasyon sunan sa- natçıların biçimlendirilmiş olması. Son yıllarda sermayenin sa- nat piyasasını ele geçirerek biçtikleri rolü de göz önüne alırsak sanatçılann kendilerine sorması gereken bir soru var; acaba biz görsel düşünceyi oluşturuyor muyuz yoksa bizden bekle- nen görsel düşünceye hizmet mi ediyoruz? - Bunun resimler üzerinden anlatımı nasıl gerçekleştl? - Resimler görüldüğü gibi bazı şablonlar üzerinde üretildi. Bunlar bize başkaları tarafından dayatılan fakat farkında ol- Burhan Kum'un Format Teorisi sergisi biçimlendirmeye karşı bir saldın, üzerine oturduğu şablonlan fark edemeyecek kadar içselleştirmiş izleyici için bir uyancı. madığımız, oto sansür yoluyla içselleştirdiğimiz ve kendimize biçilen rolü üstlendiğimiz şablonlar. - Reslmlerde ekslltme teknlğl dlkkat çeklyor. - Orada noktalardan çok dışında kalan alanlar önemli. Yaptıgım çiftli çalışmalarda bunu çok net ortaya koydum. Noktalama var ama bilgi bunun dışında kalan alanlarda. ikisi birbirinin negatifi. Aslında ikisi de aynı resim. Topluma sunu- lan bilginin ne kadannın dışanda tutulduğunu sorguluyor. Görsel enformasyonun neyi dışladığı pek de üzerine düşünülen bir ko- nu değil. - Insanlar için algılaması zor oluyor belki. - İnsanları öyle küçümsemiyorum. Üzerine düşündükleri za- man algılamayacaklan bir şey değil. Konu üzerine uyanldıkları zaman "hiç bu açıdan ele almamıştım" diyenleri çok gördüm. Onun için makalelerin işlevi resimleri anlatmak değil. Makaleler resmin oluşma sürecinde etki eden toplumsal dinamikleri çö- zümlüyor. Bu da resmin toplumla kurduğu bağlantı. O yüzden krtabı çok önemsiyorum. - İnsanlann belll bir alana sıkışmış olması zamanla günlük ha- yatta kafa yorulan bir konu hallne geldi. - Kesinlikle. Ben de okuduğum kitaplardan, makalelerden, konuştuğum insanlardan edindiğim bilgilerle böyle bir öner- me sunuyorum. Mimaride de bu böyledir. Biz de ressamlar ola- rak kendimize çizilmiş alanlar içinde boyuyoruz. - Peki, sanatçı bu biçimlendlrmeden ne kadar kaçabillr? - Kaçması o kadar zor değil. En azından bu biçimlendirme- ye bir direniş gösterebilir. illa bir sergide olmak değil, bazen bir serginin dışında kalmak da eylemdir. Başkalarının düşün- celerini kopya etmek yerine kendi düşüncesini oluşturarak va- rolan akımın dışında kalabilir. - Sanat alanında bu anlamda bir ekslkllk olduğunu söyteyebillr mlylz? - 2. Dünya Savaşı'ndan sonra sanat üzerindeki denetimin art- tığını biliyoruz. Sanatçılar için bir küratörün yazısı kendi düşün- celerinden daha önemli hale geldi. Kendileri hakkında k o nuşsunlar diye bu insanlarla ikili ilişkiler içine girdiler ve sonunda tüm söylenenlere inanmaya başladılar. Ben kendi kataloğuma kendim yazmak istiyorum. Bazı teklifler geldi "istiyorsan yazanm" diye. Ya bir romancı kendi romanının birkaç sayfasını başka- sına yazdırır mı? • ; —r eynep Duygulu'nun "Kundura" isimli sergisi Nişantaşı City's'te sergilenmeye L— başladı. Ancak bu sergi bildiğimiz sergilerden biraz farklı. Çünkü bu kez sergilenen eserler, resim ya da fotograf değil. Kimi zaman kıyafetin tamamlaytcı bir unsuru, kimi zamansa statü göstergesi olan ayakkabılar... 20 Nisan Salı akşamına kadar gösterilecek ayakkabıları tasarımcı Duygulu "giyilebilir heykeller" olarak adlandırıyor. Yani her birbirinden oldukça farklı ve bir heykel gibi benzersiz. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü mezunu Duygulu, Beymen'in moda departmanında staj yapmış. Ardından 2005 yılında Beymen için aksesuvarlar tasarlamış. New Yorkta yaşadığı sekiz ayın ardından Nişantaşı'nda bir butikte bir süre ayakkabıları satılmış. Duygulu'nun tasarladığı ayakkabıların her birinin kendine has küçük esprileri var. Tasarımlarında sıklıkla kurdele ve fırfır gibi ince detaylarla renk veriyor. Ayrıca tasarladığı ayakkabıların renkleri de onun için çok önemli. Özel tasarım anlayışıyla yola çıkan Duygulu'nun City's'teki sergisinde 12 model yer alıyor. Duygulu'nun renkli ve farklı dünyasının yansıması olan koleksiyonu her gün saat 22.00'ye kadar görülebilecek. Sergi, birini tanımlamak için de kullanılan ayakkabıların, yakıştırılan kahplar dışında, istenilen kimliğe bürünülmesini sağladığını da hatırlatıyor. Sergideki tasarım ayakkabıların ortak özellikleri, klasik ve anonim modellerin yorumlanmış ve kişiselleştirilmiş hallerinin olması. Birbirinden değişik ve çok renkli özel tasarımları kaçırmayın! •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle