29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Organik hayvancılık için... ‘Önce sağlık ve temizlik’ Doç Dr. Cengiz YALÇIN Ankara Üniveristesi Veteriner Fakültesi G eleneksel üretim şeklinin insan sağlığı, hayvan refahı ve çevre kirliliği açısından yarattığı olumsuz etkiler üzerindeki eleştiriler gelişmiş batı ülkelerinde 1970’li yıllarda doruğa çıkmış ve 1980’li yılların sonlarından itibaren de organik ürünlerin üretimi hızla artmaya başlamıştır. Gelişmiş ülkelerde organik hayvancılığın gelişimini etkileyen çok sayıda faktör olmasına rağmen, bu faktörleri birbiriyle yakından ilişkili olan 5 başlık altında toplamak mümkündür: "Zenginleşen tüketici talebinin miktardan ziyade kaliteye (sağlıklı gıdalara) önem vermesi, hayvan hakları lobilerinin güç kazanması ve hayvan refahı konusunda yeni yaptırımlar, geleneksel üretimin neden olduğu çevre ve sağlık problemleri ve sürdürülebilir kalkınma sorunu, gıda üretiminde stok fazlalığı problemi." Değişen şartlar karşısında Kırsal Ekonomik Politikaları yeniden değerlendirme zorunluluğu. Batı ülkelerinde organik gıda üretimine ivme kazandıran en önemli faktör iç talep iken, Türkiye’de iç talep henüz yeterince gelişmemiştir. Organik üretim genellikle ihracata dönük olarak yapılmaktadır (Türkiye’de üretilen organik tarım ürünlerinin yüzde 99’u ihraç edilmektedir). Diğer yandan, Batı ülkelerinde organik tarım ve hayvancılığın gelişimi birbirine paralellik gösterirken, Türkiye’de organik gıda üretimin hemen hemen tamamının gelişmiş ülkelere ihracat olanakları bulunan bitkisel ürünleri kapsadığı görülmektedir. Organik hayvansal üretim bal üretimi hariç, henüz yok denecek düzeydedir (2005 yılı sonlarında çok az miktarda da olsa organik süt büyük süpermarket raflarında yer almaya başlamıştır). Gelişmiş ülkelerde hayvan üreticileri organik üretime geçiş kararı verirken karşılaşacağı bir takım zorluklar ile buna karşılık organik ürünler için oluşan cazip pazar fiyatı ve hükümet desteğini göz önünde bulundurarak maliyetfayda analizleri yapmaktadır. ABD hayvan üreticilerinin organik hayvancılığa geçişini engelleyen en önemli nedenler arasında organik yem sorunu (yüzde 59), mevzuat yetersizliği (yüzde 56) ve hayvan sağlığı ve refahı konuları (yüzde 11) gelmektedir. Bunun yanında, organik üretim şeklinin öngördüğü yaptırımlar, üretim sistemlerinde önemli değişiklikler öngörmekte; bu da üretim maliyetlerini artırırken, verimliliği azaltmaktadır. Örneğin, çeşitli çalışmalarda organik sürülerdeki süt veriminin yüzde 629, et veriminin yüzde 216, piliç eti veriminin yüzde 29 ve yumurta veriminin de yüzde 37 arasında düştüğü bildirilmektedir. Buna karşılık, kesif yem fiyatlarında yüzde 1434, hayvan başına düşen işgücü masraflarında da yüzde 1376 arasında bir artış meydana gelmektedir. Bunun sonucu olarak, organik üretimde toplam birim maliyetler üretim çeşidine ve ülkelere göre değişmekle birlikte yüzde 4 44 oranında artış göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde organik hayvansal üretiminin gelişimini cezbeden faktörler: Organik hayvancılıkta, önemli ekonomik kayıplara neden olduğu düşünülen çeşitli hastalık ve fertilite prob lemlerinde de düşüşler kaydedilmektedir. Çeşitli araştırmalar, organik üretim yapan işletmelerinde veteriner masraflarının yüzde 1544; klinik mastitis insidensinin yüzde 3852, metabolik hastalıklar ve ayak hastalıklarının ise yüzde 4064 oranında azaldığını bildirmektedir. Organik üretimi cezbeden en önemli faktör olarak yüksek pazar fiyatı gelmektedir. Organik ürün fiyatları ülkelere ve ürün çeşidine göre değişmekle birlikte geleneksel ürünlerden yüzde 4367 arasında daha yüksek fiyatla satılabilmektedir. Farklı ülkelerde ve farklı hayvancılık faaliyetlerinde yapılan çalışmalar, organik üretim şeklinde elde edilen net karın, organik işletmelerde yüzde 613 arasında daha yüksek olduğunu bildirmektedir. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde hükümetlerin de organik hayvancılığı özendirici teşviklerde bulunması bu üretim dalını cazip hale getirmektedir. Türkiye’de organik hayvancılığın gelişimini engelleyen sebepler: Türkiye’de başta şap hastalığı olmak üzere, sığır vebası, tüberküloz, bruselloz gibi salgın hastalıkların endemik olarak seyretmesi ve dünya ticaretinde uygulanan gıda hijyeni kriterlerinin ülkemizde yeteri düzeyde sağlanamaması nedeniyle, organik hayvancılığın asıl itici gücü olan ihracat olanakları mevcut değildir. Tavukçuluk sektöründe kalite ve hijyen yönünden AB kriterlerinde üretimin yapılmasına rağmen, istenilen denetim mekanizmalarındaki eksiklik nedeniyle AB’ye bugüne kadar ihracat yapılamamıştır. Son yıllarda bu problem de aşılmış, ancak Kuş Gribi problemi nedeniyle AB’nin sektörden yapacağı ithalat askıya alınmıştır. Diğer yandan, Türkiye’de gelir düzeyin çok düşük olması ve henüz geleneksel üretim şekliyle üretilen hayvansal ürünlerin bile yeterince tüketilememesi nedeniyle organik hayvansal ürün talebi çok düşük düzeydedir. Örneğin, Türk tüketicisi üzerinde yapılan bir anket çalışmasında; çalışmaya dahil edilen 397 tüketiciden sadece 10 kişi organik hayvansal ürünler tüketmeyi tercih edebileceğini bildirmiştir. Yukarıda belirtilen faktörlere ilave olarak, ülkemizde iç talebe yönelik yapılan organik hayvancılıkta potansiyel girişimcinin cesaretini kıran en önemli problemler arasında sertifikasyon ücretinin genelde küçük ölçekte üretim yapan Türk üreticisi için pahalı olması, söz konusu üretimin bazı girdilerinin yurt dışı kaynaklı olması ve gerekli olan kimyasal ve mikrobiyolojik analizlerin önemli bir bölümünün yurt dışında yaptırılması zorunluluğudur. Organik hayvancılığı Geliştirmek için yapılması gerekenler: Organik hayvancılığın sorunlarını hayvancılık sektörünün genel sorunlarından izole ederek düşünmek mümkün değildir. Belki tüketiciyi organik üretim konu Et ve süt işleme tesisleri ne kadar hijyenik üretimde bulunursa bulunsun, hammadde hijyenik üretilmiyorsa yapılan çabalar boşa gidecektir. sunda bilinçlendirerek iç talebi belli ölçüde artırmak mümkün olabilecektir. Ancak yine de Türkiye’de tüketici gelirinin nispeten çok düşük ve gelir dağılımının dengesiz olması nedeniyle, iç talebin bu üretim dalına kısa ve orta vadede önemli düzeyde ivme kazandıramayacağı beklenmektedir. Organik hayvancılıkta da temel rolü dış ticaretin oynayacaktır. Bu potansiyelden yararlanabilmek içinde de hayvansal ürün dış ticaretine engel olan salgın hastalık ve hijyen problemlerinin ivedilikle çözüme kavuşturulmasından başka çıkar yol bulunmamaktadır. Türkiye’de salgın hastalıkların kontrol altına alınamamasındaki en büyük engel hayvan hareketlerinin kontrol altına alınamaması ve sınırlarımızdaki hayvan kaçakçılığı sorunudur. Bugün Türkiye’nin hayvan kaçakçılığı sorununu çözmeden salgın hastalıklarla mücadele çalışmalarından başarı beklemek de olanaksız gözükmektedir. Ancak nedeni ekonomik olan bir sorunun sadece polisiye tedbirlerle çözülmesinin de mümkün olmadığı ülkemizin geçmiş deneyimlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Türkiye’de uygulanan kırsal ekonomik politikalar ile bugün karşı karşıya olduğumuz hayvan kaçakçılığı ve salgın hastalık problemleri arasında oldukça yakın bir ilişki bulunmaktadır. Devletin hayvansal üretim maliyetlerini düşürücü önlemleri alacak şekilde hayvancılık politikasını yeniden şekillendirmesi, Türkiye’yi hayvan kaçakçılığı yönünden cazip bir ülke olmaktan çıkaracaktır. Kuşkusuz salgın hastalık problemi sadece hayvan kaçakçılığı problemini ortadan kaldırmakla ve yurtiçi hayvan hareketlerini kontrol altına almakla çözülecek bir sorun değildir. Türkiye hayvansal ürünler ihracatında bulunabilmek için öncelikle uluslararası hayvansal ürünler ticaretinde problem oluşturan hastalıklar açısından güvenilir bir ülke olduğunu, uluslararası kabul görmüş epidemiyolojik tarama (surveilance) ve hayvan sağlığı enformasyon sistemiyle belgelemek zorundadır. Uluslararası hayvansal ürün ticaretinde öngörülen hijyen kurallarının sağlanması yönünde de önlemler ivedilikle alınmalıdır. Et ve süt işleme tesisleri ne kadar hijyenik üretimde bulunursa bulunsun, hammadde hijyenik üretilmiyorsa yapılan çabalar boşa gidecektir. Bu hususta güncellik taşıyan en önemli sorunlardan birisi çiğ sütte hijyen standartlarıdır. Süt hijyeni konusunda firmaların AB ülkelerinin uyguladığı şekilde prim ve ceza sistemine geçmesi hijyen konusunda üreticinin bilinçlenmesini sağlayacaktır. Fakat süt hijyen standartlarını belirli seviyeye getirmek için sadece ceza ve prim sistemi yeterli olmamaktadır. Üreticinin bu yönde eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi konusunda kapsamlı projeler başlatılmalıdır. Özetle; salgın hastalıklar ve hijyene ilişkin sorunlar çözülmeden Türkiye’de yakın gelecekte organik hayvancılığın gelişme olanağının oldukça sınırlı kalacağı söylenebilir. 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear