22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SON ARASTIRMALAR OQ MEYVE, YAĞLI YİYECEĞİN OLUMSUZ ETKİSÎNİ AZALTIYOR Bol yağlı ve karbonhidratlı yemekler, il- tilıaplı süreçleri tetikliyor. Kısa bir siirc ön- ce Amerika'da gerçekleştirilen bir araştır- ma meyvenin, bu olumsuz etkiyi zayıflattı- gını gösterdi. Bufallo Universitesi'nde ı>tuz sağlıklı yetişkinle gerçekleştirilen araştırma çerçevesinde, bir yumurta, bir salamlı sand- viç ve çikolatalı bisküvi yiyen katılımcı- lardan bazı- ları bu yiye- ceklerle bir- likte su, bazı- ları limona- ra ve diğerle- ri ise porta- kal suyu iç- miş. Su ve li- monata içen katılımcıla- rın bedenindeki serbest oksijen radikalleri neredeyse iiçte iki artmış. Oysa portakal su- yu içenlerde bu zararlı maddeler sadece ya- rı yarıya çoğalmış. Aynı araşttrmada mey- ve suyunun diğer iltihap tetikleyici maddeler üzerinde de ulumlu etki yaptığı görülmüş. Biiim insanlan American Journal of Clinical Nutrition dergisinde, yemekle birlikce dü- zenli olarak tüketilen meyvenin kalp-do- laşım bastalıklarını önleyebileceğini söy- lüyorlar. Olumlu etkiyi yaratan madde bir- çok meyve ve sebzede hatta siyah ve yeşîl çayda da bulunan flavonoid. ZEBRA İSPÎNOZUNUN KALITIMIÇÖZÜLDÜ Zebra ispinozunun kalıtımını çözen ulııslararası bir araştırma ekibi, kuşun şa- kıması sırasında 800'den fazla genin etkili olduğunu buldu. Kalırım bilgilerindeki kar- maşık ağ sistemi şarkılann öğrenilmesi ve "icra edilmesi" sırasında etkinleşmekte. Bilim insanları araştırma sonucunun ke- kemelik gibi konuşma bozukluklarının da- ha iyi anlaş.ılmasında yararlı olabileceğini söylüyor. Zebra ispinozu, tavuktan sonra kalıtımı tümüyle çözülen ikinci kuş. üelişim yolla- rı yaklaşık olarak 100 milyon yıl önce bir- birinden ayrılan bu iki kuşun kalıtım dizgesi ve yapısı birbirine yok benziyor. Washington Üniversitesi Tıp Okulu Kalıtım Merkezi'nden Wesley Warren ve arkadaş- lan, kromuzomlar dabilinde yeni kalıtım dü- zenlemeleri saptamış. Ayrıca belli başlı genler çoğalmış veya diğerlerine göre daha hızlı gelişmiş. Bulunan farklılıklar bilim in- sanlarının tabminlerine göre, şakıma ses- lerinin evrimiyle ilgili. Çünkü tavuklar sadece gıdaklamakla yetinirken ötücü zeb- ra ispinozları şakıyarak ilerişim kuruynr. Fakat zebra ispinozlarımn yalnızca er- kekleri şakıyur. Ispinozlar yumurtadan çık- tıktan sonra şarkıları babalarından öğreni- yorlar. Tıpkı bebekler gibi, yavru kuşlar da ilk başlarda sadece anlamsız sesler çıkarır. Fakat belli melodileri şakımayı öğrendikten sonra da ömiir boyu unutmuyor ve kendi yavnılarına öğretiyorlar. lnsanlar ve ötücü kuşlar dışında bir "dil" öğrenerek iletişim ku- ran bayvan türii çok azdır. YENİBÎR SÎNESTEZİTÜRÜ Amerikalı sinirbilimciler yeni bir si- nestezi biçimi keşfetti. Anlaşıldığı üzere ba- zı insanlar zamanı mekânsal kategori olarak algılıyorlar. Sinestezi, duyular arasında bir tür kısa devredir. Kimi insanlar seslerden tat ahrken diğerleri renklere bakarken sesleri algılıyor. Bazılanna göreyse her sayının ti- pik bir kokusu var. Amerikalı psikolog David Brang şimdi © bu listeye yeni bir örnek ekledi. New Scientist dergisine konuşan psikolog, bazı insanlar aylan zihinlerinde hareket eden bir halka gibi hissediyorlar diyor. Bu kişilerin birçoğu bu takvimi gerçek dünyaya da yansıtıyorlar. Brang, "Consciousness ve Cognition" dergisindeki makalesinde ise zamanın süb- jektif mekânsallığının, düşünce yetisi üze- rinde soyut bir etkisi olduğunu açıklıyor. Nitekim mekân/zaman sinestezikleri ta- rihleri diğer insaniara göre daha iyi hatır- Araştırma Ityorlar. Bu fenomenin, mekânsal bilgileri işleyen beyin bölgelerinin aşırı etkinliği so- nucunda ortaya çıktığını tahmin eden Brang, bu yeteneğe sahip olan sinestezik- lerin, örneğin haritaları da daha kolay okuyabildiklerini ve mekânsal tahminler- de daha üstün olduklarını düşünüyor. DÎNOZORVEİNSAN ARASINDAKİ BENZERLÎK Çocuklar, küçük yetişkin gibi göriin- mezler, yuvarlağımsı yüzleri ve büyük göz- leri vardır. Amerikalı paleontologlar bir di- nozor türiinde benzer bir motife rastladılar. Michigan Üniversitesi'nden John Whitlcok ile çalışan araşrırmacılar Diplodocus türii sauropo- dun kafatasını incelemişler. Yaklaşık ola- rak 150 mil- yon yıllık olan kafatası 1921 yılında bulunmasına ragmen doğru dürüst ince- lenmeden Camegie Doğa Tarihi Müzesi'nin deposuna kaldırılmıştı. Son incclcmelere göre yetişkin Diplodocus uzun ve köseli bir çene yapısı- na sahipti. Oysa genç Diplodocus'un öne doğru sivrilen bir çenesi var. Ayrıca yüz kü- çük olmasına ragmen gözler göreceli olarak büyük. Çcne yapılannın yaşa göre degişmesi beslenme türüylc a<,-ıklanınaya (,-alışılmak- ta. Gençhayvanlar belki daha farklı bitki- lerle beslenmiş ve yetişkinlere göre daha se- çiciydilcr. Ve bu şekildc besin rekabeti ön- leniyordu, diyor Whitlock. MAMUTLAR BİRDEN BİRE YOK OLMUŞ Batı Sibirya'daki Vrangel adasında 3500 yıl öncesine kadar hâlâ mamutlar ya- şıyordu ama ne var ki bunlar kısa bir süre içinde yok oldu. Araştırmacılar, ani tüke- nişten kalıtsal hastalıkların sorumlu olma- dığını buldu. Nitekim o tarihlerdeki mamut nüfusu fakir bir genetik çeşitliliğe sahip ol- masına ragmen, gayet istikrarlıydı. Mamutlar, anakaradaki akrabalarının ta- mamen tükenmesinden sonra beş bin yıl da- ha varlıklarını sürdürmüşler. Adadaki ani yok oluşu bilim insanları ani bir felaketle avıklamaya çalışıyorlar. Mesela ani bir ik- lim değişimi ya da insanların adaya gelme- si gibi. Son buzııl devrinde (günümüzden 10.000-12.000 yıl önce) birçok büyük me- melinin tükenmesine dek mamutlar tüm dünyaya yayılmışlardı. Donduruçu soğuklara dayanıklı kalın postlarıyla sürüler halinde buz devrindeki bozkırlarda dolaşıyorlardı. Mamutlann yaşamış olduklan 7600 km2 'lik ada önceleri anakaraya bağlıydı, deniz se- viyesi yükselince küçük mamut topluluğu adada izole bir şekilde yaşamaya devam et- miş. * Stockholm Üniversitesi'nden Veronica Nyström ile çalışan bilim insanları bu hay- vanların fakir gen ı^eşitliliği yüzünden yok olup olmadıklarını araştırdı. Adanın gü- nümüzden 9000 yıl önce izole olmasından mamutlann tükenişine kadar olan (yakla- şık olarak günümüzden 3700 yıl önce) za- mana air mamut kemiklerinin DNA'ları analiz edildi. Bilim insanlarının elinde bu döneme ait 36 mamuta ait kemikler var. Bu verilerdaha sonra 12.000-38.000 yıl önce yaşayan altı mamutun verileriyle kar- şılaştırıldı. Bu şekilde Vrangel mamutları- nın genetik çeşitliliğinin çok küçük oldu- ğu ortaya çıktı. Adada izole bir şekilde ya- şayan mamutlar, sadece birkaç ataya işaret eden fakir gen çeşitliliğine sahipti. Fakat ge- netik çeşitlilik 9000 - 3500 yıl öncesine ka- dar küçülmemiş hatta biraz büyümüş bile. Hayvanlar "birden bire" yok olmuşlar. Bu da mamutlann insanlar tarafından avlana- rak ve iklim değişiminc uyum sağlayama- maları yüzünden tükenmiş olduğuna daya- nan iki teoriyi kanıtlamakta. Nilgün Özbaşaran Dede AKCİĞER KANSERİ RİSKİNİ GÖSTEREN GENETİK SİNYAL Genetik bir sinyal, akciğer kanserine yakalanma olasılığı yüksek otan sigaratiryakisinibelirleyebiliyor. Yeni bulgu hastalığın erken tanısına ve kişiye özel tedaviye im- kân verecek diyor Amerikalı bilim insanları "Science Translational Medicine" dergisinde. Akciğer kanseri genelde ilerledikten sonra teşhis edildiği için tedavisi çok zordur, hatta bazı durumlarda imkânsızdır. Doktorlar bu yüzden uzun bir zamandır daha iyi erken tanı yöntemle- ri arıyordu. Dünya genelinde her yıl bir milyon kişi akci- ğer kanserine yakalanıyor. Batı dünyasındaki kanser vakalannın onda biri sigara içimine bağlı olarak gelişiyor. Bununla birlikte kanser her sigara içende görülmeyebiliyor. Bilim insanlan bu nedenle, olası kanser hastalannın dokusunda genetik sinyaller ara- yınca, bronş kılıfları üzerinde kanser hastası olmayan ki- şilerde bulunmayan bir dizi etkin gen saptamışlar. P13K olarak bilinen bu etkin genler, normal hücreleri tü- mör hücrelerine dönüştüren biyokimyasal gelişim sü- recine ait. Bu gelişme henüz bir tümör oluşmadan Myo-lnositol kanser ılacıyla gen dönüştürülebiliyor. Bilim insanları etkin olan genlerin tespit edilmesiyle hasta- lığı erken teşhis etmekle kalmayıp, hastalara zamanında verilen kanser ilacıyla tümörün gelişimini de önleye- bileceklerine inanıyorlar. Etkin gen testi özellikle de si- gara içenlerin bronş dokusundaki genlerin taranması için uygun. Ve tümörlerin normalde geliştiği yer olan ak- cigerlerden doku örneği alınmasına gerek kalmıyor di- yor araştırmayı yöneten Avrum Spira (Boston Üniversitesi). Spira yeni bulgunun akciğer kanserini ön- leme çabasında önemli bir adım olduğunu vurguladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle