29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Her toprak parçası yabancılara açıldı Hüseyin ÜLKÜ Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Başkanı arım yüzyıldır, "planlama" sözcüğüne tepki gösterenler; "plan değil pilav isteriz" diyenler; idari reformdan ödleri kopanlar; reform sözcüğüne karşı yaşamlarının her alanında muhafazakarlık surları örenler, günümüzde hep bir ağızdan stratejik plandan, idarenin yeniden yapılanmasından, Bölge Kalkınma Ajanslarından ve reformlardan söz ediyorlar. Avrupa Uyum Yasaları adı altında Türk Hukukunda kazı yapıyorlar. Yabancı sermayenin bu gününün ve geleceğinin garantisini kazılarla gerçekleştirdikleri hukuki temellere oturtuyorlar. Örneğin; bugün Türkiye'de sizlerin bir yurttaş olarak nerede ne kadar taşınmaz edinme hakkınız varsa yabancıların da o kadar taşınmaz edinme hakkı var. Bu bir yorum değil. Çünkü 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası'nın 3/d maddesine göre "Yabancı yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri Tüzel Kişiliğe sahip şirketlerin Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde, taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinmeleri serbesttir." Yani ister tapulu, ister tapusuz, ister arazi, ister arsa, isterse 2B Orman Arazisi olsun; sizin ediniminize açık veya açılacak her taşınmazı yabancılar da edinme hakkına sahiptirler. Hem de hiç bir karşılıklılık ilkesi koşulu aranmadan. Günümüzdeki bunca al benili kavramlar içindeki Türkiye gündemine baktığımızda ise topraksız köylünün, az topraklı çiftçinin adı yoktur. Diyeceksiniz ki çiftçinin adı var mı? O da yok. Ama Türkiye topraklarının yabancılara satışı; tarımda çalışan nüfusun AB sürecinde hızla yüzde 10'lara düşürülmesi; toprak reformu yerine sadece arazi toplulaştırması; gündemin en önemli ve en öncelikli maddeleri arasındadır. Türkiye zihinsel özürlü bir insan gibi Dünya Bankası ve IMF tarafından yönlendiriliyor, yönetiliyor. Bu acı gerçeğin üstü yerelleşme, demokratikleşme ve Avrupa Birliği şalı ile de örtülemiyor artık. Çünkü IMF ve Dünya Bankası'nın dayattığı plan ve programların Türkiye'yi ve halkımızı getirdiği noktanın, düşürdüğü olumsuz durumun gizlenmesi olanaksızlaşmıştır. Örneğin; u Türkiye'nin satınalma gücü paritesine göre hesaplanan kişi başına gelir ve fiyat düzeyi açısından OECD ülkeleri arasında en yüksek çarpıklığın yaşandığı ülke olduğunu ortaya koyuyor. u Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) hane halkı fertlerinin çalıştığı sektörlere göre en yüksek yoksulluk yüzde 40.88'le tarım sektöründe çalışanlar arasında yaşanıyor. Tarımda uygulanan politikalar yüzünden kırsal kesimde yoksulluğun 2005 yılında daha da arttığı, dayanılmaz hale geldiği, halkın tepkilerinden açıkça gözleniyor. Ancak Türkiye'nin yüzde 5,8 büyüme hızıyla, İzlanda'dan sonra 30 OECD ülkesi arasında ikinci en yüksek büyüme sağlayan ülke iken bu olumsuz tablonun neden yaşandığını da bilmek zorundayız. Örneğin; Amerikalı bir bilim insanı "bir ülkede yoksulluk giderek artıyorsa, bu durum o ülkede kapitalist ekonominin, sömürünün en iyi biçimde işlediğini gösterir" diyor. Türkiye'de serbest piyasa ekonomisinin sadece köylünün aleyhine işlemediğini bizden önce tekstil sanayicileri kendileri dile getiriyor artık. Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Bulduk, Hakan Güldağ ile yaptığı röportajda (Dünya, 18.02.2006) bakınız ne diyor: "Benim bir dokuma fabrikam var, bir de iplik fabrikam var. Şimdi ben iplikçi olarak kendi çiftçimden, kendi pamuk üreten arkadaşla Y rımdan pamuk alamıyorum. Niye ? Çünkü dışarıdan Amerika'dan 3 yıl vadeli GSM kredisi kullanarak pamuk alıyorum. Kendi pamuğumu tercih etmiyorum. Dışardan getirdiğim pamuk ile iplik yapıyorum. Şartlar ona zorluyor. Ama bakın daha nelere zorluyor. Benim kendi dokuma fabrikam bana; 'sizden iplik alırsam fiyat tutturamıyorum; rekabet edemiyorum. Müsaade ederseniz ithal edelim' diyor. Ne yapayım ? Peki o zaman benden alma dışarıdan al diyorum. Ben ihracat pazarı bulamazsam fabrikaları kapatmak zorunda kalacağım. Bu pek çok sanayici için geçerli." Lütfen Gümrük Birliği'ne girme öncesi günleri anımsayın. Düzgün ve süzgün bakışlarıyla her gün televizyon ekranlarında "gümrük birliğine girdiğimiz gün Türkiye'de tekstil sektörünün patlayacağını" söyleyen Meral Gezgin Eriş bugün niye aynı televizyonlarda Türkiye tekstil sektörünün düştüğü acınılası durumundan söz etmiyor? Denizli Ziraat Odası Başkanı Hamdi Gemici ise bir başka gerçeğin altını çiziyor: "AB Komisyonu raporunda, 11.3 milyar euro desteğe ihtiyacımız olduğu belirlenmesine rağmen, 20072013 yıllarını kapsayan 7 yıllık dönem için 6 ülkeye 14.6 milyar euro katılım öncesi yardım planlanmıştır. Bu kaynakla, tarım sektörümüzdeki yapısal sorunlarımızı çözemeyiz. AB, pazar olmak istemiyor, bizim pazar olmamızı öngörüyor." diyor. Açıkça görülüyor ki Dünya Bankası ve IMF programı Türkiye'nin pamuğunun, ipliğinin satılmasını planlı biçimde engelliyor. Türk sanayicisine, Tarım Ülkesi Türkiye'ye pamuğu, ipliği Amerika’dan, yabancılardan almasını dayatıyor. Peki pamuğunu, ipliğini sattırmadığı Türkiye'ye ne sattırıyor? Emperyalizme karşı verdiği ulusal kurtuluş savaşı sonucu kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarını sattırıyor! Örneğin; Türkiye 2005'te yabancılara (ilk verilere göre) 1.9 milyar dolarlık taşınmaz satıyor. Tarım ürününü sattırmayıp toprağını sattıran IMF programları, ayrıca ürünü para ettirilmeyen Türkiye topraklarının ucuza kapatılmak üzere kuşatıldığını göstermiyorsa neyi gösteriyor.? Bu fotoğraf, IMF'nin ve Dünya Bankası'nın; bize dayattığı stratejik plan ve programların; bunları AB uyum yasaları adı altında düzenleyip aynen uygulayan siyasi iktidarların ve onları yazılı ve görsel basında her gün övenlerin ipliğini pazara çıkarmıyor mu? Ne acı ki bizim pamuğumuz, ipliğimiz pazar bulamazken onların planının, programının ne olduğunun ipliği pazara çıkmışken(!) hala ülkemizin topraklarını pazarlayan yeni yasalar çıkarılıyor. Örneğin; Anayasa Mahkemesince 3 kez iptal edilen Tapu Kanunu'nun 35 inci maddesi 29.12.2005 tarihli 5444 sayılı yasa ile yeniden düzenlendi. 07.01.2006 tarihli ve 26046 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak üstelik 26.07.2005 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe kondu. Bu yasa uyarınca, en başta turizm alanları yabancı şirketlere satılacaktır. Örneğin 6 Ocak 2005'te alınan Bakanlar Kurulu Kararıyla Muğla/Dalaman – Ortaca İlçelerinin önemli bölümünü kapsayan; 300 bin dekarlık alan "Muğla/Dalaman Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi" ilan edildiği için yabancılara satılabilecektir. Söz konusu alan Dalaman Hava Alanının bitişiği, denize kıyısı olan bir yerdir. Ofer'lerin veya Dubai'lilerin arayıp da bulamadığı özelliklere sahip yerlerdir. Ayrıca Muğla/Dalaman Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Bölgesi, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün (TİGEM) yılda 400 ailenin geçimini sağlayan, 850 milyar lira kar eden Dalaman işletmesinin yaklaşık 17 bin dönümlük bölümümü de kapsamaktadır. Kaç yıldır GAP'ta turizmden söz edilmektedir. Yeni düzenlenen Tapu Kanunu'nun 35 inci maddesine göre turizm alanlarının yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip yabancı şirketlere satışına olanak verilmesi, GAP'ın da Tapu Kanunu'na göre satışının hukuki temellerini oluşturmuyor mu? Yakında yeni özel yasalarla oluşturulacak tarım bölgeleri de o yasaya göre satılır hale getirilirse; bu güne değin GAP'ta zilyetlik devri ile yapıldığı belirtilen satışlar resmileşirse kimse şaşırmamalıdır. Bu nedenle ertelenemez görevimiz IMF ve Dünya Bankası programlarına, onların dayattığı yasalara karşı çıkmak olmalıdır. Çünkü bu yasaların köylerde, kentlerde, kahvelerde işyerlerinde ipliğini pazara çıkarmak tarihi görevimizdir. Zeytin üreticileri perişan Geçenlerde Muğla / Ortaca’nın Mergenli Köyü’nde oturan anama telefon açıp "ana bizim zeytini hazırlıyor musun?" diye sordum. Her yıl kendi ağaçlarımızdan bir büyük bidon "yağlı zeytin" yapar gönderir. Muğla yöresinde yapılan bu kahvaltılık zeytin çeşidinin lezzeti farklıdır. Çok kimse bilmez "yağlı zeytin"i. "Nerede oğlum, bu yıl hiç zeytin olmadı!" dedi. "Neden" diye sorunca da; "Nedenini ne bilelim oğlum. Olmadı işte. Çiftçinin hali perişan. Yemeye bile yok. Aç kalacağız" dedi. "Eyvah" dedim içimden. Anadolu halkının katığı zeytindir. Tarlaya, bahçeye, yola , kuru ekmek ve 1520 tane zeytinle çıkar. O da olmayacak demek ki! Zeytin eski çağlardan beri Anadolu’nun en önemli besin ve gelir kaynaklarından biri. Bugün, Ege, Marmara ve Akdeniz Bölgelerinde yaklaşık 500 bin ailenin geçim kaynağı. Zeytin üretimi: "2003 yılında 850 bin ton, 2004 yılında 1 milyon 600 bin ton. 2005 yılında 850 bin ton zeytin olacağı tahmin edilmektedir. Türkiye sofralık zeytin üretiminde dünyada ikinci sırada, yağlık zeytin ve zeytinyağı üretiminde de 4. sırada bulunmaktadır." Ülkemizde son yıllarda uygulanan İMF eksenli politikalar, yalnız işçiyi, memuru perişan etmedi. Tarımla uğraşan insanlarımızı köylülerimizi de; açlık tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı. Bu konularda TBMM’de ne gibi çalışmalar var diye bir araştırma yaptım. Muhalefet yapmıyor diye çok sık eleştirdiğimiz CHP’nin "Zeytin ve Zeytinya ğı Üreticilerinin Sorunlarını Araştırma Komisyonu" kurduğunu, 25 milletvekilinden oluşan bu komisyonun Cumhuriyet Ege, Marmara ve AkTarım Hayvancılık Eki deniz Bölgelerinde inAtatürk Bulvarı 125/4 celemeler yaptığını, 06640 ANKARA üreticilerle görüştüğünü ve bir rapor hazırlaemail [email protected] yıp TBMM’ne sunduğunu öğrendim. Raporda "zeytinciliğimizin ve zeytinyağı üretiminin geliştirilmesi konusunda CHP’nin görüş ve önerileri" de var. Kahvaltı masalarında eksikliği hemen hissedilen, zeytin ve kalp hastalıklarına engel olduğu bilinen; zeytinyağı üreticilerinin sorunları çok fazla. Zeytinin soframıza gelinceye kadar hangi aşamalardan geçtiğini, hangi zorluklarla yetiştirildiğini zeytin yetiştirenler çok iyi bilirler. AB ülkeleri tarıma büyük destek ve önem verirken, ülkemizde tarıma verilen önem ve destek günden güne azalmaktadır. Köylülerimiz gittikçe yoksulluğa hatta açlığa terk edilmektedir. Uçsuz bucaksız ovaları ve gürül gürül akan nehirleriyle ülkemiz, bugün ne yazık ki; tarım ürünlerini dışarıdan ithal duruma getirildi! Çok yazık! ERDAL ATICI EĞİTİMCİ YAZAR OKUYUCU MEKTUBU 29
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear