19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 4 NİSAN 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 21 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL ‘Sanat Olmasaydı…’ 29 Uluslararası İstanbul Film Festivali doludizgin başladı! Doludizgin... Yani.. Emek Sineması için sürdürülen protestolarla… Kültür Bakanı, konuşmasını, parti propaganda konuşmasına dönüştürünce “kısa kes” kıvamındaki karşı çıkışlarla… Onur ödülleriyle… Şakir Eczacıbaşı’na hüzünlü bir veda ve Bülent Eczacıbaşı’na keyifli bir “Hoş geldin”le… Velinimetimiz sponsorlara (Yaşasın Akbank!) teşekkürle… Muhteşem bir filmle (“Paris’te Son Konser”) başladı film festivali! Artık on beş gün boyunca yeryüzünün tüm duyguları ve düşünceleri, yeryüzünün tüm isyanı ve uyumu avcunuzun içinde… Düşlerimizdeki baharlar İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı İKSV’nin 1972’de başlattığı Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nin ilk yavrusudur, sonradan “İstanbul Film Festivali” adını alacak olan “Sinema Günleri”… 12 Eylül’ün faşist darbesi sonrasında, Sinematek’i kapatılmış, gençlik ve üniversite tiyatro festivalleri durdurulmuş, kurumları, dernekleri, dayanışmaları yasaklanmış; kitapları, plakları, filmleri toplatılmış, sanatçıları hapse tıkılmış, yüreği işgal edilmiş İstanbul’da, bir avuç sinema insanının gayretiyle var edilmiş bir “soluk alıp verme” armağanıdır… Sevgili Onat Kutlar’ın deyişiyle içeridekilere “yalnız değilsiniz” diyebilme; dönemidir… Sevgili Yavuzer Çetinkaya’nın deyişiyle, “tüketen değil, üreten sinemanın baş tacı edildiği” dönemdir… Benim içinse özlediğim baharı düşleyebilme mevsimidir! (6 Temmuz 1983 tarihli “Sinema Günleri ya da Yürekteki Kuş” başlıklı yazımda şöyle demişim: “İnsanın yüreğindeki kuş umut olabilir, aşk, mutluluk, sevinç olabilir, inanç, düşünce olabilir, bir dürtü, bir değişimin müjdecisi olabilir, yalnızca bir ‘Ah’, bir pırıltı olabilir… Yeter ki ölmesin, canlı tutulabilsin. İşte bu izlediğimiz filmler yürekteki kuşu yeniden canlandırdı.” Gördünüz işte o günlerde işimiz gücümüz yüreği karartmamaya çalışmaktı!) Emek ve bellek Emek Sineması’nın bir alışveriş merkezine dönüştürülecek olması (bir yerine kondurulacak sinema salonuna karşın) hepimizi rahatsız etmeli, hepimizi isyana, protestoya yöneltmeli. Çünkü orası sadece bir sinema salonu değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal belleğimizin bir parçası. Bırakın 80 küsur yıllık geçmişini, yakın tarihimizin de izleri orada… Daha yenilerde Atıf Yılmaz’ı, Zeki Ökten’i ve daha nice ustayı oradan uğurlamadık mı… Suna Pekuysal’dan, İsmet Ay’a, nice ustayı o sahnede alkışlamadık mı… Yıllar içinde Antonioni’nin bilgeliğine; Jeanne Moreau’nın zekâsına ve tutkusuna, John Malkoviç’in gizemine, o sahnede tanık olmadık mı… Emek Sineması, sinemaya emek verenlerle bütünleşmiş bir mekân oldu hep. Onu korumak, geçmiş ve gelecek emeğe sahip çıkmak demek. Şakir Bey’siz ilk festival Yalnız açılış töreninde, sahnede değil, dün gün boyunca Beyoğlu’na yayılan kalabalıkta, sinema fuayelerinde, salonlardaki bir koltukta, gözler hep Şakir Bey’i aradı durdu… Aramızdan ayrıldığına galiba en çok şu son iki gün de inanabildik… Şakir Eczacıbaşı’nın çok sevdiği, sık sık alıntıladığı, üzerinde koskoca bir kitap yazdığı Bernard Shaw’un şu sözünü tekrarlamanın tam sırasıdır: “Sanat var olmasaydı” diyor Bernard Shaw, “Gerçeğin kabalığı, katlanılmaz kılardı dünyayı…” Gerçeğin kabalığı, hoyratlığı, acımasızlığı… Gerçeğin şiddeti… Gerçeğin yozluğu… Gerçek olmayanın gerçek gibi gösterilmesi, yalanın gerçek yerine konması… Doğrudur, katlanılmaz kılardı dünyayı!.. “Dünyayı ve hele hele ülkemi…” diye eklemek geliyor içimden… [email protected] faks: 0212. 257 16 50 [email protected] Kültür Servisi - 16 ülkeden pek çok topluluğu ve sanatçõyõ ağõrlayacak “27. Uluslararası Ankara Müzik Festivali” bugün şef Erol Erdinç’in yönetimindeki “Hacettepe Senfoni Orkestrası”na eşlik edecek Fransõz piyanist Laure Favre-Kahn konseriy- le başlõyor. Kahn, yarõn da festival programõ kapsamõnda Ravel, Bizet, Debussy ve Chopin gibi bestecilerin eserlerinden oluşan bir resital verecek. Festival kapsamõnda 7 Nisan’da, “Türkiye Polifonik Korolar Derneği Korosu” konseri, 8 Nisan’da ise “Fransız Barok Orkestrası”nın , ‘si- hirli flüt’ olarak tanõnan Şefika Kut- luer eşliğindeki konseri gerçekleşe- cek. 9 Nisan gününün konuklarõ dans- çõ Sabine Hasicka’nın “Tap Dance” topluluğu olacak, 10 Nisan’da ise “A Little Nightmare Music” ikilisi, mi- zah ve klasik müziği birleştirme proje- lerini dinleyiciyle paylaşacak. 30 Ni- san’a kadar sürecek festivalin diğer et- kinlikleri arasõnda ise Modern Dans Topluluğu’nun “Far From Now” gösterisi, Hande Dalkılıç - Rüya Taner’in “Dört El Piyano” konseri, “Club for Five” vokal topluluğunun konseri, Mayumana ritm dans grubu- nun gösterisi, Carles Trepat’õn gitar resitali de yer alõyor. Festival 30 Ni- san’da şef Klaus Weise yönetiminde- ki Bilkent Senfoni Orkestrasõ’na eşlik edecek keman sanatçõsõ Rebekka Hartman konseriyle sona erecek. (Bilgi için: www.ankaramuzikfesti- val.com) Kurban / Sahip / Favela Records Sağlam bir sound ile tõnlamak ya da sert müzik denince akla ilk gelen topluluklarõmõzdan biri Kurban. Uzun ve badireli müzikal kariyerine sadece üç albüm sõğdõran Kurban, dördüncü albümü “Sahip” ile yine gümbürdüyor ama bu kez sadece so- undu ile değil, ondan ziyade sözle- riyle dikkat çekiyor. Sözler yerçekimine maruz biri ta- rafõndan değil, gökten zembille kut- sal bir insanlõk vazifesi için indirilmiş ak sakallõ, eli değnekli kutsal bir adam tarafõndan ya- zõlmõş; bazen masal- sõ, bazen de mitolojik bir efsaneden alõnmõş gibi. Bu anlatõm dilinin ağõrlõklõ referansõ dini metinler. Şarkõlarõn kendini 30 yaşõnda dağ- lara vuran Zerdüştvari kahramanõ bir lider havasõnda; uyarõyor, komut veriyor, kõzõyor ve eleştiriyor. Kurban’õn sözel üslubundaki ek- lektisizmin ikinci ayağõnda Anado- lu kültürü ve Anadolu Rock gelene- ği var. Halkõna zulmeden krallara kar- şõ başkaldõrarak saz çalan, şarkõ söy- leyen ozanlara, halk âşõklarõna ve da- ğa çõkan eşkiyalara göz kõrpan ifa- deler dikkat çekiyor. Kurban şarkõlarõ ilk kez bu kadar yoğun politik göndermeler içeri- yor. Genel olarak dünyanõn gittiği yere karşõ yükseltilen bu itirazlõ ses, (bazen açõk bazen metaforik) ül- kenin siyasal iktidarõndan toplumsal gericiliğine kadar uzanan serzeniş- leri de içeriyor. Bu tavõr, Kurban şarkõlarõnda daha önce embri- yon halinde vardõ ancak ilk kez bu kadar gelişkin şekilde karşõmõza çõkõyor. Sözlerin bu kadar anlam yüklendiği bir albümde, vokal en az gitar kadar önde ve üst- te olabilirdi. Sözleri dinlerken anla- şõlmaz, vokali de kõsmen monoton kõ- lõyor bu anlayõş. [email protected] David Byrne - Fatboy Slim / Here Lies Love / Nonesuch Records David Byrne’ün çalõşmalarõnõ ya- kõndan izlediğim için ne kadar yara- tõcõ olduğunu biliyorum. Ama itiraf edeyim; elek- tronik dans müziğinin ün- lü ismi Fatboy Slim’le yeni bir albüm yaptõğõnõ ve bu albümün esin kayna- ğõnõn da Imelda Marcos olduğunu duyduğumda oldukça şaşõrõp meraklanmõştõm. “Here Lies Love” adlõ 2 CD’lik konsept albüm, 22 şarkõda Filipin- ler’in eski diktatörü Ferdinand Mar- cos’un eşi Imelda ve onu yetiştiren aile hizmetkârõ Estrella Cumpas’õn hikâyesini anlatõyor. Ferdinand Marcos ile Imelda’nõn kamuoyuna yansõyan sözlerinin de kullanõldõğõ şarkõlarõ tanõnmõş mü- zisyenlerin sesinden dinliyoruz. Ara- larõnda Florence Welch, Tory Amos, Cyndi Lauper, Martha Wa- inwright, Santigold, Sharon Jones ve Nellie McKay’in de bulunduğu 20 kadõn şarkõcõ, Imelda ve Estrella ka- rakterlerini temsil ederken Steve Earle, Ferdinand Marcos’un sesi olmuş. David Byrne sadece iki şarkõda vo- kalde yer alõrken diğerle- rinde gitarõyla eşlik ediyor. Şarkõlarõn önemli bir kõsmõ Byrne ile Fatboy Slim’in ortak çalõşmasõ, bir kõsmõnõ da Byrne kendisi yazmõş. 70’lerin disco dönemini yansõtan beat’ler Latin ri- timleriyle kaynaşõnca, türlerin ka- rõştõğõ, melodik bir albüm çõkmõş ortaya. Dolayõsõyla hit olabilecek bir şarkõ olmasa da dinlemeye baş- layõnca kolayca akõp gidiyor albüm... Ve bir yandan da, Imelda Marcos gibi halkõ tarafõndan hiç de hayõrla anõlmayan birinin, nasõl olup da bu kadar hoş melodilerin esin kaynağõ olabildiği sorusuyla baş başa bõrakõ- yor insanõ. www.zulalkalkandelen.com SİBEL ÇORBACIOĞLU Sõradan bir lise sõnõfõ, ileri görüşlü bir edebiyat öğretmeni ve hiç de sõ- radan olmayan bir öğrenci. Okunan bir şiir ve değişen bir hayat. Lise yõllarõnda edebiyat öğretmeni tarafõndan “Size bir şiir okuyacağım ama bana şairini sormayacaksı- nız” diyerek okunan bir şiirin, hem öğretmenini, hem sõnõfõ hem de ken- disini çok etkilediğini, heyecanlan- dõrdõğõnõ söylüyor Genco Erkal. Yõl- lar sonra bu şiirin Nâzım Hikmet’in “Mavi Gözlü Dev”i olduğunu öğre- nen ve “Onu ilk tanıdığım andan iti- baren hayatımın artık eskisi gibi ol- mayacağını gördüm?” diyen Erkal, sanatõyla ‘doğru’ Nâzõm’õ anlatmaya devam ediyor. Nâzõm Hikmet’in umacõ gibi tanõ- tõldõğõ bir kuşaktan gelen Erkal, onun şiirlerini herkesle paylaşabilmek adõ- na, tiyatroda bir ilke imza atarak, 1975 yõlõnda bütünüyle şiirlerden oluşan “Kerem Gibi” oyunuyla Nâzõm ça- lõşmalarõna başlamõş. Başlangõçta “Şiirden de tiyatro olur muymuş, hem de tek kişilik” gibi küçümseyi- ci tavõrlara maruz kalan şiir-tiyatro, or- taya çõktõğõ andan itibaren oldukça et- kili ve etkin bir yapõt olarak uzun yõl- lar oynanmõş ve bugün, “KEREM GİBİ: Nâzım Hikmet’le 35 Yıl” is- miyle sahnelenmeye de devam ediyor. Genco Erkal ile Nâzõm Hikmet sa- nat dostluğunun 35. yõlõnõ taçlandõr- mak adõna yeniden sahneye taşõnan oyunda, Nâzõm’õn gençlik yõllarõ, mahkûmiyeti, hapishane yõllarõ, açlõk grevi, zorunlu sürgünlüğü, vatan has- reti, insan sevgisi, dünya barõşõ için mücadelesi, Kurtuluş Savaşõ izle- nimleri, baştan sona belgesel bir film eşliğinde seyirciye sunuluyor. “Aslında benim hayatım birazcık onun izlerinin peşinden gitmek gi- biydi” diyor Erkal, gözaltõlar, ya- saklar, saldõrõlar da bu yolculuğun do- ğal duraklarõ olmuş. Her şeye rağmen, Nâzõm’õn ayak izlerini takip ederek dünyayõ dolaşan Genco Erkal, Nâzõm Hikmet’in değerinin, hakkõnda ne karar alõnõrsa alõnsõn değişmeyeceği- ni, değiştirilemeyeceğini söylüyor. Nâzõm’õn kabrinin Türkiye’ye geti- rilmesine de karşõ: “Çünkü birtakım çevreler hâlâ Nâzım Hikmet’i vatan haini ve en büyük düşman olarak görüyorlar ve bunu açık açık da söylüyorlar. O insanlar rahatsız etmesin Nâzım’ı, orada güzel güzel yatıyor işte...” Aydõnlanma devrimini tamamla- yamamõş toplumlarda tiyatronun sa- dece bir eğlence yeri olmadõğõ, ön- cülük etme, aydõnlatma sorumluluğu olduğu temeliyle hareket eden poli- tik tiyatronun merkezine yerleşen Nâzõm şiirleri, Türkiye’de politik ti- yatronun öncüsü Dostlar Tiyatro- su’nun tarihinde de önemli bir yere sahip. Genco Erkal’õn, Nâzõm Hik- met’in yapõtlarõndan uyarladõğõ “İn- sanlarım”, 17 yõldõr sahneleniyor ve bir Dostlar Tiyatrosu klasiği olarak görülüyor. Son üç yõldõr Dostlar Tiyatrosu’nun yeni klasiği olmaya aday “Sivas ’93” ile Türkiye’de politik tiyatronun ye- niden doğduğunu düşünen Erkal, genç- leri yeniden tiyatroya çekebilmenin sevincini ya- şõyor. “Benim için en büyük ödül, toplumdan olumlu ya- nıt alabilmek, karşılık gö- rebilmek” diyor ve zaman zaman kapõldõğõ karamsar- lõklardan kurtulmasõnõ, se- yircilerinden gelen olumlu tepkilerle sağladõğõnõ söy- lüyor. Genco Erkal’õn yeni projesi ise önümüzdeki yõl, 12 Eylül darbesinin 30. yõlõnda, kendi gözünden bir darbe eleşti- risi sunabilmek. Genco Erkal’õn Nâzõm Hikmet ile sanat dostluğu “KEREM GİBİ: Nâzõm Hikmet’le 35 Yõl” oyunuyla sahnede Nâzõm Hikmet’in umacõ gibi tanõtõldõğõ bir kuşaktan gelen Erkal, onun şiirlerini herkesle paylaşabilmek adõna, tiyatroda bir ilke imza atarak, 1975 yõlõnda bütünüyle şiirlerden oluşan “Kerem Gibi” oyunuyla Nâzõm çalõşmalarõna başladõ. Uzun yõllar oynanan bu şiir-tiyatro oyunu bugün, “KEREM GİBİ: Nâzõm Hikmet’le 35 Yõl” ismiyle sahnelenmeye devam ediyor. ‘Mavi Gözlü Dev’ ile değişen hayat OkanÜniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi açıldı Kültür Servisi - Tuzla’daki Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi önceki gün Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanõ Prof. Dr. Hüsamettin Ko- çan’õn “Süslü İstanbul” başlõklõ sergi- siyle birlikte Turizm ve Kültür Bakanõ Ertuğrul Günay tarafõndan açõldõ. Ko- çan, törende yaptõğõ konuşmada, herke- sin kendini yenileyebilmesinin önemli olduğunu belirterek amacõnõn şantiye- ler, paneller düzenleyerek öğrencileri alanõnda uzman isimlerle bir araya ge- tirmek ve onlarõ uluslarasõ düzeyde bir iş yaşamõna hazõrlamak olduğunu söy- ledi. Turizm ve Kültür Bakanõ Ertuğ- rul Günay ise “Bir ülkenin kalkın- mışlık düzeyini üst seviyede tutmak için sanatın önemi büyük. Gerçekten toprağında bunca kültür derinliği, tarih derinliği olan, büyük bir biriki- mi olan bir toplumun acaba kendi modeli konusunda adımlar atma za- manı gelmedi mi?” dedi. 2000’ler ve sanat Kültür Servisi - Mevsimlik edebiyat dergisi “Edebiyatta Üç Nokta”nõn üçüncü sayõsõ çõktõ. Dosya konusunun “sanat, edebiyat ve şiirde 2000’ler” olarak belirlendiği derginin bu sayõsõndaki armağanõ ise Şeref Bilsel ve Cenk Gündoğdu tarafõndan bu yõl altõncõ cildi hazõrlanan, yõl içinde yayõmlanan dergilerden seçilmiş şiirlerin yer aldõğõ “Şiir Defteri” kitabõ. ( 0 212 427 27 68) 27. Uluslararasõ Ankara Müzik Festivali bugün başlõyor Başkentte müzikli ve danslı günler LaureFavre-Kahn
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle