19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bahşiş ya da Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Turşusu... Yıllar önce Almanya’da işletme ekonomisi okurken uygulamalı muhasebe/bilanço dersinde Prof. Erdmann’ın ‘belge gerektirmeyen olağan dışı harcamalar’a gösterdiği örnek sınıftaki İranlı ve Arap öğrencilerle birlikte benim de yüzümü kızartmıştı. Hocamız, “Örneğin, Ortadoğu’da işler çok yavaş yürür, eğer elinizi cebinize atmazsanız hiçbir şey yaptıramazsınız,” dedikten sonra ‘bahşiş’ adı verilen rüşvetin ‘yaptırım gücü’ üzerinde durmuştu. Yıllar sonra büyük rüşvet yolsuzluklarına ilişkin dava duruşmalarından birinde bir sanık tarafından tutanaklara geçirtileceği gibi ‘rüşvetin belgesi’ olmuyordu, bahşişin de. Güçlü bir sanayi ve dışsatım ülkesi olan Almanya’nın maliyesi bu gerçeği görerek, Türkiye’yi de aralarına kattığı Ortadoğu ülkeleriyle sınırlı olmak üzere vergi yükümlüsü Alman girişimci ve sanayicilerine gerçekleştirdikleri iş hacminin yüzde 5’ini ‘olağandışı belgesiz harcamalar’ (ausserordentliche Ausgaben ohne Beleg) olarak vergiden düşürme hakkı tanımıştı. Gerçekten de hem Türkiye’deki bürokrasi hem de bizim için utanç verici bir durumdu. Söz alıp bir şeyler söylemek istemiş, fakat Almanya’ya gelmeden önce işlemlerimi geciktirmesinler diye askerlik şubesindeki çavuşa, nüfus müdürlüğünde memura verdiğim ‘bahşişleri’ anımsayıp susmuştum. Başbakanlık Etik Kurulu’nun yayımladığı kitapçıkta yer alan ‘İyi Niyetle Verilen Hediyeler’ başlıklı bölüm ne yalan söyleyeyim utancımı tazeledi. Okuyalım. “... Hediye verenin herhangi bir menfaat beklentisi bulunmamaktadır. Örneğin yabancı bir ülkeyi ziyaretinde devlet adamlarına verilen hediyeler, yılbaşında verilen ajanda ve benzeri hediyeler ile aldığı kamu hizmetinden memnun kalan bir vatandaşın, memnuniyetini ifade etmek için kamu görevlisine içinden gelerek verdiği hediyeler ya da para (bahşiş) (abç), bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu tür hediyeler daha çok sembolik niteliktedir.’’ Etik Kurulu sembolik niteliği 20 TL ile sınırlandırarak ‘bahşiş’i tarifelendirmiştir. Şimdi de Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun Başkanı Bilal Eryılmaz’ın OECD ve Başbakanlık’ın işbirliği ile ‘Daha Temiz Bir Kamu Sektörü Tesis Etmek’ konulu MENA bölgesel etik konferansının açılışında yaptığı konuşmaya bir bakalım. Kamu görevlilerinin hediye almalarına ilişkin yönetmelik hazırlanırken sınırın ‘50 dolara kadar alınabilsin’ şeklinde olması yönünde teklifler geldiğini anlatan Eryılmaz, şöyle devam ediyor:“Biz hiçbirini doğru kabul etmedik. Şimdi dünyadaki uygulamalarda sıfır hediyeye doğru gidişat var. Hiçbir şey almamak lazım. Bu, elde patlayan bomba olabiliyor. Hediye çok masumane veriliyormuş gibi geliyor. Ama bu hediyeler Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma olmasından dolayı verilmiyor. Bir kamu görevi dolayısıyla veriliyor. O kişi kamu görevinden ayrıldığında acaba hediye gelecek mi?” 26 Ekim 2009 günü yaptığı bu konuşmada Sayın Başkan ‘bahşiş’ konusuna da açıklık getiriyor. Rüşvet konusunu, karşılıklı anlaşmayla olduğu için açığa çıkarmanın çoğu zaman mümkün olmadığının altını çizip rüşvete karışan kişilerin gözlem altına alındıklarında bunun bahşiş olduğunu söylediklerini, bu nedenle rüşvet cezası almadıklarını söyledikten sonra, “Burada da kanun düzenlemesinde sorun var. Bahşiş de rüşvete giden bir yoldur. Kesinlikle kamuda söz konusu olmaması gerekir (abç). Bahşiş kamuda olmaz, lokanta, otel gibi yerlerde olur’’ diyor. Eğer bahşiş rüşvete giden yol ise Etik Kurul kitapçığında nasıl oluyor da masum bir davranış olarak gösteriliyor? Yoksa yaklaşan genel seçimlerle ilgili küçük memurlara bir göz kırpma mıdır? Belki bir açıklayan olur da öğreniriz. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Gazan Mübarek’ Sinop... “Young Hak Kim” kimdir? Karadeniz’in cenneti Sinop’u cehenneme çevirmeye aday “nükleer santral”õ kuracak Gü- ney Kore’nin Bilgi Ekonomisi Bakan Yardõmcõsõ... Kim, 10 Mart’ta İstanbul’a gelip “Türkiye-Kore işbirli- ği” protokolünü imzalarken de- miş ki; “30 senede nükleer santrallarda uzmanlaştık. Tür- kiye’de de nükleer enerji sis- teminin tamamlanması için tüm gücümüzle çalışacağımı- za söz veriyorum.’’ Bay Young Hak Kim bu söz- leri nasõl “hak” ediyor? 30 se- nelik geçmişleriyle 3000 yõllõk Sinop’a çullanma “hak”kõnõ kimden alõyor? Hükümetin en iddialõ hedefi- ne dönüşen anayasa değişikli- ğinde sadece “halk”a güvendi- ği şu günlerde… halka değil, hü- kümete... Çünkü “Sinop halkı” yõllar- dõr, ne nükleer, ne de termik sant- rala asla “evet” demediklerini sa- yõsõz eylemle dünyaya duyuru- yor. Young Hak Kim, üstelik “genç” (young) olmasõna rağ- men, bunu ta Kore’den duyma- mõş olabilir ama aynõ protokolü imzalayan Enerji ve Tabii Kay- naklar Bakanõ Taner Yıldız da mõ bilmiyor? “Kim”liği Güney Kore’nin çõkarlarõyla bütünleşen Bay Hak’a hiç de hakkõ olmayan “dayatma konuşması”nõ sağ- layan Bakan Yõldõz, imza töre- ninde bakõn neler söylüyor: “Si- nop’ta nükleer santral kurul- ması isteği ve kararlılığı için- deyiz; bu bir iyi niyet proto- kolüdür.” Oysa Türkiye’nin de imzasõ olan birçok uluslararasõ “çevre hakkı” sözleşmesinde açõk ve kesin olarak deniyor ki; “Hiçbir kalkınma projesi, yöre sakin- lerinin görüşü ve onayı alın- madan uygulanamaz.” Bir protokolün “iyi niyet”li olabilmesi için önce Sinoplula- rõn ikna edilmeleri gerekiyor; an- cak “ikna” olmalarõ şöyle dur- sun, “bağımsız yargı”mõzda açtõklarõ davalarõ kazanarak ter- mik santrallara izin vermiyorlar. Belli ki aynõ direniş nükleer santral için de sürecek ve Bay Kim’in o “tüm gücü” neyse, “cumhuriyet hukuku”na tos- layacak... Tabii hükümetin, işte bu ne- denlerle yargõyõ siyasete bağla- mak istediği anayasa değişikli- ği gerçekleşmezse... Diyojen’in torunları Güney Koreli bakanõn bizim bakandan aldõğõ cesaretle halka karşõ kükremesini okuyunca, Si- noplu Diyojen’i bir kez daha anõmsadõm… Bilirsiniz, ünlü Anadolu bilgemiz bir gün çok dar bir sokakta kentin en zengi- niyle karşõlaşmõş. Şõmarõk ve azman zengin “çekil kenara” demiş ve eklemiş: “Ben bir serserinin önünde kenara çe- kilmem...” Yoksul, zayõf ama aklõ ve düşünceleriyle tarihe ge- çen Diyojen ise demiş ki: “Ben çekilirim!” Nükleer santralcõlar, “ser- serilik”lerini kabul etme pa- hasõna Diyojen’in torunlarõnõn kenara çekileceğini sanõyor olabilirler… ancak o efsanevi alçakgönüllülüğün ardõnda öylesine büyük bir “insan ve doğa sevgisi” vardõr ki cumhuriyetle ve “yurt sev- dası”yla da bütünleşmiş; dün- yayõ dize getiren “geldikleri gibi giderler” destanõnõ yaz- mõştõr... Nitekim Gerze’nin Yaykıl Köyü’ndeki SİT alanõnda Ener- ji Piyasasõ Düzenleme Kuru- lu’nca (EPDK) lisans verilen termik santral, Sinoplularõn hu- kuk mücadelesiyle durduruldu. Aynõ alanda “Bizans Kalıntı- ları”nõn bulunmasõ üzerine Ko- ruma Kurulu’nun “öncelikle ar- keolojik kazı yapılsın” kararõ- nõ bile dinlemeyen EPDK’ye Danõştay, “hukuk devleti” ol- duğumuzu anõmsatõverdi. Benzer şekilde, Sinop Barosu ve çevre örgütlerince açõlan da- vayla da Ayancık’a göz koyan bir başka ithal kömür santralõ için de yürütmeyi durdurma kararõ verildi… Sinoplularõn nükleer dayat- maya karşõ söylediklerine ge- lince: Kentin aydõn, duyarlõ kişile- riyle sivil kurumlarõ ve yerel yöneticilerin tepki ve uyarõlarõ- nõ bu köşede özetlemem ola- naksõz... ancak, tümünün ortak sesine dönüşen www.sinopbi- zim.org sitesini ziyaret etmek de- mek, bir halkõn yöresel duyarlõ- lõğõ ile evrensel insan ve çevre haklarõ mücadelesinin nasõl bü- tünleştiğini günü gününe izlemek demek... Bize de herhalde, “gazanız mübarek olsun” demek düşü- yor... 4 NİSAN 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 19 Cepte kuruş dönemi başlamış. Halkın cebinde ise metelik kalmadı! Soğan Soner Önal: “Zam rekoru soğandaymış. Bu gidişle kasaptaki etten vazgeçtik evdeki ete bile soğan doğrayamayacağız!” Dum Tayfun Timoçin: “Duma, duma, dum! Oooo... Portakalı soydum, başucuma koydum, ben bir yalan uydurdum: Refe-ran-dum.” Mecelle Zekai Buluç: “Yeni Osmanlıcılar Anayasa taslağına İslam hukukuna uydurulmuş Mecelle’yi koymayı unutmuşlar, hayret!” YağmurDeniz Maalesef mi yoksa maşallah mı? HANİ ne var, ne yok denince, hangi birini anlatacağınıza bir an karar veremezsiniz ya; Metin Altay ne var ne yoksa kararlı bir şekilde anlatıyor: “Marketlerde fiyatlar almış başını gitmiş, semt pazarları dahi sinek avlar vaziyette, vatandaş eti unutmuş sebze alırken bile düşünüyor! Kendine yeten ülkede tarımsal üretim bitmiş, seyirlik ithal tarım ürünleri raflarda, fiyatlar tavanda ama çiftçi, köylü, millet perişan dibe vurmuş. Uluslararası tekellerin temsilciliklerinde hasbelkader iş bulanlar ya da iktidara sırtını dayayanlar sayesinde kurumlara kapağı atanlar ile yandaşlar, yani bir avuç mutlu azınlık dışında memnun olan yok. Öte yanda halkın gündemine sırtını dönenler için varsa yoksa anayasa değişikliği. Hem de kişiye özel. Mevcut düzenle nerede ters düşüldü ise, ona yönelik ısmarlama sözde değişiklik! Dokunulmazlıklar, seçim sistemi desen yanından geçen yok. İşsizlik rekor kırıyor, emekli başta ücretli kesimler açlık ve yoksullukla boğuşuyor. İnsanlar perişan, çoluk çocuğunun hatırına yaşar gibi yapıyor, yaşayan azınlığı seyrediyorlar. Ve bir de olan biteni, anayasada kendilerine verilmiş görevlere rağmen, oturup seyredenler var maalesef.” Maalesef mi yoksa maşallah mı demeli, bu saatten sonra artık orası belli değil! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ÖNCE ulusal egemenlik ve yitirilmesi halinde egemenliğin yeniden inşası üzerine birkaç soru: Öncelikle bizim egemen bir devletimiz olacak mı? Milletimiz ile bir bütünlük içinde yaşayabilecekmişiz? Ulus devletin yerini çokuluslu şirketler aldıkça, artan yoksulluk bizi birbirimize mi kırdıracak? Evrensellik adına hareket ettiğini düşünenler ve sivil toplum kuruluşları devlet ile toplumu ayrıştırmaya devam ederse bu işin sonu ne olur? Eninde sonunda emperyalizm ile savaşma durumuna geldiğimizde, elimizde savaşacak bir ordu, bir devlet ve bir ulus kalacak mı? Devleti küçülteceğiz diyenlerin, emperyalist şirketleri büyütme amacına ulaştıklarını görebiliyor muyuz? Yeni bir anayasa arayışı, yeni bir toplumsal düzeni meşrulaşma çabaları mıdır? Bülent Esinoğlu, peş peşe sıraladığı sorulara yanıt arıyor: “İçinde bulunduğumuz durumu özetlersek, ulusal devletimiz çok yönlü saldırı altındadır. Emperyalizmin her türlü kolektif yapıya karşı olduğunu biliyoruz. Emperyalizm sadece, vahşi bireyciliği ve çıkar güdüsünü öne çıkararak milli ve kolektif olan tüm kurumları dağıtma peşindedir. Onun için ulusal kuruluşların sağda veya solda olduğu önemli değildir. Kolektif davranan yapısı önemlidir. O halde, emperyalizmin hâkim olduğu bir ülkede emperyalizmin kendine uygun bir anayasası olsa bile meşrulaşabilir mi? Emperyalizmin kendisi meşru olan bir kurum değildir ki, onun tayin ettiği kurumlar meşru olsun. Önce şunu söylemeliyiz. Ulus, halkın değerlerine dayanan siyasal bir organizasyondur. Devlet bu anlayışın bir aygıtıdır. Ulusçuluk/milliyetçilik eşitlik ilkesini benimseyen bir kurumdur. Meşruiyetini de buradan alır. İşte bu nedenle bir ülke içinde emperyalizm (yabancı) gayrimeşrudur. Ulus meşrudur. Hiçbir gayret ve yazılı anayasa emperyalizm ile birlikte hareket edenlere meşruiyet kazandırmaz. Öte yandan kapitalistleşerek dünyevileşen dini akımlar da emperyalizm ile yaptıkları işbirliği sonucu gayrimeşrulaşmaktadırlar. Egemenliğin yeniden inşasının birinci ve olmaz ise olmaz şartı; tüm emperyalist işbirlikçiler ile savaşmaktır.” Yeniden inşa KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Dört büyük İs- lam mezhebinden biri. 2/ Dünya... Aydõn’õn bir ilçesi. 3/ Büyük çivi... Bü- yük makamdaki kimseleri hoş söz- lerle, fõkra ve öy- külerle eğlendiren kimse. 4/ “Sözün - -- ile düşürgil”(Yu- nus Emre)... Sebze ya da eti ezerek ya da süzgeçten geçi- rerek elde edilen ezme. 5/ Klavyeli çalgõlarõ çalma biçimi... Dokumacõlõkta atkõlarõn geçirildiği uzun- lamasõna dizilmiş ipler. 6/ Başõboş gezen hayvan sürüsü... Bir nota. 7/ Süs olarak kullanõlan, ziynet altõnõ taklidi, sarõ teneke- den pul... Tavuğun isteni- len yere yumurtlamasõnõ sağlamak için kullanõlan beyaz taş. 8/ Meyil... Necati Cu- malı’nõn, sinemaya da aktarõlan bir oyunu. 9/ Dinsel dog- malarõ yorum ve saptõrma yapmaksõzõn olduğu gibi ka- bul eden İslam mezhebi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Araba koşumunda atlarõn boyunlarõna geçirilen ağaç ya da üstüne meşin geçirilmiş çember... Hafif ve yavaş sesle söylenen. 2/ Ankara’nõn Kõzõlcahamam ilçesinde bir kaplõca... Madenleri yontmada kullanõlan çelik araç. 3/ Bir peygamber... Döşemelik bir kumaş cinsi. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Gondola benzeyen bir kayõk. 5/ Çõplak vücut resmi... Notada durak işareti. 6/ Bir anlatõmda ve- rilmek istenen öz... Bir nota. 7/ Önder... Satrançta bir taş. 8/ Küçük erkek kardeş... Düşünülenin tersini söyleyerek yapõlan ince alay. 9/ Kötü, fena... Sõrtta taşõnan yük. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A L T I N O V A K A O S D İ L İ Y İ N B A D I Ç A K İ D E A N İ R K A K Ü L R L A M E R A K İ A D A R E O K R E N D E A T T A R L A K O Z 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Behiç Ak - Cumhuriyet / 3 Mayıs 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle