19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4NİSAN2010/SAYI1254 PAZARI Sanatın seri sonuŞehir sadece coğrafi sınırlarla mı çevrilidir? Merkezden dışa doğru yönelen kültürel akışın kesildiği yerleri de şehir sınırianna dahil edebilir miyiz? Antiseri bu sorgulama üzerinden hayat bulmuş bir oluşum. Üretimleri de yine İstanbul'un kültürel sınıriannın sorgulaması üzerinden gerçekleşiyor. Feryal özen'in "Şu Anda Buradasınız" sergisindekl resmi (üstte). Aynı sergiden PET05'in maket çalışması (solda). DENİZ ÜLKÜTEKİN A ntiseri Harpöztürk, Feryalözen,Sibel Diker ve Can Üçüncü'nün henüz yeni sayılabilecek ortak bir projesi. Istanbul'un, şehirdeki sanatın ulaştığı yerlerin sınırlarını sorgulamak amacıyla kurulmuş bir oluşum. ilk başta amaçları boş buldukları her yeri sanatla doldurmakmış. Şimdi Istanbul 2010 Kültür Başkenti kapsamında önceden belirlenmiş organizasyonlar yapıyorlar. Kültür başkentinin çeperlerindeki insanları sanatla buluşturmak için sergiler düzenliyor, hemen ardından da atölye çalışmalanyla bölgedeki çocuklan sanatla tanıştırıyorlar. Oluşumdan Feryal özen hem Antiseri'nin hikâyesini hem de gelecek planlarını anlattı. - Oluşum nasıl şekillendi? latın sadece belli bir zümre tarafınpan ilgilenilen bir şey dlması bizi rahatsız ediyordu. Yoldan geçerken de sanat insanlann önüne çıkabilmeliydi. Bunun üzerine yaptığımız konuşmalar Antiseri'yi ortaya çıkardı. Fikirlerimizi gerçekleştirmemiz için bir bütçe gerekiyordu. Antiseri'yi proje haline getirip 2010 Ajansı'na > ' ; önerdik, kabul edildi. Üç sergi ve sonrasında atölyeler yapmaya karar verdik. Proje Taşınabilir Sanat Platformu'na dahil oldu. İlk sergimiz Tuzla'daydı. Adını "Şu Anda Burdasınız" olarak belirledik. On sanatçının işleri vardı. işler fotoğraf, resim ve video çalışmalarından oluşuyordu. - Grup olarak sanatçılan organize ediyorsunuz. Peki, sergllerde kendi işlerinlz de var mı? - Benim resimlerim var. Sibel Diker de video art yapıyor. Sergiden sonra Kadırga'daki Sanat Üretim Merkezi'nde öğrencilerle fotoğraf atölyesi yaptık. ilk başta teorik bilgi verdik. Bazı sanatçıların fotoğraflarını gösterdik. Sonra Kadırga'da yaşadıkları yerlerde fotoğraf çektirdik. Amacımız bakmak ve görmek arasındaki farkı anlamalarını sağlamaktı. - Tüm çalışmalannız şehir hakkındaki sorgulamalar üzerinden mi gidlyor? - Evet bu konu üzerinden gideceğiz. -Antiseri Isml nereden çıktı? - Günlük hayatta insanlann duvarlanna astığı resimler bile seri üretim. Birinin elinden çıkmış özgün bir şey bulmak zor. Sanatla ilgilenmek için artık para gerektiği düşünülüyor ama biz bunun böyle olmadığını göstermek istiyoruz. Başta çıkış amacımız boş bir dükkân ya da apartman boşluğu bulup sergimizi orada düzenlemekti. Zaten sanatla ilgisi, olmayan insanlar galeriye, ,, ı r ) i v ,T girmiyor, belki çekiniyorlar. Ancak sokakta karşılarında olunca ilgilenmeme gibi bir şansları yok. Sergilerde sanatçılan serbest bırakıyoruz. Yine de fikir herkesi etkiledi. Tüm sanatçılar şehir üzerine bir şeyler yaptı. - Avrupa Kültür Başkenti seçilen Istanbul'un sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? - Olumlu adımlar atılıyor. Tuzla'daki çok az insan buraya gelip bir sergi geziyordur. Ancak onlara sergi götürdüğünüzde kendileri gitmese bile en azından çocuklarını yönlendiriyorlar. -2011'deneolacak? - Biz devam etmek istiyoruz. Tabii bunun için bir bütçe gerekiyor. Sergileri boş alanlarda düzenleme fikrini 2010 kapsamında yürütmek zordu çünkü alanlar önceden belirlenmişti. Bizim proje de biraz değişti. Sergileri Tuzla değil de Taksim çevresinde yapmak, atölyeleri şehrin dışına götürmek istiyorduk. • PAZAR YAZILARI ADNAN BİNYAZAR Say'ın evrenselliği F azıl Say'ın Istanbul Senfonisi", Dortmund Konzerthaus'ta coşkuyla alkışlandı. Berlin'deki Alman komşumuzun konserden övgüyle söz etmesi, olayın Dortmund'dan dışanlara taştığını da gösteriyor. Opera sanatında, keman, piyano ve öbür aletleri çalmada toplumca övünecegimiz nice sanatçımız var. Gazetelerde hemen her gün onlardan birinin başansını okuyoruz. Kendinden en çok söz ettiren ise Fazıl Say. Bunun bir nedeni olmalı... Bizden birinin, bir parçayı Batı sanatçılan gibi çalmasının pek özgün bir yanı yok. "Demek Türkler arasında da Batı müziğinden anlayanlar var" denip geçiliyor. Artık bu türden övgülere kapılıp kendimizi avutmamalıyız. Türkçede "Sen gidiyorken ben geliyordum," diye bir söz var. Adamlar yüzyıllardır çalıyoıiar; biz daha dün başladık kemanın teline dokunmaya, piyanonun tuşlanna basmaya... Bu alanda ileıiedigimizi sanırken kim bilir onlar nerelere vardılarl.. "istanbul Senfonisi"nin bitiminde. müzik değerlendirmeleriyle de deneyimli Zeynep Oral'a şu sözleriyle, duygu denizlerinde kulaç attıran ne?.. "Eser bitti. O anda sanki sihirli birdeğnek komut verdi: O ! ,' görkgmli salonu dolduran 1700 kişi aynı anda ayağa fıriadı, alkışlamaya başladıl (...) Ben şimdiye dek ne yurtiçinde ne yurtdışında hiçbir klasik müzik konserinde böyle alkış duymamıştım... Hüngür hüngür ağladım. lyi ki yaşıyorum, iyi ki bu geceye tanıklık ettlm. Gururiandım, onurduydum ülkemin birinsanının dünya insanlanna yaşattığı bu duyguylar Nedeni belli: Fazıl Say, Avrupa'nın alıştıgını götürmüyor onlara, bizden olanı sunuyor. Yalnızca piyano ile keman yok; ney var, kanun var, bendir var, kudüm var, darbuka var, zil var, vurmalı çalgıların tarihten gelen gümbürtüsü var... Müziğin evrensel olduğu söylenir. Oysa bir toplumun beğenisinden, ruhundan beslenmeyen hiçbir sanatın evrenselliğinden söz edilemez. Evrenselin özünde halklann yaratılanyla beslenen ulusal ruh vardır. Bach'ı, Beethoven'i, Mozart'ı evrensel kılan, halkın yarattıklannı sanatsal yetenekleriyle yeniden yaratmak degil de nedir?.. Ne yazık ki, kültürel altyapısı donanımsız toplumun insanı başkalarının yaptığından beslenmekle yetinince, sanatsal ve düşünsel üretimde gerçek anlamda varlık gösteremiyor. Oysa Afrika'nın kuş uçmaz kervan geçmez bir ucunda bile, müzik, yazın, resim, yontu, teknik gibi alanlarda dünya için gerekli olan her şey vardır. Yeter ki, oralardan da, onu insanlık adına üretecek yetenekte sanatçılar çıksın. Sanat ya da bilim halklar arası imeceyle gelişir. Imececi ispanya'da Cervantes olur, ingiltere'de Shakespeare, Almanya'da Beethoven, Istanbul'da Itri, Konya'da Mevlana, Anadolu'da Yaşar Kemal... O, Sabahattin Ali'nin "Ses" öyküsündeki delikanlıdır, ya da yüreğinde acı fırtınalar kopan bir derviş... Ulusal birikimlerle ulaşılıyor evrenselliğe... Metin And, neden ömrünü Anadolu seyiriik oyunlarını derlemeye verdi, halk gösterilerinin tapınçsal figürierinde anlam aradı?.. "Anadolu Ateşi'nin, gittigi her ülkede dünya sanatıymış gibi algılanması rastlantı değildir. Batı'yı Batı yapan, insanındaki iyinin iyisine ulaşma çabasıdır. Onu bulmayagörsün, degil on altı, Fazıl Say'ı 1600 dakika da alkışlar... • [email protected] Başarı için daha çok sözcük 21. yüzyılın okulöncesi eğrtimi, "Kariyerin Küçük Adımları" zirvesinde ele alındı. FİGEN ATALAY S özcük bilgisi akademik başarıyı arttırıyor. Dil gelişiminde okulun yanı sıra ailelerin sorumluluğu büyük. Anne-babalar, çocuklarıyla biıiikte ne kadar çok farklı türden kitap okur ve ne kadar çok geniş kapsamlı konuşurlarsa çocuklann dil gelişimi de o oranda artıyor. Eğitim düzeyi düşük, yoksul bir ailede 3 yaşındaki bir çocuk 500 farklı sözcük bilirken, eğitim düzeyi yüksek ve zengin ailenin aynı yaştaki çocuğunun dağarcığında 1200 farklı sözcük bulunuyor. iyi bir okulöncesi eğitim ve aile desteğiyle bu sayı 1. sınıfın başında 6 bine kadar çıkabiliyor. j stanbul Modern Sanat Müzesi, I görme engelli çocuklara yönelik "Dokunduğum Renk" başlıklı yeni bir eğitim programı başlattı. 11 Temmuz 2010'da sona erecek olan ve sergi salonlannda gerçekleştirilen program, 9 drama çalışmasını, 13 Okulöncesi eğitimin önemini ve geleceğe katkılarını vurgulamak amacıyla gerçekleştirilen Kariyerin Küçük Adımları eğitim platformunun beşincisi, BJK Koleji, Bahçeşehir Kolejleri ve Harvard Üniversitesi işbirliğinde düzenlendi. Erken çocukluk eğitimcilerine farklı bir bakış açısı kazandırmayı hedefleyen platformda bu yıl ele alınan konu başlıkları; "Ögrenme, Okuma-Yazma Sürecinde Dil Gelişimi, Okul öncesinde Çok Kültüıiü Egitim ve Düşünme Süreçleri" oldu. Harvard Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nden dilbilimci Prof. Dr. Catherine Snow, sunumunda, sözcük atölye uygulamasını ve bir sesli betimleme film gösterimini içeriyor. Üç farklı etkinlikten oluşan eğitim programına, 6-13 yaş grubu çocuklar katılıyor. Program, görme engelli 173 çocuk ve 40 genç için düzenleniyor. • 1 dağarcığının okuduğunu anlamada çok önemli olduğunu vurguladı. Çocuklara, yaşadıkları dünyayı anlayabilmeleri için okulda ögrenecekleri konularla ilgili sözcüklerin öğretilmesi gerektiği, tartışma ortamları ile kelime bilgilerinin artacagını söyleyen Prof. Dr. Snovv'a göre, sözcük bilgislnin akademik başarıda büyük önemi var ve yapılan araştırmalar, eğitim seviyesi düşük olan yoksul aile çocuklarının, eğitim seviyesi yüksek zengin aile çocuklanna oranla daha az kelime bilgisine sahip olduklannı ortaya çıkanyor. HER YER "ÖĞRENME ORTAMI" Harvard Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve "Project Zero" araştırmasının yöneticilerinden Prof. Dr. David Perkins ve Dr. Shari Tisman da yaptıkları sunumda, 21. yüzyılda eğitim vizyonunun "Görülebilir Düşünme" ve "Kavratmak için ögretmek" olduğuna dikkat çektiler. Anaokulundan itibaren çocuklara düşünmenin öğretilebileceğini belirten Prof. Dr. Perkins ve Dr. Tisman, örneğin bir sanat resmi üzerinde çocuklara soru sorarak tartışma ortamı yaratılabileceğini, çocuklann birbirlerinin düşüncelerini dinleyerek öğrenebildiklerini ve böylece düşüncenin görülebilir hale geldiğini ifade ettiler. öğretim üyeleri, "kavratmak için öğretme"nin ise bilgiyi kullanarak düşünmek olduğunu, okulda düşünme rutinleri yaparak düşünmenin alışkanlık haline getirilmesi gerektiğini, 21. yüzyılda sınıflann yanı sıra internet, sosyal ağlar, müzeler, toplum ve işyerlerinin de artık birer öğrenme ortamı olduklannı söylediler. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle